Agatha Christie’nin “Acı Kahve” kitabını bir solukta okudum. hikaye anlatım tarzı ve konusuyla klasik Agatha Christie romanlarından bir örnek daha. Hikayede ünlü dedektifimiz Hercule Poirot yine çözülmesi zor bir konuyu zekice ele alıp katili ortaya çıkarıyor. Christie’nin kitaplarını çok beğenerek okuyorum. polisiye tarzına uzak birisi olduğum ve bu konu üzerinde okuduğum ilk yazar olduğu için yazdığı her eser benim için iyi sayılabilecek konumda oluyor. şimdilik kitaplığımdaki son Agatha kitabıydı. yenilerini almaya devam edeceğim.
İthaki Bilim Kurgu Klasikleri serisinden 20. kitap olan Ay Zalim Bir Sevgilidir kitabını okudum.
Ay’da devrimi anlatan bu kitabı çok beğendim. Detaylı konusuna geçmeden önce editörlükten bahsedeyim. Çok temiz bir iş çıkarılmış. 1-2 hata dışında hiçbir sorun yoktu. Kitabın kapağını da çok beğendim. Kitabı okumaya yeni başlayacaklara tek tavsiyem, karakterleri karıştırmamak için not almanız.
Detaylı konusuna gelecek olursak; 2075 yılında Dünya’dan (yeni ismi ile Terra) Ay’a (yeni ismi ile Luna) gönderilen mahkumların burada hayatı sorgulamaları ve özgürlüklerini ellerine almasını anlatıyor. Buradaki mahkumlar farklı farklı işlerde karın tokluğuna çalışıyor. Manuel adlı bilgisayar teknisyeninin Mike adındaki bilgisayar ile karşılaşması olayların fitilini ateşliyor. Özgürlükleri için bir savaşa giriyorlar. Bundan fazlası keyif kaçıracağı için yazmıyorum. Çok ince mesajlar verilmiş. Bilim kurgunun basit bir edebiyat olmadığını göstermiş yazar. Kitabın aldığını ödülleri de hakettiğini düşünüyorum.
Devrim konularını, özgürlük mücadelelerini sevenler için bir başyapıt. Kitapta her karakterin farklı bakış açısı ile olaylar işleniyor. Profesör karakteri en beğendiğim karakter oldu. Vergi konusundaki mesajları çok güzeldi. Kitabı çok beğenerek okudum. Herkese tavsiye ederim. Puanım 10/10.
Yeni isim değil de Latince veya Yunanca (emin değilim başka dil de olabilir ) Yeryüzü ve Ay anlamına geliyor.
Kitapla ilgili fikirlerine katılıyorum. Güzel bir kitap.
Ursula Guin’ in Rocanno’ nun Dünyası’ nı bitirdim. Öyküsü idare eder ama sırf o Fomalhaut II gezegenini ve içindeki dünyayı rahatça hayal ettirmesi bile harika. Kendinizi uçanatın sırtında yüzünüzü rüzgara vermiş şekilde hayal ediyorsunuz. Kitabın biraz görece kısa olması ve Ursula Abla’ nın bence akıcı yazımı sayesinde hemen bitiyor. Eğer benim gibi Ursulaverse’ e Yerdeniz’ den girmişseniz üslup hemen tanıdık geliyor. Okurken bir an Rocannon ile Ged yer değiştirir gibi oluyor.
Sırada Sürgün Gezegeni var.
Bir kaç gün önce ben de okudum “Yaratılan Dünya” kitabını.
Ütopyaların kısa zamanda Distopya olması ve başka dünyalar arayışında insanlığın devamı için belki yeni dünyalar bulamayız ama insanın evrimine müdahale edebilir ve yaşanabilir dünya yerine o dünyada yaşayabilir hale gelebiliriz.
PKD neredeyse tüm yazdıklarını sevdiğim ve yazdıkları üzerinde düşünmekten hoşlandığım bir yazar. Yaratılan Dünya kitabı da çok beğendiğim kitaplarından birisi oldu.
Ben genellikle bilimkurgu öykülerinde fikre önem veriyorum ve PKD bu beklentimi tamamıyla karşılıyor. Ayrıca PKD kitapta da ne kadar öngörüşlü olduğunu gösteriyor. Şuan diğer gezegenlerde yaşam olanağı var mı diye birçok araştırma yapılıyor. Kim bilir bir zaman sonra bu araştırmalar ve çalışmalar sonuç vermeyecek. Ve tüm dünya insanın evrimi için çabalamaya başlayacak.
Pkd kitaplarını okumak istiyorum da sizce önce hangisi ile başlamalıyım?
Loki’nin müjdesine başladım. Kitap Loki’nin hikayeyi bir de kendi ağzından anlatması olarak kurgulanmış. İlk 150 sayfayı okuyabildim şimdilik. Güzel gidiyor. Sadece kitapta Odinden bahsederken özellikle başlarda Yaşlı Adam, General, Odin olarak bahsediyor. Başlarda aceba aynı kişiden mi bahsediyor diye biraz kafam karıştı ama sonradan iş biraz daha anlaşılır oldu. Belki ilk sayfaları biraz dikkatsiz okudum belki de kafam başka bir yerdeydi bilmiyorum. Soyut kavramların anlatımı biraz zorladı beni.
Neil Gaiman’ın İskandinav mitolojisini okuyanlar seveceklerdir. Bir de garip bir şekilde son dönem aldığım diğer İthaki kitaplarına göre kağıt kalitesi ve kapak sertliği çok iyiydi. Kirke ile arasında epey bi fark var mesela.
Ben bu soruyu soran çoğu kişiye PKD’nin kısa öykülerini okumalarını öneriyorum. Çünkü PKD kısa öykülerinde çok daha etkili.
PKD’nin cyberpunk temalı kitapları hangileri ve toplu öykülerde bu tema işleniyor mu? Tavsiye edebilecekleriniz varsa çok sevinirim ben de pkd ye başlamayı düşünüyorum
PKD’nin kitaplarının çoğu Cyberpunk temalı zaten. Diğer yandan kısa öykülerinde de bu tema çokça işleniyor. Size de PKD Toplu Öyküleri öneriyorum. Roman olarak da Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi?, Kozmik Kuklalar ve Uzay Piyangosu kitaplarını da önerdiklerim arasına katabilirim.
Tamamdır o halde öykülerden başlıyorum. Heralde mutlaka okunmalı dediğiniz diğer romanlar bu üçü?
Tüm eserlerini okuyamam (bütçe sorunsalı) bu üç roman ve toplu öykülerini okuyacağım sağolun.
Kitabın daha çok başındayım ama şimdiden sardı beni. Arka kapağı baya açıklayıcı yine de bir iki şey söyleyeyim. Arka kapak dışında bir şey yazmam ama spoiler diye düşünürseniz okumayın.
Bohem bir hayat yaşayan tiyatro oyuncusu ve arkadaşları kaldıkları otelde garip bir adama rastlıyorlar. Kadın adamın ruhsuz tavırlarının farkına varınca onu iyileştirmek için yanına alıp eve dönüyor. Meğer adam ölümsüzmüş. Aslında 13.yy dan kalma bir prens imiş. Sonra başlıyor hikayesini anlatmaya…Ben daha hikayesinin başındayım. Yolculuk sırasında okuyabiliyorum ancak. Üniversite beni iyi sömürüyor . Gerçi vaktimi etkinliklerle falan dolduruyorum. O yüzden çok da şikayet etmemek lazım. Kitap şimdilik tavsiyem. Dili beklediğimden de akıcı. Bir de @alfakitap ın bu kapakları çok güzel .
Büyük Umutlar’ı okudum. Dickens sevdiğim bir yazar olmasına rağmen nedense kitaplarını peş peşe okuyasım gelmiyor. İçinde 2 kısa öykü yer alan Sinyalci kitabını saymazsam eğer Büyük Umutlar’dan önce okuduğum en son Dickens kitabı olan Antikacı Dükkan’ı 6 yıl önce okumuştum.
Büyük Umutlar kitabında diğer Dickens kitaplarında olduğu gibi çok fazla sağlam karakter var. Bu karakterlerin çoğu fazlasıyla derinlikli olarak yazıldığı için kolayca başrolden rol çalıyordu kitapta.
Wemmick ve Jaggers karakterleri yazarın gençliğinde bir avukatın yanında çalışması nedeniyle en gerçekçi yazılan karakterlerdi, okurken acaba Dickens bu karakterleri gerçek hayattaki kişilerden mi aldı diye düşündüm. Kitapta en çok hoşuma giden yerler Wemmick’in kalesinin bahsinin geçtiği veya bu kalede geçen sahnelerdi.
Joe, sen ne kadar saf ve iyi bir insansın. O kadına o kadar yıl nasıl da katlanabildin.
Miss Havisham karakteri gerçek olamayacak kadar özgün bir karakterdi ama yine de çok etkileyiciydi.
Herbert kitabın başında ilginç bir karakterken sonradan nedense çok zayıf kalmış bir karakterdi.
Estella ve Pip kitapta en aptalca kararlar veren karakterlerdi. Akıllarını başlarına almalarını bekledim tüm kitap boyunca.
Kitaba ve karakterlere doyamadım, kitap birden fazla kez film ve dizi olarak uyarlanmış. Ben tüm bu uyarlamaları da izlemeyi planlıyorum.
Elric Tanelorn’u Kurtarmak
Efsane… Kült… Mihenk Taşı… Esin Kaynağı… ve benzeri birçok tanımlamadan sonra büyük bir iştahla serinin ilk kitabı Ruh Hırsızı’nı alıp okuyup yarım bırakmıştım. Bu kitabı okuduğuma göre… evet sonunda (3 yıl aradan sonra) ilk kitabı bitirmiş oldum.
Kitap kötü müydü?
Asla
Sorun daha çok benim yatkınlığımdaydı zira kitaplar kısa kısa, birbirinden farklı (kopuk değil) öykülerden oluşuyordu. Ruh Hırsızı’nın son dört öyküsü tamamen birbirine bağlıydı ve yaklaşık 200 sayfalık bir roman oluyordu -ki benim için çok iyi oldu- Kitabın başrolünde iyi olmaya çalıştıkça kötülüğe bulanan Elric var bunun sebebiyse Elric’in Kaos Lord’una tapıyor olması, aralarındaki çekim kuvveti ve tabi ki yine kaostan beslenen ve beni seriye asıl bağlayan şey efsanevi kılıcı Fırtınayaratan ve onun yaratılış öyküsü (Sanderson hayranları dikkat! Vasher’in kılıcı Gecekanı bu silahtan ciddi şekilde esinlenmiş) Ruh Hırsızı güzel bir son ile bitince “eee bu nasıl devam edecek?” sorusunu sorduruyor. Ben de hemen ara vermeden (seri aralarına başka kitap sokmamaya çalışırım) ikinci kitaba başladım. Kitap yine öyküler seklinde ilerliyor ilk öykü biraz bilimkurgu biraz fantastik çıktı. Kitap ara ara gelecekten öyküler barındırırken flashback ile geçmişi de anlatıyor böylelikle öyküler arası boşluklar doluyor (seriye ara verirseniz unutkanlık sebebiyle karmaşa yaşayabilirsiniz.) Aslında tüm seti alıp öyküleri sıralı bir şekilde okuyabilirsiniz (biraz 2. kitap, biraz 1.kitap, 4, 6 vs.) böylece önünüze düz, akıcı bir hikaye çıkmış olur. Ama ben böylesini daha cok sevdim çünkü “Ahhaaa” deyip anlık aydınlanma yaşama hissi hoşuma gidiyor.
Sana Puanım 4.7/5
Not: Bu arada seride Elric’ten bağımsız öyküler de mevcut. İyi okumalar.
İhsan Oktay Anar’ın “Puslu Kıtalar Atlas” adlı eserini bitirdim. Muazzam sürükleyici bir kitap. En başta eski türkçe tarzında yazılmış diye temkinli yaklaşmış olsam da kendini okutan, akıcıyı bir eser. Konusuyla bağlantılı bir çok yan hikayeninde anlatılması, merakla devam etmemi sağladı. Kahramanımız bünyamini, onun babası uzun ihsan efendiyi hatta ebrehe’nin bile anlatımını çok beğendim. Kitap okuyan herkesin listesinde neden yer aldığını okuyarak tecrübe etmiş bulunuyorum. Yazarın başka eserlerini de mutlaka okuyacağım. Bu kitabın yarısı kadar bile keyif alsam yeter bana.
Puslu Kıtalar Atlası hemen bitmesin diye ara ara okuduğum bu seri de okumuş olduğum ikinci kitap olan kütüphanemden gözümü kapatıp seçtiğim "İbrani Masalları"nı da bir solukta bitirdim. Öncelikle öyle ahım şahım bir kitap olmamakla birlikte içinde ders çıkarılacak hikayeler de mevcut. Çok bir şey beklemeden okuyunca ve basit anlatımı sayesinde sıkılmadan bitirilebilecek bir kitap.
Puslu’yu sevdiyseniz Suskunlar da çok hoşunuza gidecektir. Anar’ın Efrasiyab’ın Hikayeleri hariç bütün eserleri çok kalitelidir.
Orhan Veli’nin Bütün Şiirleri’ni okudum. Orhan Veli’nin şiirlerini daha önce sadece ders kitaplarında okumuştum ve okuduğum şiirlerini de beğenmiştim. Pek şiir okumadığım için bu türe yabancı sayılırım ve bu türdeki eksiklerimi gidermek amacıyla az da olsa şiirlerini okuduğum Orhan Veli ile şiir türüne giriş yapmayı tercih ettim.
Şiirlerin çoğu kısa olduğu için 2-3 saat gibi kısa bir sürede kitabı bitirdim. Şiirler genel olarak güzeldi ve halk diliyle yazıldığı için anlaması da kolaydı şiirleri. Şiirleri beğendim beğenmesine ama yazarın en meşhur 5-6 şiiri dışında efsanevi olarak tanımlayabileceğimiz bir şiire de rastlamadım. En az 10-15 tane efsanevi şiir bulurum diyordum kitaba başlamadan önce, ama maalesef beklediğim gibi olmadı.
Neden öyle dediniz? Ben Puslu Kıtalar Atlası’nı okuyalı baya oldu ve o zamandan beri merak ettiğim tek kitabı Efrasiyab’ın Hikayeleri.