Güzel bir seçim.Notmalde olan daha bi çocuksu animasyonlara benzemiyor
Bu film aslında macerada sayılır böyle şeyleri sevenler izleyebilir .Hayatimda izlediğim en güzel animasyon
Sizin bahsettiğim The mother ı izlemedim ama bu tane daha the mother var yanlışlıkla gidip onu izleMetin piskolojiniz bozulur (gerilim ve miğde bulandırıcı bir film)
Mulan 2 yine Milan 1 ile aynı tek farkı animasyon değil gerçek
Soul filmi gerçekten çok güzel bir animasyon . Müzik öğretmeninden bahsediyor.Bu adam ölüyor ama kendisi ölmek istemiyor ve ruhu tekrar dünyaya dönmek için çok ugrasiyo ve yanlış hatirlmiyorsam 22 diye bir ruhla tanışıyor o dünyaya gitmek istemiyor ama ikna edilmeli en son 22 ile beraber tekrar dünyaya düşüyorlar ama adamın ruhu kendi bedenine dusucegine bedeninin üstünde yapan kedisinin üstüne düşüyor ve 22 adamın bedeni alıyor sonra bir şekilde bedenleri değişiyorlar .Adam tekrar öldüğünde ise o ölüm gününün gelmesi için sayanlar 22yi dünyaya inmesini sağladığı için ona bir şans daha veriyor . Çok güzel bir film ve her yaş için uygun.(sanırım filmi izlemeye gerek kalmadı hepsini anlattım😅)
@Rahil lütfen alt alta mesajlar yazmayınız. Aynı şekilde devam etmeniz halinde ceza vermek durumunda kalacağım.
Simon of the Desert (1965, Luis Buñuel)
Bir sütunun üstünde yıllarca yaşayarak çile dolduran Suriyeli Aziz Simon’un Şeytan ile mücadelesini anlatan ve anakronik sonu ve absürtlüğü ile benim değerlendirmeye cüret edemeyeceğim 45 dakikalık bir film. Çeşitli sosyal mecralarda yapılan yorumlar kısmen benim düşündüklerimi teyit etse de Letterboxd üzerinden puanlamaya çekindim doğrusu.
Ekleme: Filmin çekirdeğinden başlayarak dış çeperine ve hatta daha da ilerisine varacak serbest bir yorumda bulunmak istiyorum.
Bu dönem aldığım lisans dersleri beni birçok konuda düşünmeye sevk etti/ediyor. Bilhassa İslam Siyasal Düşüncesi dersinde yaptığımız bir tartışmadaki erdemli bir yaşamın ancak toplumsal yaşamda ve toplumsallaşma sürecinde mümkün olabileceği savım bu filmde sınanmış oldu. Yeryüzündeki tüm dinler/inanç sistemleri hakkında derin bilgi sahibi olmayı geçelim, hepsine dair yüzeysel bilgi sahibi olmak bile imkânsız. Bu sebepten ötürü, en yakından gözlemlediğim ve hakkında diğerlerine nazaran daha fazla bilgi sahibi olduğum İslâmiyet başta olmak üzere üç semavî dine dair konuşacağım. Üç semavî dinde de kesin bir toplumsallık vurgusu vardır. Eski Ahit’te, Yeni Ahit’te, Kur’ân-ı Kerim’de hükümler (emir ve yasaklar) belli bir toplumu mecburî kılmakta. On Emir’e bakın, Yedi Büyük Günah’a bakın, Veda Hutbesi’ne de bakın. En azından iki kişilik ilişkilerde geçerli buyruklar ve yasaklar sunuyor bize. Ben, bu yüzden, genel anlamıyla münzevi bir yaşamı tercih edenlerin erdemli olmak yolunda yanlış bir tercihte bulunduklarını düşünüyorum. Metropolde yaşayan iyi bir insan, çöldeki bir sütunun tepesinde yıllarca yaşayıp tefekküre dalan çileci Simon’dan çok daha erdemli geliyor bana. Kilit düşünce şu yani: Eşyanın ve eşhasın değeri sınandığı ölçüde ortaya çıkar.
Siz de fikrinizi benimkiyle çarpıştırmak yahut benim fikrimi tahkim etmek için paylaşırsanız çok memnun olurum.
The age of Adaline
Pek sevgili çevirmenlerimizin ölümsüz aşk diye(ne gerekse orijinal ismi daha hoş bence) çevirdiği kısa, hoş azıcık romantik azıcık bilimkurgu azıcık flashback azıcık hayata umut aşılama amacı taşıyan aile veya sevgili ile izlenebilecek klas bir film.
Bu da Adaline ablamız:)
Bu yılın Oscar adaylarını temizliyorum ve en son Judas And The Black Messiah izledim. Kesinlikle aldığı ilgiyi hak etmiyor. Çok bozuk tempolu. Normal bir yılda aday bile olamazdı.
Godzilla
2/5
İzlediğim ilk Godzilla filmi oldu. Filmin süresine göre aksiyon sahnelerini az buldum. Ayrıca filmde insanların daha çok ön planda olmasını da sevmedim.
*Öncelikle buraya küçük bir not iliştirmek istiyorum Güney Kore’deki suç filmleri hakkında. Bu filmlerde nadiren silah görülür; gangsterler, mafyalar birbirine bıçaklar ve sopalarla girer. Protagonist, polis veya benzeri bir şey değilse silah edinebilmek için zahmetli ve illegal yollardan geçer. Bunun nedeni ülkede bireysel silahlanmanın sert bir şekilde önüne geçilmiş olmasıdır. Mafyanın başındaki kişi de olsan, şirket de yönetsen kolayca silah bulamazsın. Bulsan da ağır cezai yaptırımları var. Filmleri bu bilginin ışığında izlerseniz çoğu şey açıklığa kavuşur.
Night in Paradise (2021)
Bir çetenin önemli elemanlarından biri olan başrol erkeğimiz, başına gelen birtakım olaylardan sonra intikam alıyor ve saklanmak için kaçtığı yerde ölmeyi bekleyen hasta bir kadınla tanışıyor.
Sakin ve mavi bir atmosferi var filmin. Aksiyon sahneleri iyi çekilmiş olmasına rağmen kısa kısa. Çoğu Güney Kore filmi gibi en büyük sorunu süresi. Bence gayet sürükleyiciydi ama elime verseler 30 dakikasını keserim hiç acımam. Genel olarak beğendim.
Adamın ölümünün anlamsız derecede uzun sürmesi baydı. Yediği onca dayağa ve bıçağa rağmen konuştu da konuştu. Bir noktada, ay öl artık be yeter dedim. ://
Finalinde kızın herkesi teker teker indirmesini eleştirenlerin aksine saçma bulmadım. Çünkü kız bir silah kaçakçısının yanında büyümüş bir nişancı. Ölümü çoktan kabul etmiş ve bir korkusu yok. Ayrıca en başta yazdığım notta dediğim gibi, çetedeki adamların silahları yok. Avantajlı taraf kısacası. Son olarak, intihar sahnesini ben olsam uzaktan ve kızın arkasından çekerdim. Ama olsun artık. :d
O kadar iğrenç bir film ki yönetmenin her filminden ayrı bir nefret ediyorum…Sanat sanat içindir temasını işlemiş sanat toplum içindir mottosu es geçilmiş. Önemli olan benim anlamam bir kaç kişinin değil naçizane o kadar da iyi bir film değil kültte asla olamaz…
Benim izlediğim en son film ise Errol Flynn abimin erken dönem filmlerinden…
Bilim kurgu ve diğer türleri sapına kadar etkileyen efsane bir seridir. Özellikle bilim kurgu için Milattan önce (Matrixtan önce) ve Milattan sonra(Matrixtan sonra) diye bir kavram oluştuğunu düşünüyorum. Resmen zihinleri allak bullak etmesi yanında felsefesi verdiği mesaj sanal dünya gerçeklikleri kabala ve ezoterizm üzerine anlatımları ile konuşulan, konuşulmayada devam edilecek bir öğreti, felsefe, düşünce vurgusu…
Az önce bitirdim ve gayet eğlenerek izlediğim bir film oldu. Seneye üniveriste sınavına girecek biri olarak stresime stres de katmış olabilir tabii ama bu eğlenmediğim anlamına gelmiyor. Van Damme ise süper yakışmış bu filme

Dün bu iki filmi izledim ve iki film de idare eder yapımlardı.Hikaye anlatımları zayıf kalsada kıyaslamak gerekirse Monster Hunter daha iyi bir yapımdı MK’ye göre.MK 7 üstü Imdb puanı alırken Monster Hunterin 5 gibi saçma bir puan alması ve çoğu kişinin izlememesine sebeb olması kötü olmuş.2 filmi de tavsiye ederim ama en çok keyfi Monters Hunterde alacaksınız.
The Curse of La Llorona
3.5/5
Yönetmeni Michael Chaves en sevdiğim film serilerinden biri olan The Conjuring serisinin 3. filmini yönetti. Yönetmenin tarzını tanıma amacıyla izledim. Beklediğimden iyiydi diyebilirim.
La Corona diye okuyan tek ben değilimdir sanırım
Sonunda bayadır ertelediğim Godfather ikinci bölümü izledim. Ve pek tabii süresinden ötürü bu kadar ertelediğim için pişman oldum. Hemen ardından Scarface’i izledim. Sanıyorum bir süre Al Pacino filmlerini izlemeye devam edeceğim. Özellikle Godfather’dan sonra.
İntikam içinde, intikam. İntikam içinde, intikam, intikam.
Ağır, temposuz ama bir o kadar vurucu ve inanılmaz bir film. Başlarken hiç bir beklentim yoktu, hatta ağır tempoda gidiyor olmasından dolayı bir an, acaba zorlamasam mı dedim ama… iyi ki bitirmişim ve devam etmişim.