Ben de bunlar yüzünden “MAALESEF” demiştim. Ne yazık! Evde yaşayan herkes evi beraber kullanmıyor mu? Evet. Evi beraber kirletmiyorlar mı? Evet. Peki neden sadece kadın evi temizliyor? Çünkü o kadın.
Çocukları da tek başına yaptığı için de bütün sorumluluk kadına ait. Çocukların A’dan Z’ye her şeyi ama her şeyi kadının üstünde olmak zorunda. Çünkü o KADIN.
Benim çok sevdiğim bir cümlem vardır. Eşim, babam bazen gerçekten temizlemek istemediğim bir kirlilik yarattıklarında fotoğraf çeker sorarım: “Bu pisliği neden ben temizlemek zorundayım? Bu rahatlığı size kim veriyor? Temizlemiyorum!” Yapmam da. Kadınların bir başka sorunu da bu. Beynimiz ütülenmiş. Beni öldürün temizlemem. Evin ortasında battaniye olsun, pirelensin, pislik bağlasın ben almam. Annem olsa delirir. Ona da aldırmam. Ne münasebet? Herkes birbirine saygı duymak zorunda kimse kusura bakmayacak. Bugün çok sinirliyim. Ne zaman bir kadın öldürülse çileden çıkıyorum.
Beni ataerkil düzene kadınların yaptığı katkı daha çok üzüyor. Hayattaki en büyük başarıyı münasip bir kısmetle evlenip çoluk çocuğa karışmak olarak gören bir sürü kadın var, üstelik hatırı sayılır bir kısmı okumuş ve meslek sahibi kadınlar. Çalışırken “koca bulup” nasıl olsa hemen hamile kalırım diye işten çıkan ve dönmeyenler var. Çünkü kadının toplumsal rolü, yani eş ve anne olmak bireyselliğinin önüne geçiyor. Bu rolleri dayatan da zaten ataerkil düzen. Buna bizim nesilin, okumuş ve çalışan kadınların bile düşmesi de beni çok kızdırıyor. Zaten evlen ve çocuk yap diye baskı yapanlar da yine anneler, teyzeler, anneanneler…
Bunun altında, özellikle bizim toplumumuzda kadınlara daha çocukken yüklenen psikolojik yükümlülüklerin çok büyük payı var. Ama o yükümlülükten sıyrılmak yine kadınların soruumluluğunda.
Bu konuda daha fazla konuşup zaten bozuk olan psikolojimi daha fazla bozmak istemiyorum. Yorum yaptıkça söylemlerim çok ağırlaşmaya başlayacak. Son diyeceğim bazen öyle manzaralarla karşılaşıyorum ki kadın sanki barınaktan sahiplenilmiş gibi geliyor. Hava almaya çıkartılıyorlar, etraftan höt diyen olsa elini tutan şahıs yönlendiriyor. Oradan oraya savruluyor. Oturacağı yer gösteriliyor. Yiyeceği yemek belli. Kalk deyince kalkılıyor, evleneceği adam bile seçilmiş… Neyse…
Malesef bu tür cemaat tarikat yurtlarında buz dağının görünmeyen yüzü çok çok daha kirli. Bu yüzünde taciz, tecavüz ve çocuk ististismarı var. Çocuklara daha rahat tecavüz edebilsinler diye hiçbiri ne denetleniyor ne vergi veriyor. Üstüne senin benim ödediğim vergilerden malum vakıf ve belediyeler aracılığı ile milyon dolarlar akıtılıyor.
Süleymancıların doğru düzgün yangın merdiveni bile olmadığı halde denetimi yapılmadan sahte belge ile onay verilmiş cemaat yurdunda canlı canlı yanan 11 kız çocuğuna karşılık işin sorumlularına sadece 1 günlük maaş (evet yazıyla bir günlük) yaklaşık 40 TL’ye tekabül eden maaş indirimi cezası verildi. haber Yani bunlara çocuk yakmak da istismar da baskı da serbest.
Öte yandan herkes gençlerin buralarda zorunlu olarak kaldıkalrını söylüyor ama aileler bilerek çocuklarını buralara gönderiyorlar. Bu gencin babası da o cemaate üyeymiş, maneviyatı artsın diye göndermiş, risale-i nur okurmuş, kimseden şikayetçi değilmiş falan filan diye açıklama yapmış. Büyük ihtimalle Hac ibadeti sırasında güvenlik önlemi alınmadığı için üstlerine düşen inşaat vincinin altında ezilerek ölen insanlara dedikleri gibi “Allahın çok sevdiği kuluydu, yanına çağırdı.” diyeceklerdir. Cehaleti bilinçli şekilde ülkede kanserli tümör gibi yaydılar.
Ataerkil düzen öyle ha deyince değişecek bir şey değil. Misal, kız istemeye gidiyorsunuz. Eee o başka demeyin sakın. Davullu zurnalı sünnet düğünü yapıyorsunuz. Eee o adettendir demeyin sakın. Oğluşuna ihtimam eden annelere bakın. Hain gelininde kalan torununu gelininden alıp nafaka vermek istemeyen kadın dayanışması militanı feminist ablaları çok gördü bu gözler. Ataerkil düzen dediğimiz şey o kadar iliklerimize işlemiş ki, onu atmak o kadar da kolay değil. Bu, sosyal medyadaki dille, cinsel isyanla olacak iş de değil. Bugün hayatı ne kadar kirleten sorun varsa hepsi düzenin bir parçası, bu sorunların hepsine karşı birlikte mücadele etmeden, bunların düzenin ve egemen sınıfın bir aracı olduğunu görmeden ataerkillikle mücadele mümkün değil. Asıl sorunun soyut bir ataerkillik olduğu düşüncesi de düzenin yarattığı bir yanılsama. Zira, asıl sorun ete kemiğe bürünmüş, topluma karşı kullanılan sistematik bir ataerkillik, ki bu geleneksel ataerkillikten çok daha tehlikeli. Bu ataerkillikte eril güç sorumluluk sahibi olmaya dahi tenezzül etmiyor; kışkırtılmış, sorumsuz bir eril güç, ipini koparmış bir halde düzenin terörize gücü olarak dolaşıyor.
Sürekli eleştirmenin veya yermenin ya da sürekli konuşmanın da anlamsız olduğu bir gerçek. Değişim istiyorsak önce kendimizi değiştirmemiz lazım. En basit alışkanlığımızı, takıntılarımızı önce kendimiz değiştirmeliyiz. Eyleme geçmedikten sonra mantıklı konuşmanın, haklı olmanın da bana kalırsa bir anlamı yok.
Bu arkadaşın yazdığı nota da rastladım bir yerde. Okuduklarım beni gerçekten derinden etkiledi.
Bu arkadaşla benzer bir ortamda kaldım ben de lisede. Benzer diyorum ama direkt aynısı. Döve döve cemaatle vakit namazları, tatilleri okuma programıyla doldurmalar, spesifik bir kaç yazardan olmayan kitap okuma yasakları, telefon yasakları, müzik çalar yasakları.
Benim de gerçekten “bozulan” arkadaşlarım oldu. Sonradan öğrendiğime göre suiistimal edilen (ya da inceltmeye gerek yok, taciz edilen) arkadaşlarım da olmuş. Bizim de çoğumuz ailelerimizin zoruyla kalıyorduk. Babana gidip “döve döve cemaatle namaz kıldırıyorlar” diyorsun baban daha da keyifleniyor bilmemne. Neyse uzatmayayım saçma sapan işler özetle.
Tabi biz şanslıydık, liseden sonra kurtulacaktık. Bu genç arkadaşın işi daha zormuş ama imkansız, çözümsüz değildir tabi ki. Ümidini kaybettirmişler. Yazık olmuş, çok üzüldüm.
@Howl@Leingrad@nefarrias_bredd@azizhayri@Kaan_Usengul Arkadaşlar yazmak istediğim o kadar şey var ki bu gencimiz hakkında. Ancak kendi evladının ölümünde bile hala bu yapıyı savunan bir baba varsa ortada, ben bu vicdansızlığa, bu cahilliğe, bu namussuzluğa ne söylesem az kalır.
El kadar bebeler yandı, binalar çöktü, çocuklar istismar edildi, aileleri yine bu dinbazları suçlamadı. Çok acayip, akıl nizan yetmeyecek bir durum. Eleştireni de cehabelilikle, kutsala saldırı ile suçluyorlar. Hangi kutsal? Said Nursi’nin risaleleriymiş kutsal. Bir ölümlünün yazdığı şey nasıl kutsal olur? Hakikaten anlayamıyorum ben. Şu an bütün tarikatlar kendi Kur’an tefsirini basmış, adeta Kur’anı kendi itikadına göre yeniden yazmış, bin bir din türetmiş durumda. Potansiyel yayılma alanları da ekonomik olarak zor durumda olan taşra insanı. Mustafa Kemal Atatürk’ün 100 yıl önce gösterdiği cesaretin binde birini gösterebilecek bir politik irade de yok bu örgütleri durdurabilecek. Diyanet deseniz, bu örgütlere maddi kaynak sağlayan bir truva atına dönmüş durumda ve siyasi iktidarın her türlü tasarrufuna halkta dinsel görünümlü meşruiyet sağlıyor. Osmanlı’nın çöküş döneminden beri devam eden, padişahlar, sadrazamlar deviren yobazlıkla halkın gücü olmadan mücadele etmek mümkün değil. Devlet ne zaman güçten düşer, tarikatlar o zaman güçlenir. Bu kuraldır. Yurt sorunu politiktir. Ülkede yurt sorunu olmasa bu tarikatların gücü kalmaz. Bunu devletin bilmemesi mümkün mü? Devlet (hükümet) bunu biliyor ki tarikatların bu alanda etkili olmasını sağlayacak politikalar üretiyor.
Her gün bu ülke ile ilgili ümidimi kaybetmemek için uğraştıkça, savaştıkça ve iyi düşünmeye çalıştıkça daha da fazla kaybediyorum inancımı ve ümidimi. Kırmızı pasaportum var, neden eziyet çekiyorum diye düşünüyorum gerçekten. Ailemiz, dedelerimiz, ninelerimiz bu ülkeye gelmek için zulme uğradı, savaştı, mücadele etti. Hemen kaçmayalım, bizde uğraşalım diyorum ama yok… Sanırım boşuna çabalıyoruz.
Üniversiteye yeni geçmiş birisi olarak şunu söylemek istiyorum: yurt problemi cidden çok büyük. Yurt aradık özel yurtların çoğu dolmuş geç kalmışız biraz (okulların açılmasın 2-3 hafta vardı) cemaat yurdu olduğun bilmediğim bir yurtta yer kalmış sadece ve onlarla telefonda konuştuğumda aylık yemekler dahil 250 TL dediler, özelliklerini sayıyorlar şaşırdım nasıl 250 diye sonra dedi akşamları 1 saat zorunlu sohbet…
Kapattım telefonu ama beni en çok üzen şey devlet desteği olması bu yurtlarda paranın %75’ini ödüyor devlet. (daha neler ödüyordur) Bu kadar sıkıntı çekilirken cemaatçilerin yurdunda kalınsın diye hükümetin destek çıkması her şeyi açıkça ortaya koyuyor. Göz boyamak için söyledikleri o kadar şey var ki.
Bizim gibi yatarak para kazanma konusunda godmode seviyesine erişmiş olan bir halk bu coin işlerini çok çok geç ayıktı. Şimdi metaverse’e bitcoin muamelesi yapıp önden rezerve alıyorlar
Bitcoin ile ilgili yapılan her haberde kullanılan şu üstünde bitcoin logosu olan madeni paraları “bitcoin işte bu” diye on binlerce tl’ye satıp insanları dolandırdıklarını okuduğumda gülmekten yıkılmıştım. Bakalım bu metaverse’den ne kadar yatarak zengin olma peşinde koşan boş beleş tip batacak.
Türkiye de insanlar borsada bile bile mi vardılar ki;
Bitcoin de Metaverse de bile bile olsunlar…
Hatta oy verirken bile…
Benim bazı konularda çok basit bir felsem var.
İş yerine bakıyorum, misal şoför ile müdür herkes aynı kazandaysa asla o kazana girmiyorum. Birde 3/4 tane tip var yine çalışanlardan, bunlar bir konuda aynı kararı almışsa bu zamana kadar bir hayırları yoktu gene olmaz diyorum. Yapmıyorum.
Başka bir örnek: BES sözleşmesiyle bugüne kadar 1 e 7 gibi inanılmaz bir karlılık yakaladım. Ekonomi bilgimi kullanmadım bile… Sadece başımı şişiren, finans gurusu, BES personeli, 3-4 Ak torpillinin " abi borsa İstanbul çok yükselecek. Uçacağız, Köprü, yol, USD bitti… Şöyle de böyle… " laflarını dinlemedim. (Bu lafları 2012 dinlemedim, inanmadım ) Gittim tüm Bes fonlarını yabancı para dış borç araçları, USD Euro fon , altın bunlara bastım. Devlet katkısı filan, ek bonuslar derken sağ olsun devlet hiç yanıltmadı. He kardan uçtum mu hayır, sadece paramı korudum ki emekli olurken bu parayı alır mıyım şüpheli.
Son olarak bu ülkede orta sınıf ve alt sınıf herhangi bir alanda işlem yapıp, zengin olamaz. Sadece parasını koruyabilir, o da bir miktar… Bu sınıfın zengin olabilmesi için yapacağı en güzel yatırım kendine yatırımdır, eğitim ve belgelerle… Sonra karşısına çıkan fırsatlara göre hayatı şekillenir.