Neden okuyorsun diye sormayın, inanın ben de bilmiyorum.

Neden okuyorsun diye sormayın, inanın ben de bilmiyorum.



Kitapta baş karakterimiz olan Ömer öğretmenin başından geçen hikayenin üzerinden yazarın cehaletin, kin ve nefretin yerine eğitimin önemini savunmasının kurgulanmış halini okuyoruz. Kitap çok akıcı olmakla birlikte sizi alıp götüren cinste bir hikaye…
Konusuna kısaca değinecek olursam; Baş karakterimiz olan Ömer öğretmenin asker iken Bozorva istasyonunda küçük bir kızla tanışması ve sonrasında İlçe köylerinin kanayan yarası olan Aşağı Sazan ve Yukarı Sazan köyleri arasındaki kan davasını çözmeye çalışması ve köylülerin sahiplenmediği kimsesiz çocukları kazanmasını anlatıyor.
Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum - Iain Reid
Her şey gri. Gökyüzü, yeryüzü, hayat ve ölüm. Her şey kırmızı. Konfeti, domates sosu ve intihar. Her şey siyah. Gece, yollar ve ruh. Her şey sahte. En başta gerçekler. Önemli olan tek şey, tutunacak tek dal peki? Düşünceler. Zihnimiz. Kafamızın içi. Minotauros’un labirenti.
Iain Reid, Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum’da bize bir metafor-kitap sunuyor. Botticelli’nin Cehennem haritasi gibi bir kurgu, kırsalda ürkütücü bir ev ya da çürümüş bir domuz kafatasının kemikten çıkmazları gibi. Adını siz koyun. Öyle ya da böyle uydurma bir hikâye bu. Her öykü ya da her gerçek gibi. Uzun bir yolculuk bu, isimler silik, duygular keskin. Kesilen damarlar, kan kaybı, intihar. Küstah bir hikâyeye veya bir mitosa dönüşen çaresizlikler. Yalnız ve soğuk bir yolculuk bu. Radyoda “Baby It’s Cold Outside”, cama çarpan kar taneleri. Esen rüzgar, esen kitaplar. Wordsworth, Kavan, Wallace, Debord, Papini, Jung, Freud. Sessizlik, müzik ve bir çığlık. Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum, tedirgin edici kurgusu ve devamlı gıcırdayarak çalışan araba camı sileceklerinin gergin atmosferinde nefes bulan Kaufman uyarlaması ile birlikte sayfalardan beyaz perdeye, oradan tekrar sayfalara, bazen nota sehpasına ve elbette tuvale sekip duran gri bir duman. Katman üstüne katman, oynayanlar ve izleyenler, konuşanlar ve susanlar. Silinen sınırlar. Her yer kar. Bembeyaz, kıpkırmızı ve simsiyah. Yapayalnız, açık, örtük. Kaybolmak, bulunamamak, bulunmak istemeyi bile bilmemek üstüne bir hikâye.
Buzdan bir ayna. Derin bir göl yatıyor altında. Çekiçle, hemen şimdi.
https://www.instagram.com/p/CFW8PeHplsV/?igshid=50imtxmb09ak
Bonus
Kitap ve uyarlama ilhamlı mini okuma listesi:

Kitap Ramses’ in hayatını 14 yaşından başlayarak anlatmaya başlıyor. Lalası tarafından yetiştirilen Ramses etrafından bir haber oradan oraya koşan, ele avuca sığmayan bir çocukken babasının bir boğa avına götürmesiyle karakteri tamamen değişiyor. Ramses’ in sadece bir avdan yola çıkarak tüm çocukluğunu bırakıp tahta gözünü dikmesini çok yavan buldum. Kitap kısa kısa bölümler halinde yazılmış. Bu bölümler Disney’in Aladdin’den, Tutenstein’den bölümler izliyormuşum gibi hissettirdi. Memfis sokaklarından Sina çölüne uzanan hikâye keyif verdi. Gerçekten kitabın her bölümü çizgi filmin bir bölümü gibi diyebilirim. Bir yandan bölümlerin böyle oluşunu sevsem de bir yandan bölümler arası geçiş bu kadar keskin ayrılmasa dediğim yerlerde oldu.
Kitapta kötü karakter olarak yansıtılan taht kavgası verdiği ağabeyi. Dediğim gibi çizgi filmlerde bulunan kötü huyların hepsi bu karakterde. Kısa, şişman, çirkin, aksi, içten pazarlıkçı… Keşke kötü karaktere daha yere basan özellikler verseymiş yazar. Diğer karakterlere gelecek olursak, en yakın arkadaşı Musa’nın peygamberliği ortaya çıkacak mı sonraki kitaplar için bu merak oluşturdu bende. Ameni, Setau ve Aşa farklı karakterler verilerek hikayenin güzel ilerlemesinde etkili oldular. Bunlar ne kadar güzel özellikler verildiyse İset karakterine o kadar kötü özellik verilmiş. Kitabın sonuna kadar cinsellikten başka bir özelliği olmadı. Son olarak hikaye anlamsız bir yöne doğru giderken Yunanlıların (Helen, Menelaos ve Homeros) dahil olmasıyla kendi yolunu tekrar buldu. Şimdiden Mısır mitolojisini sevenlere tavsiye edeceğim bir seri oldu. (7/10)

Şimdi okuduğum kitap ise İkna Ulusu.Kitap, kısa ama etkileyici hikayelerden oluşuyor. Kitabın yarısındayım KONUŞABİLİYORUM™ ve Benim Değişimim hikayeleri en sevdiklerim oldu.
Ramses serisini nereden bulup satın aldınız acaba? 5 kitabın beraber olduğu uygun fiyatlı satan bir yer var mıdır? Antik Mısır ilgimi çeken bir konu ve bu seri hakkında çok olumlu yorumlar var, keşke tekrar basılması mümkün olsa…
Böyle bir serinin var olduğunu bile bilmiyordum. @isos81 için ararken letgoda denk geldim. Sağ olsun, seriyi daha önce okuduğu için benimde okuyup göndermeme izin verdi.
Anladim, ancak o tarz uygulamalardan bulabilirim ben de sanırım. Iyi okumalar. 
Antalya’da sahaftan 30 TL’ye almıştım 5 kitabını. Nadirkitap’tan bir bakın isterseniz Antalya’daki sahaflara. 1 sene öncesine kadar birçok sahafta görmüştüm Ramses kitaplarını.
Cok iyiymiş 30 lira, geçen baktığımda bu fiyata yoktu Nadir’de.
30’a bulma şansınız pek yok maalesef. İnsaflı olanlar 80-100 arasına satıyor. Bir süredir takipteydim ama bulunca bıraktım takibi. Eğer merak ediyorsanız, @JrThoth bitirdikten sonra size de ödünç olarak verebilirim. Sevmezseniz boş yere de para vermemiş olursunuz 
Çok teşekkür ederim teklifiniz için ama zahmet olmasın size. 
KANTAŞI (KANE #1)
KONUSU
Karanlık bataklıkta, yıldızlardan gelen yaratıkların Dünya’ya hükmettiği günlerden kalan antik bir yadigar yatar. Kane, bir yağmada ele geçirdiği ganimetler arasında bir yüzük keşfeder. Kantaşı Yüzüğü, ormanda gömülü yatan büyük gücün anahtarıdır. Kılıcıyla yıllarca başka hükümdarlar için kan döken Kane’in artık kendi hükümdarlığı için savaşma vakti gelmiştir.
DÜŞÜNCELERİM
İlk bakışta Conan’ı andıran bir pulp fantasy gibi görünse de Kane sıradan bir savaşçı değil, kılıcından çok kıvrak zekasını kullanıyor. Olayları dünyayı ele geçirmek isteyen adamın gözünden izlemek güzeldi. Normalde ana karakter kazanır ve kötüler kaybeder, ama ikisi de aynı kişi olunca sonucunu merak ederek okudum. Övgüler sıralayacak kadar harika bulmadım ama kısa sayılabilecek bir fantastik kitap arıyorsanız gayet güzel.
30 TL olmasa bile fahiş fiyatlar olmadığı takdirde alıp okumanızı tavsiye ederim. 

İstediğimden biraz daha uzun sürdü okumam ama sonunda bugün bitirebildim Bilimkurgu Klasikleri’nden ikinci kitabımı. Dilinin pek ağır olduğunu düşünmüyorum. Bu kadar yavaş okuyabilmiş olmamın sebebi hikayenin oldukça yavaş ilerlemesiydi sanırım. Buna rağmen, sonunu merak ederek ilerledim hep. İlk başta, özellikle Mike’ın yaptığı şakaların üzerinden pek zaman geçmemişken Mike’tan bir ters köşe beklemiştim ama hiç de öyle olmadı
Yine de Mike benim için kitabın en eğlenceli ve ilgi çekici unsuruydu. Bu yüzden kitabın sonunda Mike’a ne olduğunu bilememek biraz üzdü beni. En azından son bir mesaj, son bir bilmece gibi bir şey bırakmıştır diye ummuştum.
Kitabı bitirdikten sonra okuduğum incelemelerle biraz daha oturdu hikaye benim için. Özellikle yazıldığı dönemin şartlarını bilmek önemliymiş. Orijinal dilinde ana karakterin Rus aksanıyla konuştuğunu ve bunun muhtemel sebebini de böyle incelemelerden öğrenip aydınlanmış oldum. Kitaba puanım ise 10 üzerinden 7 civarlarında. Okuduğuma memnunum.
Gerçekten ayrıntılı bir inceleme okumak isterseniz sizi @Bay_Karamsar’ın etkileyici incelemesinin bulunduğu şu linke alalım.
“Ve gittiğimiz her yere yürüyerek gideceğiz.”
Murat Menteş’in Derde Deva Randevu kitabında Kurt Vonnegut’un fikirlerini gördükten sonra bu kitabı okuma listeme eklemiştim,iyi ki de okumuşum çünkü sorgulayan eleştirel distopyaları beğeniyorum.Bu kitabı anlamak için biraz yazarın biyografisini bilmek gerekiyor.Vonnegut İkinci Dünya savaşında Almanlara karşı savaşmış hatta esir düşmüş bir yazar,savaş sırasında belki de hayatının yönünü belirleyen o Dresden bombalaması ve yüz yirmi bin kişinin ölümü onun kalemini savaş karşıtlığıyla doldurmuş.
Kitabın konusuna dönersek Üçüncü Dünya Savaşı’ndan sonra azalan insan nüfusu nedeniyle üretimde makineleşme başlar ve giderek makinelerin insanların yerini almasıyla insanlar işsiz kalır ve toplum ikiye bölünür:Zengin mühendisler ve Yuva adı verilen işsiz kalan halk.
“İnsanlar, doğaları gereği kendilerini faydalı hissetmelerini sağlayacak işlerle uğraşmadıkça mutlu olamazlar.”
Yazar eserin konusu her ne kadar Biz ve Cesur Yeni Dünya’dan arakladım dese de biçim ve içerik olarak çok farklı bir kitap olduğunu düşünüyorum.Özellikle monolog(berber) diyalog,tiyatro ve Şah’ın gezisi metnin içeriğini çok zenginleştirmiş.Üslup olarak da Kurt Vonnegut’un iğneleyici,eğlenceli tarzı kitabı oldukça sürükleyici hale getiriyor.
Özetle muadil distopyalara göre kitabı çok beğendiğimi söylemeliyim,okurken sık sık düşünmeme sebep olan metin bana göre değerlidir.
İleriye doğru atılan her adım bir gelişme midir düşünmek lazım.
“İnsanlığın başlıca işi insan olmayı başarmaktır.”
Zülfü Livaneliden Kardeşimin Hikayesini bitirdim az önce.
Türk yazarları genelde çok okumam ancak bu kitabın methini duyunca başlayayım dedim, başladığıma da değdi doğrusu. Hikayede olaylar o kadar iç içe geçmiş şekilde anlatılmış ki her an tetikte okumak durumunda kalıyorsunuz. Bu açıdan sakin bir kafayla okumakta fayda var. Tam olarak bir türü yok bu kitabın içinde psikoloji, polisiye, dram, yeri geliyor fantastik öğeler bile bulunduruyor. Yazar olayları ilmek ilmek işleyerek her şeyi birbirine ustalıkla bağlamış, bitirdikten sonra olan olayların üstüne biraz düşünürseniz rahatlıkla görebiliyorsunuz bu durumu. Genel olarak çok sevdim bu kitabı, bu yazardan okumak veya merak uyandırıcı kitaplar okumak isteyen herkese öneririm.
5/5
İçerisinde ünlü yazarlardan toplam yedi adet öykü bulunuyor bu kitapta.J.G Ballard’ın yazdığı,reklamların insanlar üzerinde bıraktığı satın alma baskısını anlatan “Bilinç Eşiğini Atlayan Adam” ile Kurt Vonnegut J.R’un “Harrison Bergeron” öyküsü çok iyiydi.Lem’in yazmış olduğu “Maske” ise şu zamana kadar okumuş olduğum en ilginç ve anlaşılması zor öykülerden birisi oldu.

İkinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği yıllarda,insan eksikliği sebebiyle okulu zorunlu olarak bırakan Sultanmurat ve arkadaşlarının çetin mücadelesi anlatılıyor.Cepheye gıda tedarik etmek için beş genç görevlendirilir,başgörevli olarak da Sultanmurat seçilir.Kendilerine at tahsis edilir,görevleri gereği zayıf düşen atları besleyecek,tarlaları ekip biçmeye elverişli hale getireceklerdir.Kırgız köylülerinin çektiği sıkıntılar Sultanmurat’ın gözünden çarpıcı bir şekilde anlatılır.Konusu bakımından yazarın bir diğer kitabı olan Toprak Ana’ya hayli benzeyen bu kitabı herkese öneririm.

Atsız’ın türlü dergilerde neşrettiği birçok yazı bulunuyor içerisinde.Atsız’ın eleştirel dilini sevdiğim için yazıları keyifle okudum.Özellikle günümüzdeki birtakım olaylar göz önüne alındığında hak verdiğim birçok yer oldu.
Bugün Clifford D. Simak’ın Kent kitabına başladım.İlk iki öyküyü okudum.Agorafobinin işlendiği ikinci öyküyü çok beğendim.Bitirince burayı da düzenleyeceğim şimdilik mükemmel gidiyor kitap.
Hocam sen fes giyen Hetfield fotonu niye değiştin ya 