Dünyalar Savaşı
Çürümenin Kitabı
Karısını Şapka Sanan Adam
Bir bataklığa düştüm çıkamıyorum 
Dünyalar Savaşı
Çürümenin Kitabı
Karısını Şapka Sanan Adam
Bir bataklığa düştüm çıkamıyorum 
Bizim gibi kitapseverlerin çektiği en elim acının ne olduğuna artık eminim: Ne iyi ne kötü kitap.
Suç ve Ceza çok uzatılmış geldi, Karamazov Kardeşler fazla yapmacık; Kumarbaz, İnsancıklar, Beyaz Geceler desen sıkıldın. E senin şu Dosto’nun en az bir kitabını beğenmen lazım be Orhan. Zaten Rus edebiyatını hiç sevemedin. İnsan Ne İle Yaşar bir, Çehov’un ‘Bahis’ öyküsü iki… Başka yok mu beğendiğin? İşte Delikanlı’ya başladım, bilirsin, severim birinci şahsın ağzından yazılan hikâyeleri. Peki sevdin mi bunu? Sayfa 200’e geldim ve herkes o kadar ilkel ve sahte gözüküyor ki. Ama Borges Slav ruhunun dolambaçlı yollarını herkesten önce Dosto’nun çözdüğünü söylemişti. Evet. Necip Fazıl Rus edebiyatı Fransızlarınkini ezdi demişti? Evet. Şimdi bırakacak mısın kitabı. İki arada bir deredeyim. Uzun diyaloglu kısımları sevdim ama karakter tahlilleri daha çok hasta bir adamın sayıklamaları gibi, ikide bir okumayı bırakıp rafa kaldırasım geliyor, sonra bir şey oluyor, kapaktaki kırmızı renk gözüme takılıyor, karakterlerden birine ne olacak diye meraklanıyorum, rastgele bir sayfa açıyorum, sonra kaldığım yerden devam ediyorum. Demek ki kötü kitap değil bu. Hayır, daha fenası, orta ayarda bir kitap bu, kafatasımı ağzımdan kusacak raddeye gelene dek okumaya devam edeceğim, kendi kendime kendi rızamla düşük dozda işkence edeceğim ve bunun için üstüne para vermiş olacağım, bu satırları da simalarını görmediğim ama var olduklarına emin olduğum çiledaşlarıma yazıyorum. Allah yardımcınız olsun.
Isabel Allende - Canım Sevgilim Ines
G.G. Marquez ile Latin edebiyatına ilgi duymaya başladığım bir dönemde bu kitabı almıştım. Araya başka kitaplar girince bir köşede kalmıştı. Geçenlerde denk gelince başlayayım istedim.
Hem çeviriyi İnci Kut’un yapması hem de güçlü bir kadın karakter içeren bir olay örgüsüne sahip olmasıyla olumlu bir izlenim bıraktı diyebilirim.
Evde tadilat varken eğlenceli, aksiyon odaklı bir şeyler bakayım derken elim bu kitaba gitti umarım beklentimi karşılar.
Daha önce yazara ait başka bir kitap okudunuz mu acaba? Okuduysanız düşümcelerinizi merak ediyorum. Yalnızca sizin değil varsa başka arkadaşların söyleyeceklerini de dinlemek isterim.
Ben kitabın birkaç yerinde baya kitabı kapatıp kahkaha atmıştım
İthaki BK Klasiklerinden çıkan Joe Haldeman’ın Bitmeyen Savaş romanına çok fazla benziyor. O daha ciddi bir hikaye iken bunun daha eğlenceli bir anlatımı var. Benim okurken en çok keyif aldığım bilimkugulardan biriydi. Devam kitapları beklentilerimin altında kalsa da onlarda kötü sayılmazdı.
Hayır ilk kitabı olacak.
@Leingrad valla eğer dediğin kadar iyiyse demeyin keyfime. Daha başlardayım uyumazsam ve akıcı ise bu gece biter gibime geliyor.

İtiraf ediyorum Şeker Portakalı’nı ilk defa okudum ve günübirlik bitirdim.Ben bu kitabı bunca yıldır okumadığım halde ‘çöp’ gibi sıfatlarla yaftalıyordum.Böyle dememin sebebi de kesinlikle ‘kitabı okurken ağlamaktan helak oldum,iki gözüm iki çeşme ağladım,abi çok duygusal’ gibi her yerde karşıma çıkan saçma sapan yorumlardı.Okumak bugüne nasipmiş.5 yaşındaki Zeze’nin acılarla dolu hayatını anlatan bu kitapta kahramanımız bir gün bir şeker portakalı fidanını sahiplenir,onunla arkadaşlık kurar.Ona (Minguinho) başından geçen olayları anlatır.Fidan da Zeze’ye nasihat verir ve ona arkadaşlık yapar.Zeze çok yaramaz bir çocuktur ve aklında her zaman bir hinlik vardır.Bir gün Portekizli adlı birinin arabasının arkasına asılıp tutunmak isterken yakalanır ve dayağı yer.Daha sonra yaşanan birkaç olaydan sonra Portekizli ile çok yakın arkadaş olurlar.Onu daha sonraları babası gibi görmeye başlar.Zeze yaptığı yaramazlıklar yüzünden ailesinden,özellikle de babasından genellikle dayak yediği için aklından intihar planları geçer.Kendini trenin önüne atacağını söyler.Okulda olduğu bir gün derse geç kalan çocuğun birisinden bir haber alır.Portekizli kaza geçirmiştir.Tren Portekizli’nin arabasına çarpmış,Portekizli ise ölmüştür.Bu haberi duyan Zeze sinir krizi geçirir,haftalarca hasta yatar.En çok sevdiği kişi ölmüştür..Okurken kendimi bir çocuğun yerine koyduğum için kitabı beğendim
Sadece kitap okurken değil, film izlerken ya da geçmişte travma yaratmış ya da henüz gerçekleşmemiş şeyleri düşünüp baya salya sümük ağlayabilme kapasitem var. Fakat benim ibre zaten kaymış ve çok da stabil çalışmadığı için “haaa evet ya, bundanmış” gibi bir sonuca varılmamalı.
Kitaplarda ağlama sebebi ise o karakterle bir şekilde bağlantı kurmuş olmak. Bu kitabı ben ya ilkokul sonu ya da ortaokul ortalarında okuduğumu hatırlıyorum ve ne yalan söyleyeyim ben de ağlamıştım. Yaşanan olaylar bana çok dokunur, kendim yaşıyormuş, sanki benim başımdan geçiyormuş gibi olurum. Yüzüklerin Efendisi kitabında da Gandalf köprüden düştüğünde salya sümük ağlamış hatta ağlamaktan kitabı okuyamamış düzelene kadar bir kenara koyup öyle devam edebilmiştim. Bu durumun adı nedir, neye karşılık gelir ben de bilmiyorum açıkçası fakat bazılarımız kitapları yaşayarak okuyor. Sorunuzun cevabını kendimce vermeye çalıştım.
Teşekkürler yanıtınız için. Kimseyi niye ağlıyor diye yargılamıyorum tabiki ama bana çok ilginç geliyor gerçekten. Siz de bu durumu güzel açıklamıșsınız 
ZAMAN MAKİNESİ
KONUSU
Victoria dönemi Londra’sında yaşayan bir bilim insanı zamanda yolculuk yapmak üzere icat ettiği makineyle geleceğin İngiltere’sini ziyaret eder. Sekiz Yüz İki Bin Yedi Yüz Bir yılında yaşadığı macerayı bir dost meclisinde anlatır. Geleceğin dünyası ayrıcalıklı insanların; güzel, narin ve tembel Eloi’ların rahat ve kaygısız bir yaşam sürdükleri bir yerdir. Ancak Zaman Gezgini bu macera sırasında çok geçmeden yeraltı dünyasına ait hortlaksı Morlock’ları da keşfetmiştir. Wells, Victoria dönemi İngiltere’sinde varsıllarla yoksullar arasında giderek büyüyen uçuruma yönelik keskin eleştirisinde, tarihin ve gelişmenin anlamını sorgular. Toplumsal adaletsizliğin sürüp gitmesi halinde yol açabileceği felaketlere dair uyarıda bulunur. 1895’te yayımlanan Zaman Makinesi, bilimkurgu edebiyatının köşe taşlarından biri olarak, kuşaklar boyu yazarları etkiledi. 21. yüzyılda yaklaşan çevre felaketlerine ve gezegenimizin yazgısına ilişkin kaygılara dair bir öngörü barındıran eskatolojik boyutuyla güncelliğini bugün de koruyor.
DÜŞÜNCELERİM
Yaşını gösterse de kısa ve akıcı olduğu için bir oturuşta bile bitirebileceğiniz bir kitap. Bilim kurgunun tarihini merak ediyorsanız okuyun.
Bu kitapı ben de okumuşam ve en sevdiğim kitaplardan biridi. 
Mutlaka ikinci kitabı da okuyun. Bana ilk kitap hep biraz ajitasyon gelmiştir ama ikinci kitap hem hikaye hem karakterler olarak çok daha doğal ve güzel. Nedense bu kitabı okuyanlar diğerlerini pek okumuyor. En azından benim tanıdıklarım öyleydi.
@noronikkirbac Öyle iki gözüm çeşme olmasa da, ağlamışlığım var. 5 yaşında bir çocuğun o kadar anlayışlı olmasından çok duygulanmıştım.
Iyi tahmin
Ben de okumadım hatta seri olduğunu yeni öğrendim. ![]()
@M3rett0 özür dilerim, yanlışlıkla size cevap verdim. ![]()
Ben bu kitabı ilk okuduğumda şoke olmuştum. Bilimkurgu yeni yeni okuyordum ve beni morlocklardansa çocuksu, hep oyun oynayan, tembel Eloi olma fikri çok korkutmuştu. Hala da etkisi sürüyor. 

Uzun ve yorucu bir uzaktan eğitim sürecinden sonra kitaplara dönmek güzel oldu.
Sinekleri Tanrısı kitabını okuma şerefine ulaşmışım.(bu düşünce bitince oluştu).Kitabın basit bir adaya düşme ve hayatta kalma tarzı bir olay olacağını ve bu manteritede gelişeceğini,anlam değerinin bu olacağını düşünürken çok ciddi şekilde beni yanılttı.
Kitabın basit anlatımının ve anlam değerinin ve her hareketin bir ütopik bir düzenin yansıması olması yazarın kalitesi ve yaşadığı tecrübelere bağlıyorum.
Ve son olarak Mina urgana deyinmek isterim ki çok iyi bir açıklama yazmiş kitaba , kitabın anlam derinliği ve olayların akışını müthiş özeltlemiş bu kitabı okumamış okurlar düsüncem bence hemen okumaları…
Hayvan Çiftliği,Gulliverin Seyahatleri,Böcek,Küçük Prens gibi eserlerde böyle anlam derinliği yüksek eserlerdir okurlarda çocuk kitabı izlenimleri bırakıp ,derin anlam ve mesajlar içeren eserlerdir,onlarda okumayanlar için tarz olarak referans olabilir.
kehanet vaatleri bilim kurgu türünde bilim kurgu güzel de ben fantastik kitap okumazdım şimdi ona döndüm setler vs. derken
Robert Bryndza - Buzdaki Kız
Polisiye kitapları seven bir kişi olarak ara ara yeni yazarlar denerim. Bu kitabı da bu vesileyle okudum. Hikaye İngiltere’de buz tutmuş bir nehirde, meşhur bir ailenin kızının cesedinin bulunmasıyla başlıyor. Soruşturma sırasında bu cinayete benzer başka cinayetlerin de geçmişte işlendiği fark ediliyor. Dedektifimiz Erika Foster cinayeti soruştururken bir taraftan da buzda bulunan kızın bilindik ve zengin bir aile mensubu olmasının getirdiği medya ilgisi gibi sıkıntılarla da uğraşıyor.
Kitap her açıdan klasik bir polisiye romanı, ne eksiği ne de fazlası var. Türe herhangi bir yenilik getirmiyor ama türü sevenler için sıkılmadan keyifle okunabilecek bir kitap. Kitabın sonunda katile neden bu kadınları öldürdüğü sorulduğunda “çünkü yapabiliyorum” şeklinde yanıt vermesi biraz sığ bir gerekçe olmuş.
Yazar, Dedektif Erika Foster’in başrolünde olduğu birkaç kitap daha yazmış ve yazmaya devam ediyor. Bu seriye şimdilik devam edeceğimi düşünüyorum, en azından bir kitap daha okuyup ona göre değerlendiririm.
Çok prototip bir isim gibi geldi bu bana nedense.
“Dedektif Foster” ![]()