Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Sözlerine yürekten katılıyorum dostum. Yüzyıllar boyunca kültürümüz ve özellikle mitolojimiz bu şekilde unutuldu.

1 Beğeni

THE BOOK OF JHEREG (VLAD TALTOS #1 #2 #3)

KONUSU

1920’lerin dedektif romanlarını anımsatan bir tarzda yazılmış olan Jhereg, akıcı kurgusu ve diyaloglarıyla, eğlenceli bir karakterin zihnine yapılan ilginç bir yolculuğun hikayesi. Jhereg’in kahramanı Dragaera İmparatorluğu’nun en gözde kiralık katillerinden biri olan Vladimir Taltos. Dragaera İmparatorluğu, on sekiz ailenin sırayla hükümdarlık yapmasını sağlayan bir Döngü’ye sahiptir ve Döngü’nün dışarıdan üye kabul eden tek ailesi Jhereg’in en yetenekli katili Vladimir Taltos’tur. Diğer önemli figürler ise, asistanları, karısı, düşmanları, dostları, iş arkadaşları, içlerinde en değerlisi ise yanından hiç ayrılmayan ve ondan yardımını hiç esirgemeyen beslemesi küçük jhereg Loiosh. Üstün yetenekli bir kiralık katil olmanın yanı sıra Vlad aynı zamanda güçlü bir cadı. Çocukken Loiosh’un annesinden yumurtalarından birini ona vermesini isteyen Vlad, gelecekte en sadık yoldaşı olacak jhereg dostuna bildiği her şeyi öğreterek, arkadaşlık ederek ve onu koruyarak gözü gibi bakar. Çünkü annesine söz vermiştir. Karşılığında Loiosh’un hayat boyu desteğini alır. Tabii arada ısırıklarından korunmak gerekir ama zamanla Loiosh’un zehrine karşı da bağışıklık kazanır. Tıpkı Loiosh’la olduğu gibi Vlad, kitaptaki pek çok karakterle telepatik iletişim kurma yetisine sahip.

DÜŞÜNCELERİM

Bu kitap ilk üç kitabı içeren versiyonu. Seri de şu anlık 15 kitap var ve hepsi kendi başına okunabilir ama kronolojik sırada ilerlemiyor. Örneğin ilk kitapta ana karakter yaşadığı bazı olaylardan bahsediyor, biz bu olayları bilmesek de ufaktan bir fikir ediniyoruz. İkinci kitap ise ilkinden önce geçiyor ve bu bahsedilen olaylardan bazılarına şait oluyoruz. Araştırdığıma göre sonraki kitapları da farklı farklı zamanlarda geçiyor. Yazar, isteyen istediği kitaptan başlayabilsin diye böyle yazdığını söylüyor. Kafa karışıklığına ne gerek var derseniz direkt kronolojik sıraya göre okuyabilirsiniz ama ben çıkış sırasını öneririm.

Dünyası 17 haneden oluşan Dragaera İmparatorluğu, onun doğusunda yaşayan insanlar ve henüz sadece adı geçen birkaç diğer ırktan oluşuyor. Dragaeralılar daha uzun, daha büyük, daha uzun ömürlü ama daha az tüylü insansılar ve zırt pırt doğulu insanlarla savaşıyorlar. Hanelerin hepsinin farklı değerleri var ve toplumda belirli mesleklere yöneliyorlar. Ejderhaların komutan, Lyornların hakim, Orcaların denizci olması gibi. Büyü ise vatandaşlık hakkı. Işınlanma, telepati, ölü diriltme gibi mucizeler günlük hayatın bir parçası. 200 sayfalık kitaplar için oldukça detaylı bir dünyası var.

Birinci kişi gözünden anlatıldığından en iyi ana karakterimizi tanıyoruz. Vlad Taltos esprili, zeki, paranoyak ve toplumda yükselmeye çalışan birisi. Yan karakterler öyle hayata bakış açınızı değiştirecek düzeyde karmaşık değil ama Vlad ile aralarındaki ilişkiler ilgi çekici. Kendisi Doğulu(insan), çevresi ise Dragaeralı olduğundan ilişkileri “arkadaşız” basitliğinde kalmıyor.

Böyle ballandıra ballandıra yazıyorum ama üçüncü kitaba ayrıca değinmek lazım. Bu kitap oldukça politik bir kılığa bürünüyor. Ana karakterimiz kendisini dolaylı yoldan solcu bir devrimin karşısında buluyor. Bu aile hayatını da kötü şekilde etkiliyor. Karakterimiz, devrimin liderine şöyle bir laf ediyor “Fikirler için insanları feda ediyorsunuz.” Ne yazık ki yazar da ironik bir şekilde aynen öyle yapmış. Politik mesaj kaygısı ve o yıllarda yaşadığı sorunlar yüzünden önemli karakterlerden birisini ziyan etmiş. Siz kitabı nasıl değerlendirirsiniz bilmem ama ilk ikisinden ve okuduğum bir çok fantastik eserden farklı olduğunu söyleyebilirim.

Bir tetikçi/mafyanın polisiye tarzı sürükleyici maceraları ilginizi çekiyorsa okuyun. Artemis yayınları tarafından ilk 8 kitabı çevrilmiş. Hikayeler hep tekil olduğu için konu yarıda mı kalacak diye düşünmeden deneyebilirsiniz.

9 Beğeni

Bu Juan Juan’lar Aytmatov’un sözünü ettiği Mankurtlaşmayı yapanlar değiller miydi?

1 Beğeni

Evet “mankurt” uygulamasını onların icat ettiği söylenir. Aslında sözcük Türkçe’dir; şöyle ki:

  • man: büyütme eki (örnek “mankafa”)
  • kurt: vahşi (Kurt sözcüğünün asıl anlamı Türkçe’de vahşi’dir. Fakat Oğuzlar kurda saygı duyduklarından -tıpkı bir çocuğun babasına adıyla hitap etmemesi gibi- “börü” sözcüğü yerine “kurt” sözcüğünü kullanmışlardır. Bir tür “tabu” söz konusu yani.)

Dolayısıyla “mankurt” sözcüğü de köken olarak “çok vahşi, aşırı ölçüde vahşi” anlamına geliyor.

Not: Juan-Juanlar’ın bu uygulama için “mankurt” sözcüğünü kullanıp kullanmadıkları bilinmemektedir. Muhtemelen kendi dillerindeki bir sözcüğü kullanıyorlardı.

2 Beğeni

Ay zalim bir sevgilidir (Robert A.HEINLEIN)

Kitap konu ve başlangıç bakımından (100 syf) oldukça iyiydi.Fakat 120-240 sayfalar arası insana sıtma geçirtecek derece de boğucuydu. Şuan 350 sayfadayım ve sona yaklaştım, heyecan yükseldi ve sonu gerçekten de etki bırakacak gibi duruyor. (umarım öyle olur)

6 Beğeni


Nüve
Sonunda seri bitmiş oldu. Kitap 4. kitapta kaldığı yerden devam ediyor, ilk kısımda 4. kitap sonundaki olayların gelişimi ve bir sonuca ulaşması var. Buralar güzel. Kitabın buraya kadar ki kısmı beni kesinlikle tatmin etti. 4. kitapta yazarın biraz farklı yönlere kayması serinin tadını kaçırmıştı. Politikliğe çok kaymıştı, entrikalar bini bir para falan derken bir anda Taht Oyunları teması seriye pek gitmemişti sanki. İlk kısımda bu olay örgüleri kapanıyor. Buraya kadar sıkıntı yok gibi.
Yalnız bundan sonra kitap hikaye iyi gitse de nedense pek beklentilerimi karşılamadı. Çünkü bundan önceki İblis Savaşından insanlığın bu biçare hale gelmesi pek mantıklı gelmiyordu. Geçmişe dair izleri gördükçe sayıları milyonları bulan Kavri’nin ordularının neden savaşı bitiremediğini anlamadım ben şahsen. Hele ki savaş muhafazalarının nasıl kaybolduğunu hiç anlamadım. İster istemez geçmişi silinen serilere bakıyorum da mesela Fırtınaışığı Arşivi serisi Issızlıklar ve Hiyerokrasi sebebiyle geçmişe ait izlerin, anıların silindiğini anlatırken, mantıklı bir sebebe bağlarken, ben bu seride savaş muhafazalarının neden kaybolduğuna dair pek mantıklı bir açıklama göremedim.
İlk kısımdan sonraki yerler nedense pek de güzel gelmedi. Bizim ana grup dışındakileri okumak çok da güzel gelmedi açıkçası. 4. kitapta okuması iyi olan Ashia karakteri bu kitapta pek de matah değil. Önceki kitapta tanıdığımız Briar Damaj karakteri iyice pov karakteri olmuş. İlk kısımda onun povları da idare ederken sonraki kısımda ondan da sıkıldım diyebilirim. Hasik ve Abban bölümleri de aynı şekilde, iyi başlangıç, sonra sıkıcılaşma.
Kitabın sonu kısa tutulmuş gibi geldi. Biraz daha uzun olsa bence iyi olurdu.

Serinin iki büyük sıkıntısı var. Birincisi, bazı şeyler çok çabuk unutuluyor, gel hadi ortak olup kan kardeşi olalım havasına çok çabuk giriliyor. Diğeri de güç dengesi. İlk hiç dövüş veya büyü bilmeyen karakterlerin bu işi yıllarca yapmış karakterlere sen bu işi hızlı öğreniyorsun denilerek denkleştirilmesi ve bir yerde çok güçlü gösterilen karakterlerin diğer yerde vasatlaştırılması.

İlk üç kitap bence iyiydi. Karakterlerin küçüklükten itibaren gelişimlerini görmeyi beğenmiştim ben. 2. ve 3. kitapta bunlar Jardir ve İnevera’nın uzun flashbackleri millete nedense sıkıcı gelmişken aksine bana çok zevkli gelmişti. Geçmişi ayrıntılı düşünüldüğü ve ilgi çekici bir hikayesi olduğu için okuma isteği sağlıyordu. Günümüz bölümleri de güzelce dağıtılmıştı ve gittikçe zorlaşan düşmanlara karşı savaşı okumak zevkliydi. Son iki kitabın bir sıkıntısı da bu. Artık bu savaşlar nedense o kadar okuma isteği getirmedi bende. Ana grubun macerası daha ilgi çekiciydi ama kısaydı bu bölümler.
Kitaba puanım 5 üzerinden 3.5 için

Edit: Yayınevi için hiçbir şey dememişiz. Baskı kalitesi çok iyi, çeviri yönünden de hiçbir sıkıntılı yer hatırlamıyorum. Kitabın fiyatı biraz tuzlu olsa da ( asıl fiyatın 50 TL’yi geçmesine halen alışamadım ben kitapların) yapılan iş kitap parasının hakkını vermiş bence.

12 Beğeni

Ben, Kirke
Ne zamandır kitap okuyamadığımı hep yarım bıraktığımı söylemiştim sağolsunlar forumdaki arkadaşlar önermişti. Okudum iyi ki de okumuşum. Kirkenin ölümsüz yaşamının ağırlığını onunla birlikte hissettim. Bin yıldır yaşıyordu belki ama o yıllar saat gibi geçerken hayatına dokunan ölümlülerin yası, anıları hep kaldı. Oğluyla, sevgilileriyle olan ilişkisi hep çok naifti. Hep zayıf olduğunu düşünüyordu en başlarında diğerlerine nazaran ki tanrılar da böyle düşünüyordu zaten, ayrıca ben bu zayıflığın ölümlülere ve ölümlülüğe karşı olan yaklaşımından kaynaklı olduğunu düşünüyorum. En sonu cidden tam istediğim gibi bitti.
Kitabı okuduğum için çok mutluyum. Yunan mitolojisine olan sıfıra yakın ilgimi bayağı bir yükseltti şimdi homeros okumak istiyorum. Kitaba puanım 4/5

4 Beğeni

Hazır homeros konusu geçmişken, İlyada’nın şiirsel değil de hikayeleştirilmiş önerebileceğiniz bir kitap önerisi alırım varsa :hugs:

1 Beğeni

Ben de açığım önerilere hiç mitoloji okumadım merak etmeye başladım iyice. Hemen sömüreyim istiyorum kitapları.

2 Beğeni

Baskısı yok ama 2.el bulabilirsiniz belki. Kitapyurdundan yazarın açıklamasını okumanızı öneririm.

1 Beğeni

İnceleyeyim hemen.
https://www.nadirkitap.com/homeros-ilyada-alessandro-baricco-kitap14629245.html
Buldum ama çok kısa gibi geldi alıp okuyup karar vereyim en iyisi. Düşünceleri hoşuma gitti açıklamadaki. Ama keşke Tanrıları çıkarmasaymış

2 Beğeni

Bitmesine çok az kaldı. Kitaptaki sapkınlığa dayanabilirmiyim bilmiyorum. Yazarın felsefesinin elle tutulur yanı yok. Kitapta öğretilerden sonra hemen seks yapılıyor. Ama iğrençlik hat safhada. Çok tekrara düşüyor. Bazı felsefi düşünceler kitabın farklı yerlerinde tekrara düşmüş. Tavsiye etmem. İğrençlikten başka bir şey değil.

3 Beğeni

PKD’ nin Alfa’ dan çıkan Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi? kitabı bitti.
İnsanla android arasındaki sınırları belirsizleştiren bir roman. Psikolojisi dumanlı bir öykü. İnsanlaşan androidler. Karanlık, tozlu bir gelecek. Artık filmini de izlemem lazım gelir. :smiley:

Alfa haberin olsun: Kitapta dikkatimi çeken bir şey oldu. Basımdan mı kaynaklanıyor yoksa çevirmenin kararsızlığı mı bilemedim ama bazı özel isimlerin okunuşu konusunda kararsızlık var sanırım. Örneğin İsidore ismi var kitapta. Bazen İsidore’ un diye yazılmışken sonraki sayfalarda İsidore’ ye şeklinde yazılmış. Ben mi bir şeyleri kaçırıyorum yoksa bir hata mı var?

Hemen arkasından Kara Çınar Yayınları’ ndan Klasik Bilimkurgu Öyküleri’ ne başladım.

12 Beğeni

Mihayloviç Fyodor Dostoyevski - Ecinniler

2 Beğeni

Emile Zola - Nasıl Ölünür

Zola’nın aristokrat, burjuva, esnaf, köylü ve işçi ailelerin ölüme ve ölene yaklaşımlarını, ölüm sürecini anlattığı kısa öykülerden oluşan bir kitaptı. Kitap çabucak bitiyor fakat hemen bitsin istemiyorsunuz. Hepimiz içindeki anlatılanları etrafımızda görmüşüz ya da duymuşuzdur ama hiçbirimiz bunu Zola kadar iyi anlatamazdı.

Zola ölüm, ölüm sonrası, yoksulluk, miras, yas gibi kavramları oldukça iyi işlemiş. Gerçekten mükemmel, çok keyif alarak okuduğum bir kitap oldu. Zaten oldukça kısa herkesin okuması gerektiği bir kitap olduğunu düşünüyorum. Belki bugünlerde belki gelecekte hepimizin içine düşeceği hallere Zola’nın gözünden bir bakış atmış olursunuz, mutlaka okuyun.

Ölümü ve fakirliği anlattığı birkaç alıntı bırakıyorum.

‘‘İçlerinde, cimriliği ve parası çalınacak korkusuyla ölmüş anneleri uyanmıştı. Para ölümü zehirlerse, ölümden bir tek öfke çıkar. Tabutların üzerinde insanlar dövüşür’’

‘‘Sefalet yüzünden komodin boşalmıştı, ne kadar çamaşır varsa rehincideydi. Bir akşam masayla iki sandelyeyi de satmışlardı. Charlot yerde yatıyordu; ama hastalandığından beri yatağı ona vermişlerdi, orada da hiç rahat değildi çünkü şiltedeki yünden avuç avuç alıp iki yüz elli gramını dört - beş kuruşa bir eskici kadına götürmüşlerdi.’’

‘‘Ne güzel bir istirahattı bu! Duyacağı tek ses ot saplarını ezen kuşların hafif ayakları olacaktı. Başının üstünde kimse yürümeyecek, rahatsız edilmeden yıllarca evinde kalacaktı. Bu günlük güneşlik bir ölüm, kırların dinginliğinde sonsuz bir uykuydu.’’

16 Beğeni

Ernest Hemingway/Yazma Üzerine

yazmauzerine-1571137191

Hemingway’in kitapları ve mektuplarından genellikle kısa bölümler içeren ve yazarın yazma ve yazarlık üzerine görüşlerinden oluşan bir derleme. Okuması oldukça kolay ve keyifli. Hemingway’i seviyor ve özellikle yazmakla ilgileniyorsanız çok şey öğrenebilirsiniz.

Robert Louis Stevenson/Dr. Jekyll ile Bay Hyde

Edebi yönü oldukça kuvvetli, konusu ilgi çekici, zevkle okunan başarılı bir novella. Poe’yu seven birinin bu kitabı da çok seveceğini düşünüyorum, sadece “18-- yılında” yazımı bile o havayı veriyor :slight_smile: Aynı karanlık ve gizemli hava, aynı güçlü ve güzel anlatım.

Kitabın özellikle başlarında gereksiz virgül kullanımı gözüme çok takıldı. Ya ilerleyen kısımlarda azaltılmış, ya da gözlerim bir süre sonra virgüllere alıştı.

Çeviri beğenerek okuduğum Celal Üster’e ait olsa da “Hoppala”, “Birader”, “İyicene” gibi fazlasıyla yerel kullanımlar beni rahatsız etti ama bunlar dışında çeviri güzeldi.

Yalnızca benim kitabıma mı özgü bilmiyorum ama son iki sayfa okurken ayrıldı, bunu da belirteyim.

15 Beğeni

Uzun zamandır Dan Brown okumuyordum, Robert Langdon ın maceralarını özlemişim. Geçmiş ve geleceğe dair bir kurgu ortaya koymuş. Bu yazarın kitaplarını okumayı seviyorum.

Sonraki bölümü merak ettiren bir havası vardı kitabın her zamanki gibi. Kitabın genelinde az sayıda yazım yanlışı vardı.

Romanı oluşturabilmek için en az dört yıl araştırma yaptığını da belirtiyor kitabın sonunda. Severek okuduğum bir kitap oldu.

19 Beğeni

İthaki Bilimkurgu serisinden “Kadınlar Ülkesi” kitabını dün bitirdim. Kadın hakları üzerine yazılmış ilk romanlardan biri olabilir. Yazar Charlotte Perkins Gilman’ın kadınların ülke yönetseydi nasıl olurdu fikrinden hareketle yarattığı bu dünya, özlemini duyacağınız, keşke mümkün olabilseydi böyle bir dünya diyeceğiniz bir anlatıma sahip. Kadınların erkekler tarafından baskınlandığı bir çağ da -ki hala o baskıdan kurtulamayan kadınların yaşadığı fakat geçmişe oranla kadının daha kıymet gördüğü bir dönemde olmamıza rağmen- yazılan döneminin feminist hareketinin öncüsü sayılabilecek bir eser.

Kitabı genel olarak beğendim. Vermek istediği fikri yani kadınların sıradan tekdüze ya da sadece anne olmadığı düşüncesini doğrudan ve yalın bir anlatımla, herkesin anlayabileceği şekilde vermiş. Hikayede 3 erkek karakter var. Bu erkeklerin tavırlarını çok sert, çok yumuşak ve orta da olan olarak ayırabiliriz. Karakterlere dair tek eleştirim de bu olabilir. Erkek egemen bir toplumda “çok sert erkek” imajını anlayabiliyorum fakat karakterlerin neyi neden yaptığı pek anlaşılmadan havada kalıyor gibi. Bir eleştirim de yaratılan dünya ile ilgili. Disütopik ya da ütopik eserler içinde belki de görebileceğiniz en üst seviyeye ulaşmış bir ülkeden bahsediyor yazar. Kitap boyunca "Kadınlar Ülkesi"nde bir kusur aradım ama bulamadım. Yazar vermek istediği düşünceyi daha iyi geçirebilmek için mükemmel bir kadınlar ülkesi yaratmış. Okurken bu kadar da olmaz dememe rağmen kitabın keyfini kaçıracak bir durum değildi.

12 Beğeni

Ağrı Dağı Yolcusu Kalmasın - H. G. Wells

Çevirisi ve editörlüğünü beğendiğim ama kendisini çok beğenmediğim bir kitap oldu. Okurken ilgi çekici yanları olsa da çoğunca beni bunalttı. Bu sebeple biraz kitabın içine girmekte zorlandım. Zaten incecik bir kitap. Alıştım, alışıyordum derken bitti, gitti.

Konusu; Tanrı insanlığa yollayacağı yeni bir afet için Nuh Lammock’a gider. Bu vesileyle Nuh ve Tanrı arasında garip bir konuşmalar silsilesi yaşanmaya başlar. Nuh, Tanrıyı sorgulayıp daha önce yaptıklarını irdeleyerek mantıklı bir açıklama bulmaya çalışır.

Bu kadar ince bir kitap olmasaydı muhtemelen on-on beş sayfa sonra bırakırdım.

Koralin ve Gizli Dünya - Neil Gaiman

Çeviri ve editörlük konusunda göze çarpıp rahatsız eden bir şeyle karşılaşmadım. Ben eski baskısından okudum ve yeni baskıda bir değişiklik var mı bilmiyorum.

Belki de Neil Gaiman’ın en sevdiğim eserlerinden birisi kendisi. Çok eskiden okumuş ve neredeyse tamamen unutmuştum. Atmosferi çok hoşuma gittiği ve karanlık bir yanı olduğu için tekrar hafızamı tazelemek istedim. Kitaptaki çizimler ise çok güzeldi.

Konusu; Adı Koralin olan bir kızın ailesiyle olan ilişkisini anlatıyor. Bir çocuğun gözünden çalışan ebeveynlerin hayatına bir eleştiri de sayılabilir aslında. Çocukların kendilerini nasıl hissettiğine bir gönderme diyebiliriz fakat işin ilginç boyutu ise tüm bu uzaklaşmanın karanlık bir mekana taşınması. Koralin yeni evlerinde bulduğu bir kapıdan geçer ve orada diğer annesiyle karşılaşır. Bu diğer anne oldukça habis bir şeydir. Onunla olan ürkütücü macerası hem kendinizi sorgulamanıza hem de tekinsiz duvarlar arasında yürümenize neden olacak.

Unutmadan bir de animasyon uyarlaması olduğunu belirtmekte fayda var. Ben uyarlamayı da oldukça beğenmiştim. :slight_smile:

İthaki’nin unutulmuş fantastik eserlerden on tanesini yayınlayacağı dizginin ilk kitabı. Kitabı aldığım gibi okumaya başladım. Çeviri ve editörlük olarak insanı rahatsız edecek hatalar yoktu. Hatta oldukça kusursuza yakın bir kitap da diyebiliriz.

Kitabın girişinde Narnia Günlükleri’nin yazarı olan C. S. Lewis’in uzunca bir önsözü var. Ben bu önsözü biraz sıkıcı buldum. Bu tip fazla övgü içeren ve insanlara yazarı ispatlamaya çalışan önsözler beni biraz daraltıyor. Tabii herkes aynı şekilde hissedecek diye bir kural yok. Verdiği bazı bilgiler açısından oldukça faydalıydı diyebilirim.

Kitabı okuduğunuzda J. R. R. Tolkien ve C. S. Lewis gibi yazarların nelerden esinlendiğini, bu esinlendiklerini kendi kitaplarında nasıl kullandıklarını görebiliyorsunuz. Günümüze göre epey eski bir eser olduğu için hikaye genelinde bizim artık alışkın olmadığımız veya basit gördüğümüz konulara rastlamanız mümkün. Zaten George MacDonald’dan esinlenen yazarları yalayıp yuttuysanız büyük beklentiler içine girmek mantıklı olmaz. Tolkien’den önce fantastik edebiyat nasıldı merakınızı giderecek bir eser.

George MacDonald çocukları için değil yetişkinler ve büyükler için böyle bir masal kaleme almış. Kendisi de bunu belirtmiş zaten. Anados isimli bir karakterin periler diyarındaki yarı kayıp macerasını okuyorsunuz. Açıkçası ben eseri çok beğendim. Hatta elimden de bırakamadım. O günlerde böyle bir eser ne kadar rağbet görmüştür bilemem ama benim oldukça hoşuma gitti. Ayrıca yazar ile ilgili verilen bazı bilgiler de dikkat çekici ve ilginçti.

https://i1.wp.com/www.kurgusanat.org/wp-content/uploads/2016/02/hasbüyü-diskdünya-kurgusanat.jpg?resize=418%2C235&ssl=1

Hasbüyü - Terry Pratchett / Diskdünya Serisi Rincewind 3

Sandık ve Rincewind yine iş başında. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak sözünün icadı Diskdünya’ya dayansaydı bu söz kesinlikle Rincewind için söylenmiş olurdu. Alaaddin’in sihirli lambasından tutun da Barbar Cohen’in kızına, oradan da büyücünün Has’ına uzanan bir macera.

Sekizinci oğlun sekizinci oğlu ortaya çıktığında yapılacak en iyi şey hislerinize güvenip oradan sıvışmaktır. Rincewind’de öyle yapmıştı fakat her zaman olduğu gibi kıvrak zekasının hesaplayamadığı birçok şey vardı.

Daha fazla yazmayacağım. Hâlâ okumaya başlamadıysanız bu benim değil, sizin probleminiz.

Sarı Duvar Kağıdı - Charlotte Perkins Gilman

İthaki Karanlık Kitaplık’tan gelen bu eser olmazsa olmazdı. Çeviri ve editörlük olarak birkaç ufak hata dışında sorun yoktu.

Toplamda dört kısa öyküden oluşan bu eser bence karanlık tür sevenler için mutlaka okunmalı. Kendisiyle ilk tanışmam Çınar Yayınları’yla olmuştu ve o günden beri radarıma giren bir yazardı. Böyle bir kitap gelince de çok sevindim.

Sarı Duvar Kağıdı

Bir kadının yaşadığı rahatsızlık sebebiyle inzivaya çekilmesi üzerine kurulmuş psikolojik bir öykü. Karakterin psikolojik hali öyle güzel yansıtılmış ve öyle vurucu bitirilmiş ki anlatmak imkansız.

Ben Cadıyken

Bir kadının dileklerinin yaratacağı karmaşaya tanık oluyoruz. Hayır, bu kadar da değil. O zamanlarda yazılmış oldukça yerinde bir toplum eleştirisi okuyoruz aslında. İnsan bu öyküden sonra dönüp kendi içinde yaşadığı zamana bakıyor ve o zaman sorgulamaya başlıyor…

Büyük Mor Salkım

İlk bakışta bir hayalet hikayesi gibi görünse de aslında bu da psikolojik bir öykü. Ahlaki bakış açısının psikolojik bir yansıması diyebiliriz.

Sallanan Sandalye

İnsan ilişkilerini psikolojik ve ruhani açıdan ele almış bir öykü. Oldukça etkileyici.

Başka Dünyalarda Canlı Mahlûkat Var Mıdır? - Osman Nuri Eralp

Söze başlamadan önce kitabın tükenmekte olduğunu belirtmekte fayda görüyorum. Yine baskı yapar mı, yapmaz mı bilinmez. İlgi duyduğunuz bir kitapsa eğer almanızda fayda var.

Karakarga Yayınları’nın Kayıp Kitaplar Kütüphanesi’nin ikinci kitabı. İlk kitabı olan "Ejderha Kitabı"nı bu başlık içerisinde incelemiştim. Arama çubuğunu kullanarak buna ulaşabilirsiniz.

İlk kez Türkçe yayınlanan bu eser uzaylılar ve Osmanlı döneminde bilimin konumuyla alakalı güzel bilgiler sunuyor. Gerçi yazar şu an yeniden dirilseydi büyük hayal kırıklığına uğrardı fakat bu önemli değil. Önemli olan o dönemlerde başta Mars olmakla birlikte diğer gezegenlerdeki yaşam türlerine ve biçimlerine nasıl bakıldığını görmenizi sağlaması.

Kitabın ilk yarısı günümüz Türkçesi olarak basılmış. Diğer yarısı ise eski dilde yazılmış. İstediğiniz taraftan okuyabilirsiniz. Her ikisi de aynı şeyi anlatıyor. Siz hangi şekilde okumak istiyorsanız onu tercih edebilirsiniz. Günümüz Türkçesi olan bölümde taş çatlasa birkaç bilmediğiniz kelimeye rastlarsınız. Zaten onlardan başka da rastlamanız mümkün değil.

Ben beğenerek ve merak ederek okudum. O zamanlardaki bilimsel veriler ışığında özellikle Mars gezegenindeki yaşam formlarına olan bakış açısı gerçekten okuma değerdi. Üstüne tartışılabilecek bir kitap aslında.

Krizalitler - John Wyndham (Çevirmen: Niran Elçi)

Söze başlamadan kesinlikle kitabın arka kapağını okumayın. Arka kapağı okuduğunuzda kitabın bütün büyüsü yok olup gider.

Bilimkurgu sevenler eğer farklı bir tat arıyorlarsa bu yazara bir şans verebilirler. Doğal biçimin kutsal sayıldığı aşırı bağnaz bir toplumda geçen bir hikaye. Tahammül sınırlarınızın ötesinde hoşgörülü olmayan bir topluma ait bireyleri ele alan olayların nereye varacağını merakla okuyacağınız bir eser olarak görüyorum.

Kitap hakkında çok fazla bir şey söyleyip de büyüsünü bozmak istemiyorum. Bilimkurgu sevmeyenlerin bile hoşuna gidebilecek bir eser olduğunu, en azından bir şans verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

@Ufuk kitabın son kısmını ben aslında beğendim çünkü düşündüğüm zaman üst bir akıl bugün aynı duygularla tepemize binecek olsa bugüne dek yaşadığın her gün bir anda değerini yetirecek ve her şey bizler için bir anda son bulacak. Bu açıdan bakıldığında sonun hızlı gelişini çok mantıklı buluyorum. Yine kitabın başında yer alan vaazlar her ne kadar beni bunaltmış olsa da kitabın içine girebilmek ve o atmosferi soluyabilmek için gerekli ve yerinde bir karardı. Eğer o sıkıcı vaazlar olmasaydı kendimizi çıkış yolu ararken bulamayabilirdik. Arka kapak yazısını iyi ki okumamışım. Fuarda okumuştum ama unuttuğum için kitaptan inanılmaz keyif aldım. Böylece o çorak topraklar da benim için bir gizeme dönüştü ve kesinlikle öyle olması gerekirdi zaten.
Diğer açıdan kitabın arka kapağındaki o bilginin kitap içerisinde verilmemesi ve Krizalitler deyimine de değinilmemiş olması dikkatimi çekti. Yazar bazı noktaları okuyucuya bırakıp üstü kapalı vermiş bilgiyi. Bu açıdan da sevmedim desem yalan olur. Hoşuma gitmeyen tek şey çok fazla soru işareti bırakılmış olması. Yani Michael ulaşabildi mi? Sophie’nin annesi ve babası nerede? gibi soruları yanıtlamasını isterdim. Eğer öldülerse nasıl öldüklerini bilmek isterdim. Ayrıca David’in ilk dostunun ölümüne tepki vermemesini yadırgadım. Kesinlikle bu konu başka bir yazarda olsaydı muhtemelen üç kitap filan olurdu. O da en az. Gerçekten işlenebilecek bir mücevher diyebilirim. Bu güzel öneri için teşekkür ederim. Soluksuz okudum. Bitmeden uyku girmedi gözüme. :slight_smile:

30 Beğeni

İncelemeleriniz için teşekkür ederiz, gayet faydalı oluyor. Bir şey soracağım, Başka Dünyalarda Canlı … kitabında Mars’ta canlı olduğu iddia mı ediliyor, yoksa ihtimal dahilinde olduğu var sayılarak mı bilgi veriliyor?

@Agape çok ilginçmiş. Bulmaya çalışacağım bu kitabı. Sağolun
@Agape ilgimi çeken konuların başında geliyor, bulursam mutlaka alacağım :+1:t2:

3 Beğeni