Hangi Dizileri İzliyorsunuz?


Phoebe Waller - Bridge’e hayranlık duyarak bitirdiğim ikinci dizisi. Altı bölümü tek oturuşta, kahkahalarla izledim. Eğlenceli, kafa yormayan, şahane bir kaçamak. Mutlaka göz atın. :ok_hand:

1 Beğeni

Ya… Birde hafif ziyasi pohpohlama işi gibi geliyor bu işler bana. Özellikle Ertuğrul. Ben de böyle geleceğimde iki - üç tarihi iş yapmak istiyorum ama bakalım ne gösterir gelecek. Çünkü şu an cepte sadece 25 liram var.

Aydınoğulları Beyliği döneminde geçen daha yayınlanmamış vampir hikayemin roman hali ve 3x10 bölüm dizi, Çakabey döneminde geçen doğumundan ölümüne sekiz bölümlük bir dizi, bir de Genç Osman öldürülmeseydi ne olurdu diye bir roman… Of. Ne para var, ne de okumuş olduğum okul izin vermiyor üzerlerinde çalışmaya. Bilim kurgu ve fantastik üzerine de aklımda çok çok şeyler var.

Neyse ağlayarak duvar detayı çizmeye gidiyorum ben.

1 Beğeni

METOT - GAİN PREMIUM

EyRNKoWG-320

Dizimiz dört bölümden oluşan mini bir dizi. Başrollerini Serkan Keskin, Sarp Aydınoğlu, Şebnem Hassanisoughi, Mustafa Kırantepe oynuyor. Başka oyuncu yok zaten. Semaver Kumpanya’nın aynı adlı tiyatro oyunundan uyarlanıp Gain’e uyarlanmış. Ben orijinal tiyatroyu ne yazık ki izleyemedim. Ama diziyi beğendim. Bir iş görüşmesine gelen dört kişinin hangisinin şirket görevlisi olduğunu sorgulatmakla başlıyor size. Daha sonra ise testlerle iş başvurusunda bulunanları sınıyorlar. Tek mekanda geçiyor. Dizi sekizlik bir iş olmuş. Böyle insanı hareketlendiren, coşkulandıran veya sanat filmleeinde olduğu gibi haz veren bir iş değilde daha çok damakta bir aroma bırakan iş. Ben beğendim diyebilirim. Umarım izlerken beğenmez iseniz sorumlusu ben olmam. İyi günler dilerim.

2 Beğeni

YEŞİLÇAM

“Bir film çekerim mevsimler değişir!”

BluTV’de yayınlanan yeni dizinin iki bölümünü sıcak sıcak izledim de geldim. Çağatay Ulusoy, Afra Saraçoğlu, Selin Şekerci dizinin başrolleri. Senaryo Levent Cantek ve Volkan Kazak’a ait. Yönetmen ise Çağan Irmak. Sinema sektöründe bir dost kazığı yemiş olan Semih Ateş’in (Çağatay Ulusoy)'un yeniden yükselmek için tırmanışlarını izliyoruz dizide. Selin Şekerci, dönemin ünlü aktrislerinden biri olarak tasvir edilen Mine Cansu karakterine hayat veriyor. Mine Cansu, Semih Ateş’in eski karısı. Afra Saraçoğlu ise güzellik yarışmasına katılan, aktris olmak isteyen genç bir kız rolünde.

SÜPRİZBOZAN İÇERİR

Dizi, 60’larda sinema furyasının Türkiye’yi kasıp kavurduğu zamanlarda geçiyor. Semih Ateş, Turgut’tan gelen (Muhammet Kulu) bir senaryoyu okur. Çok beğenir. Daha sonra ise Turgut’la iletişime geçip, bu filmi yapmak istediğini söylüyor. Daha sonra bu filmin senaryosu çalınıyor ve olaylar gelişiyor.

Dönemi yansıtmış mı? Evet. Diziyi fragmanları neticesinde Hollywoodvari şeklinde eleştiren çok vardı ama Atlantikçilikten nasibimizi alıyorduk o zamanlar gibi geliyor bana. 2000’li olduğum için bilemeyeceğim. Bir sorun var yalnız, senaryo pek akmıyor gibi. Blu TV dizileri bölüm bölüm vasatlaştığı için dizinin kötüleşmesinden korkuyorum. Yeşilçam dönemini merak eden varsa açıp izleyebilir.

Bir de ben Çağatay Ulusoy’un Masumiyet Müzesi’nin dizi uyarlamasında oynayacağını düşünmemekteyim. Dizinin ve kitabın konusunun ayrı noktalardan birbiriyle paralel gittiği noktalar var. Belki Masumiyet Müzesi’nin dizi olma haberi gerçeği yansıtmıyordu. Bilmiyorum.

5 Beğeni

Netflix yapımı alt düzey bir dizi.Konusu elementel güçleri olan grisa denen insanımsı varlıkların karanlık tarafı kontrol eden bir düzene karşı olan anlamsız bir hikayeye sahip.Şuan 8 bölümlük ilk sezon çıktı ve ben açıkçası hiç beğenmedim.Bölümler gereksiz şekilde uzatılmış oyuncuların performansı alt seviyede ve prodüksiyon çok kısıtlı olarak ele alınmış.Dizide göreceğiniz tek fantastik şeyler ellerinde bir iki tane ateş ve ışık gölge çıkaran bazı insanlar.Dizi ilk sezonun sonuna doğru epey saçmalamış.

2 Beğeni

Şu anda Snowpiercer’ı izliyorum. Konusunu,distopik atmosferini ve temposunu çok sevdim. Yine de bir Netflix yapımı olduğunu yer yer anlayabiliyorsunuz. Eğer Netflix değil de HBO dizisi olsaydı kalitesine çok daha fazla şey katardı düşüncesinden kendimi alamıyorum. Sanırım aynı adlı bir filmin diziye uyarlanmış hali, en kısa zamanda filmi de izleyeceğim.

2 Beğeni
4 Beğeni

Bir çizgi romanı olduğunu bilmiyordum, bu video da Barış Özcan’ı takip etmeme rağmen gözümden kaçmış. Çok teşekkür ederim paylaşım için :slight_smile:

2 Beğeni

Aç izle 10/10 bir yapım olmuş ilk bölümü ile ortaya koydu.

5 Beğeni

Ne izlesem ne izlsesem derken bu diziye başladım. 4 bölüm oldu güzel gidiyor şimdilik.

1 Beğeni

Bundan önce izlenmesi tavsiye edilen bazı eski projeler vardı. Onları izlemedim daha. Onlardan bağımsız olarak izlenebilir mi acaba ?

15.dakika dan itibaren Hasan Yalçın önce ne izlenmeli söylüyor. Valla bana kalırsa izlenir ilk bölüm de geriye dönük Order 66 ile ilgili bir şey var ama dizide açık açık nedenini anlatıyor. Yani izlenir ama diğer bölümler nasıl olur bilmem.

2 Beğeni

İzlemiştim bu videosunu. Teşekkürler bende en kısa zamanda izlerim. :blush:

1 Beğeni

Blutv’de gösterimde olan bu diziye başladım. Volker Kutscher’in Gereon Rath roman serisinden uyarlanmış. Kitapları hiç okumadım (okuyan varsa yorumlarsa sevinirim) ama dizinin atmosferini, kurgusunu ve hikayeyi anlatma şeklini beğendim. Hitler öncesi Almanya’nın haleti ruhiyesini iyi yansıtmış.

2 Beğeni

Jüpiterin Mirası

Son zamanlar da çıkan çakma süper kahraman furyası iyice alt düzey yapımlar olmaya başladı.Bu dizi de bu kervana katılmış gibi çünkü bir kaç ana karekter dışında kalanı ya işe yaramaz yada çok fazla uyduruk oluyor.Ben 3 bölüm izledim ve hiç beğendiğimi söyleyemeyecem keza Marvel ve Dc bile bu yapıyı çoğunlukla eline yüzüne bulaştırınca bu gibi yeni yapımların kötü olması hiç şaşırtıcı değil.

1 Beğeni

Belki de Years & Years’ı izlemeyen bir ben kalmıştım, neden olmasın dedim. :sweat_smile:
Dizide sistem eleştirisi, siyaset, başkaldırı ve bilimkurgu yer alıyor. Black Mirror’ın benzeri diyemeyiz, çünkü bu dizi bana daha gerçekçi geldi. Hatta o kadar çok beğendim ki, izlediğim en iyi diziler arasına girdi bile.

1 Beğeni

Yıllar sonra yeniden başladım. Bazı şeyleri unutmuşum, fakat gizli detayları gördükçe keyifleniyorum. O kadar özlemişim ki böyle diziler görmeyi! Gerçek bilim, güzel oyunculuklar ve görsel efektten ziyade konuya önem verilmesini… ve tabii ki Walter Bishop’u :heart_eyes:

Nedense, eski dizileri daha çok seviyorum, ya da hali hazırda devam eden dizilerin bu yıllardaki sezonlarını. Belki de o zamanlar aldığım keyfi arıyorumdur yeni dizilerde. :sweat_smile:

11 Beğeni

Invincible izledim. Yani ne desem bilemiyorum.

Dizi çok güzel ama kimseye önermiyorum. Finali olsun, bazı unutulmaz sahneleri olsun harikalardı. Akılda kalıcıydı. Ama o ilişki kısımları beni hayata küstürdü. Ruh sağlığı bozar.

Beğendiğim yanları (Spoiler’lı)

Temel olarak hikaye harikaydı. Bir ergenin (hakikaten ergenin) babasıyla arasındaki ilişkiye dayanan üstün ırk konulu bir süper kahraman hikayesi izledik.

Karakter bazında en sevdiğim hikayeler Robot ve Mauler İkizler oldu. Zaten ortak bir hikayeleri var. Robot’un dönüşüm sahnesi kesinlikle dizideki en vurucu sahnelerdendi. Bu hapisten kaçış sahnesinde kafam karıştı ama sonradan gardiyan Pete dışında kimsenin zarar görmediğini farkettim. Gerçi bu da beni çok ikna etmedi ya. Neyse yine de güzel hikaye.

Böyle kan gövdeyi götürmeyeli uzun zaman olmuştu. Şiddeti iliklerimize kadar hissettik sağolsunlar. Nolan amcanın mutfak tezgahında adam öldürmesini veya oğluna insanlarla aralarındaki farkı göstermek için çocuğu trenle çarpıştırdığı sahne “Aman Allah’ım!” dedirtti.

Dizi beni başlarda çok yordu ama final bölümünün son kısımları içimde biriken tüm kötü yükü aldı götürdü. Dizi hakkında ilk bölümden beri sadece olumsuz görüşler biriktiriyordum. Bu bahsettiğim sekans eski usül ve rahatlatıcıydı.

İsyan ettiğim yanlar

En büyük şikayetim romantik olması gerken ama olmayan romantik ilişkilerden yana. Öncelikle söylemem gerek, ben nefret ettim. Böyle yazılan hikayeye kusarak cevap verilir. Hayatımda en son “The Legend of Korra” finalindeki saçma gelişmelere bu kadar isyan etmiştim. Ha bir de “Scott Pilgrim” okurken. Ben bu yazım şeklini anlayamıyorum. Bunun en bol örneği amerikan sineması ve edebiyatında var. Mangalarda çok nadir görüyorum, mesela “Golden Time” vardı hatırladığım. Böyle anlamsız çıkmazda ilişkiler, kimsenin kimseye değer vermediği ve herkesin herkesi potansiyel partner gördüğü. Gerçekten okuyanı bunalıma sokar. Umarım gerçek Amerikan ilişkileri de böyle tutarsız gelişmiyordur. Bir film vardı, ilk kez onda karşılaşmıştım bu tarz bir ilişki tarzıyla. “500 Day of Summer” mış ismi. Nefret etmiştim. Kim önermişti hatırlamıyorum ama bir daha öneri film falan istememiştim ondan.

İsyan ettiğim şeyin kalitesi tartışılır belki ama önemli bir konu. Çünkü dizide ilişki kısmı süper kahramanlık konusundan sonra en çok işlenen konu. Hatta son iki üç bölüme kadar ergen dizisi izlediğime yemin edebilirim. Hatta tam şu Netflix’te izleyip başından kalktığınızda daha mutsuz hissedeceğiniz türdeki dizilerden. Yani bu kadar çok yer kaplayan bir unsur beni rahatsız edince hikayeden çok kolay soğuyorum haliyke, her ne kadar beğendiğim onca yanı olsa da.

Eve karakteri de resmen Mark ikileme düşsün de seyirci ekran başında sinir krizi geçirsin diye var. Kız gitti kendini sosyal hayattan soyutlayıp ağaç eve çıktı. “Arada da etliye sütlüye dokunmadan insanlara, doğaya yardım ederim.” diyip gitti resmen. Bunlar ne kadar lüks çözümler ya?

Beni en şaşırtan da şu oldu. Dizideki çoğu karakter beş para etmez kişiliklere sahip. Ve yazar bunları eleştirmeden yazmış. Anlatabiliyor muyum bilmiyorum? Kesinlikle bu karakterler ruhsal açıdan sağlıklı değil ve yazar bu hallerinden memnun. Yani memnun olmasa o olumsuz yanlarına bir atıfta bulunur ve bunu bilerek yaptığını belli ederdi değil mi? Bana göre yazarlar karakterlerinin kötü yanlarının kötü olduklarının ayırdında değiller. Biz olsak, “Bu yanlış bir hareket. İnsanlara kötü örnek olmasın. Bu davranışları değiştirelim veya çıkaralım.” ya da “Karakter bu yanlışı yapsın ama başka bir karakter de bunun yanlış olduğunu ona söylesin.” tarzında tutumlarda oluruz. Verilebilecek çok örnek var ama izlediyseniz anlamışsınızdır diye umuyorum.

Onca süper kahraman doğanın içine ederken nasıl süper kahraman oluyorlar? Adamlar güçlerini görmek için dağı patlatıyor. Kimse sormuyor mu bu dağda kaç tilki, kaç solucan var? Aslında tavşanların öldüğü bir sahne vardı ama o sahne karakterin doğaya zarar verdiğini vurgulamak içindi. E, iyi kahramanken dağda tavşan mı yoktu? Dağ yine dağdı. Buna benzer, yazarın yazdığının üstünü karaladığı anlar ya da hiç fark bile etmediği anlar oluyor. Rahatsız edici.

Muhtemelen ben Amerika kültürüne çok zıt yaşıyorum. Türkten daha çok japon içerikleriyle büyüdüm. Ama onlarda da böyle şeyler görmedim. Ben mi çok etkileniyorum acaba? Ah amerikan eserlerine bakarken (özellikle son dönemde çıkanlarda) çok yoruluyorum. Ben yine kafamı gömüp manga okuyayım en iyisi. Böyle güzel epik sahneleri sabrımı zorlamadan çizen yazarlar da var sağolsunlar. Biz köşemize çekilelim en iyisi.

Not: Karşınıza artık bir kitap incelemesiyle gelmek istiyorum. Ama inat ettim, ingilizce okuyacağım bundan sonra. Hah bir de Fate serisini oyununu bitirmeye çabalıyorum. Yani aşmam gereken bir iki engel var şu an. Hepinize sevgiler, iyi forumlar.

3 Beğeni

Love, Death and Robots’un ikinci sezonu da bitti.

Bölümlerden kısaca bahsetmem gerekirse;

Otomatik Müşteri Hizmeti

John Scalzi’nin Automated Customer Service öyküsünü anlatan bir bölüm. Her şeyin otomatikleştiği bir hayatın ne kadar tehlikeli olabileceğine dikkat çekiyor. Özellikle evimizdeki android süpürgelerin ileride nasıl bir şey olacağını karamsar bir bakış açısıyla izliyoruz. Sonunu beğendim.

Buz

Çizimleri ilk sezondaki Zima Mavisi’ni hatırlattı bana. Ama daha karanlık bir havası var.

Rich Larson’un Clarkesworld adlı dergide yayımlanan Ice adlı öyküsünü ekrana getiren bölüm, keşke daha fazlası olsaydı dedirtti. Hakkında daha çok bilgi bulmak gerekiyor aslında. Yine de güzeldi.

Nüfus Kontrol Ekibi

Dizinin en iyi bölümlerinden biriydi. 2 saatlik birçok filme 10 basar.

Aşırı nüfus nedeniyle çocukların öldürüldüğü bir gelecekte geçiyor hikaye. Dedektifimiz de zamanla yaptığı işin ne kadar yıkıcı bir şey olduğunu hissetmeye başlayınca o gerçek insani duygularımız da ortaya çıkıyor.

Snow Çölde

Bölümler ilerledikçe çıta daha da yükseliyor gibi. Favori bölümlerimden biri oldu bu bölüm. Hikayesiyle ve kurgusuyla çok güzeldi. Uzaylı, başka gezegen, ölümsüzlük, aksiyon vs. Ne ararsan vardı.

Hücre yenilemesine sahip olan Snow bir kaçaktır ve peşinde birçok avcı vardır. Tüm avcıların ve şirketlerin tek isteği Snow’un ölümsüzlük diyebileceğimiz yeteneğini ele geçirmektir.

Yüksek Otlar

Daha önce izlediğim Stephen King’in kitabndan uyarlanan filmle neredeyse birebir aynı. Fakat bu çok daha bilimkurgusal olmuş.

Sürpriz Noel Baba

Bu bölüm hakkında pek bir şey yazamayacağım. Oldukça etkili bir mesaj içeriyor ama ben yakalayamadım. Sadece barındırdığı tezatlık çok hoşuma gitti.

Acil Durum Barınağı

Harlan Ellison’un öyküsünden uyarlanan Acil Durum Barınağı, tam bir bilimkurgu bölümüydü. Gezegenler arası savaşta gemisi başka bir gezegene düşen pilot derhal bir barınak bulmak zorundadır.

Sahile Vuran Dev

Daha önce J.G. Ballard okumaya çalışmış ama bana çok ağır geldiğini düşündüğüm için yarıda bırakmıştım. Fakat Ballard’ın bu öyküsü görsel olarak beni çok ama çok etkiledi. Sezonun en iyisi buydu açıkçası. Öz eleştiride zirveye oynamış resmen Ballard. Sanırım ilerleyen günlerde sakin bir kafayla yarım bıraktığım kitaba tekrar başlamalıyım. @DenaroForbin

Genel olarak konuşacak olursam; Muhteşem bir sezondu yine. İlk sezon 18 bölümdü bu sezon ise 8 bölüm. Ama yine de tatmin edecek kadar uzun. Bazı filmlerin 3-5 saatte yapamadıklarını Love, Death and Robots 15’er dakikada başarıyor. Tabii ki en büyük pay yazarlara ait. Ayrıca bazı bölümlerde başka başka filmlerden manzaralar görebilirsiniz.

Netflix’in bu yapıma el atması yaptığı en iyi iş bana göre. Yeni yazarlar ve eski yazarları bir arada bulundurması, o harika metinleri yine aynı güzellikte görselliğe dökmesi takdir edilesi. Böylelikle yeni ve bilinmeyen yazarların reklamı da yapılmış oluyor. Umarım ilerleyen zamanlarda bu yeni yazarlardan birkaç eser görürüz.

Kısacası, yapımda emeği geçen herkesi tebrik etmek isterim. Öyle görünüyor ki bu dizi bir 10 sezon gidecek. Keşke daha uzun sürse.

14 Beğeni

Bad Batch izliyorum da, pek beğenmedim. Clone Wars gibi başını sıkıcı yapıp sonrasına kasacaklar herhalde.