Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Dean KOONTZ - Karanlığın Gözleri

resim

Kitabı okumaya başladığımda çok sevdim, konusu ilgimi çekti, severek okuyordum. Ama bir noktadan sonra olaylar şekillenmeye başlayınca, kitap sanki tarz değiştirdi ve değişik bir türe dönüştü. Bu dönüşümden sonra da ilgimi kaybettim, sonuç benim için tam bir hayal kırıklığı oldu. Bu noktadan sonra zaten kitabın konusunu da sonunu da tahmin etmek zor değildi ki doğru tahmin etmişim, klasik amerikan filmine döndü kitap. Belki 90’larda olsam konusunu inanılmaz bulup çok severdim. Zaten yazarın ilk kitaplarından ve kendisi de sonsözde sonraki kitapları kadar başarılı olmadığını belirtmiş.

Bunlar dışında okuması çok kolay ama gene benim takıldığım nokta kısa öykü olabilecek bir konusu varken neden 300 küsür sayfa okudum. Yazarı merak ediyorsanız başka kitabını okuyun ya da bu kitabı okuyacaksanız, benim gibi büyük beklentilerle başlamayın.

23 Beğeni


İnsanın Bir Dakikası
İş yerinde boşluklarda okuyarak bitirdim. Öncelikle söyleyeyim, bu kitap bilim kurgu değil, Stanislaw Lem’in 3 adet denemesinden oluşuyor.

Forumda pek çok kişi aldı ama çoğunluk sevmeyebilir. Kolay okunmadığını, hatta yer yer baya zorladığını söylemeliyim. Ama Stanislaw Lem sevenlerin de okumasının elzem olduğunu düşünüyorum. Hem yazarın genel hem de edebi yaklaşımı hakkında fikir veriyor. 3 adet denemeden oluşuyor demiştik, bunların biraz ne hakkında olduğuna bakalım:

  • İnsanın Bir Dakikası: Dünyada bir dakikada yaşananlar hakkında bir kitap yazılsa nasıl olurdu üzerine kurulmuş, bir dakikalık süre zarfında meydana gelen olaylarla ilgili ilginç bilgilerle giden bir deneme. Lem’in muhteşem hiciv diliyle yazılmış, harika tespitleri var. Bu denemeyi genel olarak beğendim ve “ufuk açıcı” olarak nitelendiriyorum.
  • Tersine Evrim: İşte okuması zor olan bu kısımdı. Aslında bir bilim kurgu hikayesi gibi, yirminci yüzyıl askeri düzeni ile ilgili gelecek tasviri (biraz da alternatif tarih oluyor aslında) diyebiliriz. Askeri teknolojinin ve askerlerin zeki ve gelişmiş olması yerine ilkele doğru gidebileceği ön görüsü ile yazılmış. Askeri durumlar ve savaşlar için zekaya gerek olmadığı varsayımından yola çıkıyor Lem. Sağlam bir anti-militarist metin aslında ama işte biraz anlatım kuruluğu mevcut. Ayrıca Yenilmez kitabının ortaya çıkışı bu denemeye dayanıyor olabilir. Bazı paralellikler görmedim değil.
  • Dünya: Bir Afet Bölgesi: Bu deneme ise benim en sevdiğim deneme oldu. Düşündüğüm, sorguladığım ama kendimin bile bunların farkında olmadığım bilgiler ve sorular içernekteydi. Örneğin galaksimiz nasıl ortaya çıktı? Dünyamız yaşam içerme konusunda sadece ‘şanslı’ mı, yoksa yüksek sayı teoreminden yola çıkarak benzeri gezegenler olması gayet olası mı? Yaşamın ortaya çıkışı ne dereceden zor ya da mümkün? Dinazorlar yok olmasaydı da zeki bir tür olabilir miydi? Vs gibi soruları ve kendince açıklamaları içeriyor. Bilimsel olarak daha tatmin edici yayınlar ve kitaplar illa ki vardır bu konularda ama bilim kurgusal yaklaşımda gayet yeterli ve keyifli, ufuk açıcı olarak değerlendirebiliriz. Özellikle Stanislaw Lem’in bilim kurgu kitaplarıyla birleştirince, bu tarz konulara yazarın yaklaşımını tam olarak oturtuyor bu denemesi.

Genel hatlarıyla ben bir Lem sever olarak, bu kitabını sevdim ama pek çok kişi sevmeyecek hatta yarım bırakacaktır diye düşünüyorum. Özellikle de bilim kurgu kitabı diye düşünenler. Herkese keyifli okumalar dilerim. :slight_smile:

30 Beğeni

Bu kitaba bugün başladım. 70-80 sayfa kadar okudum. İlk roman Delilik Dağlarında. Şu ana kadar gayet güzel gidiyor. Bir yandan geriyor bir yandan merak uyandırıyor.

18 Beğeni

Spirited Away - Ruhların Kaçışı ~ Andrew Osmond

Arabanın arka koltuğunda uzanıp yol boyu uzanan ulu ağaçlara çocukluğun o gaipten gelen iç sıkıntısı ile bakan gözler için bir film hazırlar Miyazaki usta. Alabildiğine mütevazı Ghibli binasının içinde bir yerlerde, gizlenmiş kazanının başında, yerelden evrensele uzanacak istilacı bir büyü hazırlarken hayal edebilirsiniz onu. Ham maddesi hayal gücü, sihirli sözcükleri renklerden ibaret bir büyü. Üstünde zamansızlığa tüten bir duman ile haşmetli, kazan kenarından damlaya damlaya kurumuş kalıntılarla hüzün verici.

Ruhların Kaçışı, izleyenleri ayrıntı zenginliğiyle sarhoş eden bir sanat eseri olunca hakkında yapılacak incelemeler için de sayısız kapıyı açacak bir anahtar görevi görüyor. Film eleştirmeni Andrew Osmond’un Ruhların Kaçışı bağlamında Miyazaki ve dolayısıyla geniş perspektifte Ghibli sineması incelemesi, filmi izleyip buzdağının görünmeyen kısmını keşfetmek ve Chihiro’nun yolculuğuna yakışır biçimde yapbozu tamamlamak için hazırlanmış kapsamlı bir kitap. Kitabı okurken genç Miyazaki’nin soğuk bir kış günü sinemada izlediği bir animasyonla tohumlanan Ghibli sinemasının “mütevazı bir ihtişamla” dallanıp budaklanmasına şahit olurken, Japon tarihi ve kültürel mirasını Chihiro’nun hüzünle ısırdığı Onigiri’nin yalnızlığında buluyoruz. Bir yandan Ruhların Kaçışı’nın '90 sonrası Japonya’sını tüketim çılgınlığı ve ödenen bedelleri ile yüzleştirirken bir yandan da alabildiğine evrensel bir mesaj olarak emek vermenin birey olmanın ön koşulu olduğunu yol boyu zihinlerimize nakşediyor. Bir başka köşede de Yerdeniz Öyküleri’nin ve dolayısıyla Ursula K. Le Guin’in, Miyazaki sinema dinamiklerinde çoktandır var olan isimlerin gücü gibi temalarla işlendiğini fark ediyor ve Marksizm’inden fantazyaya uzanan geniş Miyazaki evrenine bakarken şaşıp kalıyoruz.

Miyazaki filmlerini özel kılan büyü aslında yolculukların en büyüklerinin zihinlerimizde ve sanatın rehberliğindeki hayal gücümüzün kanatlarıyla süzüldüğümüz maceralar olduğunu içimizdeki şaşkın ama bilge Chihiro’ya tekrar hatırlatması aslında. Osmond da bunu bize hatırlatarak çok kıymetli bir yol haritası sunmayı başarıyor.

https://www.instagram.com/p/CFEdkvAp4Ns/?igshid=1nkp73m5v8z09

15 Beğeni

“Yazan insanlar üzerine yazamayan insanlar tarafından çok şey yazılıyor.” Diyen Martin Eden’den özür dileyerek ve hattim olmayarak kitap hakkında birkaç şey söylemek istiyorum.Martin Eden’i Yordam’ın Mete Ergin çevirisinden okudum,çeviri konusunda hiçbir soruna rastlamadım.Kitap bana göre -ki buna çoğu okur katılacaktır- Jack London’ı anlatıyor çünkü Martin’in yaşam mücadelesi,denizlerde işçi olarak çalışması,pek çok işe girip çıkması,yazarlık için verilen mücadele ve fakirlik ve açlık…Ne çok benzerlik var değil mi? Kitapta güçlü bir burjuva,edebiyat ve toplum eleştirisi arka planda oynarken ön planda Martin ve Ruth arasındaki aşkın gelişimini izliyoruz.

Anlatımın kronolojik olarak ilerlediği roman ABD’de para kazanmanın, iş bulmanın zor olduğu fakat yeni keşfedilen iş kollarında insanların oradan oraya sürüklendiği bir dönemde geçiyor.Jack London’ın yazarlık dışında altın avcısı,balıkçı,denizci,gezgin özelliklerinin iz düşümünü Martin’de de görüyoruz.

Jack London’ın diğer kitaplarına oranla bu eserde edebiyatın çok daha ağır bastığını,Martin’in Ruth ve Brissenden ile geçen diyalogları ve monologlarla zenginleştirildiğini,bundan dolayı altı çizilecek pek çok güçlü cümle olduğunu görüyoruz.Yazarın en çok sevdiği yazarlardan olan Darwin,Spencer ve Nietzche eserin alt metninde ve metinlerarasılık boyutunda sıkça karşımıza çıkıyor.Toplumsal ve siyasal evrim konusunda Spencercı tavır kitap boyunca sürüyor.

Martin Eden karakteri edebiyata sunulmuş bir hazine bana göre ve bunu daha değerli yapan unsur yazarın Eden üstünden kendini anlatması.Zira ABD’de gelişen teknolojiyle beraber yükselen dergi yayıncılığı ve insanların para kazanmak için dergi hikayeciliğini altın bir yol olarak görmesi hep Jack London’ın hayatının iz düşümleridir.Bir yerde yazarın günde bin sayfa yazmak gibi bir hedefinin olduğunu duymuştum ki yazar kırk yıllık ömrüne elliye yakın eser sığdırmış,henüz yaşarken yoksulluğu da şöhreti de iliklerine kadar yaşamıştır.London hayatta gözlemlediği eşitsizlik,yoksulluk,sömürü (Joe),sınıf çatışması,kapitalizmin yıkıcı etkileri gibi temaları bir tokat gibi okuyucunun yüzüne çarpmıştır.Martin Eden’in yumrukları kadar yönelttiği eleştiriler de sağlamdır.

Söylenecek çok söz var fakat bence Jack London bu eserinde Martin Eden’in deyişiyle “işi kıvırmıştır”.
Şu alıntıyla bitirmek istiyorum:
“Deniz dingin ve derindir
Koynunda her şey uykuya dalar
Bir tek adım atmak yeter
Bir atılış bir kabarcık,her şey biter.”

13 Beğeni


Hakkında gördüğüm olumlu yorumlar sonucunda aldığım kitaba hevesle başladım. Çeviri bana çok kötü geldi. Zorlaya zorlaya ilerliyorum. İlk sayfalardan oluşan ön yargı mı yoksa? Kitabı okuyup çeviriyi beğenen var mı?

8 Beğeni

Arthur C. Clarke’ın 1956-1972 yıllarında arasında yazdığı öykülerin derlemesini okuyorum. İçinde yedi adet öykü bulunuyor. Bunlar ;

  • Venture to the Moon
  • Into the Comet
  • Summertime on Icarus
  • Death and the Senator
  • Hate
  • Sunjammer (Variant Title: The Wind from the Sun)
  • A Meeting With Medusa

Benim en merak ettiğim öyküler Sunjammer ve 1972 yılında Best Novella dalında Nebula Ödülü alan A Meeting With Medusa olduğundan okumaya sondan başladım :slight_smile: A Meeting With Medusa’yı okumaktayım. Okuduğum yere kadar, Zeplin benzeri, son teknoloji ile donatılmış bir geminin kaptanı olan Howard Falcon’ın bir kaza sonrası Jüpiter’e yapacağı keşif hikayesini anlatıyor. İlerde hikaye nereye gidecek görücez :slight_smile:

19 Beğeni

Retro kapaklar çok güzel.Hastasıyız :smiley:

5 Beğeni

Evet ben de bu tür kapakları seviyorum. Bilimkurgu kitapların kapaklarının bu tarz olması her zaman tercihimdir.

3 Beğeni

image
Bu ayın ikinci kitabını bitirdim. Çok kitap okuyamıyorum. Ders çalışıyorum ve yarın okullar açılacak.
Kitab çox güzle. 10/10. Kitap türk ülkesi Safevîler ve
Çaldıran Savaşı bahsediyor. Yazar savaşı çok güzel anlattı. Ancak savaşta adaletsizlik vardı. Çünkü Osmanlıların topları vardı. Ancak Safevilerin topları yoktu. Ama yine benim için ülkemiz Safeviler güçlü. :blush:

13 Beğeni

Fikir güzel ama kitabın dilinden anlatımına geri kalan herşey kötü.

1 Beğeni

Evet çok kötü. Bitirebildiniz mi kitabı?

Top önemli bir etken ama karşısında Yavuz gibi bir askeri deha var. Sanırım Osmanlı’nın en iyi askeri deha olan padişahı. Bu Safeviler için talihsizlik olmuş.

1 Beğeni

3 gün önce Joe Hill İtfaiyeci kitabına başladım ama nasıl olduysa kitabın biri bana gerçek ismini fısıldadı. Elime alıp birkaç sayfa okuyayım dedim 1. kitabı bitirirmiş buldum kendimi. 6 kitap tek cilt versiyonunu okuyorum. Zaten okumayı planlıyordum ama bunun zamanına kitabın karar vermesi şaşırtıcıydı. Aya Tırmanmak kitabında talihsizlik yaşadım ama iyiki orada bırakmamışım. Hiç mi gereksiz kelime olmaz bir kitapta. Fantastik türüne çok iyi bir kitapla başladığımı düşünüyorum. Şunu da belirtmek isterim sanki ben bu kitabın filmini izledim hissine kapıldım ilk kitapta ve evet 10 küsür yıl önce izlemişim televizyonda. Tabi kitap bin basar filme. Birazdan 2. kitaba başlayacağım. Bu arada İtfaiyeci de elden bırakamayacağım yerlere gelmeye başladı. Günlerim süper geçiyor.

10 Beğeni

Konuyu nasıl bağlanacağını merak ettiğim için bitirdim kitabı. Ama hiç de iyi bir okuma deneyimi olmadı. Eğer filmi olsaydı kitabı okumayı bırakırdım.

1 Beğeni

Sanırım kitabımız Yerdeniz Büyücüsü. :slight_smile: Resim de olmayınca biraz bilmece gibi olmuş. :slight_smile:

3 Beğeni

Evet, talihsizlik olmuş. Ama ben çok beğeniyorum Safeviler ülkesini. Azerbaycan tarihini güzelleştiren ülkelerden biri benim için. :blush:

1 Beğeni

Evet (yanlış hatırlamıyorsam) sizin Ursula kitapları hakkında tavsiyeleriniz de etkili oldu Yerdeniz serisine başlamama daha doğrusu Ursula’yı bırakmamama. Teşekkür ederim. Yerdeniz’de büyücüler için hiç bir şey tesadüfi değildir derler. Benim de (çaylak olarak) böyle yazmam tesadüfi değildir belki. :grin:

2 Beğeni

Rica ederim, severek okumuştum ben de Yerdeniz’i, ki üzerinden fazlaca zaman geçmesine rağmen karakterlerin isimleri bile tek tek aklımda. Ged ile beraber dolaştığımız yerleri hiç unutmam. Hainli döngüsüne de bir şans vermenizi öneririm Yerdeniz sonrası. İyi okumalar dilerim. :blush:

4 Beğeni

Yerdeniz serisi Le Guin yazınının tarihçesini takip etmek gibi.

5 Beğeni