Ben de birkaç hafta önce Game Of Thrones’u bitirdim ve hala etkisindeyim. İlk olarak kitaplarını okudum. Kitaplar diziden daha iyiydi. Dizi 7. sezona kadar mükemmeldi. 7. sezon bana göre kabul edilebilirdi. 8. sezon ise kötüydü. Bazı olayların çok hızlı geçildiğini düşünüyorum. Yine de çok iyi bir diziydi. Hatta ilk 6 sezon için izlediğim en iyi dizi diyebilirim.
Ben de yakın zamanda kaldığım yerden devam edip bitirdim. Robb Stark’ın başına gelenlerden sonra hiç izleyesim kalmamıştı ama yarım kalmasın dedim. Bu kadar muhteşem bir diziyi nasıl böyle kötü bitirebilmişler aklım almıyor hala açıkçası. Her şeyi oldu bittiye getirmişler ve mantıklı olmayan çok yer var. Daenerys’e haksızlık yaptılar. Bir anda kötü karakter ilan ettiler. Bran hiçbir şey yapmadan tahta oturdu. Jon’a sa yazık oldu. Stark kardeşlerinin bir araya gelmesini, başlarına gelenleri anlatmalarını kaç sezon bekledik ama bir anda geçtiler o sahneleri de. Bir tek Sansa’ya sevindim.
Bence de Daenerys’ın delirmesi bence çok ani oldu. Çok daha iyi işlenebilirdi. Lekesizlerin Jon’a hiçbir şey yapmadan yargılamaya götürmesi ve sonra serbest bırakması imkansızdı. Gerçek savaş kuzeyde denildi ama bir bölümde gece kralı öldü. Bence çokdaha uzun olmalıydı çünkü asıl olay yaşayanlar ve ölüler arasındaki savaştı. Ben Savaş sahnelerini çok sevdim. Belki maliyet fazla olduğu için uzun tutulmamıştır. Sonuç olarak kötü bir finaldi ama muhteşem bir yolculuktu. Kitaplarda çok daha iyi olacağını düşünüyorum.
Katılıyorum, serinin son iki kitabını görebilirsek eğer GRRM’nin çok daha iyi bitireceğini düşünüyorum. 7 sezon boyunca “Kış geliyor, ölü ordusu artıyor. Asıl savaş Sur’un ardından gelenlerle.” dediler ancak 1 bölümde Gece Kralı öldü. Savaş sahnelerini ben de çok sevdim. 8. sezonda bitmemeliydi, en az 10 sezon olmalıydı.
sezon vasat yakıştırmasını bile almaz sanırım. İlk sezon sahiden inanılmaz kaliteli içeriklere sahip olduğu için insan ister istemez yakın bir şeyler bekledi. İkinci sezonun antolojisindeki en büyük problem, episodik bölümlerin bizlere sunduğu bölümlük felsefeler, görmeye alışık olduğumuz, artık kabak tadı veren düşünce yapılarıydı.
Mesela Tall Grass ne anlatmak istemiş? Sırf öykü olsun diye mi yazılmış. Öyle yapmışsa bile hiçbir yere bağlanmamış. Yani niye izledim ki ben onu?
Giant bölümünde anlatılmak istenen? Bu, gelişen toplum düzeninde içeriklerin hızla tüketilmesiyle, değerlerin değersizleşmesiyle alakalı bir durummuş gibi geldi bana.
Bazı bölümlerde aktarılmak istenen şeylerin daha iyi geçmemesinin sebebini roman olmamalarına bağlıyorum. Eğer o bölümler romanlardan alınmışsa veya romanlaştırılırsa, eminim ki aktarılmak istenenin okura daha iyi geçeceğini umuyorum.
Benim yorumumda ilk sezonunun kurbanı oldu maalesef. Ayrı değerlendirildiğinde tabii ki izlenir ama bir bütün olarak ele aldığımda kendisinin gölgesinde kalmış gibi bir durum ortaya çıkıyor. Belki ben ilk sezonu fazlaca kaliteli bulduğum için, fazlaca beklentiyle izlediğim için böyle düşünmüş olabilirim.
Açıkçası ben tekrar beğendiğimi belirtmeliyim. 5-10-15 dakikalık bölümlerden neler bekleniyor anlamıyorum. Bir romanı bu dakikalar içerisinde anlatmanız olanaksız. Zaten bölümlerin hepsi bir çırpıda okuyabileceğiniz öykülerden oluşuyor ve tüm yazarlar da çoğu şeyi sizin düşünmenizi istiyor.
Şu son zamanlarda hem dizi hem de filmlerden beklediğimizi bulamazken böyle bir yapımı acımasızca eleştirmek beni üzüyor. Ha eleştiremezsiniz demiyorum. Herkes bir şeyler çıkaracak diziden. Ama yerin dibine sokulacak kadar da kötü değildi bu sezon. Kaldı ki 8 bölüm. İlk sezon gibi 18 bölümden oluşmadığından puan ortalamasını koruyamayabilir.
Benim nezdimde bu sezonun böyle bir eleştiriye maruz kalmasının sebebi ilk sezonu olduğunu belirttim. Bu sezondan 1-2 favori bölümümü ilk sezondaki favori bölümlerimle karşılaştırdığımda aralarında ciddi bir fark ortaya çıkıyor. Dediğim gibi; belki ilk sezonu fazlasıyla kaliteli bulmamdan kaynaklı olduğu için beğenmemiş olabilirim. İlk sezondaki özgünlüğü bulamadım. Özgün, sahiden farklı olan 1-2 bölümün de hikayeyi anlatımı güçlü değildi.
Roman derken, bir kurgunun yazınsal olarak daha rahat aktarılabildiğini düşünüyorum.
Çok sevdiğim yapımlara karşı övgüm yüksek, yergim sert olur. Açıkçası sert bir eleştiri yaptığımı da düşünmüyordum. Ama tabii ki ikimizin de görüşleri farklı olabilir, normal.
Biraz da hastayım. Bu yüzden kendimi daha net ifade edememiş olabilirim.
Çok gülerek izlediğim bir durum komedisi oldu. Kasvetli günlerinizi aydınlatmak için de birebir, İngilizcenizi geliştirmek için de. Şu an 10’uncu sezondayım, bitmesine 1 sezon kaldı. Gözüm kapalı öneririm. Bölümler hemen hemen her durum komedisi dizisinde olduğu gibi 20 küsur dakika, çok vaktinizi yemiyor. Bir dizinin senaryosunun dizi ilerledikçe saçmalamasını bekleriz değil mi? Bunda tam tersi, her bölüm üstüne biraz daha katarak eğlenceli bir şekilde ilerliyor. Hangi karakteri daha çok sevdim bilemedim ama en çok güldüğüm sanırım dedeleri oldu
Ne kadar ararsan ara Peaky Blinders’daki kadar itici karakterlerin olduğu bir dizi bulamazsın. O kadar dizi, film, anime, manga, comics tükettim bu kadar denyoyu bir arada görmedim. Alfie Solomon’u ve Freddie’yi ayrı tutuyorum.
Dizi ilk popüler olduğu zamanlar sadece ilk sezonunu izlemiş ve sevmiştim, sonrası ise yeterince tatmin etmedi beni.
Bu arada dizi gayet akıcı ve eğlenceli ona bir şey demiyorum. Sadece karakter kadrosu çok zayıf geldi bana. Hele öyle avatarına imzana koyacak derinlikte? Hell no.
Onun haricinde ilk sezon dışını da gayet eğlenceli ve akıcı buldum. Alfie keşke daha çok gözükseydi.
Not: Sezon finaline geldikten sonra sanırım biraz haksızlık etmişim. Biraz abartılı buldum yazdıklarımı ama genel hatlarıyla düşündüklerim aynı. Bu arada Micheal ve crazy biç karısı iticilikte zirveler onda eminim.
Dizi çok hızlı ilerliyor. Zaten biraz farklı bir akışı var. İlginç, tuhaf, parça-pinçik ama tüm bunlara rağmen kendi içinde tutarlı olmayı başaran dizi. Oldukça etkileyici bir hikaye, hassas kalpler incinebilir.
Netflix yapımı bana göre çok güzel hazırlanmış bir çizgi roman uyarlaması.Konusu ölümcül bir salgın sonrası dünyada yeni bir insan hayvan karşımı bir melez tür ortaya çıkıyor ve insanlar bu türü salgının sebebi sanıp avlamaya başlıyor ve hikâyede bu şekilde bir melez çocugun annesine ulaşmak için seyahati ve ona refakat eden insanları ele alarak işliyor.Şuan 4 bölüm izledim ve bana göre işleyiş ve oyunculuk iyi düzeydeydi tavsiye ederim.
Geçenlerde Prodigal Son’u bitirmiştim. Genel olarak sevdiğim bir diziydi. Konusu Cerrah lakaplı bir seri katil babanın (Michael Sheen) ve onun suç psikolojisinde uzman oğlunun (Tom Payne) etrafında dönüyor. Oğul Malcolm, Cerrah’ın yardımıyla cinayetleri aydınlatıyor. Neredeyse her seferinde en başta bunu yanlış yapıyor, çalıştığı polis ekibi de ona sürekli yanılıyorsun dese de Malcolm sonuçta hep haklı oluyor. Bu kısımlarda belli tekrarlara düşülmüş. Malcolm’un suçluların adeta beynini okuması da var, bu bazen bana olmadık abartılı bir durum olarak geliyordu.
Her neyse dizideki bazı oyuncuların oyunculuklarını sevemesem de ana karakterlerden olan Michael Sheen için izliyordum. Bazı yerlerde bana göre diziyi tek başına taşıyan oydu. Tabi baba- oğul ilişkisi de öyle, fena değildi.
Dizi sadece 2 sezondan oluşuyor. 1.sezon finali benim için epey beklenmedik oldu. Şaşırtıcıydı. Yeni sezon beklerken dizi reytinglere kurban gittiği için 2. sezonda final yaptı. Hiç de finale benzemeyen, maalesef en olmadık yerde bitirdiler, devamı gelecek havasında bırakıldı her şey.