Aden, Hannibal Lecter, Dracula gibi kitaplar okuduktan sonra üstad Orhan Kemal’e geçiş yapayım dedim. İlaç gibi geldi gerçekten özlemişim
Hava Uyanıyor
Kapak görsellerinden ötürü çok okumak istediğim bir seri idi lakin hem yabancı yayınlarının basmasından hemde ne kadar sevsemde kapakları yüzünden korkularımda vardı saçma sapan bir şey çıkacak diye. Öyle çok kaliteli bir kitap değildi ama yine de saçma sapan ve berbat da çıkmadı o açıdan mutlu oldum.
Dili basit, dünyası hoş ama bu kitapta işlenmemiş, tahmin edilebilir ve klişeleri olan bir kitap idi. İçindeki bazı klişelerin yer yer rahatsız etmesi dışında saydıklarım o kadar da kötü etkilemedi ama kitabı. Okurken sıkılmadım yani ve devamını almak istediğim içinde mutlu etti bu durum.
En büyük korkum ise benzer türlerinde olan saçma sapan ve vıcık vıcık liseli romantizminin bulunması idi lakin şükür olsun ki o da yoktu. Romantizm elbette vardı ama rahatsız edici değildi. Kendi türünde ki başarısız saçma eserlerden bi’ sıyrılmışlık var yani.
Okurken sıkılmadım ya da ıyk bu ne demedim. Devamını da okumayı düşünüyorum bakalım. Ve arka yazısında ki "okurken avatarı okuyor gibi hissetim " gibisinden yorumlar ise dalavere yani.
Öyle bir şey yok. Bir iki ortak nokta dışında; ki onlarda direkt aynısı gibi durumlardı, herhangi bir ortak durum ya da benzerlikleri yoktu. Zaten dediğim gibi dünya ve konular pek işlenmemişti.
Metro 2035; İlk 400 sayfa bitti. Heyecanlandım ve okumayı bıraktım. Çünkü Yukarıdaki telsiz zannettikleri antenin aslında sinyal bozucu olduğunu öğrendiler. Sonra dünyanın aslında yaşadığını öğrendiler. Sonra kızılların yaptığını sandılar. Sonra aslında Melnik’in haberi varmış falan filan. Bunların hepsi son 20 sayfada falan oldu ve abimden duyduğuma göre, bu Exodus oyununun daha başlarında ortaya çıkıyormuş. E bu son 200 sayfada neler olacak heyecanı sardı. Gidip okuyayım bari kalanı. Sonra asıl düşüncelerimi yazarım.
Nietzsche - Deccal okuyorum.
Seri çok iyi bir sonla bitiyor. Şok olacaksınız. Bitirince yazın mutlaka.
Stefan Zweig’dan İnsanlığın Yıldızının Parladığını Anlar’ı okuyorum. Son 2-3 bölüm kaldı. Zweig’ın eserlerini okuması hem zevkli hem de öğretici.
Leviathan Uyanıyor’u okuyorum. Rahat 5 senedir kitaplıkta bekliyordu.
Edebiyat, bilim, felsefe, devlet yönetim şekli ve daha pek çok konuda oldukça doyurucu bir kitap. Okurken büyük keyif alıyorum. Ama sakın bir kafayla dikkatli okunması gerekiyor. İki-üç kere okuyup anlamadığım yerler olduğu için iki-üç yıl sonra tekrar okumayı planlıyorum. Şu an yarısını geçtim ve konunun nasıl bağlanacağı merak ettiğim için hızlı, sıkılmadan ve hayranlıkla okuyabiliyorum.
Daha önce Sürgün Gezegeni ve Vahşi Kızlar kitaplarını okudum ve Mülksüzlere göre daha hafif kitaplar olduğu için Ursula ablanın kıymetini bilemedim. Buradan kendilerini şükranla anıyorum.
On İkiye Bir Var’ı okudum. Haldun Taner’in daha önce bir oyununu okumuştum ama ilk defa bir öykü kitabını okudum. Daha önce okuduğum kitabı beğenmeme rağmen bu kitabını beğenip beğenmediğime karar veremedim. Kitaptaki öyküler havamda olmadığından mıdır nedir, bana çok garip geldi. Yine de kitaptan “Ayak” ve “Artırma” adlı öyküleri iyi buldum.
Onikiye Bir Var öyküsü bana göre kaliteli bir bilimkurgu öyküsüydü. Edebiyatımızda az rastlanan bir kalitede yazıldığını düşünüyorum. Sen ne düşünüyorsun Tobizume.
Başı çok güzeldi ama sonu kötüydü.
Kitabı bitireli 3-4 gün oldu. Rahat okunan bir kitap. Sadece yer yer burçlarla ve yıldızlarla ilgili yazılan yerler sıksa da okurken keyif aldığım bir kitap oldu.
Bulgakov’un “Genç Bir Doktorun Anıları” kitabını bitirdim. Ne diyebilirim ki. Kendisi de bir doktor olan yazarın elinden çıkmış mükemmel bir kitap. Bulgakov her seferinde beni Rusya’nın soğuk havasına, kötü koşullarına, bitmeyen çilelerine her zaman alıştırıyor. İlk görev yerine gitmiş olan bir doktorun başından geçenler, korkuları, sevinçleri, küçük kasabaya alışması, hekimlikte kendini ilerletmesi güzel bir şekilde ele alınmış. Bir solukta okunabilecek şahane bir kitap.
Yine araya sıkıştırdığım bir çizgi roman daha. Y Son Erkek serisinin ikinci cildi olan "Döngüler"i bitirdim. İşlediği konuyu o kadar güzel ele alıyor ki elinizden bırakamıyorsunuz. İlk Cildinde de dediğim gibi 10 ciltten oluşan tüm bu seriyi bir oturuşta okuyup bitirebilirim ama kendimi tutup uzun bir zamana -muhtemelen dayanamaz 2 haftada bitiririm- yayıp bitirmek istiyorum.
Ren Kitap’ tan bir H.P. Lovecraft öykü derlemesi olan Mezarlıktaki Dehşet bitti(sayılır). Kitapta Lovecraft Abimizin yine döktürdüğü 18 öykü var. Bu öykülerden bir çoğu klasik Lovecraft tarzında korkular barındırıyor. Örneğin özellikle Medusa’ nın Saçları, Karanlığın Ziyaretçisi, Pickman’ ın Modeli ve Duvardaki Fareler. Diğerlerinden bazıları ise H. P. L. tarzının dışında adeta hayalet ve büyü öyküleri gibiydi ve o yüzden pek beğenemedim ama yine de tedirgin ediciydiler. Öykülerin hepsi akıcı, sıkmayan bir anlatıma sahip. H. P. L. abimiz tam kıvamında tasvirlerle size olayı yaşatıyor, mekanların içinde dolaştırıyor.
H . P. L.’ yi övdükten sonra gelelim REN Kitap’ a. Abicim bu kitaplar basıldıktan sonra incelemeniz için size hiç gösterilmiyor mu? O yirmi yedinci ve yirmi sekizinci sayfanın hali ne öyle? Ayrıca o basım hataları, yazım hataları. Bir dahaki sefere kitabevinde senden kitap alırken iyice kontrol ettikten sonra alacağın, eğer alırsam.
Y Son Erkek’e başlamayı düşünüyordum ben de Hikaye ne kadar derin işleniyor, karakterler orijinal mi, sürükleyici mi?
İlk olarak hikaye şimdilik güzel gidiyor. Ele aldığı konu sadece “son erkek” kalması değil. ara planda bir çok konu barındırıyor hikaye. feminizm, siyaset, politika, ordu ve daha bir çok şey var hikayede.Baş karaktere hemen ısınıyorsunuz. Herhangi bir kötü yazılmış bir karakter göremedim şimdilik. Son olarak sürükleyicilik kısmına gelirsek de, kesinlikle bir solukta okunan bir çizgi roman. Sırf bitmesin hikaye diye iki cilt arasına birazcık zaman oyup doya doya keyfini çıkarmak istiyorum.
Çalıkuşu benim için en iyi 5 roman arasına girer. Acımak da ben de güzel bir tesir bıraktı. Reşat Nuri’nin dilini çok seviyorum. Öğretmen olmasından ve aynı mesleği icra ettiğimiz için yazdıklarının anlamı benim için daha tesirli oluyor. Okuduklarımdan çıkardığım hâlâ bu ülkede belli şeylerin yüzyıllar geçse de değişmeyeği gerçeği. Köhneleşmiş sistem, adam kayırma, işini liyakat sahibine vermeme vs. çoğaltılabilir. Fakat bu eser için bir cümle söyleyecek olsam ‘Hiçbir şey göründüğü gibi değildir.’ derdim. Zehra’nın babasının aslında nelerden geçip nasıl bir hâle düştüğünü görmek insanı düşündürüyor. Hızlı bir şekilde okunuyor eser. Sadece sonda her şeyin sebebini öğrendikten sonra keşke birkaç sayfa daha Zehra’nın duygularını, fikirlerindeki değişimi görmek isterdim. Sonu biraz aceleye gelmiş gibiydi.
Tavsiye edilir.
Dost Yaşamasız… Vüs’at O. Bener
Okumaya yeni başlamış olduğum öykülerde doğal yaşamdan kesitler bulunuyor; komşusuyla her gün görüşüp dertleşen kadınların muhabbeti, iş arayan arkadaşını evinde misafir eden adam gibi basit durumların samimi dille yazılması güzel. Şimdilik tek kötü yanı, sığ bir olay örgüsünün olması. Umarım bittiğinde farklılaşır bu bakış açım.
Trt’nin eski bir dizisi vardı uyarlama. Ediz Hun’la Ayşegül Aldinç vardı baş rollerinde. Onu da izlemenizi isterim. Çok iyi bir diziydi.