Feist. Gediksavaşlarının en zayıf kitapları olmalarına rağmen yine de keyif aldığım kitaplardır. Old school crpgleri sevenler özellikle hala gideri olan ve 2. ve 3. kitabı kapsayan Return to Krondor’a sans vermeli. Daha da hardcore olanlar ilk kitabın oyunu olan(aslında kitaplar oyunlara ait) Betrayal at Krondor’u da deneyebilir.
Bu ay ben de geçen ay okuduklarımı paylaşayım.
Ocak ayında okuduklarım.
Ocak ayında "Savaş Sonrası- 1945 Sonrası Avrupa Tarihi " kitabına da başladım ama muhtemelen okumayı tamamlamam mart sonlarını bulur.
" Eh iyi yaptın okudun da kitaplar hakkında ne diyorsun" diyen forum arkadaşım olursa 1000kitap da bu kitaplar hakkında olan yorumlarımı kısaltarak aktarıyorum.
-
“Her Şeyin Teorisi Yoktur” biraz genel popüler bilim kitaplarına göre zor bir kitap. Kitap, fiziğin temel ilkelerinden kaos teorisine ve termodinamiğe kadar geniş bir yelpazede konuları indirgemeci ve belirlenemeci teoriler ile işlerken, biyoloji, ekonomi ve sosyoloji gibi sosyal bilimlerdeki indirgemeci ve belirleme sistemlere de değiniyor.
-
“Çoklu Evrenler” ise adından da anlaşılacağı üzere
John Gribbin, evrenimizin bilinen tek evren olmayabileceği fikrini anlatıyor. John Gribbin, kuantum mekaniği, kozmolojik enflasyon (şişme), paralel evrenler, antropik ilke gibi temel kavramlardan yola çıkarak çoklu evren teorisi ile ilgili hem farklı kuramsal fizikçilerin hem de kendi fikirlerini anlatmakta. Genel meraklı okur için gayet anlaşılır bir anlatımı var.
-
“İçeriden Ölmek” ise ilk akla gelecek klasik bilimkurgu eserlerinin aksine, teknolojik yenilikler veya uzak gelecekte geçen bir hikaye değil, romanın hikayesi insan ruhunun derinliklerine odaklanıyor ve kitap özellikle modern insanın yalnızlığı ve topluma uyumun zorluklarına dikkat çekmekte.
-
King’in “Gece Yarısını Dört Geçe” isimli eseri dört uzun öyküden oluşmakta. Hikayelerin ber biri hem bireysel hem de toplumsal korkulara dayanan temalar içermekte. Özellikle “Umacılar” kitabın en çok beğendiğim öyküsü oldu.
-
“Al Midilli” de Steinbeck, çocukluktan gençliğe geçişteki duygusal evreleri bu çok kısa hikayesinde incelikle işler. Kitap, masumiyetin kaybı, doğanın döngüsü, hayal kırıklıkları ve ölüm gibi temalara odaklanır. Kısa ama derinlikli bir eser olan “Al Midilli”, çocukluğun basit mutluluklarını ve yıkıcı hayal kırıklıklarını anlatan bir hikaye ve çoğu Steinbeck kitabı gibi bir solukta okunan bir kitap.
-
" Ağır Roman" çarpıcı dili, benzersiz atmosferi ve toplumsal eleştirisiyle öne çıkan bir eser. Kısaca kitabı şöyle tarif etsemn yanlış olmaz herhalde. Sert, argo dili ve sarsıcı öyküsüyle roman okurunu rahatsız etmeyi başarıyor ve sistemin dışladıkları ile somut gerçekleri okuruna tüm yalınlığı ile anlatıyor.
Ocak 2025 ayında okuduklarım. Meşguliyetler ve rahatsızllıklardan dolayı benim için çok verimli bir ay olmadı. Yine de Kuşku Mevsimi kitabını çok beğendim. İçerisinde harika üç tane kısa roman vardı.
Stephen King - Kuşku Mevsimi ve Esaretin Bedeli - 9/10 (Ayın favorisi)
Mario Puzo - Münih’e Kadar Altı Mezar - 6/10
Stephen King - Yüzyılın Fırtınası - 7/10
Ocak-Şubat ayında okuduğum kitaplar. Beklediğimden daha fazla kitap okumuşum.
-Fablehaven
Seri güzel eğlenceli çocuk fantastik eserleri okumayı sevenlere öneririm. Büyük ihtimalle yaşımdan dolayı ben pek sevemedim. Percy Jacskon, Narnia Harry Potter gibi serileri okuyup sevdiyseniz tavsiye ederim ama bu saydığım eserler kadar doyurucu ve kült bir şey beklemeyin.
-Sen bitti dediğinde
Arabuluculuk ve iletişim konusunda okuma yapmayı seviyorsanız tavsiye ederim.
-İnsanlığımı yitirirken
Japon klasiklerinden okduğum ilk kitap ve gayet tatmin ediciydi. Japon klasiklerine okuma listemde daha fazla yer vereceğim bundan sonra.
-Uçak kazaları
Çok doyurucu olmasa da meraklılarının bir çırpıda okuyacağı keyifli bir kitap. Özellikle havacılık tarihi ile ilgili kısımları en keyif aldığım kısımlar oldu.
Şubat ayında iki kitap okuyabildim ya da okuduklarımdan iki kitabı bitirebildim.
Şu kitaplar ise okumaya devam ettiği kitaplar, “Gelecek Bakanlığı” ve "Kuğu Şarkısı"nı mart ayında okumayı tamamlarım ama "Savaş Sonrası"nı tamamlar mıyım, nisan ayına da sarkar mı o kadar emin değilim.
Okumaya devam ettiklerim.
- 1945 Sonrası Avrupa Tarihi - Savaş Sonrası - Tony Judt
- Gelecek Bakanlığı- Kim Stanley Robinson
- Kuğu Şarkısı - Robert R. McCammon
Şubat ayı okumayı tamamladıklarım.
- Mezbaha 5
- Beşiktaş Efsanesi
1000 kitap da okumayı tamamladığım bu iki kitap hakkında yaptığım yorumlarımdan kısaca paylaşayım. Kitaplar hakkında fikirlerimi de belirtmiş olayım.
Beşiktaş Efsanesi - Ahmet Özdemiroğlu
Ahmet Özdemiroğlu’nun “Beşiktaş Efsanesi” kitabı, kronolojik bir anlatımla Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün temellerinin atıldığı 1903 yılından 2021 şampiyonluğuna kadar geçen süreci inceliyor.
Kitap, sadece istatistiklerden ve maç sonuçlarından ibaret değil, kulübün kimliğini oluşturan unsurlara, kulübün kültürünü ve tarihsel gelişimini de ele alıyor ve büyük Beşiktaş taraftarı için büyük Beşiktaşımızın tarihine derinlemesine bir bakış sunuyor.
Mezbaha Beş - Kurt Vonnegut
Mezbaha 5, İkinci Dünya Savaşı sırasında Dresden’in bombalanmasına tanık olan Billy Pilgrim’in sıradışı hikayesini anlatır. Roman, savaş karşıtı teması, deneysel anlatımı ve gerçekliği sorgulayan doğrusal zaman çizgisi dışında anlatımı ile geleneksel hikaye anlatımının dışına çıkarken aynı zamanda ironi, kara mizah ile öne çıkmaktadır.
Hikaye boyunca Billy’nin aslında çocukluğunda başlayan, savaş ve sonrasında geçirdiği uçak kazası ile derinleşen travması, toplumdaki uyumsuzluğu ve gerçeklikle kurduğu ilişki sorgulanır.
Romanın en ilgi çekici yönlerinden biri zaman algısına getirdiği bakış açısıdır. Billy’nin Tralfamadorlularla yaşadığını iddia ettiği deneyimler, zaman anlayışını sorgulamaya iter.
Tralfamadorlulara göre zaman doğrusal değil, her an eşzamanlı olarak var olmaktadır. Bu algı aynı zamanda Billy’nin yaşadığı travmaları kabullenmesine ve kaderciliği benimsemesine neden olur. Roman boyunca tekrar edilen “Oluyor işte” ifadesi, ölüm ve yıkım karşısında kayıtsız bir kabullenişin simgesi hâline gelir.
Billy Pilgrim, kaderciliği benimsemiş ve travmalarına rağmen duygusuz bir kabulleniş sergileyen sıra dışı bir karakterdir. Billy’nin zihni yaşadığı travmalar ile parçalanmıştır ve zihninde zaman yolculuğu ile yaptığı kaçışlar hem travmatik olaylardan kaçışını hem de insanın bu olaylar karşısındaki çaresizliğini vurgular.
Kurt Vonnegut, savaşın anlamsızlığı ve birey üzerindeki kalıcı etkilerini hikayesinde derinlemesine ele almakta. Dresden Bombardımanı’nın dehşeti, Billy’nin zihninde silinmez izler bırakmıştır. Romanın yapısındaki kopukluk ve zaman sıçramaları, Billy’nin parçalannmış zihinsel durumunu yansıtmakta.
Roman, anlatı tekniği, anlatının deneysel yapısı ve güçlü mesajlarıyla beğendiğim bir eser oldu.
Hastalıktan dolayı ayın ilk yarısında okumaya daha fazla zaman ayırabildim. Bunların dışında bir de Kobo’dan e kitap okudum. Okuma açısından benim için çok verimli bir ay oldu. Kitaplıkta uzun zamandır bekleyen Aşktan ve Gölgeden, Pendragon Söylencesi ve Ay Kırıkları’nı aradan çıkardım. Birkaçı hakkında kısaca düşüncelerimden bahsedece olursam:
Abigail, Szabó ile ilk tanışmam oldu. Yazarı daha önce okuyanlardan hayal kırıklığına uğradıklarını duymuştum ama belki de bu yüzden beklentim düşük olarak başladım ve eseri de ‘coming of age’ hikayesi olarak sevdim. Bu da Szabó’nun diğer kitaplarına karşı beklentimi artırdı.
Pendragon Söylencesi’ni de yıllar önce almıştım, hakkında hiçbir şey hatırlamıyordum. Yazarın en sevilen eseri '‘Yolcu ve Ayışığı’'ndan önce okumak istedim. Polisiye, gotik, tarihi ve akademik unsurların harmanladığı bir kitap. Okült ögelerde ironiyle birlikte yer alıyordu. Dedektiflik romanı seviyorsanız bakılabilir.
Leopar, Şubat ayının en sevdiğim eseriydi. Romanda İtalya’nın birleşme sürecindeki Sicilya aristokrasisinin çöküşüne tanık oluyoruz.
‘‘Herşeyin olduğu gibi kalmasını istiyorsak,her şeyi değiştirmeliyiz.’’ sözü de aslında İtalya’nın yaşadığı aristokrasi ve modernleşme arasındaki çatışma ve değişimi (!) hakkında çok şey anlatıyor. Film uyarlamasını da en yakın zamanda izlemek istiyorum. Risorgimento (İtalya’nın birleşmesi) konusu da ilgimi çeken bir konu, birkaç yıl önce Atsineği (Ethel Lilian Voynich) ile Avusturya yönetimine karşı verilen özgürlük mücadelesi ekseninde bu kitaptaki aristokrat Prens Fabrizio Salina’nın tam karşıt cephesinden okumuştum. Orada mesele daha politik ve devrim yanlısı işleniyordu. Atsineği’ni de çok beğenmiştim.
İntermezzo Rooney’den okuduğum ikinci kitap. Normal İnsanlar’a kıyasla yazım dili daha edebi diyebileceğimiz bir noktada, kendini geliştirdiği fark edilebiliyor. Ama yine de kötü bir eser olmasa da Sally Rooney yazmasaydı bu kadar konuşulur muydu diye düşünmeden edemedim. Sinekkuşu ile birlikte bu ayın benim için ortalama okumalarından oldu.
Kuzey ve Güney, yıllar önce dizisini izlemiş çok sevmiştim. Maalesef o zamanlar baskısını bulamamıştım. Araya epey zaman girince okumak için de doğru zaman olabilir diye başladım ve eseri de çok sevdim. Gaskell, dönemin sınıf ayrımlarını,yükselen burjuvaziye bakışı, işçi hakları ve sanayileşmenin getirdiği zorlukları aşk hikâyesiyle birlikte işlerken dönemin sosyal eleştrisini de yapıyor. Bu açıdan kesinlikle aşk romanı olarak geçiştirilmemesi gerekiyor. Genelde,Gurur ve Önyargı daha fazla sevilir ama mini dizisini izlediğimden beri Kuzey ve Güney benim favorimdi.
Aşktan ve Gölgeden’de, olaylar adı bahsedilmeyen bir ülkedeki askeri diktatörlük döneminde geçer. Gazeteci Irene’in yaşadıklarıyla aslında bir nevi politik uyanışını okuyoruz. Ülkede yaşanan acı ve kedere kayıtsız kalamıyor. Ama Allende sadece Irene veya uzun süredir iş bulamadığı için mesleğinden vazgeçip yine gazatede çalışan fotoğrafçı Francisco üzerinden değil, çoklu anlatıcı tekniği ile birçok karakter üzerinden ülkedeki dramı okuyucuya sunuyor bu da adını okuyunca aşkın ön planda olduğu bir eser okuyacağı izlenimine kapılanları şaşırtabilir.
‘‘Adalet artık neredeyse hiç kullanılmayan unutulmuş bir sözcüktü; özgürlük gibi, suç unsuru sayılabilirdi.’’
Ay Kırıkları, 1987 Man Booker ödülünü kazanmış. Kitap, hastanede ölüm döşeğindeki tarihçi Claudia Hampton’ın hayatını hatırlamasıyla şekilleniyor Anlatıcımız Claudia kendisiyle ilgilenen bir hemşireye dünya tarihi yazmak istediğini söylüyor. Ama sıradan bir dünya tarihi değil aklındaki. Hayatı da yazacağı bu dünya tarihinde önemli bir yer tutacak, bir nevi kişisel tarihin önemli tarihi olaylarla onun hayatını etkilediği yönlerle bir araya getirme macerası. Eser parçalı ve diğer karakterlerin bakış açısına yer veren katmanlı ve iç içe geçmiş anlatımıyla zamanı ve bireysel tarihin nasıl şekillendiğini de Claudia ile birlikte okuyucuya sorgulatıyor.İlk başlarda Claudia ile bağ kurmakta veya onu sempatik bulmakta zorlanmama rağmen bu kitabın akıcılığını veya okuma keyfini baltalayan bir unsur olmadı tam tersine devamında ne olacak ya da bu Claudia niye böyle davranıyor diye merak unsuru barındırması, devamını okumak için itici bir güç oldu.
Bir Alman’ın Hikayesi Hatırladıklarım (1914-1933), anı türünde yazılmış bu eserde Almanya’da 1.Dünya Savaşı’nın başlangıcından itibaren 1933 yılını da içine alan süreçte yaşananları başta bir çocuk, sonrasında ergen ve en sonunda da genç bir stajyer hakimin gözünden okuyoruz. Haffner, Nazi kıstaslarına göre de Ari bir Alman olmasına rağmen, bu ideolojinin çılgınlığına kapılmamış, rejimin yaptıklarını onaylamamış ve Almanya’da işlerin nasıl olup da güçlü bir muhalefetle karşılaşmadan Nazilerin kontrolüne geçtiğini sıradan bir tanık sıfatıyla anlatıyor. Hakkında ayrıntılı bir yorumu da detaylı inceleme olarak yazmıştım.
Mumlar Sonuna Kadar Yanar, kısa olmasına karşın yoğun bir okuma deneyimi sunuyor. Anlatı artık yaşlı bir general olan Henrik’in, tam 41 yıl sonra çocukluk arkadaşı Konrad’dan aldığı görüşmeye geleceğine dair aldığı haber ile başlıyor. Ve anlatıyı iki eski dostun gerçekleştirdiği tek bir uzun buluşma şekillendiriyor. Bu görüşmeyi/hesaplaşmayı hep generalin gözünden okuyoruz, generalde yıllarca aslında bu görüşmeye hazırlamış kendini. Oldukça etkileyici bir kitap.Ama generalin dışında Konrad’ın düşüncelerinii okuyabilmeyi isterdim.
Yine 1.5 kitap okuyarak bu ayı da tamamlamış oldum.
Geçen ay yarıladığım Tehlikeli Görüler’i dün itibariyle bitirmiş oldum.
Bir diğer kitap da yine etkinlik kitabı olarak okuduğum Isırgan Otu ve Kemik.
Ek olarak okuduğum çizgi romanlar:
“Batman: Bir Kötü Gün” serisinden Two-Face, Mr. Freeze ve Bane ile çıkmış olanları okumuş oldum(The Riddler’ı geçen ay okumuştum). Hikaye ve çizim olarak beğenimi kazandılar. Bane diğerlerine göre biraz daha zayıf geldi bana.
Peter Parker & Miles Morales: Spider-Men Çifte Bela 1–4 fasiküllerini okudum.
Bu mini serinin yazarı Mariko Tamaki’nin çok sayıda işi çıkmış durumda ülkemizde.
Daha önce yine Marmara Çizgi’den benzer şekilde 4’er sayılık Örümcek Adam & Venom: Çifte Bela ve Thor and Loki: Çifte Bela mini serileri gelmişti. Kayıp Kıta’dan Özel Bir Yaz ile Epsilondan Harley Quinn: Kırık Cam ve Süper Girl Süper Olmak çizgi romanları da çıkmış. Sonuncu hariç hepsini okumuştum.
Arkabahçe’nin çıkardığı X-Men Tanrı Sever İnsan Öldürür yıllar sonra tekrar baskıya ulaşmış oldu. Beğendim. Daha fazla X-Men bekliyoruz Arkabahçe’den.
Son olarak okuduklarım içerisinde en sevdiğim manga serisi olan Vinland Saga’nın 6. sayısını okudum. Keşke bunu daha hızlı devam ettirseler.
Şubat’ın ikinci yarısından itibaren okuduklarım. 3 kitap okumuşum gibi görünse de Sefiller en az 5-6 kitap eder:)
Okuduklarıma 10 üzerinden puan vermem gerekirse:
Sefiller: 9,5
İki Şehrin Hikayesi: 9,5
Kızıl Kahkaha: 8,9
Dünya klasiklerine özel bir ilgim var. İlgi çekici hikayeler ve bu hikayelerin ince ince işlenişi, hayran olunası karakterler (Sefiller’de Jean Valjean, İki Şehrin Hikayesi’nde Sydney Carton) ve en önemlisi de romanın arka planında dönemin Fransa’sını, İngiltere’sini vs. görmek. Bu gibi etmenler birleşince bu kitapları günde 500 sayfa okuduğum bile oluyor.
Şu kitap 18 liraydı. Niyeyse almak istememiştim, neden sonra uçtu gitti. Teşekkürler Türkiye.
Hey gidi, iki yaş daha gençtim.
Çok verimli bir aydı diyemeyeceğim ama ayın yarısında hasta olduğumu da göz önünde bulundurursak fena değil.
Hedeflediğimden bir kitap az olmuş ama yine de güzel bir ay oldu. Isırgan otu ve kemik hariç diğer üçünden çok memnunum ve tam puan verdim. Isırgan otu ve kemiği niye beğenmediğimi de uzun uzun okuma etkinliği sayfasında konuşmuştuk.
İş Bankasının 21. Yüzyıl Kitaplığına devam ederim, önceki iki kitabı bu kadar beğenmemiştim ama umarım devamı da Dijital Cehennem gibi çıkar.
Kızıl İsyan serisine de kesin devam edeceğim, bir indirim denk gelirse tüm seriyi ciltlilerden alırım.
Atwood’un Ahitler kitabını da bu ay okumayı düşünüyorum ama denk getiremezsem en kötü Nisanda ona da başlarım.