Ben bu dizinin hastasıyım ya. Benim için 1 numara.
Andor ikinci sezon çıkmış biraz bakayım dedim fakat keşke bakmasaydım,çok kopuk olmuş geçişler falan vasat .En sevmediğim klişerden birine düşmüş kötü adamları salak yapmasak mı artık tamam seçilmiş çocuk yada OP karakterler yok entrika varda aptal kötü hiç çekilmiyor.
Fena değildi. Kitabını da en kısa zamanda okumak isterim ama şu an ingilizce olarak başka bir kitap okuduğumdan dolayı biraz uzun bir süre sonra okuyacağım gibi. Ayrıca intro müziği gayet hoştu.
O zaman sizi meraklandirayım biraz. Dizinin kitapla karakterler hariç uzaktan yakından ilgisi yok
Forumda uyarlama eserlerle ilgili konu var mı bilmiyorum ama zaman çarkı serisi kitapları okunmadan dizi kesinlikle izlenmemeli. Önce dizinin ilk sezonunu izlemek gibi bir gaflette bulunduğum için ilk kitaptan hiç keyif alamadım. Dizinin hafızamdan tamamen silinmesini bekliyorum ikinci kitaba başlamak için.
Valla ben tüm seriyi bitirip seyretmeme rağmen sizinke aynı düşüncedeyim. Herkese tavsiyem diziye hiç bulaşmamaları. Kitabın değerini ve ciddiyetini yerin dibine sokuyor. Önce diziyi seyretseydim belki kitaba bile başlamazdim…
Sonunda geç de olsa Andor’un 2. sezonuna başlayabildim. Neden tekrar ve tekrar Andor’u bu kadar çok sevdiğimi dizi bana bir kez daha hatırlattı. Ayakları yere basan her karakterin ayrı bir öneminin ve derinliğinin olduğu. Boş diyalogların olmadı ve ufacık imalarla nelerin kast edilebileceğini dizi size ustalıkla anlatıyor.
Oyuncular müthiş oynuyor harika performans sergiliyorlar hele ki Genevieve O’Reilly’in oyunculuğuna bayılıyorum. Kadın adeta döktürüyor. Dizinin 3. bölümünde Luthen’in Mon Mothma’ya ne kadar da safsın demesi lakin çeviride “Aman ne güzel” olarak aktarılmasını yanlış buldum burada ima edilen şeyin neleri tetikleyeceğini fark ettiği andaki hal ve hareketinden tutun Mon Mothmayı, Mon Mothma yapan yıkılmaz, sarsılmaz duruşunu nasıl yıktığını görmek… Bunu izleyiciye müthiş bir şekilde veriyor.
Son 15-20 yıldır yaşadığımız süper kahraman filmlerindeki kahramanların ne kadar yapay içinin boş olduğunu asıl kahramanların isimlerinin olmadığını bir kez daha görmek benim için çok etkileyiciydi. Ziyadesiyle mutluyum ve devamında neler yaşanacak diye merak içersindeyim.
Kesinlikle en iyi Star Wars işleri arasında ilk 3’e girer belki final sonunda 1. sıraya bile koyarım. Mandolorian’ı da çok seviyorum lakin bu ayrı bir seviye olmuş. Özlediğim, sevdiğim Star Wars bu işte.
Sezonu bitirdim, oyunculuklar dışında Mussolini’nin 4. duvarı sık sık yıkarak bizi de dahil etmesi pek hoşuma gitti. Rick and Morty’nin trenli bölümü tuzu biberi oldu da birkaç yıldır alaycı bir üslupla gidiyordu, iyi etmişler. Son 2 bölümde Mussolini’nin iç gerilimlerini zorlama biçimde yansıtmışlar, insanlar ilham almasın diye mi bilemedim biyografi okuması yapmam lazım. Son iki bölümü kaygısız yapsalardı 8.5 verirdim. 7.8/10
Andor’un 1. sezon fragmanını izlediğimde iyi bir sezon izleyeceğimizi anlamıştım da 2. sezon fragmanlarını beğenmedim, yorumlar birikirse şans vereceğim.
Zen’e başladım, yorumumu diziyi bitirince yazarım.
Aynı isimli Çizgi Romandan uyarlama, Arjantin yapımı post-apokaliptik bir bilimkurgu/gizem/gerilim dizisiydi.
Trailerlarında Metro Exodus havası aldığım için çıktığı gibi izledim. İlk bölümler genele kıyasla daha yavaş ve bilindik temalarla ilerlese de genel olarak ortalamanın üstünde bir yapımdı. Hikayede bahsettiğim üzere yıllardır farklı yapımlarda gördüğümüz klişe temalar kullanılmış gibi duruyor fakat uyarlama yapıldığı çizgi roman 1957 yılında yayınlandığı için türünde öncü sayılabilir.
Strike
J. K. Rowling’in Robert Galbraith mahlasıyla yazdığı “Cormoran Strike” kitap serisine dayanan bir ingiliz dizisi. İlk başta eleştirimi yapayım , ana hikaye olarak “İki aşk arasında kalan genç kız/kadın” klişesi beni fena halde sıkıyor. Bunun genç kadın okuyucuları çekmek için yapılan bir pazarlama hamlesi olduğunu düşünüyorum. Onun haricinde , ana hikaye normal, karakterler klişe, senaryo normal, oyunculuklar iyi, çekim kalitesi normal, hikayeler iyi sayılır. Hikayelerde ne kadar çok karakter olursa o kadar ortalık karışıyor. Bu da seyircideki cinayeti çözme hevesini kaçırıyor. Bir noktada “Olm, kim kimdi? O kadının adı neydi? Eniştem beni neden öptü?” durumu oluyor. 6 sezonda bir vakayı önceden çözebildim (6. sezon, ikinci bölüm). Sezonların bölüm sayıları 2 ile 4 arası değişiyor. Kitap başına bir sezon. Bu da izlemeyi kolaylaştırıyor. Sonuç olarak ben beğendim. Gelecek sezon olursa (Ki olacak gibi duruyor) izleyebilirim.
Andor’u şu an itibari ile bitirmiş bulunmaktayım. Duygudan duyguya soktu beni. Bu nasıl bir kalitedir böyle. Kelimeler kifayetsiz kalıyor bazen… Fazla bir şey yazmayacağım birkaç görsel paylaşıp birazdan Rogue One’a geçeceğim.
Paşabahçe
Rebellions are built on hope line.
3 yıl aranın ardından yeni sezon bugün itibariyle başladı ve bitirdim. İlk sezon kalitesinde güzel bir sezon oldu. (belki de en iyi sezonu olabilir) Her bölüm ayrı ayrı keyifli ve tatmin ediciydi. 9. bölüm (Smart Appliances, Stupid Owners) diğer bölümlere nazaran bir tık sönük kaldı ancak onun haricinde hepsini beğendim. Diziyi takip edenlere şimdiden keyifli seyirler dilerim.
Kaçırmayınız.
Love, Death and Robots 4. Sezon
Kedili iki bölüm (5 ve 10) haricinde, şaşırmadığım üzere, 4. sezon tam bir fiyaskoydu. Son bölümde Mozart Requiem ve Vivaldi 4 mevsim konçertolarına eşlik eden kısa hikayenin linkini aşağıya bırakıyorum. Masadaki kaz tüyü kalemi patiyle yere düşürtmek, gözlem ve zeka izleri bulabildiğim tek sahneydi. Eh, bu dizi de buraya kadarmış. Dinozorlu bölümün finalinde Spartacus ilk sezon finalini kopyalamaları gülümsetmedi.
Castlevania, Devil May Cry gibi oyun; X-Men '97 gibi çizgi roman, Demon Slayer gibi manga uyarlamaları izlediğimiz bir dönemde böylesi konusuz, ruhsuz animasyonlar ortaya çıkarmak gerçekten büyük başarı. Bakın tekrar söylüyorum: Gidin Disney’de şu iki animasyon serisini açın. Önünde secdeye yatın. Animasyonun live-action’a kaptırmayacağı zekası ve hızı budur.
Unutmadan, sözümona her biri farklı animatörlerce yapılacak, birbirinden farklı olacak kısalar içinde iki adet çocuk kafalı devasa yaratık görmek de “eeeh!” dedirtti. Ardı ardına sıkılan kurşunların gürültü kirliliği de. Bunun yerine de gidip Who Can Kill a Child izleyebilirsiniz, en azından sinema kültürünüzü zenginleştirir.
Edith Head: Küresel yorumlar da benzer görünüyor, en azından gelecek için bir umut var.