Hangi Dizileri İzliyorsunuz?

Batman: Pelerinli Savaşçı birinci sezon bitti.

Heyecansızdı.

:star:

1 Beğeni

Şaşırtmadı. Dağınık geçen bir sezondu. 3. bölümü izlediğim en saçma dizi bölümlerinden biri olabilir. Özellikle El Santo kültünün bekleneni veremeyişi, ekibin, dayak yiyen Daredevil misali, ardı ardına yaşadığı kayıplar, neredeyse hiç yeni yüz olmayışı, gelişi beklenen sürprizlerin şaşırtmaca niteliğini kaybetmesi, bunca tempo düzensizliğinde durup kokain satan birinin kartel patroniçesine “sana hiç benzemiyorum” diyebilmesine nasıl empati kuracağımızı düşündürmesi vb. bir sonraki sezonun ne derece sündüreceği endişesini beraberinde getirdi. 5’ten umutluyum ancak 4 için heyecan yok. Bittiğinde kitabı almayı düşünüyorum zira birebir aynı gitmiyorlar, farklı bir lezzet almak mümkün olacak. Bakalım.

Gabriel García Márquez’in aynı isimli romanından uyarlanan 16 bölümlük Yüzyıllık Yalnızlık dizisinin yayınlanan ilk 8 bölümünü izledim. Romanı okumadığım için kitaba ne kadar sadık kalınmış ya da iyi bir uyarlama mı bu konuda bir şey söyleyemem. Kitabı okumayan biri olarak ben diziyi beğendim açıkçası mekanlar, kostümler, karakterler zamanı güzel yansıtmış. Ancak beni rahatsız eden birkaç unsur oldu izleyenler anlayacaktır. Onun dışında özellikle Macondo’nun kuruluşunu anlatan bölümler çok keyifliydi. Buendía ailesinin yıllar içerisinde yaşadıkları, aileye katılanlar ayrılanlar, duygular çok güzel aktarılmıştı. Kitabını okur muyum bilmiyorum ama dizinin ikinci kısmını izlemeyi düşünüyorum.

5 Beğeni

Okuduğum yorumlara göre kitaba bayağı sadık kalmış. Ben kitabı okuduktan sonra izlemeyi düşünüyorum.

4 Beğeni

O şekilde daha zevkli olacaktır. Ben ikinci kısmı izledikten sonra okurum sanırım.

1 Beğeni

Cyberpunk Edgerunners’ı izliyorum.

Edgerunners’ı Netflix’in yine Amerikan stüdyolarına yaptırdığı, benim görsel tarzını pek sevmediğim türde bir Amerikan animesi sanıyordum ama Studio Trigger’ın yapımını üstlendiği modern tarzda bir animeymiş.

Bence çok net bir şekilde Netflix’in en kaliteli anime serisiydi. İşin içinde CD Project Red’in de olması kalitenin korunmasındaki en büyük etkenlerden biri olmuş. Sanat tasarımı, görsellik, müzikler tek kelimeyle muazzam. Son dönemde izlediğim en iyi animasyonlardan biriydi. “Aman çocuklarda izlesin” diye diziyi Rafadan Tayfa’ya çevirmemişler. Her türlü +18 cinsellik ve vahşet sansürsüz olarak yer alıyor. İşin felsefesini ve alt metnini fazla irdelememişler, daha olay ve aksiyon odaklı bir yapım olmuş. O sulara da girselermiş bence kendi türünde sayılı işlerden biri olabilirmiş.

Tema Cyberpunk olunca Netflix’e kalsaymış diziyi trap mrap gibi “müzik” bile diyemeyeceğim saçma sapan şeylerle doldururlarmış ama sanırım burada CD Project Red devreye girmiş Dub, Punk Rap, Rock, Metal, Deathcore, Grindcore ne varsa koymuşlar, bayıldım :smiling_face_with_tear:

Dizi Cyberpunk 2077 evreninde geçse de oyun ile bir ilgisi yok. Oyuna yapılan göndermeler ve oyundaki bazı NPC’ler ile karşılaşsak da kendi içinde bağımsız bir hikayesi var. “Oyunu oynamadığım için anime de bana çok bir şey ifade etmez.” diye düşünmeyin. Cyberpunk temasına karşı ilgi duyan herkesin izlemesini tavsiye ederim. Hazır Phantom Liberty ek paketini oynamamışken oyuna tekrar başlayacağım sanırım :slight_smile:

6 Beğeni

Young Sheldon izliyorum. 12. bölümdeyim şu an. Bir sahneden bahsetmek için yazayım dedim.

Şöyle bir bahis var ortada. Georgie ile babası 1000 dolara iddiaya giriyorlar Georgie’nin 25 yaşından önce evleneceğine dair ve aynı sahnede Georgie ilk evliliğini 19 yaşında yapacakmış diye öğreniyoruz. Spin-off’un geleceği buradan belliymiş aslında.

Young Sheldon güzel bir dizi bu arada. Spin-off olmasından öte güzel de bir aile dizisi.

4 Beğeni

Queen of the South bitti. ilk 3 sezon sanırım kitabın materyalinden yola çıktığı için daha ayağı yere basan bir senaryoyla gitmişti. 4 ve 5, nasıl diyeyim, overacting performanslardan nemalanan, “uzatılmış”, “türetilmiş” olduğu her şekilde belli, ayrı bir yolda ilerledi. 4 kötü, 5 iyi diyorlardı, ben tam tersi, 5’i en kötü sezon olarak buldum. Sadece maddi olarak değil, karakter olarak da çok kayıp yaşadılar. Ana karakterden nefret edilecek anlar oldu. Pote ve Kelly Anne karakterleri ile sevdiğim yüzlerden Alice Braga, zayıf bulduğum halkalar oldular. Marcel Dumas’ın yazarın bir diğer kitabı Dumas Kulübü’ne gönderme olarak yazıldığını düşünüyorum. Dönüşümünü tamamlayabilen tek karakter oydu.

Evvelden dediğim gibi, Nikita türevi bir dizi niyetine izlenirse keyif verecek, ancak bir BB ya da Ozark tadı bekleniyorsa 3 veya 4 sonunda bırakılması uygun olacak bir dizi. Son 4 bölümü ertesi günleri işgal etmeyin diye ittire ittire izledim, sündükçe sündü, yakın dönemde daha dizi izlemeye tövbe ettirdi. Filmlere dönüş niyetine iyi bir ara oldu.

Castlevania: Nocturne daha büyük bir hayal kırıklığı idi.

İlk seri az bir bölümle başlamış, uzun süre bekletmiş, beklettiği süreye değmemiş, yavaş yavaş, ancak üçüncü sezonda açılmış ve serpilmişti. Efsane biçimde de devrini tamamladı.

İkinci dizi, bu spin-off ise, ilk sezon finaliyle beklentileri arşa yükseltti, ancak öncülünün aksine, bu sezon indikçe indi ve kafası karışık biçimde antagonistini bir o yana bir bu yana (karaktere) çekerek resmen bir Star Wars (şu dili dışarıda geberen mahluk) rezaleti yaşattı. Hele de bir Eski Mısır fanı olarak, şuraya Set, Isis, Osiris vb. başkaca bir tanrı daha getirselerdi, 1789, Robespierre serpintileri içinde Milli Vanilli vampirimizle katedral askerinin cinsi münasebetlerine el çizim emeğine bizi mecbur etmeselerdi, daha memnun olurdum. Sekhmet yerine bari Hatşepsut falan koy da bari tarih öğretisi adına bir katkı olsun. Neyse. Cliffhanger’siz, yeni sezona kapı bırakmayan bir bitiş olduğundan kelli, burada da devam beklemiyorum. En sevdiğim karakter Nastassia Kinski’nin seslendirdiği Tera, en beğendiğim tasarım da Del Toro filmlerini anımsatan Edouard oldular.

Bitişi, Milli Vanilli ile, Olrox ve Mizrak (evet, mizrak) için yapayım:

Castlevania Nocturne’ü izledim, daha doğrusu yarım bıraktım.

Richter Belmont’u göreceğim ve Fransız Devriminde geçtiği için bir beklentim vardı ama hepsi fos çıktı, rezalet bir yapımdı. Zaten bu Netflix’in Amerikan Animesi tarzını sevmiyorum ama bu kendi standardı için bile kötü bir yapım olmuş. Orijinal İngilizce seslendirmesi rezalet. Dublajı yapanların önünde görüntü yokmuş, sadece ellerindeki metinden okuyormuş gibiydi. Japonca dublajlı olarak seyrettim.

Konuya baktığımda Richer ve annesi için ne kadar klişe, ne kadar basit bir hikaye yazılabilirse onu yazmışlar. Yaratıcılık sıfır… Karakterler desen Richer’in haricindeki yan karakterlerin alayı oyunla ve konuyla alakasız, bir Netflix yalamalığı olarak rastalı zencilerin bulunduğu kadın karakterler. Havaya zıplayıp kuşların uçtuğu, gökkuşaklarının açtığı, ışıklı, simli, büyüler yapan alakasız tipler. Dizinin adı Sailor Moon Nocturne olsaymış daha iyiymiş.

Konami bunlara lisans misans vermesin mümkünse.

1 Beğeni

Übel Blatt

Karanlık fantazi ürünü bir anime. Ben izlemeye başladığımda sadece iki bölümü vardı. Şimdilik iyi gidiyor. Çok iyi diyemem ama kötü de değil. İzlenir.

:star: :star: :star:

3 Beğeni


Yıllardır denk geliyordum, baştan sona izlemek ailecek kısmet oldu. Kızımın “üçgenli bölümleri aç” demesi sonrası ben de dikkat kesilip bu sefer bitirdim ve bayıldım. FMAB sonrası o kıvamda bulduğum ilk yapım oldu ki, her ikisi de zengin bir materyal havuzunu ustaca işlemiş, kendinden öncekilerden ödünç aldığı esinleri kendisinden sonrakilere vermiş üst düzey yapımlar.

Tarantino’nun “yapılmış her şeyden çalarım” demesi misali, izlerken kendini hissettiren ve hatırlatan kaynaklar ile “aa, onlar da buradan almış” diyeceğiniz yapımları, az evvel bölüm özetlerine bakıp hatırladığım kadarıyla aldığım notlardan aktarayım:

Twin Peaks
Northern Exposure
Wayward Pines
Buffy the Vampire Slayer
Spongebob Squarepants
Waxworks
Three O’Clock High
İskandinav, Mısır, Yunan Mitolojileri, Illuminati, Big Brother, They Live, The Thing, LOTR
Street Fighter
Indiana Jones
Aliens
Obama sloganı
Manchurian Candidate
Lars and the Real Girl
Tales from the Crypt
Twilight Zone
Legend
The Simpsons
Scooby-Doo
The X-Files
Men in Black
Jason and the Argonauts, Ray Harryhausen, The Lost World, Attack of the Killer Tomatoes, Mars Attacks.

Loki, Lost, Alice in Borderland, Back to the Future, Shazam, Stranger Things, Tolkien, Boy bandler, Harry Potter, Romero zombileri, LOTR dizi. FMAB ile GOT kendi aralarında.

Alex Hirsch’in kendi ikiz kardeşi de varmış ve ikizler esinlerini buradan alıyorlarmış ayrıca, domuzları ile beraber.

Aşağıya dizinin introsu ile final bölümlerinin introsunu bırakıyorum; henüz “bitirmeyenler” için iştah açıcı olsun.

Ray için ekleme: 7th Voyage of Sinbad.
Unutkan edit: The Prestige, ABBA, Shin Godzilla, Idiocracy, Don’t Look Up.

Dublajın şahaneliğini de yazmayı unutmuşum.

Edit: Alien, Psycho, Breaking Bad, The Sopranos, The Muppet Show, Alice in Wonderland, The Incredibles.

3 Beğeni

Şu an Locke & Key’in ilk sezonundayım. Ben bu diziyi bugüne kadar nasıl gözden kaçırmışım diyorum. Güzel bir fantastik dizi. Oldukça da muzip bir dizi.

images

The Pitt

Son zamanlarda açtığım dizileri hep ilk 20-25 dakikasında kapatıyorum. Belki haksızlık ediyorum bilmiyorum ama o diziye başlamam için dizinin beni ilk 20-25 dakikada etkilemesini bekliyorum. İşte bu dizi beni ilk 10 dakikasında etkisi altına aldı. Rotten ve MetaCritic eleştirileri gayet güzel zaten bu sebepten ötürü bir şans verdim. Gerçekçi, heyecanlı ve sürükleyici. Bir bölümünü izleyin devamı gelir :slightly_smiling_face:

3 Beğeni

Çok beğendim. Vahşi batının vahşi yüzünü çok güzel yansıtmışlar. Güzel bir iş çıkmış ortaya.

8 Beğeni

Harika bir iş olmuş. Sadece MI6 ajanini oynayan arkadaşı bence yanlış seçmişler diye düşünüyorum.
Yusuf Dikeç’in de ikinci sezon için teklif edilen rolü kabul etmemesi büyük talihsizlik…

4 Beğeni

Silo’yu izledim.

Kitabı okumadığım için ne kadar kitaba sağdık kalan bir uyarlama yapmışlar bir fikrim yok. Sade dizi olarak bakarsak bence ortalamanın üstündeydi. Aynı zamanda dizinin yapımcısı olan Rebecca Ferguson, bu tip bir rol için biçilmiş kaftanmış, gayet güzel oynamış. Tim Robbins’i de yıllardır bir yapımda izlememiştim, yeniden görmek çok güzel oldu.

Dizinin izleyiciyi sürekli merakta bırakması, hemen her karakter hakkında “acaba?” sorusunu sordurarak içindeki ufak twistlerle habire sağa sola yatırması dizinin izlenebilirliğini arttıran en önemli nokta olmuş. Ne yazık ki yine tamamen yalama edilmiş “Güçlü Kadın” porteleri görüyoruz. Özellikle ana karakterimiz kendi ağırlığının 10 katı olan metal kapıları levye ile açıyor, boyu kadar demir el aletleri ile bulonları sıkıştırıyor, 15 metre yüksekten yüzüstü betona çakılıp hiçbir şey olmamış gibi kalkıp koşmaya falan devam ediyor. Güçlü kadın imajı ancak bu kadar sığ ve basit bir şekile indirgenip işlenebilirdi. Hep aynı şeyi yazıyorum ama Girl Power, We Can Do It vs. yazılı tshirt çanta falan satacağız diye işin bu kadar vıcık vıcık bir hale getirilmesini görmek üzücü.

Bunun haricinde dekorların feci yapay durması gözüme çok takıldı. Kime yaptırdılar kim kabul etti bilmiyorum ama dekorların dekor olduğu bas bas bağırıyor, tiyatro sahnesi gibi duruyor. En ufak bir kıvılcımda habire isyana meyilli olan silo sakinlerinden birinin çıkıp da “ulan şuraya bi asansör yaptırın” demeyip saçma sapan yasaklara koyun gibi boyun eğmeleri vs. çok sırıtmış.
Ayrıca dizi bölümleri ortalama 45 dakika ama bunun 15 dakikası kimsenin umurunda olmayan flashbacklere, olmasa da olur diyebileceğimiz ikili ilişkilere vs. harcanarak fazlalık yapmış.

Bu yönleri görmezden gelirsek genel olarak izlenebilir bir dizi.

5 Beğeni

p17060761_b_h9_ab

Tüm Romanovları işleyecek diye başına oturdum, zaten kitapların yazarları da yorumcu olarak gözüktü, Rasputin ağırlıklı olarak, infaz edilen son Çar Ailesi işlendi 6 bölüm boyunca. Bilinmedik pek bir detay yoktu. Netflix belgesel kalitesine göre ortalama üstü bir yapım. Çarı oynayan aktörün Steve Carell’i, hem de sakallarıyla Nuh’u oynarken canlandırır görünmesi (“Evan Almighty”) ve gereksiz birkaç seks sahnesi dışında araz yaşamadım. Önce YKY, sonra Kronik’in bastığı Romanovlar’ı almaktan vazgeçirdi bir yerde.

4 Beğeni

Lee Child’in bizde baskısı tükenen Öldüren Kumpas’ından uyarlanmış görünen ilk sezonunda ortada Dexter dublörü gibi dolanan Alan Ritchson, yine First Blood esinli kasaba entrikalı Banshee’yi anımsattı fazlasıyla. Willa Fitzgerald’la kimyaları uyuşmuş görünen insan azmanının ikinci sezon kadrosunda yine Smallville çıkışlı, nazarlık gözlü Serinda Swan varmış - sanıyorum bu sezon sonunda terk edip başka yapıma geçerim. Sırada daha Celda 211, Fitzek’s Terapi ve Henry V var. 8 bölümün 4’ü bitti, bu gece tamamlarım gibi.

1 Beğeni