Gündem

2016’da yayınlanmış bir rapor bayağı bir tutarsızlık görüyorum ben burada gönderilemeyeceği yazıyor kendi dedikleriyle çelişiyor tabii siyasette değişen tavırlar ve karşı tarafa geçmeler normal. Göndereceğiz kısmında ben yeni görüyorum o benim cahilliğim fakat bir soru da soracağım o yıllarda bunu söyleyip nasıl göndereceğini anlattı mı? Yoksa sadece göndereceğini laf olsun diye mi söyledi?

3 Beğeni

Söylemleri çelişiyor sorun orada. Sadece söylemlere güvenmem ben. Eğer sadece söylemlere bakacaksak Rte’de ara ara göndereceğiz diye demeçler veriyor. Demeçler tek başına yeterli değil. Eylemler önemli olan. Kılıçdaroğlu’na kalsa isteyeni gönderecekmiş. Burası tatil köyü değil. İsteyen değil hepsi gidecek.

4 Beğeni

Hepsini göndereceğiz dedi, ben hiç isteyen gidecek dediğini duymadım.

1 Beğeni

Bulmaya çalışacağım videosunu ama böyle dediğini hatırlıyorum.

@melih bey buldum videoyu.

2 Beğeni

Ana muhalefetin Kürt seçmeni kazanmak adına yaptığı siyasi hamleler gerçekten doğru mu?

6 Beğeni

Diyor ki; biz zaten Suriye ile ilgili çalışma yaptıktan sonra zaten burada dilenci gibi yaşamak istemezler, asgari ücretin altında çalışmak istemezler dönerler diyor. Bir kısım kalır doğru vatandaşlık hakkı verilmiş. Gönderme nasıl olacak? Belli plan yapmışlardır ona göre yapılır. Suriye yönetimi ile Türkiye arası diyalog kurulur, verdikleri güvencelere göre sığınmacıların hayatını tehlikeye atmadan mesele çözülür ama göndermeme diye bir şey yok, çözerler diye düşünüyorum. En son konuşmasında 2 yıl içerisinde göndereceğiz demişti. Ümit Özdağ’ın videosundaki gibi mancınık yöntemi ile zaten çözülemez :smiley:

1 Beğeni

Hiç bilmeyenler olabilir. Ya da bilip de unutmuş olanlar olabilir. Bir şeyi hatırlatmak istiyorum.

Tayyip’in girdiği ilk ciddi seçim, 1994 İstanbul belediye başkanlığı seçimiydi. Ve Tayyip, karşısında bulunan rejim yanlısı bloğun parçalanmışlığı sayesinde, seçimi % 25 gibi düşük bir oyla kazanmıştı.

Seçim sonucu şöyleydi:

Tayyip Erdoğan (Refah): % 25.1

İlhan Kesici (ANAP): % 22.1

Zülfü Livaneli (SHP): % 20.3

Bedrettin Dalan (DYP): % 15.4

Necdet Özkan (DSP): % 12.3

Ahmet Vefik Alp (MHP): % 1.8

Ertuğrul Günay (CHP): % 1.4

SHP ve DSP şeklinde 2 ayrı partiye (hatta % 1.4 alan Ertuğrul Günay’ı da sayarsak 3 partiye) bölünmüş olan sol/seküler kesim, eğer tek adayla çıkmış olsa, toplam % 34 oy alabilecek ve seçimi açık ara farkla kazanabilecekti… Solun oyları neticede heba olmuş… % 20 alan Zülfü Livaneli ile % 12 alan Necdet Özkan, aslında tamamen aynı dünya görüşüne sahip insanlar ama oyları bölerek stratejik açıdan hata yapmışlar.

Sol kesimin oyları 3 partiye dağılınca, (bu arada “merkez sağ” denilen kesimin oyları da 2 parti arasında bölüşülünce), rejim karşıtı-İslamcı Tayyip % 25 gibi düşük bir oyla aralarından sıyrıldı, seçimi kazandı ve ondan sonra da siyasette önü açıldı… O dönem sol (seküler) kesimin bilinçsizce, hesapsız hareket etmesi, o seçimi Tayyip’e hediye etmiş oldu.

Siyasi tarihimizde, ibret alınması ve unutulmaması gereken bir hadise…

5 Beğeni

Teorik olarak söylediği her şey doğru da pratikte hiçbir geçerliliği yok. İhvancı politikayla işgal için gelmiş herifi kendi isteğiyle mi yollayacakmış? Güldürmesin beni.

İşimize yaramayanı vatandaşlık verilmiş olsa bile göndermeliyiz. Burası tatil köyü değil.

2 Beğeni

Hocam toplumun zaten çoğu mülteci konusunda rahatsız o yüzden bir şekilde yollarlar, yollamama gibi bir seçeneklerinin olduğunu sanmıyorum. Vatandaşlık verilenlerle ilgili olarak ise ne desem yalan olur, hukuki boyutlarını bilmiyorum.

2 Beğeni

Ümmet malum samazen gibi dönüyor. Dik bir siyasi görüşü, ahlak yargısı, öngörüsü veya genel kültürü yok. CHP bu muhafazakar oylarını devşirmeye çalıştığı için onlarla beraber dönüyor. Benim gördüğüm bu. Suriyeliler gelmeye başladığında bizim genlerimize kazınmış mide bulandırıcı bir ajitasyon ile “Savaştan kaçan din kardeşlerimize kucak açıyoruz, ümmetin yaralarını sarıyoruz.” denilip her yerde çarşaf çarşaf çıplak ayakla gezen suriyeli fotoğrafları paylaşıldığında, CHP’de “Müslüman kardeşlerimizin başımızın üstünde yeri var” ayağı çekiyordu. Sonra anlaşıldı ki bizim askerimiz Suriyede boşu boşuna şehit düştüğü sırada bunlar sahilde nargile içerken de çıplak ayakla geziyorlarmış. Hali hazırda ekonomik kriz olan ülkede bakılması gereken ek 8 milyon kişi ekonomiyi delip geçince ümmet “Başlatmasınlar müslümanına da din kardeşine de lan, defolup gitsinler” diyerek döndü, onlarla beraber CHP’de döndü.

8 milyon mülteciyi 50 kişilik otobüslerle sınırdışı etmek için 160.000 otobüs seferi yapmak lazım ki “iktidar olur olmaz bu sorunuzu kökünden çözeceğiz” gibi bir vaat veren zaten alenen yalan söyler.

Milletin şehit kanları ile sulanmış diye goygoy yaptığı ülke toprakları araplara peşkeş çekilmiş, çocuğunun geleceği çalınmış, ülke demokrasi açısından irandan beter olmuş umrunda değil. Onun amacı kuyrukta beklememek. O rahatça bakkaldan ekmeğini aldığı, belediye bulgurunu kömürünü kapısına bıraktığı sürece statükoya oy verir. İsterse ingiliz fransız himayesi altına girelim umrunda olmaz. CHP bir paket makarnaya oyunu satan kişilere demokrasi, basın özgürlüğü, kuvvetler ayrılığı, siyasi itibar gibi terimleri anlatmakla vakit kaybetmeyi bırakması, iki paket makarna verip oyunu alması lazım.

Muharrem İnce cumhurbaşkanlığı mitinginde, adını sorsan üç kere düşünüp cevap verecek kişilere kuantum eğitim sisteminden, endüstri 4.0’dan falan bahsetmesini ağzım açık izlemiştim. E nihayetinde “Şuradaki araziye çim ektik, gidin çocuğunuzla yuvarlanıp ailecek otlayın” diyip kafalarına ışıklı top atan kazandı. Türkiyede seçim vaadi budur.

14 Beğeni

Hocam şahsen benim buradan aldığım ibret daha çok “nerdeyse tamamen aynı fikirde olan insanlarla bile herkesin faydasına olacak bir zemin bulamayan adamların seçim kaybetmesi” şeklinde. Burada bir gariplik göremiyorum açıkçası. Hatta bence bunu bile yapamayan insanlara yetki vermek bence pek akıllıca bir hareket değil. Yöneticilik bir denge işidir, birbirinden farklı 100 fonksiyonum toplamını aynı anda maximize etmektir. Adamlar daha birbirinin aynısı iki fonksiyonu idare edemiyorsa burdan çıkarılacak ders “iyi yırtmışız” olmalıdır bence.

Tabi bunu iktidarı savunmak için söylemiyorum, ama seçmene istemediği şeyi dayatmak için klasik “solun fraksiyonlara ayrılması” argümanını sunmanın pek mantıklı olmadığını düşünüyorum.

9 Beğeni

İktidarın devrilmesi konusunda çok önemli İsrail ve Macaristan örnekleri var.

İsrailde muhalefet birleşip Netanyahu’yu iktidardan indirdiler.

Macaristanda muhalefet birleşip her türlü biz Victor Orban’ı düşürürüz derken Orban rekor oyla yeniden kazandı. Macaristan örneği bizim için çok önemli.

Bizim şu anda demokrasimiz adeta uçurumdan aşağı yuvarlanıyor. Sadece Devlet kurumunun yönetimi sakatlanmadı, ayrıca yüksek Mahkemeler, Sayıştay, TSK, Bakanlıklar vb.vb. kurumlar sakatlandı. O sebeple adalet, özgürlük, güvenlik, basın özgürlüğü her türlü durum felaket kötü durumda. Artık hükümet değişse bile bu kurumların eskiye dönmesi çok zor. Hükümetle devleti karıştırıp ortaya kabile, çadır devleti gibi bir devlet kuruldu çünkü.
Bunun değişmesi için bu seçimler bu ülkeye gönül verenler için son şans. Sıcak su içindeki kurbağa misali, bu seçimi de arap sevdalısı, tiran iktidar kazanırsa Türkiye Cumhuriyet’nin ruhuna Fatiha okuruz.

O sebeple insanlar muhalefeti bazı konularda etkisiz görüyor. Ben şahıs olarak baktığım zaman Kılıçdaroğlunu çok namuslu aklı başında bir devlet adamı olarak görüyorum. Liderlik diye saçmalayanlar , kendilerine çoban arıyor. Ne demek liderlik, bize höt zöt eden adamları istemiyoruz. Hayvan mıyız biz ?
Ayrıca bellirtmeliyim ki İyi Parti’yi meclise sokan da, muhalefeti örgütleyen de, büyükşehirlerde seçimlerin kazanılmasının mimarı da Kemal beydir. Yani ülke ve devlet yönetiminde en ufak eskiği olduğu düşünmüyorum. Ayrıca otobüs şöförü yönetiyor da devlette yıllarca üst seviye yöneticilik yapmış adam bizi niye yönetemesin.

Ancak iktidarın yaptığı pis algı ile Kılıçdaroğlunun diğer adaylara göre şansız malesef az. Bunu yazmaktan utanıyorum ama kendisi alevi - kürt kökenli olduğu için iktidar tarafından mezhepçi ırkçı bir saldırıya maruz kalıyor.

Sonuç olarak vatandaşları bilinçli uygar bir ülke olsak, zaten bu durumda olmazdık, isteyen istediği gibi aday olur, kim kazanırsa kazansın uygar bir şekilde yaşardık ancak mevcut durumda bu seçimleri muhalefetin kati suretle kazanması gerekiyor, kısacası ülkenin son şansı. Adaylık konusuna muhalefetin bu gözle bakması gerekiyor.
Diğer taraftan ekonomi konusunda muhalefet hem etkin hem de Bilge Yılmaz, Selin Böke gibi çok kıymetli bilim insanlarına sahipler.
Sadece bu Türkiye’nin 10 milyona yakın işgalciyle demografik yapısının değiştirilmesi konusunda fazla iyi niyetli ve iyimserler. Mesele savaştan kaçan masum insanlar olmaktan çoktan çıktı. Birileri bilinçli olarak, ne idüğü belli olmayan tipleri ülkeye doldurup vatandaşlık veriyor. İsterlerse göndeririz vs gibi açıklamalar saçma. Gitmeyi isteyen adam bugün burada durmaz. İsteyen istemeyen, hepsinin gönderilmesi gerek. Muhalefet bu konuda Ümit Özdağ sesini yükseltene kadar çok yumuşaktı, yeni yeni mevzu hakkında keskin açıklamalar yapmaya başladılar.

10 Beğeni

Ben, Türkiye genelinde azınlık konumunda olan sol oyların, böyle 2-3 partiye falan bölünüp seçimlere girmiş olmasını, gücünü dağıtmasını çok garipsiyorum, anlamsız buluyorum, açıkçası “aptalca” buluyorum…Fraksiyona ayrılmak için bahane arayan, sonuçta bulur… Bir siyasi oluşumun, teorik olarak 100 fraksiyona bile ayrılması mümkündür. Armudun sapı, üzümün çöpü mantığıyla sürekli orada burada kusur bulur, kendi içinde bölünüp durursun, zor değildir bu… Fakat çoğunluğa sahip olmayan ve bu nedenle dezavantajlı durumda bulunan bir kitlenin, fraksiyonlara ayrılması, -bana sorarsanız- aptallıktan başka bir şey değil. Çok temel meselelerde anlaştıktan sonra, niye gücünü dağıtırsın ki? Dağıtırsan, kaybetmeye mahkumsun, bu kadar basit.

Bugün için, 2022 yılı için konuşursak, muhalif dediğimiz kesimin hiçbir şekilde parçalanma lüksü yoktur. Şimdiki iktidar, bir seçim daha kazanırsa, bizim bildiğimiz manadaki Türkiye Cumhuriyeti’nin ölüm fermanı imzalanmış olur. Anadolu’da laikliği de, Türklüğü de, ulus-devlet yapımızı da bitirmek niyetinde olan kötücül bir iktidar var. Üstte Srbs’nin de anlattığı gibi, mesele, acayip tehlikeli bir boyuta ulaştı. Herkesin çok uyanık ve bilinçli olması lazım. Zaman, aklı çalıştırma zamanıdır. Duygusallık yapılacak, kapris yapıp durulacak, ona buna bahane bulup da parçalanmayı göze alabilecek bir zamanda değiliz…

1 Beğeni

:joy:

11 Beğeni

Twitterim bu aralar Fransız kadınların bizim hakkımızı savunduğuna dair tweetlerle dolu sizinkinde buna benzer tuhaf şeyler oldu mu? Fakat her konuda terör, mülteci-kaçak göçmen sorunu gibi bunun belli bir nedeni var mı?

1 Beğeni

İnternette Kayıprıhtım ile Twitter’dan kopamıyorum. Twitterde ise son zamanlarda çok değişik şeyler oluyor.
Litvanya halkı Ukrayna’ya Bayraktar TB2 almak için 5 milyon dolar topluyor.
Özellikle İsveçlilerden garip şeyler okuyorsunuz.

Yıllarca Türkiye, Avrupalılara terörü desteklememelerini, özellikle PKK’ya yardım etmemelerini söyleyip duruyordu. Ancak İki yüzlü Almanlar ve İskandinavlar, kendilerine zarar vermeyen teröristlere barış savaşcısı demeyi çok seviyor ve özellikle destekliyordu. Ne zaman ki Ruslar Ukrayna’yı işgal etti, İsveç ve Finlandiya kendi kendini savunamayacağını anladı. Rus korkusuyla Nato’ya koştular.
Ülkemizin, Nato’da İsveç’in katılımı için öncelikli olarak terörle ilişkisini kesmesini şart koymuştu. Bu mesele son zamanlarda İsveçte epey su kaldırıyor, İsveçli twitter kullanıcıları mevzuya uyanmış durumda. Aşağaıda bununla alakalı bir twitter başlığı mevcut, İsveçli bazı kullanıcıların tepkisini görüyorsunuz.

6 Beğeni

Ben Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç konusunda doğru yaptığını düşünüyorum. Nato’ya üyelik için birçok şart koşulması bence çok normal ve olması gereken bu. Kendi çıkarımızı öncelemiz gerekiyor.

Arap ülkeleriyle barışılmasını da muhalefet “iktidar sürekli kendisiyle çelişiyor” vs diyerek eleştirdi ama bence bu çok saçma. Çıkarlar nasıl davranmayı gerektiriyorsa öyle hamle yapılmalı diye düşünüyorum.

Etik değerler, tutarlılık vs bizde çok fazla abartılıyor. Gelişmiş ülkelerin hiç biri bunları zerre kadar önemsemiyor dış politikalarında. Sadece kendi çıkarları için kullanılabilecek bir araç olarak görüyorlar. İngiltere mesela şu an Uygur konusunun çok üzerine gidiyor ve Çin’i baskılamaya çalışıyor. Bunu yapma sebeplerin etik değerler olduğunu hiç sanmıyorum.

Keza aynı şekilde gelişmiş ülkeler için dış politika söz konusu olduğunda demokrasisin hiç bir önemi olmadığını da görüyoruz, Çin, Arabistan, BAE, Mısır gibi ülkelerin hiç birinde demokrasi yok ama kendi çıkarları açısından ekonomik ilişkilerini sürdürüyorlar. F1 gibi prestijli bir organizasyonun en büyük sponsorlarından birisi Suudi Petrol şirketi Aramco.

Bence önemli olan ülkenin içerisinde demokrasiyi inşaa etmek ve dış politika da ulusal çıkarları ön planda tutmak.

3 Beğeni

Hahhahaa çok iyi gün içinde bende Twitter ve Rıhtım döngüsünden bir türlü kitap okuyamıyorum. :joy::joy::joy: İkisi arasında gidip geliyorum devamlı.

Türkiye’nin tepkisi ile iki ülkeninde hatta özellikle İsveç halkı için diyebilirim ki verdikleri vergiler ile terör örgütlerine yapılan yardımları sorgulamaya başladılar.
Özellikle şu anda iktidarda bulunan mevcut İsveç hükümetinin, Türkiye tarafından iadesi istenen bir şahıs tarafından (ki kendisi orada milletvekili) güven oyu verilerek hükümeti kurabildiler ve acaba mevcut hükümet bu şahsa hangi vaaatlerde bulundu?
Ayrıca eğer İsveç Türkiye’nin şartlarını yerine getirir ise yanlış hatırlamıyorsam Haziran’da yapılacak olan bir oyalamada kendilerine oy vermeyip hükümeti düşüreceğini açıkça söyledi.

Tabi sadece bu ülkeler bazında terörü ele almak yanlış mesela geçen hafta malum örgütlerden biri Marsilya kırsalında Fransız devleti tarafından desteklenen bir organizasyonda açık bir gösteri yaptı.

İsveç ve Finlandiya için uyguladığımız tavır ve politika bence gayet etkili güzel iken destek veren ülkeler içinde benzer politikalar yürütülüp, ülkemiz tarafından gerekli girişimlerde bulunulması lazım.

2 Beğeni

Özellikle İsveç’in Nato’ya girişinin engellenmesi doğru bir karar. Ancak bir ülkenin dış politikası iç politikasına malzeme yapılamaz.

Normalde ülkelerde ve Eski Türkiye’de ülkenin çıkarı bellidir buna göre dış politika yürütülür. Ancak son dönemde iki tane kriter oluştu.
Birincisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarından ziyade, aptal ve ahmakça olan siyasal islam, neo osmanlıcılık ve ümmet politikası güdülüyor. Türk vatandaşlarının çıkarı değil ümmetin çıkarı gözetiliyor. Vergiyi Türk vatandaşları veriyor ama ne hikmetse, iş ümmetin çıkarı, müslüman kardeşlerimiz gibi, bir devletten ziyade arap kabilesi mantığıyla islam adı altında, arap savunuculuğuna geliyoruz. Dikkat edin Türk vatandaşlarının çıkarlarını zikretmiyor hükümetin lideri, hep konuşurken müslüman kardeşlerimizi ortada bırakmayacağız, işte ümmetin umuduyuz falan filan.

İkincisi ve daha acı olanı, dış politikadaki tüm olaylarda, aslında ülkemizdeki tüm olaylarda, iktidarın tek bir kriteri var. Bu olayda nasıl davranırsam bana oy gelir. Özellikle Mavi Marmara olayından sonra bu standarda bindi.
İsrail, Mavi Marmara gemisine saldırdı, “Giderken bana mı sordular” dendi, tabandan sesler yükselmeye başlayınca “Ey İsrail, One Minute” falan oldu. Ümmetin lideri pozları gelmeye başladı.
“Kardeşim Esad” dendi, sonra Emevi Camii’ni fethedip namaz kılıcaz hayalleriyle Esad’a karşı savaş açıldı. Elimizde 9 milyon işgalci ile kalakaldık.
Dostum Putin dendi, Putin 36 tane Türk evladını şehit etti, gık diyemedik, gidip birde kapısında bekletti Putin.
Rahip Bronson olayı yine oya indirgendi. "bu fakir bu bedendeyken bu adamı alamazlar dendi, Trump iki twit atınca laflar yendi. Cemal Kaşıkcı olayı, BAE ve Suudi Arabistana karşı açılan saçma bir cephe. vb. vb.

Örnekler çoğaltılabilir. Ben ve muhalefetin büyük çoğunluğu dış politikadaki tutum değişikliğini eleştirmiyor, Türkiye’nin çıkarları olan meselelerden Ey İsrail Ey Amerika deyip de cahil kiltelere şov yapılıyor, sonra gerisin geriye adım atılıyor. 1. ve 2. madde bir araya gelince oluşan şey dış politika değil, bir şahsın çıkarları için yapılan hamleler oluyor.
Suriyeden gelen insanlara vatandaşlık verirlmesinin tek sebebi oy. Bunu sokaktaki çocuk bile biliyor. Zaten bu sebeple dış politikada ciddiye alınan bir ülke değiliz artık. Dış politikadaki en büyük gücümüz, hatta tek gücümüz Türk silahlı kuvvetleri.
Zaten ülkemizin Nato’da İsveç konusundaki duruşunuda yine güçlü bir ordundan alıyoruz.

Çok uzattım, aslında bir dış politikamız yok, birilerinin ümmet diyerek kendisini ortadoğunun lideri sanması, ve iktidarda kalabilmek adına bütün olaylarda oy kazanmak için yaptığı saçma hamleler mevcut.
100 yıl önce Kavmi Necip, Kavmi Necip diye övülen ama arkadan vuran araplar varken, şerefli bir Türk Subayı çıkıp, arapların keyfi için ortadoğu çöllerinde Mehmetçik’in ölmesine razı gelmedi, Türk Ulusu dedi, Türkiye Cumhuriyetini kurdu. O sebeple Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Ulusunu esas almayan hiçbir dış politikanın da başarı şansı yok. Çünkü siz kardeşim , kardeşim deseniz de araplar “Türkleri nasıl tekmeledik gönderdik buralardan”, diye turistlere şov yapıyor.

5 Beğeni

Park’ta insanlar yoga yapınca dinimize aykırı diyenler bağırlarına bastıları din kardeşlerini bu halde görünce ne cevap verecekler acaba? Vermeyecekler. Bu olay gündemde tutulmazsa unutulup gitmesi için çalışacaklar, unutmayın unutturmayın.

Edit: Koymayı unutmuşum, en acı olay da bu:

4 Beğeni