Kitabı biraz önce bitirdim. Kitap ilk başlarda ana karakterleri kavtamışım gibi düşünememi sağladı ama sonradan yanıldığımı fark ettim. Mürşit’in uğradığı haksızlık, talihsizlik vb. iyi anlatıldığını düşünüyorum çünkü ben bile hissettim. Kitabın başından ortasına ve ortasından sona kadar olan kısmı adeta farklı olayları anlatıyor Gibiydi. Mürşit’e ilk başta kötü biriymiş gibi bakmıştım. Hatıra defterinin sayfalarını okudukça bu düşüncelerim değişti. Küçük kızlar dışında Mürşit’in tanıdığı neredeyse herkesin kötü yanları ortaya çıkmaya başladı. Hele o kaynanaya ayrı bir uyuz oldum. İlk başta sarf ettiği güzel sözler güzel zamanlar içinmiş. Dara düşünce Mürşit’in yüzüne etmedik laf bırakmadı.
Filmini daha önce izlediğim için severek okumaya başladım. Kitapla filmin farklı ilerlediğini daha önceden biliyordum ve bu durum filmi bir kaç kez izlediğimden benim için daha iyi oldu.
Salgın nedeniyle bütün insanların öldüğü dünyada tek başına kalan Robert Neville’in hikayesini okuyoruz. Tek başına nasıl hayatta kaldığını, yaptığı çalışmaları vs. bu kısımlar aslında filmle benzer ilerliyor. Son kısımda olan olaylara kadar kitabı çokta beğenmesem de, sonlara doğru gerçekten çok daha güzeldi. Fakat benim için filmi apayrı bir yere sahip, kitap yalnız kalmışlık gibi söylersem spoiler olacak bazı duyguları bana yaşatamadı.
Her şeye rağmen beğenerek okuduğum, okuması kolay, güzel bir kitaptı, tavsiye ederim.
Ek: Bu arada kitabı beğenenler için şu ilaveyi yapayım. Kitabın Artemis baskısı daha önce 2017’de yapılmış ve romandan bağımsız olarak 10 öykü daha varmış. Şahsen ben de o öyküleri okumak için Artemis baskısını alacağım. Seri içinde olmasa bu baskısını almayabilirdim.
İki sorum olacaktı: Birincisi mutlaka okunması gereken bir eser mi sizce? Filmini izlemiş ve sevmiştim ama kitabına ısınamadım bir türlü. İkincisi de Artemis baskısındaki on hikaye kitap ve geçtiği evrenle mi alakalı yoksa başka öyküler mi? Bilim kurgu ya da korku/fantastik mi? Bunlar hakkında bir bilginiz var mı? (kendimi röportaj yapıyor gibi hissettim)
@M3rett0 ve @alper çok teşekkür ederim. O zaman kitabı okuyacağım. Artemis baskısını tercih edeceğim sanırım ben de. Hikaye de güzelmiş, beğendim ve okuma kararıma katkısı olacak. Teşekkür ederim.
Bence mutlaka okunması gerekir. Zombi kıyameti kurgularının atası sayılan bir kitap. Film ile kitap çok benzemiyor. Hikayenin akışı, sonu verdiği mesajların benzerliği yok. Filmde mistik bir mesaj kaygısı var. Hatırlarsanız bir kadın karakter filmde hikayeye dahil oluyor ve mistik - dini mesajlarda başlıyor ve öyle de sonlanıyor zaten.
Kitapla ilgili belki tek eleştirelecek nokta teknik olarak karakterin kitaplar okuyarak uygulamalı bilim yapması, bu kadar kısa sürede kütüphaneden doğru kitabı bularak bunu yapmanın gerçek hayatta imkanı yok.
Diğer bir yandan, bitirir bitirmez Priory of the orange tree ye başladım. Sayfa sayısını ve tek kitap oluşunu sayarsak, geniş bir evren beni bekliyor. Özellikle okuduğum ilk 2 bölümde de bunu belli etti bile.
Michael Crichton - Andromeda Strain’i okuyorum. Her yerde korona haberleri duyduğum yetmiyor bir de uzaydan gelen ölümcül mikropları bakterileri okuyorum
69 yılında yazılmış ve o dönemin romanlarının ve filmlerinin tüm ruhunu taşıyor. İçinde haritalar, bildiriler, ASCII tablo ve textler vs. de bolca bulunuyor. Kitabın %20’sini falan okudum. Asıl olayların yeni başladığı yerlerdeyim Kolay okunuyor ve sürükleyici bir şekilde ilerliyor.
Aynen ben de annem ve eşim olduğu halde çok sık kullanıyorum. Hele Getir hiç yoksa 5kg’dan o sorumlu Yemek ve daha çok dışarı çıkıp almam gereken aburcubur ıvırzıvır konusunda destek adlığım için
Kitabı The 100 Most Popular Fantasy Books on Goodreads sayfasından keşfettim; 71. sıradaydı. Polisiye ve fantazya ögelerinin karışımı gibiydi. Kitapta vampirler, hayaletler, büyücüler, tanrıçalar ve polisler var ve isminden de anlaşılacağı üzere hikaye Londra’da geçiyor.
Hikayemiz bir gün birinin sokakta kellesi uçurulmuş bir ceset bulmasıyla başlıyor ve ana karakterlerimizden biri olan polis memurumuz Peter Grant, başmüfettiş Thomas Nightingale ile birlikte olayın perde arkasını çözmeye çalışıyor. Kitapta çeşitli eserlerin ( X-Files, Star Wars, Harry Potter, Lovecraft vb. ) isimlerinin anılması tebessüm yaratmış olsada kolay ve hızlı okunabilen, güzel bir fikri olan ama bende iz bırakmayı başaramayan çerezlik bir kitap oldu.
Genellikle her yerde övüldüğü şekliyle övmekten başka çareniz yok kitabı. Övgüleri hak edecek kadar fantastik bir kitap. Kurgusu sizi heyecanlandırıp merakta bırakacak kadar kurgusal. Akış hızı çok iyi. Kitabı biraz sallasanız eleğin üstünde kalanlardan güzel bir masal kitabı bile çıkar.
Ancak okumaya başlamadan önce yanınızda bir Osmanlı Türkçesi Sözlüğü ve Denizcilik Terimleri Sözlüğü bulundurun çünkü ilk sayfalarda pek çok denizcilik terimiyle ilerleyen sayfalarda ise Osmanlı Türkçesi’ ne ait kelimeyle karşılaşacaksınız. Tabii bunlar akışa ve okumaya engel değiller.
Sonuç olarak pek fazla bu türden yerli roman okumamış olsam da bu kitabın durduğu yer yukarılarda bir yerlerde eminim.
EK NOT: Yazmayı unuttuğum bir şey daha var: Kitabın mizahı bana yer yer Terry Pratchett’ ın Disk Dünyası’ ndan sayfaları hatırlattı. Daha doğrusu okurken aklıma ilk gelen Disk Dünya oldu nedense.
Kitabı şimdi bitirdim. Kitab güzeldi. İlk başlarda anlayamıyordum kitabı. Ama sonra okudukca anladım. Kitaba puanım: 10/10 Keşke dünyada gerçekten böyle bir ülke olsaydı.
Kitaptaki Ütopik düzen kitabın yazıldığı dönem için harika bir şeydir. Yalnız bulunduğumuz dönemde böyle bir düzeni görmek ya da böyle bir düzene geçiş yapmak imkansız.