Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Kaybolan O Günler - Timothe Le Boucher

Baobab Yayınları bu eserleri nasıl seçiyor, aklım almıyor. Bir şekilde her eserde okurun içinde ve zihninde bir yeri işgal ediyor. Sonrasında bu işgalci oraya ya suskun kalmış ya da tadılmamış bir duygu ve düşünceyi bırakıp gidiyor.

Kaybolan O Günler, bu kategoride tadılmamış bir duygunun izinde bir eserdi.

Genç akrobat Lubin’in bir gün bir gösteri sırasında düşüp kafasını vurması ve hiçbir şey olmamış gibi, ufak bir darbeymiş gibi hayatına devam ederken ikinci bir benliğinin ortaya çıkışını anlatıyor. Kaybolan O Günler, Lubin’in kendini uzun zamandır bildiği Lubin olarak kalma çabası ve her uyuduğunda bambaşka bir güne uyanmasını konu alıyor.

Elbette kişilik bölünmeleri kafa travmalarıyla oluşmaz. Peki gerçek ne?

Eserde arkadaşlık da, aşk da sımsıcak. Her ikisi de bir yandan muzip, bir yandan da insanın ömrü boyunca yanında tutmak isteyeceği duygular ve insanlarla bezeli. Özellikle tanıdıkları Lubin her geri döndüğünde yaptıkları beni çok kıskandırdı. Oysa hikayenin kendisinde buruk bir tat var. Lubin’in hayata tutunma çabası ve bu sırada diğer benliğinin giderek artan baskınlığı okuru da ikilemde bırakıyor.

Gerçek Lubin hangisi? Belki de asıl sorulması gereken kimin gerçek olduğu değil, kimin yaşamaya değer olduğu.

26 Beğeni

9789758733170

David Edgins’le yıldızım bu kitapla barışmış oldu. Yaklaşık üç-dört yıl önce Belgariad serisine başlamış fakat yetmiş sayfadan öteye geçememiştim. Yazarın dili birazcık basit gelmiş, betimleme yerine haddinden fazla diyalogla dolu dilini sevememiştim. Kısacası aradığım epikliği bulamamış ve daha çok çocuklar-genç yetişkinler için yazılmış basit bir seri gibi gözükmüştü gözüme Belgariad.

Gelelim Althalus’un Dönüşümü’ne. Bu eserde de yoğunlukla diyaloglar şeklinde ilerliyor macera. Fakat eseri, başkarakteri Althalus’un iyi deneyemeyecek özelliklere sahip -hırsız ve katil- biri olması, yazarın esprili dili, hikaye ilerledikçe artan epiklik dolayısıyla dört gün gibi kısa bir sürede bitirdim. Şimdi düşünüyorum da bu özellikler Belgariad’da da vardı. Onu niye sevmedim de bunu sevdim? Belki de onu yanlış bir zamanda okumuşum. Bir ihtimal beş kitaplık Belgariad’dan beklentim yüksekken bu kitaba beklentisiz oturduğum için bunu çok beğendim. Velhasılıkelam ileride Belgariad’a bir şans daha vereceğim sanırım.

Althalus’un Dönüşümü’ne gelirsem, yer yer anlatımın sarktığı yerler olmasına karşın genel olarak oldukça sürükleyici, orijinal ve zaman zaman kahkaha attıran türden tek kitaplık -880 sayfa- bir maceraydı. Kitapta savaş sahneleri bolca mevcut. Yalnız betimleme vs. çok çok az. Fantastik öğeler olarak iyi ve kötü tanrılar, zaman ve mekânda gezinmeye yarayan sonsuz sayıda kapının olduğu olağanüstü bir ev ve daha birçok şey mevcut kitapta. Hikayenin sonu biraz sönük kalsa da okuyucuyu tatminsiz bırakmıyor.

Sonuç olarak, fantastik bir macera okumak isteyen ancak uzun bir seriye girişmeye vakti ve enerjisi olmayanlara gönül rahatlığıyla önerebilirim.

13 Beğeni

Merak ettiğim bir kitaptı. İnceleme için teşekkürler. Umarım bir gün peşine düşecek enerjiyi bulurum kendimde.

1 Beğeni

Karaborsacılar yüzünden alamadığım kitap. :frowning: Artemis kitap bir sürpriz yapıp bassa keşke…

2 Beğeni

Sen oraya mı takıldın. :thinking:

Burası dururken :worried:
@annihilator şaka yapıyorum tabi ki herkes sevmek zorunda değil ama iyiydi ya güzeldi Belgariad.

3 Beğeni

David Eddings hiçbir zaman büyük iddiaları olan bir yazar olmamış aslında. Onun en büyük amaçlarından birisi hikaye anlatıcılığı yapmaktı. Bunu da başardığını düşünüyorum. Kendisi bile bunu belirtiyor zaten. Benim amacım hikaye anlatıcılığı yapmak ve gençlere fantastiği aşılamak, sevdirmek diye. Beni okuduktan sonra daha büyük yazarlara geçmeliler diye de ekliyor. Belgariad’ın bence hafif kalmasının tek nedeni ana karakterin çok çocuk olması ve Pol Teyze’nin de çok baskın olması fakat beş kitaplık bir seriyi ilk sayfalardan değerlendirmemeli. Eddings’de gördüğüm bir şey var ki o da büyük hikayenin beşe bölünmüş olması. Bir adım geri çekilin ve büyük resme bakın. İlk kitap giriş bölümü, iki-üç-dört gelişme bölümü ve son kitap da sonuç bölümünü ele alıyor. En sonunda bütün hikayeye baktığınızda ise özlemeye başlıyorsunuz. O dostluğu ve esprileri, bir karakterin gözünüzün önünde büyümesini özlüyorsunuz. :smiley: Yahu daha da yeni bitirdim Malloryan ama özledim galiba. :smiley:

@Xerhias Dur daha şey diyeceğim; Belgariad okumamış birisi fantastik okuyorum demesin. :crazy_face:

7 Beğeni

Dediğim gibi bana fazla çocukça , basit vs gelmişti o dönem. Ki Buz ve Ateşin Şarkısı’nı yeni yeni okumustum o sıralar. Çıtayı arşa çıkardığı için Martin efendi ve dahası kendim sert ve ciddi fantastiklerden hoşlandığım için bu ne ya demiştim.

2 Beğeni

Vur dedik öldürdünüz ama olsun haketti.

Tabi Belgariad bunları vermez hatta yakınından bile geçmez. Ama seri öyle bir samimiyete sahip ki ister istemez insan bağlanıyor seriye. Hem ciddiyet ciddiyet nereye kadar. :joy:

3 Beğeni

Suç bende değil. Modaya ayak uyduruyorum. :smiley:

1 Beğeni

O zaman olay bana dönmeden şöyle kenara çekileyim.:grimacing:

1 Beğeni

Elric serisiyle tanıdığım Moorcock halihazırda en çok sevdiğim yazarlardan birisi. Bu kitabını hevesle almış hatta okumaya kıyamamıştım. Sonunda okudum ve sanırım kitaplar konusunda uzun zamandır böyle bir hayal kırıklığı yaşamamıştım.

Kitap yazarın daha önce dört kitaplık bir seri halinde yayımladığı ve sayısız hikayeye sahip kahramanı Jerry Cornelius’un maceralarını içeriyor. Ancak yazar oturup yeni bir macera yazmamış, daha önce bu karakterin çeşitli mecralarda yayınlanmış hikayelerinden parçalarla bir kolaj yaparak deneysel bir şey ortaya çıkarmış. İyi halt etmiş. Yazara sevgim azalmasa da bu kitabı hiç okumamış, almamış hatta görmemiş olmayı isterdim. Kitaptaki röportaj için alınabilir kitap. Bunun dışında çöp. Anlamsız anlamsız , birbirine baglanmayan bir sürü farklı hikayeden alınmış parçalarla oluşturulmuş deneysel bir şey bu. Şey diyorum çünkü öykü değil, roman değil, deneme de değil. Saçma sapan birşey. Belki Jerry Cornelius roman ve öykülerinin tümünü okuyanlar için bir anlam ifade edebilir. O da belki.

17 Beğeni

Goodreads puanı 2.9 imiş.

1 Beğeni

  1. Amin Maalouf kitabım kendileri, bundan önce Afrikalı Leo’yu okumuştum ve bu kitap ona kıyasla çok çok iyiydi. Afrikalı Leo’da bir müddet sonra sıkıldığımdan olsa gerek bu kitabı da böyle bir ihtimal ile okumaya devam ettim ama sıkılmak ne kelime tempo bile düşmedi. Tarih konusunda okullarda gördüğüm dışında artı bir bilgim yok, romanın tarihi gerçekliliği nasıldır bilemeyeceğim, gerçi içimde büyük bir araştırma dürtüsü var, bakalım. Afrikalı Leo’dan sonra Amin Maalouf’a sıcak bakmıyordum ama diğer kitaplarına da şans vereceğim sanırım.
10 Beğeni

Kullervo’nun Hikayesi

Kısa bir öykünün ardından editörlük süreci, yazım süreci ve içindeki bazı şeylere açıklamalar olarak devam eden bir kitap. Öykü kısmı dışında şu an ilgimi çeken bir kısmı olmadığı için göz atıp okumayı bıraktım. Belki ileride tekrar bakabilirim o kısımlara.

10 Beğeni


Stefan Zweig’in okuduğum ilk kitabıydı.Tam olarak okumayı sevdiğim türde bir kitaba benzemese de kitabı beğendim.Anlatımı bence güzeldi.Akıcı bir şekilde okudum kitabı.Duyguları iyi yansıtmış bence.Herkese tavsiye ederim.

5 Beğeni

UrsulaRen’ in Yanılsamalar Kenti bitti. Hainli Döngüsü’ nün okuduğum ilk iki kitabındaki(Rocanno’ nun Dünyası, Sürgün Gezegeni) o durgun havanın bu kitapta da devam ettiğini gördüm. Evet öyküde kendi içinde bir macera var, bir yolculuk var, bir aksiyon var fakat o genel durgunluk hali kitap boyunca sürüyor. Ursula Guin’ in hoş edebiyatı, üslubu bu kitapta da mevcut. Zaten öyle de olmasa ikinci, üçüncü kitaba geçmezdim herhalde. :smiley:

Bakalım Karalığın Sol Eli’ nde neler olacak? :smiley:

11 Beğeni

0001836978001-1

İthaki’nin yakın zamanlarda basmış olduğu, kitapçılarda hep çok satanlar rafında gördüğüm ve buradaki arkadaşlarında beğenerek okuduklarını söylediklerinden dolayı “Ben Kirke” kitabını okuyayım dedim. Yunan mitolojisine merakım olduğu için aslında Kirke’nin hikayesini az çok biliyordum fakat bunun romanlaştırılmasının nasıl olacağını merak etmiştim. Kesinlikle kötü bir kitap değil fakat beni pek tatmin etmeyen, içinde hafif bir "gençlik roman"ı havası barındıran, yer yer gereksiz betimlemeler ve duygu tasvirlerinin bulunduğu bir anlatıma sahip olduğu için bana hitap etmediğini söylemek istiyorum.

Kendimi bildim bileli mitolojiye, özellikle de yunan mitolojisine meraklı bir insan oldum. Bu sebeple bildiğim hikayeleri Kirke’nin hayatına değen taraflarıyla ve yazarın bir çok hikayeyi harmanlamasıyla güzel bir kitap olmuş diyebilirim. Ama bu hikayeyi bilme mevzusu ve yazarın bitmek bilmeyen duygu aktarımı, mekan tasviri, iç ses olayı beni kitaptan biraz soğuttu. Genel açıdan baktığımda kötü demiyorum ama abartıldığı kadar da iyi bir kitap değildi.

0001760609001-1

Çehov’un “Üç Yıl” isimli kitabını şu an okumaktayım. Daha bitmeden yazmamın sebebi tamamen Çehov’la bu kadar geç tanışmış olmamın verdiği üzüntüyle ondan affımı dilemektir. Çünkü bulduğu her şeyi okumaya çalışan, her tarzda eser tüketmek isteyen, klasik, modern veya yeraltı edebiyatında her beğenilene ve önerilene kulak kabartıp okumaya çalışan ben nasıl olur da Çehov’un herhangi bir eserini okumaz. Elbette biraz abartıyorum fakat bu yazar Çehov olunca abartılmayı hak ediyor. Akıcı bir anlatım, hoş bir dil, karakterlerin çeşitliliği ve derinliği muazzam. Fark ettiyseniz “Üç Yıl” kitabı hakkında bir şey yazmadım daha. Ve yazmayı da düşünmüyorum. Sadece Çehoc övüp gidiyorum :grin::grin:

13 Beğeni

Ritmatist - Brandon Sanderson

Bu kitabı okumaya başlarken beklentimi çok düşük tuttum lakin kitap beni çok şaşırttı, şahane bir kitap. Bu kadar iyi olmasını beklemiyordum. Oldukça akıcı bir dille yazılmış, su gibi akıp gidiyor. Merak hiç bitmiyor her sayfada ayrı bir şeyi merak ettirmeyi başarıyor yazar.

Steampunk türüne aşık birisi olarak kitabın temalarından birinin de bu olması beni etkileyen bir diğer etken oldu.

10 Beğeni

Kadimturk W15

Fablehaven’ın beşinci ve son kitabını (İblis Zindanı’nın Anahtarları) bitirdikten sonra Joseph Delaney’in Wardstone Günlükleri’ne başlamak istedim. Ama bir yandan da aklım Fuzuli Bayat’ın Kadim Türklerin Mitolojik Hikâyeleri’ndeydi. Sonunda ikisini birlikte okumaya karar verdim, ne de olsa sonuçta ikisi de mitoloji (biri yazarın, öteki halkın ürettiği mitoloji olsa bile)…

Wardstone Günlükleri’ne ülkemizde dizinin son kitabı olarak yayınlanan ama aslında seriden bağımsız olan ve dizi boyunca geçen yaratıkların tanıtımlarını içeren Hayaletin Yaratıkları ile başladım. Niyetim diziye kafamda bir alt yapı oluşturarak başlamak. Kitapta Wardstone Günlükleri’nde geçen yaratıklar (öcüler, kadim tanrılar, cadılar, büyücüler, ecinniler vs) tanıtılıyor. Bazı yaratıkların tanıtımının sonunda ise haklarında yazılmış kısa öyküler var. Kitap, dizide kötü yaratıklara karşı savaşan kimselere verilen bir sıfat olan Hayalet sanını taşıyan John Gregory tarafından yazılmış ya da derlenmiş olarak gözüküyor. Okuduğum kadarıyla hoşuma gitti, devamında da dizinin ilk kitabına başlarım artık…

Kadim Türklerin Mitolojik Hikâyeleri ise Türkler’in mitolojik öykülerine yer verilen bir kitap. Kitabın Türk mitolojisi konusunda uzman olan Fuzuli Bayat tarafından yazılmış olması değerini artırıyor. Bayat’ın kitaptaki şu sözlerinde bütün yüreğimle katılıyorum: “Kaybolan onca değerlerimiz içerisinde belki de en değerlisi, bizi biz yapan mitlerimiz, mitolojik inançlarımızdır… Batılı yazarlar kültürleri harmanlayarak mitolojik öyküler kaleme aldılar, bunları filmleştirdiler, herkesi batı değerleri ile yoğurmaya kalkıştılar… Kadim Türkler’in mitolojik öyküleri, efsaneleri millî bilincimizin, dünya görüşümüzün, kültürümüzün ve nihayet kimliğimizin ana kaynağıdır…

Bayat’ın sözlerine ben de şunu eklemek isterim: “Yeni bir inanca geçmeyi o inancı türeten halkın kimliği ve kültürü içinde erimek biçiminde algıladığımız için kendi öz kimliğimizden, kültürümüzden epey ödün verdik. Sevindirici taraf ise artık bunun ayırdına varmış olmamız ve fikir adamlarımızın, yazarlarımızın karşı atağa geçmiş olmasıdır…

11 Beğeni

Ben okurken merak duygusunu bir noktadan sonra yeterince canlı tutamadığını düşünmüştüm. Akıcılığı çok iyi olmasına rağmen artık ne olacaksa olsun kıvamına gelmiştim. Çok değil belki elli sayfa kısa olsa finali soğumadan yemiş, lezzetine daha iyi varmıştım.

Yer yer de derdini anlatırken tekrara düşmüş, bu tekrarlar bazen bir cümle bazen de bir paragraf gibi kısa vadeli ama bunları toplasak belki çıkmasını çok istediğim fazla hissettiren 40-50 sayfa olmayabilirdi. Bilmiyorum aynı şeyleri de siz de düşündünüz mü?