Breaking Bad izleyip sevdiysen bunu kaçırma.
Açık söyleyeyim Mr. Robot’tan sonra (8 ay oldu) hiç bir diziyi beğenemedim henüz. Amazon’da izlediğim Dispatches from Elsewhere’i beğenir gibi oldum biraz. Breaking Bad’i ilk izlediğimde çok sevmiştim ama şu an oy verin deseniz 6/10 veririm en fazla.
Ben de aynı düşünüyorum, daha iyi dizilere denk gelince puanı aynı kalmadı gözümde.
Ama Soul izleyip beğenmediğini söyleyen pek kişi çıkmadı karşıma. Breaking Bad dizisinden daha çok beğendim açıkçası.
İzleyeceğim yakın zamanda yazarım buraya görüşlerimi.
Raised by Wolves
Uzun zamandır bekliyordum,yayınlanan ilk üç bölümünü izledim. Tek kelime ile müthiş bir dizi olmuş

Son zamanlarda türünde (bilimkurgu) kesinlikle en iyi işlerden birisi. Ridley Scott harikalar yaratmış.
The Boys
İlk sezona göre daha iyi başlangıç yaptı,devam bölümlerini merakla bekliyorum

Boys dizisinde Homelander’ı oynayan aktörün Banshee diye bir dizisi var. Konu olarak biraz basit ama aksiyon arayanlara öneririm.
Locke and Key ilk 3 bölümü izledim ve çok beğendim.
Diziyi izlemeye bir türlü karar veremiyordum, açıkcası gençlere hitap eden bir dizi olduğundan korkuyordum. Malum Netflix dizisi olunca.
Dizi beni şaşırttı ve beklediğimden iyi çıktı diyebilirim. Çocuklara çok uygun olduğunu söyleyemem zaten 18+ için uygun ibaresi bulunuyor.
Üslup olarak Stranger Things kafasında biraz ancak o kadar eğlence odaklı değil dizi, daha çok gizem ve karakter gelişimi izleyeceğiz gibi geliyor. Seyircisini içine çeken bir dizi. Kış aşığı bir insan olarak karlı ortamda çekilmiş dizileri de ayrı seviyorum.
Joe Hill’in yaratıcılığına bayıldım, zihni son derece açık bir insan. Özgün ve kaliteli hikaye oluşturmak muhteşem bir başarı.
Tüm sezonu bitirdikten sonra tekrar toparlar yorum yaparım.
Raised by Wolves ilk iki bölümünü izledim. Şahane olmasına olmuş da anlamadığım bir nokta var.
Bu androidler iyi mi kötü mü? Bir de yaratıcılarına karşı nasıl savaşıyorlar? Kötülerse ikinci bölümdeki doktor android insanlara neden yardım etti? Bu konuda bir netlik görmedim. Şimdilik bu konu kafamı kurcalıyor.
Ve de savaşı kim kazanmış o kısmı da anlamadım. Geride ne insan ne de android kalmış gibi duruyor.
Ben ilk 3 bölümü izledim ama bu tür soruları cevaplayacak kadar bilgi sahibi olamadım. Zaten cevaplayacak kadar da bölüm izlememişiz. Biraz daha ilerleyince bazı şeyleri daha da netleştirebiliriz diye düşünüyorum.
Ben de öyle düşünüyorum ama acaba ben mi bir şeyler kaçırdım diye merak ettiğim içim sormadan edemedim.
Anlayabildiğim ve yorumlayabildiğim kadarıyla cevabım şu yönde:
Yorum:
-Robotlar onlara verilen ana amaca göre eylemlerde bulunuyorlar. Ana amaçlarıyla çelişmediği sürece, duruma pragmatik sertlikte veya duygusal yumuşaklıkta yaklaşabiliyorlar. Eylemleri bizlere ve etkileşime geçtikleri insanlara göre ahlaken yargılamaya müsait olabilir. Kendi bakış açılarındansa tek yaptıkları şey programları doğrultusunda varoluş amaçlarını yerine getirmek. Örneğin, Anne ve Baba çocukları hem yaşatmak hem de efendilerinin arzuladığı biçimde yetiştirmek için programlanmış; yaşanan aksaklıklar ikisini aynı anda yürütmeyi zorlaştırıyor. Onlar da amaçlarından şaşmadan, şartlara göre farklı eylemlerde bulunabiliyor. Bu yüzden ara sıra birbirleriyle zıtlaşıyorlar.
-Anne, Baba ve sıhhiye robotu ele geçirilip değiştirilmiş modeller. Örneğin, sıhhiye robotunu başarısız geçmekten kıl payı kurtulan bir operasyonda kurtarmışlar gibime geldi. Zaten Anne modeli de savaşçı programının üste yazılan yeni program yüzünden sapıtmaya başlıyor; yazılımsal olarak bozuluyor. Baba temel hizmet androidi olduğundan pek sorun yaşamıyor.
-Muhtemelen düşündüğünüz gibi. Kaynak bakımından Mitraistler kazanmış gibi olsa da iki taraf da Dünya’dan umudu kesmiş gibi. Kolonizasyona umut bağlamalarının sebebi bu. İlk bölümde, geriye kalan insan popülasyonunun gemidekiler ve kamptaki çocuk olabileceği ihtimalinin yüksek olduğu üzerinde duruyorlardı. Bir iki kere bu muhabbet babalar tarafından dile getirildi, diye hatırlıyorum.
Ha, dizi elbette kusursuz değil. Biraz dikkat edince olayların devamlılığında ya da “ben düşündüm, senarist düşünememiş” durumları oluyor. Yine de kendi içindeki tutarlılığı yerle yeksan edecek kadar “Bu kadar da olmaz ki!?” tadında değil; o da şimdilik. Üçüncü bölümün sonları, olay örgüsünün gelişebilmesi için ilk iki bölümde kurulan yapıya ufak ihanetlerde mi bulunulacak ya da bazı noktalarda çok basit senaryo hileleri mi yapılacak diye düşündürmedi değil.
Önümüzde yedi bölüm daha var. Umduğumuz gibi efsane mi, yoksa kömürleşmiş kestane mi olacak, öğreneceğiz.
The Adventures of Pete & Pete ve Eerie Indiana izliyorum oradan buradan. Çok garip bir nostalji fırtınası estirdi bende bu diziler. Yıllar evvel izlerdim. Hey gidi.
Lucifer izliyorum. Neden izliyorum onu da bilmiyorum. Nedense kopamıyorum. TİTEKTİF.
Aylardır 1 bölüm dizi izleyebildim. Yurtta dizi izlemek muhteşemken evde alsa başına oturamıyorum. Yorumları gördükçe
Locke and Key’i bitirdim.
Diziyi genel olarak beğendim. Konusu çok orijinal. Her şeyden öte küçük bir amerikan kasabasında geçen ve aile içi drama içeren dizilere karşı bir zaafım var bknz: Under the Dome, Stranger Things.
Dizi değerlendirmelerimde benim için olmazsa olmaz dizideki kötü karakterlerin (villain) oyunculuklarının ne kadar başarılı olduğudur. Dizileri heyecanlı kılan ana unsurlardan birisi bu benim için. Dizideki kötü karakterlerin oyunculuk performansı oldukça başarılı.
Geri kalan oyuncuların performansının da genel olarak vasat(ortalama) olduğunu söyleyebilirim. Özellikle çocuk oyuncu(Bode Locke) ve anne karakterin ( Nina Locke) oyunculuklarını çok beğendim. Başrol olan Tyler Locke ise tam bir fiyaskoydu, sıfır mimik ve tepki ile oynamış. Türk dizilerinden çıkmış gibiydi adeta, hiç bir duyguyu ve hissi aktaramadı.
Dizinin geçtiği binaları çok beğendim. Keyhouse adeta sanat eseri gibiydi.
Stranger Things’de gördüğümüz gibi bu dizide de eğlence/drama dengesi güzel kurulmuş. Drama tarafının biraz daha fazla olmasını isterdim ancak izleyici sayısı düşerdi muhtemelen böyle olsaydı. Onun için maruz görüyorum.
Tavsiye edebileceğim bir dizi oldu. İzleme zevkiniz uyuyorsa izlemenizi tavsiye ederim.
Sevgili Raised by Wolves takipçileri (@Tobizume, @Anita, @galeme, @SJack,…) Dizinin haftalık yayın programı teker bölümden değil çifter bölümden ilerliyor olabilir.
Bugün dizinin yeni bölümü gelecek. Ben de yabancı sitelerdeki bölüm eleştirilerinde ne var ne yok diye merak ettim. 4. ve 5. bölümlerin incelemeleri yayınlanmış.
Bölümleri çifter çifter yayınlayacaksalar, bu ay bitmeden 1. Sezon tamamlanacak demektir.
Bu doğruysa, seyirciyi ne çok bekletmeli ne de düzenli yayın akışını bozmalı, gibi bir yayın politikası var demektir.
Bu hafta iki bölüm gözüküyor ama haftaya bölüm yok. Yine de güzel haber.
Edit: Başka sitelerde ise haftaya iki bölüm olduğunu gördüm. Bakalım hangisi doğru çıkacak.
Hiçbir şey izlemiyorum ama Mandolorian ve Raised by Wolves’u çok merak etmekteyim.
İkisi de farklı tatlar barındırıyorlar. Sundukları şeyler açısından başarılılar.
The Mandalorian western tadında bir uzay operası; draması, hikâyesi fazla kafa yormadan izlettirir.
Raised by Wolves teknolojinin büyüye yakınlaştığı alternatif gelecekte geçen insana dair sorgulamalar resitali; izlerken yormuyor ama seyir keyfi karakterler/olaylar üstünde biraz durup düşünmekle çıkıyor.
Raised by Wolves’ın iki yeni bölümünü yeni bitirdim. Bu iki bölümde daha çok simülasyon sayesinde Anne Android ile bazı sorulara cevap bulduk diyebilirim.
Marcus ve Sue ekibinin de olaya dahil olmasıyla ve diğer bilinmezliklerin devam etmesi de diziyi ilgiyle takip etmemi sağlıyor. Bakalım gelecek bölümler bize neler sunacak.