Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Denizi Yitiren Denizci - Yukio Mişima

Okuduğum ilk Mişima kitabı. Doğru an bu anmış.

Farklı kültürlerin eserlerini tatmayı işte bu yüzden seviyorum. Kültür değişince aynı duyguların anlatımı da bir başka oluyor. Perspektif değişiyor, en bilindik şey bile bir başka yaşanıyor. Mişima okurken de bunu hissettim. Tıpkı umduğum gibi.

Mişima’nın betimlemeleri bana sık sık, “yahu bunu bu şekilde anlatmak aklıma gelmezdi” dedirtti bana. Edebi yanı da aynı şekilde güçlü. Böylelikle kitap sizi rahatlıkla avucu içine alıyor.

Konu olarak baktığımızdaysa belki özgün bir kurgu bulmuyoruz, ama yaşanış ve anlatılış biçimine eğilince işler değişiyor. Eşini yitirmiş ve 30’larının başlarında bir iş kadınına aşık bir denizci, bu adamın aşkına karşılık veren iş kadının kendisi ve 13 yaşındaki oğlu arasında geçiyor bölümler. Oğlanın denizciyi idealize etmesi ama adamın hayat tercihi değişince olanların “korkunç” bir örneği. Evet, korkunç. Çünkü Japonlar yazılı eserlerinde de yapacağını yapıyor :slight_smile: Şiirsel olduğu kadar sert kültürlerini burada da ortaya koyuyorlar.

Kara ve deniz, yaz ile kışın (ki kitabın iki ana bölümü yaz ve kış adını taşıyor) dualitesinde geçen bu kitap, bana bir kez daha kötülük kavramı üzerine düşündürdü. Eserin belki de en güzel yanı bu: hayatın içinden bir şeyler anlatırken gerek denizcinin düşünceleri gerekse oğlanın (ve arkadaşlarının) idealize ettiği alternatif hayat sizi düşünmeye zorluyor. Sadece bir kurgu okumanıza izin vermiyor.
Örneğin, babalar ile ilgili olan kısım. Çok ilginç bir tespitti. O kısmı okuduktan sonra kitabı kapatıp bu kurumu gözden geçirdim.

Kitapta pek çok duyguyu öyle güzel yaşıyoruz ki; aşkı da, dehşeti de, aile bağlarını da bu kısa eserde gerektiği gibi hissediyoruz.

Tek bir korkum var: Eser sanıyorum İngilizceden çevrilmiş. Mesela eserin özgün adı Denizi Yitiren Denizci değil. Bu İngilizcesinde konulmuş bir ad ve bize de bu adla gelmiş. Aynı zamanda çevirmen de Amerikan Koleji mezunu. Kafamda deli sorular.

12 Beğeni

Japon edebiyatıyla ne kadar zamandır tanışmayı bekliyordum, Mişima da takibimde olan yazarlardan biri. Nedense şimdi aklıma geldi, hatırlattığınız için sağ olun :smile:.

Biraz parazit yapacağım, kusuruma bakmayın.

Aslında son zamanlarda mangalar da okumaya çalışıyorum. Şansıma da hep buram buram “depresif” hava kokanlarına denk geldim. Beni en çok etkileyen, Japon kültüründe, ölüme, intahara, ölüm temasına verdikleri ağırlık oldu. Sanırım törensel bir eda ile yapıyorlar, ayrıca toplumsal olarak bir tür sorumluluk da yüklüyormuş (Evine bakamayan iş adamlarının tren raylarına atlaması, sigorta parasıyla geride bıraktığı ailesi geçinebilsin diye…).

Ağırlık yanlış olabilir, sayfaları çevirirken sanki ellerime katran bulaşıyormuş gibi hissediyorum, desem daha iyi.

Neyse efendim, uzun lafın kısası, beni bu edebiyata çeken en önemli özellik; katı bir kültürün altından ortaya çıkan duygusallık. Yanlış tanımlamış olabilirim, beylik laflarıma bakmayın :slight_smile:. Kitabınızı listeme aldım.

3 Beğeni

Sözlerine yürekten katılıyorum dostum. Yüzyıllar boyunca kültürümüz ve özellikle mitolojimiz bu şekilde unutuldu.

1 Beğeni

THE BOOK OF JHEREG (VLAD TALTOS #1 #2 #3)

KONUSU

1920’lerin dedektif romanlarını anımsatan bir tarzda yazılmış olan Jhereg, akıcı kurgusu ve diyaloglarıyla, eğlenceli bir karakterin zihnine yapılan ilginç bir yolculuğun hikayesi. Jhereg’in kahramanı Dragaera İmparatorluğu’nun en gözde kiralık katillerinden biri olan Vladimir Taltos. Dragaera İmparatorluğu, on sekiz ailenin sırayla hükümdarlık yapmasını sağlayan bir Döngü’ye sahiptir ve Döngü’nün dışarıdan üye kabul eden tek ailesi Jhereg’in en yetenekli katili Vladimir Taltos’tur. Diğer önemli figürler ise, asistanları, karısı, düşmanları, dostları, iş arkadaşları, içlerinde en değerlisi ise yanından hiç ayrılmayan ve ondan yardımını hiç esirgemeyen beslemesi küçük jhereg Loiosh. Üstün yetenekli bir kiralık katil olmanın yanı sıra Vlad aynı zamanda güçlü bir cadı. Çocukken Loiosh’un annesinden yumurtalarından birini ona vermesini isteyen Vlad, gelecekte en sadık yoldaşı olacak jhereg dostuna bildiği her şeyi öğreterek, arkadaşlık ederek ve onu koruyarak gözü gibi bakar. Çünkü annesine söz vermiştir. Karşılığında Loiosh’un hayat boyu desteğini alır. Tabii arada ısırıklarından korunmak gerekir ama zamanla Loiosh’un zehrine karşı da bağışıklık kazanır. Tıpkı Loiosh’la olduğu gibi Vlad, kitaptaki pek çok karakterle telepatik iletişim kurma yetisine sahip.

DÜŞÜNCELERİM

Bu kitap ilk üç kitabı içeren versiyonu. Seri de şu anlık 15 kitap var ve hepsi kendi başına okunabilir ama kronolojik sırada ilerlemiyor. Örneğin ilk kitapta ana karakter yaşadığı bazı olaylardan bahsediyor, biz bu olayları bilmesek de ufaktan bir fikir ediniyoruz. İkinci kitap ise ilkinden önce geçiyor ve bu bahsedilen olaylardan bazılarına şait oluyoruz. Araştırdığıma göre sonraki kitapları da farklı farklı zamanlarda geçiyor. Yazar, isteyen istediği kitaptan başlayabilsin diye böyle yazdığını söylüyor. Kafa karışıklığına ne gerek var derseniz direkt kronolojik sıraya göre okuyabilirsiniz ama ben çıkış sırasını öneririm.

Dünyası 17 haneden oluşan Dragaera İmparatorluğu, onun doğusunda yaşayan insanlar ve henüz sadece adı geçen birkaç diğer ırktan oluşuyor. Dragaeralılar daha uzun, daha büyük, daha uzun ömürlü ama daha az tüylü insansılar ve zırt pırt doğulu insanlarla savaşıyorlar. Hanelerin hepsinin farklı değerleri var ve toplumda belirli mesleklere yöneliyorlar. Ejderhaların komutan, Lyornların hakim, Orcaların denizci olması gibi. Büyü ise vatandaşlık hakkı. Işınlanma, telepati, ölü diriltme gibi mucizeler günlük hayatın bir parçası. 200 sayfalık kitaplar için oldukça detaylı bir dünyası var.

Birinci kişi gözünden anlatıldığından en iyi ana karakterimizi tanıyoruz. Vlad Taltos esprili, zeki, paranoyak ve toplumda yükselmeye çalışan birisi. Yan karakterler öyle hayata bakış açınızı değiştirecek düzeyde karmaşık değil ama Vlad ile aralarındaki ilişkiler ilgi çekici. Kendisi Doğulu(insan), çevresi ise Dragaeralı olduğundan ilişkileri “arkadaşız” basitliğinde kalmıyor.

Böyle ballandıra ballandıra yazıyorum ama üçüncü kitaba ayrıca değinmek lazım. Bu kitap oldukça politik bir kılığa bürünüyor. Ana karakterimiz kendisini dolaylı yoldan solcu bir devrimin karşısında buluyor. Bu aile hayatını da kötü şekilde etkiliyor. Karakterimiz, devrimin liderine şöyle bir laf ediyor “Fikirler için insanları feda ediyorsunuz.” Ne yazık ki yazar da ironik bir şekilde aynen öyle yapmış. Politik mesaj kaygısı ve o yıllarda yaşadığı sorunlar yüzünden önemli karakterlerden birisini ziyan etmiş. Siz kitabı nasıl değerlendirirsiniz bilmem ama ilk ikisinden ve okuduğum bir çok fantastik eserden farklı olduğunu söyleyebilirim.

Bir tetikçi/mafyanın polisiye tarzı sürükleyici maceraları ilginizi çekiyorsa okuyun. Artemis yayınları tarafından ilk 8 kitabı çevrilmiş. Hikayeler hep tekil olduğu için konu yarıda mı kalacak diye düşünmeden deneyebilirsiniz.

9 Beğeni

Bu Juan Juan’lar Aytmatov’un sözünü ettiği Mankurtlaşmayı yapanlar değiller miydi?

1 Beğeni

Evet “mankurt” uygulamasını onların icat ettiği söylenir. Aslında sözcük Türkçe’dir; şöyle ki:

  • man: büyütme eki (örnek “mankafa”)
  • kurt: vahşi (Kurt sözcüğünün asıl anlamı Türkçe’de vahşi’dir. Fakat Oğuzlar kurda saygı duyduklarından -tıpkı bir çocuğun babasına adıyla hitap etmemesi gibi- “börü” sözcüğü yerine “kurt” sözcüğünü kullanmışlardır. Bir tür “tabu” söz konusu yani.)

Dolayısıyla “mankurt” sözcüğü de köken olarak “çok vahşi, aşırı ölçüde vahşi” anlamına geliyor.

Not: Juan-Juanlar’ın bu uygulama için “mankurt” sözcüğünü kullanıp kullanmadıkları bilinmemektedir. Muhtemelen kendi dillerindeki bir sözcüğü kullanıyorlardı.

2 Beğeni

Ay zalim bir sevgilidir (Robert A.HEINLEIN)

Kitap konu ve başlangıç bakımından (100 syf) oldukça iyiydi.Fakat 120-240 sayfalar arası insana sıtma geçirtecek derece de boğucuydu. Şuan 350 sayfadayım ve sona yaklaştım, heyecan yükseldi ve sonu gerçekten de etki bırakacak gibi duruyor. (umarım öyle olur)

6 Beğeni


Nüve
Sonunda seri bitmiş oldu. Kitap 4. kitapta kaldığı yerden devam ediyor, ilk kısımda 4. kitap sonundaki olayların gelişimi ve bir sonuca ulaşması var. Buralar güzel. Kitabın buraya kadar ki kısmı beni kesinlikle tatmin etti. 4. kitapta yazarın biraz farklı yönlere kayması serinin tadını kaçırmıştı. Politikliğe çok kaymıştı, entrikalar bini bir para falan derken bir anda Taht Oyunları teması seriye pek gitmemişti sanki. İlk kısımda bu olay örgüleri kapanıyor. Buraya kadar sıkıntı yok gibi.
Yalnız bundan sonra kitap hikaye iyi gitse de nedense pek beklentilerimi karşılamadı. Çünkü bundan önceki İblis Savaşından insanlığın bu biçare hale gelmesi pek mantıklı gelmiyordu. Geçmişe dair izleri gördükçe sayıları milyonları bulan Kavri’nin ordularının neden savaşı bitiremediğini anlamadım ben şahsen. Hele ki savaş muhafazalarının nasıl kaybolduğunu hiç anlamadım. İster istemez geçmişi silinen serilere bakıyorum da mesela Fırtınaışığı Arşivi serisi Issızlıklar ve Hiyerokrasi sebebiyle geçmişe ait izlerin, anıların silindiğini anlatırken, mantıklı bir sebebe bağlarken, ben bu seride savaş muhafazalarının neden kaybolduğuna dair pek mantıklı bir açıklama göremedim.
İlk kısımdan sonraki yerler nedense pek de güzel gelmedi. Bizim ana grup dışındakileri okumak çok da güzel gelmedi açıkçası. 4. kitapta okuması iyi olan Ashia karakteri bu kitapta pek de matah değil. Önceki kitapta tanıdığımız Briar Damaj karakteri iyice pov karakteri olmuş. İlk kısımda onun povları da idare ederken sonraki kısımda ondan da sıkıldım diyebilirim. Hasik ve Abban bölümleri de aynı şekilde, iyi başlangıç, sonra sıkıcılaşma.
Kitabın sonu kısa tutulmuş gibi geldi. Biraz daha uzun olsa bence iyi olurdu.

Serinin iki büyük sıkıntısı var. Birincisi, bazı şeyler çok çabuk unutuluyor, gel hadi ortak olup kan kardeşi olalım havasına çok çabuk giriliyor. Diğeri de güç dengesi. İlk hiç dövüş veya büyü bilmeyen karakterlerin bu işi yıllarca yapmış karakterlere sen bu işi hızlı öğreniyorsun denilerek denkleştirilmesi ve bir yerde çok güçlü gösterilen karakterlerin diğer yerde vasatlaştırılması.

İlk üç kitap bence iyiydi. Karakterlerin küçüklükten itibaren gelişimlerini görmeyi beğenmiştim ben. 2. ve 3. kitapta bunlar Jardir ve İnevera’nın uzun flashbackleri millete nedense sıkıcı gelmişken aksine bana çok zevkli gelmişti. Geçmişi ayrıntılı düşünüldüğü ve ilgi çekici bir hikayesi olduğu için okuma isteği sağlıyordu. Günümüz bölümleri de güzelce dağıtılmıştı ve gittikçe zorlaşan düşmanlara karşı savaşı okumak zevkliydi. Son iki kitabın bir sıkıntısı da bu. Artık bu savaşlar nedense o kadar okuma isteği getirmedi bende. Ana grubun macerası daha ilgi çekiciydi ama kısaydı bu bölümler.
Kitaba puanım 5 üzerinden 3.5 için

Edit: Yayınevi için hiçbir şey dememişiz. Baskı kalitesi çok iyi, çeviri yönünden de hiçbir sıkıntılı yer hatırlamıyorum. Kitabın fiyatı biraz tuzlu olsa da ( asıl fiyatın 50 TL’yi geçmesine halen alışamadım ben kitapların) yapılan iş kitap parasının hakkını vermiş bence.

12 Beğeni

Ben, Kirke
Ne zamandır kitap okuyamadığımı hep yarım bıraktığımı söylemiştim sağolsunlar forumdaki arkadaşlar önermişti. Okudum iyi ki de okumuşum. Kirkenin ölümsüz yaşamının ağırlığını onunla birlikte hissettim. Bin yıldır yaşıyordu belki ama o yıllar saat gibi geçerken hayatına dokunan ölümlülerin yası, anıları hep kaldı. Oğluyla, sevgilileriyle olan ilişkisi hep çok naifti. Hep zayıf olduğunu düşünüyordu en başlarında diğerlerine nazaran ki tanrılar da böyle düşünüyordu zaten, ayrıca ben bu zayıflığın ölümlülere ve ölümlülüğe karşı olan yaklaşımından kaynaklı olduğunu düşünüyorum. En sonu cidden tam istediğim gibi bitti.
Kitabı okuduğum için çok mutluyum. Yunan mitolojisine olan sıfıra yakın ilgimi bayağı bir yükseltti şimdi homeros okumak istiyorum. Kitaba puanım 4/5

4 Beğeni

Hazır homeros konusu geçmişken, İlyada’nın şiirsel değil de hikayeleştirilmiş önerebileceğiniz bir kitap önerisi alırım varsa :hugs:

1 Beğeni

Ben de açığım önerilere hiç mitoloji okumadım merak etmeye başladım iyice. Hemen sömüreyim istiyorum kitapları.

2 Beğeni

Baskısı yok ama 2.el bulabilirsiniz belki. Kitapyurdundan yazarın açıklamasını okumanızı öneririm.

1 Beğeni

İnceleyeyim hemen.
https://www.nadirkitap.com/homeros-ilyada-alessandro-baricco-kitap14629245.html
Buldum ama çok kısa gibi geldi alıp okuyup karar vereyim en iyisi. Düşünceleri hoşuma gitti açıklamadaki. Ama keşke Tanrıları çıkarmasaymış

2 Beğeni

Bitmesine çok az kaldı. Kitaptaki sapkınlığa dayanabilirmiyim bilmiyorum. Yazarın felsefesinin elle tutulur yanı yok. Kitapta öğretilerden sonra hemen seks yapılıyor. Ama iğrençlik hat safhada. Çok tekrara düşüyor. Bazı felsefi düşünceler kitabın farklı yerlerinde tekrara düşmüş. Tavsiye etmem. İğrençlikten başka bir şey değil.

3 Beğeni

PKD’ nin Alfa’ dan çıkan Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi? kitabı bitti.
İnsanla android arasındaki sınırları belirsizleştiren bir roman. Psikolojisi dumanlı bir öykü. İnsanlaşan androidler. Karanlık, tozlu bir gelecek. Artık filmini de izlemem lazım gelir. :smiley:

Alfa haberin olsun: Kitapta dikkatimi çeken bir şey oldu. Basımdan mı kaynaklanıyor yoksa çevirmenin kararsızlığı mı bilemedim ama bazı özel isimlerin okunuşu konusunda kararsızlık var sanırım. Örneğin İsidore ismi var kitapta. Bazen İsidore’ un diye yazılmışken sonraki sayfalarda İsidore’ ye şeklinde yazılmış. Ben mi bir şeyleri kaçırıyorum yoksa bir hata mı var?

Hemen arkasından Kara Çınar Yayınları’ ndan Klasik Bilimkurgu Öyküleri’ ne başladım.

12 Beğeni

Mihayloviç Fyodor Dostoyevski - Ecinniler

2 Beğeni

Emile Zola - Nasıl Ölünür

Zola’nın aristokrat, burjuva, esnaf, köylü ve işçi ailelerin ölüme ve ölene yaklaşımlarını, ölüm sürecini anlattığı kısa öykülerden oluşan bir kitaptı. Kitap çabucak bitiyor fakat hemen bitsin istemiyorsunuz. Hepimiz içindeki anlatılanları etrafımızda görmüşüz ya da duymuşuzdur ama hiçbirimiz bunu Zola kadar iyi anlatamazdı.

Zola ölüm, ölüm sonrası, yoksulluk, miras, yas gibi kavramları oldukça iyi işlemiş. Gerçekten mükemmel, çok keyif alarak okuduğum bir kitap oldu. Zaten oldukça kısa herkesin okuması gerektiği bir kitap olduğunu düşünüyorum. Belki bugünlerde belki gelecekte hepimizin içine düşeceği hallere Zola’nın gözünden bir bakış atmış olursunuz, mutlaka okuyun.

Ölümü ve fakirliği anlattığı birkaç alıntı bırakıyorum.

‘‘İçlerinde, cimriliği ve parası çalınacak korkusuyla ölmüş anneleri uyanmıştı. Para ölümü zehirlerse, ölümden bir tek öfke çıkar. Tabutların üzerinde insanlar dövüşür’’

‘‘Sefalet yüzünden komodin boşalmıştı, ne kadar çamaşır varsa rehincideydi. Bir akşam masayla iki sandelyeyi de satmışlardı. Charlot yerde yatıyordu; ama hastalandığından beri yatağı ona vermişlerdi, orada da hiç rahat değildi çünkü şiltedeki yünden avuç avuç alıp iki yüz elli gramını dört - beş kuruşa bir eskici kadına götürmüşlerdi.’’

‘‘Ne güzel bir istirahattı bu! Duyacağı tek ses ot saplarını ezen kuşların hafif ayakları olacaktı. Başının üstünde kimse yürümeyecek, rahatsız edilmeden yıllarca evinde kalacaktı. Bu günlük güneşlik bir ölüm, kırların dinginliğinde sonsuz bir uykuydu.’’

16 Beğeni

Ernest Hemingway/Yazma Üzerine

yazmauzerine-1571137191

Hemingway’in kitapları ve mektuplarından genellikle kısa bölümler içeren ve yazarın yazma ve yazarlık üzerine görüşlerinden oluşan bir derleme. Okuması oldukça kolay ve keyifli. Hemingway’i seviyor ve özellikle yazmakla ilgileniyorsanız çok şey öğrenebilirsiniz.

Robert Louis Stevenson/Dr. Jekyll ile Bay Hyde

Edebi yönü oldukça kuvvetli, konusu ilgi çekici, zevkle okunan başarılı bir novella. Poe’yu seven birinin bu kitabı da çok seveceğini düşünüyorum, sadece “18-- yılında” yazımı bile o havayı veriyor :slight_smile: Aynı karanlık ve gizemli hava, aynı güçlü ve güzel anlatım.

Kitabın özellikle başlarında gereksiz virgül kullanımı gözüme çok takıldı. Ya ilerleyen kısımlarda azaltılmış, ya da gözlerim bir süre sonra virgüllere alıştı.

Çeviri beğenerek okuduğum Celal Üster’e ait olsa da “Hoppala”, “Birader”, “İyicene” gibi fazlasıyla yerel kullanımlar beni rahatsız etti ama bunlar dışında çeviri güzeldi.

Yalnızca benim kitabıma mı özgü bilmiyorum ama son iki sayfa okurken ayrıldı, bunu da belirteyim.

15 Beğeni

Uzun zamandır Dan Brown okumuyordum, Robert Langdon ın maceralarını özlemişim. Geçmiş ve geleceğe dair bir kurgu ortaya koymuş. Bu yazarın kitaplarını okumayı seviyorum.

Sonraki bölümü merak ettiren bir havası vardı kitabın her zamanki gibi. Kitabın genelinde az sayıda yazım yanlışı vardı.

Romanı oluşturabilmek için en az dört yıl araştırma yaptığını da belirtiyor kitabın sonunda. Severek okuduğum bir kitap oldu.

19 Beğeni

İthaki Bilimkurgu serisinden “Kadınlar Ülkesi” kitabını dün bitirdim. Kadın hakları üzerine yazılmış ilk romanlardan biri olabilir. Yazar Charlotte Perkins Gilman’ın kadınların ülke yönetseydi nasıl olurdu fikrinden hareketle yarattığı bu dünya, özlemini duyacağınız, keşke mümkün olabilseydi böyle bir dünya diyeceğiniz bir anlatıma sahip. Kadınların erkekler tarafından baskınlandığı bir çağ da -ki hala o baskıdan kurtulamayan kadınların yaşadığı fakat geçmişe oranla kadının daha kıymet gördüğü bir dönemde olmamıza rağmen- yazılan döneminin feminist hareketinin öncüsü sayılabilecek bir eser.

Kitabı genel olarak beğendim. Vermek istediği fikri yani kadınların sıradan tekdüze ya da sadece anne olmadığı düşüncesini doğrudan ve yalın bir anlatımla, herkesin anlayabileceği şekilde vermiş. Hikayede 3 erkek karakter var. Bu erkeklerin tavırlarını çok sert, çok yumuşak ve orta da olan olarak ayırabiliriz. Karakterlere dair tek eleştirim de bu olabilir. Erkek egemen bir toplumda “çok sert erkek” imajını anlayabiliyorum fakat karakterlerin neyi neden yaptığı pek anlaşılmadan havada kalıyor gibi. Bir eleştirim de yaratılan dünya ile ilgili. Disütopik ya da ütopik eserler içinde belki de görebileceğiniz en üst seviyeye ulaşmış bir ülkeden bahsediyor yazar. Kitap boyunca "Kadınlar Ülkesi"nde bir kusur aradım ama bulamadım. Yazar vermek istediği düşünceyi daha iyi geçirebilmek için mükemmel bir kadınlar ülkesi yaratmış. Okurken bu kadar da olmaz dememe rağmen kitabın keyfini kaçıracak bir durum değildi.

12 Beğeni