“İyi bilimkurgu iyi edebiyattır.” önermesine örnek olarak gösterilen belli başlı eserlerden biri olan kitabı henüz bitirdim. Arkadi ve Boris Strugatski kardeşlerin bu kitabını oldukça beğendim. Adamlar karakter tahlilleri ve betimlemeleriyle gerçekten edebiyat parçalamışlar. Bence kitabın en güçlü yanı baş karakterin kendine has tasarımı. Kitapta “stalker” olarak tanımlanan bir çeşit define avcısı olan Redrick Schuhart kaba saba bir adamdır ve doğal olarak konuşma tarzı da öyledir (bu yönüyle Anthony Burgess’in “Otomatik Portakal” kitabındaki serseri Alex’e benzetilebilir.) Ancak bu konuşma tarzı ve bazı başka durumlar kitabın Sovyetler Birliğin’de yayımlanma sürecini oldukça uzatmış. Kitabın sonunda Boris Strugatski bu trajikomik durumu detaylarıyla anlatıyor. Son olarak adına aldanıp kitapta uzay ya da uzaylı arayanlar hayal kırıklığına uğrayabilirler.
Gökyüzümüzdü Okyanus - Patrick Ness
Çok sevdiğim iki kişi tek kitapta buluşuyor. Rovina Cai çalışmalarıyla her zaman kendisine hayran bırakmış birisi benim için. Bir de “Canavarın Çağrısı” kitabıyla gönlümde yer eden Patrick Ness…
Kitabın içinde irili ufaklı birçok resim o kadar güzel kendine yer bulmuş ki sanki kitap kendi içinde yaşıyor gibiydi. Hikâye Moby Dick’in tersyüz edilmiş hali denilebilir. Balinaların avcı insanların av olduğu bir dünya hayal edin. Balinaların duygularına ve hislerine kulak verin. Genel anlamda güzel olsa da Patrick Ness çok daha iyisini yapabilirdi bence. Bu sebeple ortalama bir kitap olarak görüyorum.
Çevirisi ve düzeltisi güzeldi. Tek sevmediğim ise resimlerin karanlık basılmış olması. Bu sebeple Rovina Cai’nin o çizgilerden oluşan dokusu ve ruhu biraz bulanıklaşmış. Yabancı baskıda bu sorun oluşmamış. Muhtemelen kağıt seçimi ile alakalıdır. Yine de böyle bir eser dilimize kazandırıldığı için seviniyorum.
Son olarak balinaların yaptıkları bazı şeyler mantık çerçevesine biraz uygun değildi. Fikir çok orijinal olsa bile mantık kısmı zaman zaman düşündürüyor.
2012 veya 2013 gibi okuduğum Kubbenin Altında kitabını tekrar okudum. Bence Stephen King’in en iyi kitaplarından birisi. Çok sayıda karakterin olduğu kitabı özellikle finali ile çok sevmiştim ben.
Chester Mills haritası
King kitap için yazdıkça yazdım diyor, ben de okudukça okudum diyorum uyarlama dizisi olan (Hikaye ve karakter davranışları, karakterlerin yaşamları kitaba çok benzemiyor) kitap Chester Mills kasabasının etrafının görünmez bir güç kalkanı ile sarılmasını, kasabanın tüm dünyadan soyutlanmasıyla başlayan olayları anlatıyor. King okurları hemen farkedecektir, Kral yine hikaye içerisinde siyasi mesajlarını vermekten hiç çekinmiyor. Amerikan kasaba kültürü, ırkçılık, savaş, faşizm gibi gerçek kötülüklerle satır aralarında mücadelesini sürdürüyor. King salt popüler korku gerilim yazarı olmadığını bu satır aralarında bir kez daha gösteriyor. Siyasi ve çevre ile ilgili mesajlarının yanı sıra, Kral bir çok kitabında olduğu gibi uzak doğu arabalarına olan antipatisini fırsatını buldukça hikaye içerisinde anlatıyor.
Çok sayıda karakterin olduğu kitapta ( 70- 80 karakter var. Buradan karakterlere bakabilirsiniz) 1000 sayfa boyunca gerçekçi karakterleri ve hikayenin büyük kısmında azalmayan temposuyla akıcı bir okuma keyfi sağlıyor.
Stephen king in en akıcı kitaplarından biri gerçekten 1000 sayfa değilde 100 sayfa gibi gelmişti bana da okurken çok hızlı gidiyo kitap. Ama ben bu kitapta sanki king yazmış yazmış da sonunda hadi bi değişiklik olsun finali başkası yazsın demiş gibi hissetmiştim pek onun finalleri gibi değildi ama çok güzel kitap gerçekten
Final çok orjinal bir fikir değil, bunu kabul edebilirim ama tarzı değil demek doğru değil bence. “birilerinin, bir şeylerin oyun bahçesinde karınca olabiliriz” farklı boyutları King ilk defa yazmıyor. Örnegin Buick 8 hatta Türkçe son yayınlanan kitabı Yabancı gibi…
Buick 8 i de yabancıyı da henüz okumadım. Sanırım benim şuana kadar okuduğum king kitaplarıyla alakalı bir durum olabilir benim yaşadığım ama bence de final güzel bağlanmıştı kitap genel olarak çok güzeldi
Philip K. Dick’in “Galaktik Çömlek Tamircisi” kitabını okudum. PKD’nin okuduğum ilk kitabı oldu. Genelde daha önce okumadığım bir yazara başlarken bir tane kitabını alarak “seversem devamını da alırım” düşüncesinde olurum. fakat bazen de seveceğime yüzde yüz inanarak tüm eserlerini alıp öyle okumaya başlarım. Philip K. Dİck’te de öyle oldu. toplu öyküler hariç alfa yayınlarından çıkan tüm kitapları aldım ve Galaktik Çömlek Tamircisinden okumaya başladım. yazım tarzından gayet etkilendiğimi söylemeliyim. bu müthiş ve hayalgücünün sınırları bulunmayan zihinden çıkmış tüm eserleri okuyacağım.
PKD güzellemesi bittiğine göre kitaptan da bahsedebilirim. öncelikle bir çok kişi başlangıç olarak bu kitaptan başlamamamı söylemişti. neden olduğunu anlıyorum. hikaye kitabın ortalarına kadar güzel bir şekilde devam etmiş olsa bile bir yerden sonra insan kendini “neden bu böyle oldu” ya da “neden bundan bahsettiki” derken buluyor. daha güzel ve ilgi çekici eserlerinin olduğunu bildiğim için PKD’ye başlayacak olanları bende bu kitaptan başlamamalarını öneriyorum.
Korkunç Yıllar-Cengiz Dağcı
Muhteşem bir roman. Daha önce niçin Cengiz Dağcı okumadım diye hayıflandıracak bir roman. Harika bir Türkçe, akıcı bir anlatım ve müthiş sürükleyici bir hikaye. Zaten yazar kendisinin de bizzat yaşadığı İkinci Dünya Savaşı’nın romanını bir Kırımlı teğmenin başından geçen olaylar aracılığıyla anlatmış. Kızıl Yıldız’la Gamalı Haç arasında kalan biçare Türk-Tatarların romanı bu. Cengiz Dağcı’ya rahmet olsun.
phlebas’ı hatırla
kitabı yeni bitirdim, culture serisi çok dillendirilen merakla beklenen bir seri, ben de o rüzgara kapılıp çıkar çıkmaz almıştım kitabı, yazarın daha önce Cebirci’si ile çok cebelleşmiş ama yenilip yarıda bırakmıştım, bu da zor bir okuma tecrübesi oldu.
Kültür, yapay zeka ve insanlardan oluşan ve galakside hatırı sayılır ağırlığı olan ateist bir uygarlık, başka bir uygarlıkla, kapakta resmedilen İdirlilerle olan savaşlarının küçük bir cephesine şahitlik ediyoruz; idirlilerin emrinde savaşan bedenini başkalarının şekline sokabilen bir Değişçin ana karakterimiz, kendisi idirlilere ölüp bitmese de yaşamı ve anlamını yok ettiğini düşündüğü için kültürden nefret ediyor…
seri için anlatılan din, ateizm, yaşam, yapay zeka üzerine bakış açılarıyla dolu beklentisiyle kitaba başlamıştım, en azından bu kitapta herhangi bir felsefi derinlik yok ama evren inanılmaz ve gözünüzde canlandırabilin diye de oldukça detaylı anlatılmış, 600 sayfalık kitabın 400 sayfası durum tasvirleriyle dolu, 10 saniyelik bir olayı 2 sayfa okuyabilirsiniz, evren tanıtımı dışında oturup kitabı düşündüğümde, tek paragrafla ne oldu, neden oldu, nasıl oldu sorularına cevap verebileceğimi farkettim, at dünyayı 600 sayfa benim için tek paragrafa sığıyor yani, anlayacağınız çok sıkıldım
kitabın sonunda idir-kültür savaşı ile ilgili bir özet bölümü var, keşke başta okusaydım, konuyla ilgili önemli herhangi bir spoiler içermediği gibi tarafları özellikle de kültür’ü biraz daha iyi tanımanızı sağlıyor, bu kitap için geçti artık darısı diğer kültür kitaplarına
çeviri konusunda ithaki çok eleştiriliyor, hiçbir kitaplarının orjinallerini okumadığım için bu konuda yorum yapamam ama benim için düzeltisi ve editörlüğü çok sorunlu bir yayınevi, son birkaç kitaplarında (kızıl mars, ben kirke ve phlebas’ı hatırla ) bu durum oldukça düzelmiş, burda da çok az anlam ve yazım bozukluğu vardı, yanlış hatırlamıyorsam düzeltiyi yapan Alican Saygı Ortanca. kendisine teşekkürler,
tavsiye eder miyim, gerçekten sıkıcı kitap, tabiri maruz görün ittire ittire okudum; harika bir evren ve o evrenin içinde çok iyi kurgulanmış, gerçekliklerine ikna olacağınız uygarlıklar var, nedenlerini ve boyutlarını anlayacağınız bir savaş var ama… her zaman bir ama vardır :P… ne olay ne karakter bazında derinliği yok, az da olsa bağ kurabildiğim tek karakter 2.bölümde dahil olan bir dron, yine de okuduğum için pişman değilim, seriden gelecek diğer kitapları da alır okurum
bir de kapak, o kapak nedir ya, metroda çantadan çıkarmaya utanıyordum resmen
Efsuncu Baba - Hüseyin Rahmi Gürpınar
Benim için Gulyabani’nin altında kalan bir kitap oldu. Kısa yapısına rağmen planladığımdan daha uzun sürede bitirdim. Konu harikaydı ama kitabın içine giremedim bir türlü.
Özellikle kısa roman beklerken tiyatro metni gibi bir akışla karşılaşmam, geniş zamanın sıkça kullanımı ama bu sırada geniş zamanlı paragrafların içinde ansızın şimdiki ya da -di’li geçmiş zamana geçiş beni yordu.
Kitabın asıl değeri bence yazarın düşüncelerine yer verdiği son 3 sayfaydı.
Özellikle,
Her insanı, hatta her toplumu hoşlandığı yemle avlarlar.
Sözü, günümüz koşullarında çokça kez üzerine düşünülecek bir cümle gibi geliyor.
Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler - Yalçın Tosun
Yazarın okuduğum ilk kitabı. Kendisinin de yayımlanan ilk kitabı
Açık konuşayım, bir ilk kitap için fazlasıyla başarılıydı.
İnsanının canını acıtan kurgulara sahip bu kitap, ama ironik biçimde dili bir o kadar tatlı. Okuması keyifli, kelime seçimleri ve cümle biçimi okuru daha fazla okuması için itici güç uyguluyor.
Yazarın diğer eserlerini de okuma listeme aldım.
Kitap başından sonuna kadar beni bağladı ve dilinin akıcılığı ile masalsı anlatımı mükemmeldi. Daha ilk sayfasından itibaren sıkan tek kısmı olmadı ve mitolojiyi film ve dizilerden kulak aşinalığı dışında pek bilmeyen biri olarak anlamakta zorlandığım bi’ kısım veya tanımakta güçlük çekeceğim bi’ karakter yoktu. Aksine görmeyi beklemediğiniz bazı karakterleri görmek ayrı mutlu ediyor. Kişiliğini ve davranışlarını bildiğiniz tanrıların bilginiz gibi hareket etmesi ve buna rağmen bazen tahmin edilemez olması ise muhteşem birşey. Kitabın içinde ki zaman akışının kullanımı ve işlenişi, hiçbir söylenenin atlanmadan ve beklemediğiniz şekiller ve anlarda karşınıza çıkması veya bi’ karakteri kitapta görmenizin üzerinden çok uzun zaman geçince onu cidden çok uzun zamandır görmediğinizi hissetmeniz ise mükemmel işlenmiş. Sykla’nın yanına tekrar gittiğimizde ben 300 yıl geçmiş gibi hissettim açıkçası. Okuduğum en başarılı kitaplardandı.
Puanım: 10/10
Yazarın her şeyi söylemeyip sessizliği, anlatacaklarının bir aracı olarak kullanması diğer çağdaş öykücülerimizde pek görmediğim -en azından okuyabildiklerimde- bir farklılıktı. Sanırım gerek konu seçimleri gerek de dili kullanımındaki farklılıkla öykücülüğümüzde ayrı bir yeri olacak. Biraz daha yorum duymayı isterdim açıkçası.
Son olarak, kitap isimleri çok güzel. Özellikle bu kitabın ismi muazzam.
Yalçın Tosun çok merak ettiğim bir yazar, yorumunuz sayesinde okumak konusunda cesaretim arttı, yeni nesil böyle heyecanlandıran çok öykücü oldu ama sarıp sarmalamak istediğim bir Banu Özyürek kaldı
Okurun kitaba bu denli dahil olmasının bir nedeni de kesinlikle bu. Anlatış içindeki o suskunluğu bir şekilde bizi konuşturuyor.
Değindiğiniz bu yeni yaklaşım beni yazara en çok bağlayan şey oldu. Ancak diğer eserlerini okumadığım için değinemedim Bu tarzı sürdürdü mü, yoksa tarz değişikliği gözlemlendi mi bilemiyorum.
Ben Türk Edebiyatı eserlerinde isimlere ayrıca dikkat ediyorum. Özellikle belli bir jenerasyon ve sonrasında gelen yazarlardan bu gibi isimleri okur olarak bekliyorum. Onlar da bunu karşılıyor. Düşünmeye isimden başlamak istiyorum. Ser versin sır vermesin, ama zihnimde bir şeyleri belki ben fark etmeden tetiklesin istiyorum. Bu eserin ismi bunu yapıyor açıkçası. O “diğer ölümcül şeyler” kısmı arka kapağı okumadan bazı şeylerin sinyallerini vermişti mesela.
Yalnız bir öykü var ki ne kadar düşünürsem düşüneyim onu bu kitaba yakıştıramıyorum: Parkta. Bu öykü benim ivmemi bozdu. Halbuki ona takılmasam müthiş bir hızda ve tatta bitirecektim eseri.
Bağrınıza basar mısınız bilemiyorum, ama tanıştığınıza memnun olacağınızı düşünüyorum
Bunu, ister istemez ben de yapıyorum. Doğal olarak ismi ilgimi çeken kitaplara yöneliyorum. Belki bu nedenle pek çok iyi eserden mahrum kalmışımdır ama bu sayede okuduklarımı düşününce kabul edilebilir bir anlaşma gibi geliyor.
Şu an anımsayamadım. Eve gidince bakacağım.
Parkta öyküsünü biraz hatırlatmak isterim.
Bir kadın parkta tek başına otururken yanına hiç sormadan yaşlı bir kadın geliyordu. Sonra kadın durduk yere kendi hayatından söz açıyordu ve yanındaki dinlemek istememesine rağmen hayatını anlatıyor da anlatıyordu.
Şöyle bir vurucu kısım var öyküde:
Özet
Genç kadın, yaşlı kadının bu yaptığını bir çeşit başkasına yapılan kötülük olarak nitelendirip bunu yüzüne de söylüyordu.
Ben bu öykünün diğer öykülerin büyüsünün altında kaldığını düşündüm açıkçası. Birden uyandım bu öyküyü okurken. Oysa huzursuz da olsa büyüsünü bozmaya elim gitmediği bir uykudaydım o ana kadar.
Öykünün yetersiz olduğunu düşündüğünüzü sanmıştım. Şimdi anlıyorum ki tema ve hissettirdiği olarak diğer öykülerden ayrıldığını düşünüyorsunuz.
Bu konuda çok net düşüncelere sahip değilim. Bir tema etrafında toplanmış öykü kitaplarını da seviyorum. Ancak bir şeytan tırnağı barındıran kitaplara da hayır diyemem
Şöyle de bir şey var
Özet
Aynı zamanda öyküyü zayıf da buldum Diğerlerinin seviyesine yaklaşamıyordu bence.
O zaman öyküye kesin göz atmam lazım.
Çok doğru PKD başlamak isteyen varsa Toplu Öykülerini okumaları gerekiyor. Ben GÇT kitabını pek bir sönük buldum. Çok durağandı.