Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)


Roger Zelazny’den okuduğum ikinci kitap oldu. İlk okuduğum Bu Ölümsüz eseri ile yazarın tarzını görüp beğenmiştim. Okurken kafa yormanızı isteyen bir yazar kesinlikle ve bu huyu da oldukça hoşuma gitti. Ayrıca mitolojiyle harmanlayarak yazması da beni en başta yazarı okumaya iten nedendi.
Işık Tanrısı ise kesinlikle diğer kitabından kat kat daha iyiydi. Hatta en sevdiğim kitaplar arasına daha kitabın yarısındayken girmiş oldu. Bilim kurgu ve Hint mitolojisi o kadar güzel bir şekilde birbirine karıştırılmış ki ikisinin böyle bir uyum göstereceğine asla ihtimal vermezdim.
Öncelikle kişinin Hint mitolojisi, Budizm gibi konularda biraz bilgi sahibi olması kitabı okumak için yeterli. Bu konular çok yoğun bir şekilde işlense de az çok bildiğiniz şeyler ve okudukça öğrenerek keyifli bir okuma yapabiliyorsunuz. Benim de çok bilgili olduğum konular değildi, hatta bu mitolojiyi öğrenmeye giriş yapmak için de bu kitabı kullandım gibi bir şey oldu. Çok fazla mitolojik isim varmış gibi görünse de en çok geçenleri ve bir kişiye ait olan diğer isimleri kaparsanız gerisi çorap söküğü gibi geliyor.
Kitabın konusu çok etkileyici. Şimdiye kadar bu kitap hakkında yapılan yorumlarda olayların nasıl ilerlediğini anlamanın zor olduğunu söyleyenleri gördüm. Bu yüzden spoiler olmadığını düşündüğüm bir şekilde konusunu yazmak istiyorum. Ama bu şekilde konusunu okumayı sevmeyenler varsa diye yine de saklayacağım.

Dünya yok olalı uzun süre geçmiş ve yeni bir gezegene yerleşilmiş. Buraya giden ilk insanlar o gezegende yaşayan diğer varlıkları yenmişler. Bu kişilerin oldukça ilerlemiş bir teknoloji ile reenkarne olarak sonsuza kadar yaşayabildiklerini de eklemek lazım. Ayrıca kendilerinden sonraki nesillerden teknolojiyi yine kötüye kullanmasınlar bahanesiyle saklamışlar ve belli bir süre sonra kendilerini Hint mitolojisinden tanrılarla özdeşleştirerek bu yeni dünyaya Hinduizm yoluyla hakim olmuşlar. Bu yalancı tanrıların oyununu bozmak için ise Sam isimli karakter onları kendi kurdukları tuzağa düşürmek istiyor.

Özellikle başlarda olayları biraz kafa yorarak birleştirmek gerekiyor, yani özellikle çok bilim kurgu okumayanlar için yorucu olabilir belki. Bu karışıklıklardan kaçınmak için okumaya 2. bölümden başlayarak 1. bölümü 6. bölümden sonra okuyabilirsiniz. Yazar hikayenin sonlarına doğru yaşanan bir olayı en başta anlatarak giriş yapıyor ve sonra olayların en başına dönüyor. Direkt bu şekilde okuyarak da olayları anlamanız mümkün tabii ki. Bunun dışında bölümler arasında uzunluğu değişen zaman aralıkları mevcut ama kesinlikle kafanız karışmadan olayları kavrayabilirsiniz.
Kitapta yok yok resmen. Mitoloji ve bilim kurgunun birlikte yer almasından dolayı fantastik bir havası da var kitabın. Çok heyecanlı savaş betimlemeleri de mevcut. Bu entrikalı ve aksiyonlu olayların içinde bazen öyle satırlar karşınıza çıkıyor ki durup uzun uzun o cümleler hakkında düşünüyorsunuz. Felsefik bir yönü de kesinlikle var. Yani her açıdan doyurucu ve tadı damağınızda kalacak mükemmel bir eser. Puan olarak gözüm kapalı 10 verdim, gitti.
Bu arada Sam’in G. R. R. Martin’i de çok etkilediğini kapak arkasında yazsa da burada tekrar etmeden geçmek istemiyorum. O kadar etkilenmiş ki hem Samwell Tarly’nin, hem de Işık Tanrısı R’hllor’un ismini bu kitaptan almış. Zelazny’nin bu mitolojik kitabı aynı zamanda Neil Gaiman’a Amerikan Tanrıları’nı yazması için de esin kaynağı olmuş. Ayrıca bana The 100 dizisinin bazı sezonlarının konuları da bu kitaptan esinlenerek yazılmış gibi geldi ya da en azından oldukça benziyor.

Çok beğendiğim bazı alıntıları da paylaşmak istiyorum:

1.Bölüm - 38
“‘Bununla beraber,’ dedi keşiş, ‘tüm yaşam birdir ve bu manastırdaki herkes ahimsa öğretisine uyar ve ne çeşit olursa olsun yaşamı almaktan kendini sakınır.’
‘Lakin,’ dedi Aram, ‘Patanjali eylemin değil niyetin hükmü olduğunu söylemişti. Dolayısıyla, kinle değil sevgiyle öldürürsem, hiç öldürmemiş sayılabilirim. Ancak, bu defa durumun böyle olmadığını ve kin içerdiğini itiraf etmeliyim… Dolayısıyla, öldürmemiş olsam bile bu niyetin varlığı nedeniyle suçluluğun yükü omuzlarımdadır. Demek ki, ahimsa ilkesine göre şimdi (böceğin) üzerine basar ve daha ağır bir yük altına girmeyebilirim.’”

4.Bölüm - 171
“Sen vicdan adı verilen şeyi öğrendin ve onun gölgesi yediğin ete ve içtiğin içkiye sonsuza dek vuracak.”

5.Bölüm - 215
“Baba olmak, bir dizi vücut değiştiren, yine bir yüzyıl içinde dört ya da beş kez vücut değiştirmiş kadınlardan düzinelerce çocuk peydahlayan tanrıların gözünde nedir ki? Ben onun bir zamanlar taşıdığı bir bedenin çocuğuyum, üstelik kendisi de bir dizi bedenden geçmiş bir kadından doğdum ve artık ben de doğmuş olduğum bedende yaşamıyorum. Dolayısıyla, ortada pek elle tutulur cinsten bir bağ kalmıyor ve olay daha çok spekülasyona açık metafizik bağlamda ilgi çekiyor. Bir insanın gerçek babası kimdir? Üremesine neden olan iki bedeni bir araya getiren koşullar mı? Herhangi bir nedenden dolayı ve zamanın herhangi bir anında bu iki vücudun birbirlerini olası diğer şıklardan daha fazla memnun etmiş olmaları gerçeği mi? Öyleyse, neden? Tenin açlığı mı, merak mı, irade mi? Ya da başka bir şey mi? Merhamet mi? Yalnızlık mı? Hükmetmek arzusu mu? Bilinci ilk kez yakaladığım vücuduma hangi duygu, hangi düşünce babalık etmişti?”

7.Bölüm - 337
Ölüm ve Işık her zaman ve her yerdedir; onlar, belki yeni bir güzellik yaratabilmek için, Samsara’nın içinde sözcükler yakar. Aslında tüm dünya olan Adsız’ın düşlerinde başlar, biter, uğraşır ve didinirler.

32 Beğeni

Çok okumak istediğim kitaplardan, ama bir türlü zaman ayırmadım. Bu ay zor ama gelecek ay mutlaka okuyacağım. Zelazny çok sevdiğim bir yazar, Bu Ölümsüz çok iyiydi, Amber Yıllıkları da gayet keyifliydi. Işık Tanrısı’ysa hep gözümü korkutmuştu yorumlar dolayısıyla, sizin yorumunuzdan sonra biraz önlere çekebilirim.

3 Beğeni

Bunu bana @Lezek de önermişti. Birkaç bilim kurgu sever arkadaşım da en sevdikleri eserler arasında göstermişti. Yakın zamanda okumak istiyorum ben de :slight_smile:

6 Beğeni

@Okuryorum
Bu kadar olumsuz içerikli yorum olması beni de çok şaşırtmıştı. Ben konusunu okuyunca hemen listeme eklemiştim. Bu Ölümsüz’ü okuyup sevdiyseniz bunu da seversiniz çünkü o kitap için de olumsuz yorum vardı. Yazarın tarzıyla alakalı sanırım. Amber Yıllıkları serisini de okumadım ama bir gün tekrar basılırsa mutlaka alacağım. Siz de bu kitabı kesinlikle okuyun, seveceğinize eminim. :blush:

@isos81
Sizin de seveceğinize eminim, zaten izlenimlerime göre bilim kurgu konusuna oldukça hakimsiniz diye düşünüyorum. :blush:

Genel olarak söyleyeyim. Hint mitolojisi çok karmaşık bir konu gerçekten ama her isme takılmazsanız kolayca okuyabilirsiniz.

3 Beğeni

Bence de şans verebilirsiniz. Ben de beğenmiştim okurken.

3 Beğeni

Kesin okuyacağım da ne zaman bilemiyorum. Aslında @SJack kanıma girmeden önce hiç bilim kurgu okumak gibi bir niyetim yoktu. 2021 sonuna kadar okuyacağım fantastik kitapları bile belirlemiştim hatta. Şimdi araya araya BK sokuşturmaya çalışıyorum :slight_smile:

@ilydious Est, benim damarlarımda fantastik eserler akar. BK konusuna yabancı değilim ama hakimim dersem, hakim arkadaşlara haksızlık olur diye düşünüyorum :slight_smile:

6 Beğeni

Fantastiği de sevdiğinizi biliyordum ama aklımda ikisini de eşit derecede çok sevdiğiniz kalmış. :sweat_smile: Olsun, yine de seveceğinize eminim, zaten fantastik bir kitap okuyormuşsunuz gibi hissettiğiniz de oluyor bazı yerlerde. :slightly_smiling_face:

3 Beğeni

Olmadı bunu da beraber okuruz. :slight_smile: Diskdünya sonrası, Vakıf öncesi bir yerlerde olabilir mesela. Zaten bilim kurgu fantastik karışık gibiymiş biraz, ara geçiş formu olabilir. :slight_smile:

2 Beğeni

Tamam anlaştık, süper olur. Zaten böyle bir kulüp olmasa erteleye erteleye 2030’da anca okurum ben :slight_smile:

2 Beğeni

Yıllar önce okuduğumu hatırlıyorum. Zorlanmıştım. Bu yazıdan sonra ilk fırsatta bir kere daha okuyacağım. İyi bir yazı olmuş, teşekkürler

2 Beğeni

image

2 gün önce başladığım Solaris’i nihayet bitirdim. İnce bir kitap olmasına rağmen okumakta zorlandığım ve sıkıldığım bir kitap oldu açıkçası. İlk başlarda bir gizem mevcuttu ve kendini çok akıcı bir şekilde okutuyordu kitap. Fakat ortaya bir karakter çıktı ki geri kalan tüm kısmı sıkıla sıkıla ve sanki birisi bana işkence ediyormuşçasına okudum.

Fazla uzatmayayım. Gizemi ve felsefesi tatmin edici bir düzeyde olan Solaris’i yazarın diğer kitabı olan Yenilmez’in ikiz kardeşi gibi görüyorum. Yenilmezi daha çok sevmiştim ama. Yenilmezi beğenmediyseniz ve çok sıkıcı bulduysanız Solaris’i denememenizde fayda var. Yoksa kendinize eziyet edersiniz.

19 Beğeni

Haklısınız, zor bir kitap gerçekten. İkinci okumada daha iyi anlarsınız, eminim. :slightly_smiling_face:

2 Beğeni

Ben 1984 ile ilgili yorumunu merak ediyordum ama gelmedi. Pek sevmedin sanıyorum :slight_smile:

1 Beğeni

Onun yarısındayım şu an. Ütopya ile beraber okuyacağım devamını. Sanırım biraz sevmemiş olabilirim. Çok durağan ilerliyor. Ama öngörü olarak harika bir eser.

1 Beğeni

Anubis Kapıları’nı yarıladım. Bundan yıllar yıllar önce .pdf’den sadece ilk bölümü okumuş ve tamamını okumak için kitabın basılmasını beklemeye karar vermişitim. Kitap ilk yarısında, zamanında giriş bölümünü okuyup edindiğim izlenimlere uygun olarak umduğum şekilde ilerlemedi. Güzel bir kitap ama beklediğimden çok daha farklı bir hikaye ile karşılaştım. Bakalım ikinci yarıda ne olacak :slight_smile:

10 Beğeni

Mrs. Dalloway - Virginia Woolf

Batmakta olan gemiye zincirlenmiş lanetli bir ırkın sefil tanrılara karşı açtığı bir savaş bu. Zihinlerdeki zindanları çiçeklerle ve yastıklarla donatmakla kazanılan zaferlerin hikâyesi. Hayatın yarısını uyduran insanın boşlukta yankılanan cıvıltısı.

Mrs. Dalloway bir nehir, dibi çakıllı, dönemeçli. Dönemeçlerde tepecikler ve tepeciklerde seksek oynayan Woolf. Baş döndürücü bir yolculuk bu. Zihinden zihine, yürekten yüreğe. Anlatıcılar arası bir restleşme. Aynalar arası bir yansıma. Çiçekleri kendin al ya da alma. Önemli olan boğulmayı göze alman.

Woolf, I. Dünya Savaşı sonrası İngiltere’sini kendi oyun alanına çeviriyor Mrs. Dalloway’de. Big Ben’in çanları çalıyor durmadan. Zaman da akıyor. Bu hikâyede her şey nehir. Bazen şefkatle akan, bazen öfkeyle. Woolf’un mürekkebi de akıyor: Zihnin karanlık kusurlarından intiharın sivri köşelerine, bir “ikram” olarak yaşamak veya yaşatmak üzerine düşüncelerle varoluşa, çırılçıplak koşarak Mrs. Dalloway’ın dudağına titreten bir öpücük konduran Sally Seton ve Evans’a kenetli kalbi sayısız kez yeniden parçalanan Septimus ile Queer temalara, evlilik ve birey olmak üzerine sorgulamalarla elbette ki feminizme. Woolf’un mürekkebi habire renk değiştiriyor. Ucuz bir yeşilden gökyüzü mavisine, utancın pembesinden çığlığın kırmızısına. Ve en çok da siyaha, çarenin ve çaresizliğin, umudun ve umutsuzluğun arasında dengeyi kaybetmenin rengine. Ve mora. Her şeye rağmen varolmanın o çığırtkan tonunda. Mrs. Dalloway bir renk cümbüşü, kuş cıvıltıları arasından peydahlanan bir senfoni orkestrası, ruhun ve kalbin kavgasından titreşerek yükselen bir melodi bulutu. Tek oturuşta okunup yutulacak dev bir lokma bu kitap. Önce boğazda takılan, sonra kana karışıp kalbi sarhoş eden bir akıntı. Woolf bir büyücü, kazanı da nehir yatağı. Sürüklenme zamanı, şimdi. Boğulmaktan korkma. Oku.

https://www.instagram.com/p/CEzzeP4pQ6M/?igshid=9bc5lc6vfqut

11 Beğeni

EJDERHA MIZRAĞI DESTANI 1. KİTAP: GÜZ ALACAKARANLIĞI EJDERHALARI - MARGARET WEIS, TRACY HICKMAN
Özgün Adı: Dragons of Autumn Twilight
Çeviren: Çiğdem Erkal İpek


Bu kitabı daha önceleri okumuştum fakat unutmuş olduğum için tekrar okumayı tercih ettim.
Yarımelf Tanis, Cüce Flint, Kenderli Tasslehoff, Büyücü Raistlin ve kardeşi Caramon ve Şövalye Sturm’ün yıllar önce birbirlerine verdikleri söz gereği bir araya gelip, Nehiryeli ve Altınay ile tanışmaları vesilesiyle hep birlikte bir macerada buluyorlar kendilerini.

Karakterlerin hiç birini bir türlü bağrıma basamadım çünkü detay yok; arkaplan yok. Raistlin, Altınay ve Fizban hariç karakterlerin hiç birinin hikayesini merak etmedim. Macera kısmıysa sanki her şey bir anda olup bitiveriyor. Belki ileride fikrim değişir fakat bu kitap sanki fantastik okumaya yeni başlayacaklar için daha uygun gibi. Ayrıntı yok, detay yok, derinlik yok. Belki serinin ilk kitabı olduğu için böyledir ama genel olarak hafif geldi benim için. Fantastik serileri hatim etmiş kişiler bu kitaba başlarsa umduklarını bulamayabilirler. Umarım devam kitapları daha doyurucudur…

20 Beğeni

Yaşlı Rind’in Ölümü-
Hiç bitmesini istemedim,o bilinen sonun gelmesini hiç istemedim.Son zamanlarda okuduğum en iyi kitaptı,içime işledi.Mehmed Uzun otantik,güçlü bir dil ve kültür aktarımı yapmış.Yaşlı Rind,Melaye Ciziri,Ehmede Xani ve iyi insanlara bir tür acıklı güzellemeydi.Kitabı okuduktan sonra şöyle bir arkaya yaslanıp düşünmek istiyorsunuz.Şiddetle tavsiye ederim.

8 Beğeni

15 Beğeni

Seni meşgul eden durum ortadan kalkınca kitap da okunmuş. :slight_smile:

1 Beğeni