BOL SPOILER İÇERİR
Daha önce sadece Kürk Mantolu Madonna’sını okumuştum. Ağlayacak gibi olmasam da etkilemişti, beğenmiştim. Sonlara doğru anlatış tarzı bir kitaptan çok bir filme çok daha uygun olacağını düşünüyorum, hatta çok etkileyici olacaktır. Her neyse konumuza dönelim.
Kuyucaklı Yusuf’u da yazarından dolayı okumaya başladım. Çok zaman boğazımın düğümlendiğini hissettim. Yavaş başlayıp sonlara yükselen klasik bir tarz yerine kitap boyunca yükseliş ve inişler var. Tabi bu inişlere siz ne kadar iniş dersiniz, bilemem. Zira karakterimiz her şeyi içinde yaşıyor, kimseye derdini anlatmıyor, bir dönem sürekli uzakta kaldığından her şeyi siz biliyorsunuz lakin o bilmiyor. Yani durağan geçtiğini söyleyebileceğim kısımlar aslında durağanlıktan ziyade bir şeyler olacağını sezdiğiniz gerginliği yaratıyor ve bu kitap boyunca böyle devam ediyor.
Ana karakter olması hasebiyle midir, yoksa belirli bir yere kadar hiç bahsedilmemesinden midir bilmem, Yusuf’un işsiz güçsüz olduğunu ve bunun gerçekten önemli bir durum olduğunu Salahattin Bey vefat edince fark ediyoruz.Bu kısımdan itibaren de yeni bir gerilimle karşı karşıya buluyoruz kendimizi.
Kitabın sonu muazzam. Ben bir kitabı okurken aynı anda bir sinema filmi olsaydı/uyarlansaydı nasıl olmalıydı diye kafamda tasarlayan birisiyim. Muazzez’i kaçırmak üzre eve dönüşü, attan inip kafasında yaptığı bir anlık muhakeme, eve girişiyle değişen atmosfer ve en iyi kısmı da ışığın sönmesi ile devam eden hepi topu bir sayfalık o betimleme kitaba yakışır bir aksiyon.
Ancak odada kime ne olduğu meçhul kalmış. Herkes orada, onlara ne olduğunu bilmemiz gerekirdi ama yazar muhtemelen Yusuf ve Muazzez dışında 1-2 karaktere ne olduğunu az çok ucundan kırdı, sonucunu bize bıraktı.
Sona gelirsek, böyle bitmesini beklemiyordum. Çok şaşırmadım tabii ki ama kalan üç-beş sayfada Kübra ile annesine rast geliriz diye umuyordum. En çok onları bekledim sanırım. Neden geldiler, neden gittiler? Ana hikayeye pek etkileri olmadı. Veya oldu da göremedik mi ?
Okurken sürekli Muazzez’in henüz çocuk olduğunu hatırladıkça, Yusuf’un hayatını genel olarak anımsadıkça içime ateş düştü.
Kitapta bana göre en öne çıkan unsur çaresizlikti. Salahattin’in borçlandığındaki vaziyeti, Yusuf’un Muazzez’i Ali’ye bırakırken vaziyeti, yine Yusuf’un içi içini yerken, bir şeylerden şüphelenirken tahsildarlığa devam etmesi, Muazzez’i yine kaçırması ve Muazzez’in naaşını defnedişi.