Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Kitap bitince “eee yani?” dedim kaldım. Biraz sinir bozucu bir sonucu vardı, hatta yoktu. Böyle bir yere varacakmış gibi duran ama sonunda ayakları yere basacağına uçurumdan atlayan hikayelerin başına uyarı kpnulması gerek. Araştırmalarıma göre yazarın tarzı bu yönde, hikayeler hep böyleymiş ama çok ünlü. Bu kadar ünlü olunca dayanamayıp bir bakayım bari diyorum. Bir daha demeyeceğim.

Katip Bartleby tarzında bir ayakları yere basmamayı anlarım, hatta severim bile. Ama bu tarzı sevmedim. Uçarı ve şiir seven okurlar bu tarzı da seviyor olabilir.

7 Beğeni

Aşk Ve Öbür Cinler

Gabriel Garcia Marquez’in büyülü anlatımıyla akıcı ve duygusal bir kitap. Sierva Maria’nın öyküsünü anlatıyor ama onun gözünden ya da duygularından değil, çevresinden. 12 yaşında bir kız çocuğu Sierva Maria. Kölelerle büyümüş, aile sevgisinden yoksun yetişmiş. Bir gün bir köpek Maria’yı ısırıyor ve hikayemiz başlıyor. Marquez bir gazete haberinden ve büyük annesinin anlattığı hikayelerden yola çıkarak yazmış bu öyküyü. Sierva karakterini sevsem de kitabı çok da sevmedim (bir de doktor Abrenuncio karakterini çok beğendim ve sevdim). Diğer Marquez kitaplarına oranla daha alt düzeyde kaldığını ve büyülü gerçeklik dozunun düşük olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca 33 yaşındaki bir adamın, 12 yaşındaki çocuğa ‘aşık’ olabilmesi bence çok rahatsız ediciydi. Bu ya da benzeri tarz rahatsız edici durumlar Latin Amerika edebiyatınde çok sık karşımıza çıkıyor malesef. Bu durumun beğenmememe katkıda bulunduğunu söylemeliyim (Juan Rulfo’nun Altın Horoz’unu da horoz dövüşü gibi rahatsız edici bir nedenle beğenmemiştim. Yoksa her iki yazarın da yazım tarzına ve diline diyecek lafım yok.) Marquez’in bu eserini çok da tavsiye edemiyorum. Bana göre Yüzyıllık Yalnızlık ya da Kırmızı Pazartesi çok daha isabetli seçimler olacaktır okumamışlar açısından. Herkese keyifli okumalar dilerim.

17 Beğeni


Fırsat bulabilirsem bugün Orsinya öykülerini okuyacağım.

11 Beğeni

VAHŞETİN ÇAĞRISI

Çok güzel bir kitaptı. Beni oldukça etkiledi. Konusuna kısa değinmem gerekirse; Buck adında bir köpeğin hayatını okuyoruz. Onunla geziyorsunuz. Yeri geliyor üzülüyor, yeri geliyor sinirleniyor, yeri geliyor mutlu oluyorsunuz ve insandan daha kötü bir canlı yok onu anlıyorsunuz :neutral_face:

16 Beğeni

03-02-59-568335367_tn50_0
Kell Kahinesi- Davıd Eddings
Belgariad & Malloryon serisine veda ettim. İpek Belgarath Beldin Durnik Belgarion ve daha nice dostumla veda etmiş gibiyim. Bazı bölümler klişe olsa da bu serinin yeri bende ayrıdır. İlk okuduğum kitaplardan olmasının yanı sıra karakterlerinin samimiyetine o kadar bağlandım ki sanki gerçekten bir dostum ile vedalaşmış gibiyim. Her neyse herkese tavsiye ediyorum bu eseri.
03-09-49-images
Hayalet Tugay-John Scalzı
Diğer kitapta olduğu gibi bu kitapta hızlı okunan eğlenceli bir kitaptı. Özellikle bilimkurgu unsurları (insan vücudu ile oynama) ve farklı ırklara ait detayları ile kitap beni mest etti. Herkese tavsiye ederim.

15 Beğeni

Ben Mustafa Kutlu’nun bir tek Uzun Hikâye’sini beğenmiştim, diğer eserlerinde de dediğiniz ayakları yere basmama olayı var ama Uzun Hikâye çok kaliteli ve bizden bir eser.

KIŞÇELİĞİ (CRADLE #8)

Ne okusam ne okusam diye düşünürken bir de ne göreyim, Cradle 8 çıkmış! 7. kitap çok ani biterek hayal kırıklığı yaşatmıştı, ama bu kitapla yazar kendisini affettirdi. Bir devam kitabında beklediğim her şey vardı, sonuçlanmasını umduğum her olay sonuçlandı.

7 Beğeni

Jack London-Martin Eden

Jack London’ın yarı otobiyografik romanında, Jack London’ın gerçek hayatında yaşadığı birçok olay ve sorunla karşılaşan Martin Eden’in hikayesini okuyoruz. Elbette yazar olma çabaları hikayenin çok büyük bir parçası. Kitapta dönemin birçok ünlü yazarına ve onların eserlerine de atıfta bulunuluyor. Kitabın sonundaki dipnotlar kısmında bu atıflar hakkında birçok bilgiye de yer veriliyor. Normalde de kitap okurken metinde geçen kişilere ve eserlere ilişkin internette araştırma yapan biri olduğum için bu dipnotlar çok faydalı oldu. Çeviri ve editörlüğü çok başarılı buldum.

Steven Erikson-Deadhouse Gates
Malazan Book of the Fallen 2

Malazan serisinin ikinci kitabını da bitirdim. Hikaye zaman olarak ilk kitabın bittiği yerden başlıyor ama bu sefer tamamen farklı bir kıtada, farklı karakterlerin hikayesini okuyoruz. İlk kitapta çok güçlü karakterler vardı. Bu kitapta ise ilk kitapta tanıdığımız 4-5 karakter var sadece, onlar da ilk kitabın en önemli 5 karakteri kimdir diye sorulsa muhtemelen çok az kişinin isimlerini vereceği karakterler. Buna rağmen yeni karakterler o kadar iyi ki, bu kitabı okurken ilk kitaptaki kişileri aramıyorsunuz. Steven Erikson’un bu seride karakter yaratımının çok başarılı olduğunu belirtmek gerek.

Bu seri benim okuduğum en “high fantasy” seri diyebilirim. Oldukça karmaşık ve çok yönlü bir büyü sistemi var ki, tam olarak algılayabilmek oldukça zor. İkinci kitabı bitirmişken, büyü sisteminin bazı çok temel ve çok sık karşımıza çıkan kısımlarını bile çok iyi anladığımı söyleyebilmem mümkün değil. Ascendant’ların nasıl ve neden “yükseldiği”, warren’ların tüm özelliklerinin ne olduğu gibi.

Kitap uzun ama heyecan hiç dinmediği için bu uzunluğunu hissetmiyorsunuz. İkinci kitap baştan sona aksiyon, savaş ve vahşet doluydu, özellikle son bölümleri heyecandan su gibi aktı adeta. Ayrıca bu kitapta, ilk kitapta pek görmediğimiz ve insanı gerçekten etkileyen duygusal kısımlar da vardı. Dry those eyes. Jhag never weep.

Serinin Türkçe çevirisinin olmaması gerçekten büyük eksiklik. Umarım İthaki hakkını vererek ve çok fazla geciktirmeyerek serinin Türkçe çevirisini yayımlar.

18 Beğeni

Bu kitap serinin son kitabı mı? Ben 3’te kaldım :slight_smile:

@Aspergerian Ascendancy ile ilgili sorular farklı bir üçlemede (Path to Ascendancy - Ian C. Esslemont) yanıtlanıyor. Diğerleri ise serinin diğer kitaplarında yanıt buluyor.

1 Beğeni

Hayır, devamı gelecek ama 5. kitapta başlayan mesele bunda bitti sayılır.

1 Beğeni


Mutlu Prens’i okudum. Kitapta yer alan öykülerin ve masalların tamamını beğendim. Oscar Wilde çok iyi bir yazarmış, tüm kitaplarını okumak istediğim yazarlar arasına girdi.

14 Beğeni

image

Kitap Yorumu.
Not: Spoiler var. Kendimi bu kitapta daha iyi ifade edebilmek için maalesef Spoilerlı oldu.

Bu kitabı daha 18 yaşında bile olmadan okuduğum için kendimi şanslı sayıyorum. Bu kitap bana çok şey kattı çünkü bende de az çok Oblomovluk var. Nedir bu Oblomovluk? Oblomovluğu ben daha çok tükenmişlik sendromunu benzetiyorum ama direkt olarakta Tükenmişlik Sendromu dersek yanlış olur. Örneklerle açıklasam daha doğru olur.
Sürekli bir şeyi ertelemek , evinde, arabanda v.b şeylerde herhangi bir bozukluk, sorun çıkarsa cebinden para çıkmasın diye bu sorunu gidermemek sonuçta kullanılabiliyor gittiği kadar gitsin diye düşünüp sonrasındaysa o sorunun çok büyük bir sorun olması ve tamirinin çok fazla para etmesi, Doğduğun yerden ayrılamamak ömrün boyunca orada geçirmek ve orada ölmek, Sıradan köy hayatını yaşama arzusu bunların hepsi Oblomovluk.

Oblomovu kısaca nasıl bir hayat yaşadığını anlatıyım: Aşırı tembel. Sabahleyin uyanıyor sonra gün içerinde neler yapacağını planlıyor bu planlama 1 saat filan sürüyor sonra planlamayı yaptıktan sonra uykusu geliyor ve uyuyor uyandığında yine yatağında hayallere dalıyor sonrasında hizmetçisini çağırıyor ve kahvaltı getirmesini istiyor. Kahvaltı gelip yemeğini yedikten sonra git bana kalem kağıt getir mektup yazacağım diyor. Kalem kağıt geliyor ama yazmıyor üşeniyor i, yazası gelmiyor sonrada tembel tembel yine yatağında yatıyor akşam yemeğini bekliyor. Bu böyle sürüp gidiyor işte.

Kitabı okurken yer yer Oblomova çok sinirlendim. Ştolz’un yerinde olsam ( yanlış olabilir isim ) baktın konuşmayla anlamıyor sert sert bağıracaksın bir daha seninle görüşmeyeceğim diyeceksin çekip gideceksin. Çocukluk arkadaşının bu sert tepkisi onun üzerinde bir şok etkisi yaratıp hayata geri dönebilirdi ama bu en yakın arkadaşı ne yaptı? Gitti bir tane kadın buldu ve Oblomovun sevgilisi olup hayata geri döndürmesini istedi. Kadın saflığana, yumuşak kalpliliğine aşık oldu ama bu adamın tembelliğine dayanamayıp adamı terk etti bu Oblomovu çok etkiledi ve Oblomovluk iki katına arttı.

Bu kitabı okurken Oblomov a karşı yer yer üzüldüm yer yer sinirlendim yer yer de haline güldüm.

İyi bir incelme yazdığımı düşünmüyorum çünkü bu kitap hakkında yazacak çok şey var ama ben bunları cümle haline getirip anlatamıyorum. Ölmeden önce okunması gereken romanlardan biri bence bu eser kesinlikle okumalısınız.
İncelememi okuyan arkadaşlara Teşekkür Ederim.

14 Beğeni


Steelheart bitti. Brandon Sanderson çok sevdiğim bir yazar. Bu kitap da yazarın The Reckoners serisinin ilk kitabı.
Seri bir anti kahraman serisi denebilir. On yıl kadar önce, Calamity denilen bir cisim gökyüzünde beliriyor ve bazı kişileri Epik denem özel güçleri olan varlıklara dönüştürüyor. Güç yoldan çıkarır; mutlak güç ise mutlak bir yoldan çıkıştır deniyor kitapta. Çok fazla gücü olan Epikler de bu güçlerini insanlara kendilerini muhtaç kılmak, yönetmek üzerine kullanıyorlar. Hatta güneş ışığı bile yok Epikler yüzünden. Bunun haricinde bir de Epik’leri öldürüp yok etmek amacı üzerine kurulan Asiler isimli bir yeraltı çetesi var. Biz de bir ana kahramanımız David’in gözünden bir intikam hikayesi okuyoruz. Steelheart’tan intikam almak istiyor.
Aslında oldukça akıcı ve zevkli bir kitap ancak ben biraz hayal kırıklığı yaşamadım desem yalan olur. Tabii ki genç yetişkin olduğunu bilerek aldım ancak biraz daha ağır bir dil bekliyordum. Bunun kaynağı kapakta yazan Brandon Sanderson ismi şüphesiz. Yazarın diğer kitaplarına bakınca bu çok basit kalıyor maalesef yanlarında. @smartestidiot beni uyarmıştı bu konuda ve evet haklı olabilirsin :joy:. Ancak kesinlikle kötü bir kitap değil oldukça akıcı ve özellikle son 100 sayfada çok zevkle ve heyecanla okunan şaşırtıcı bölümler var. Ben sonlara doğru gelmeden 2. kitabı okur muyum bilemiyorum diyordum ancak beni şaşırttı ve devamını kesinlikle okuyacağım. Eğlence ve aksiyon yönünden hiçbir eksiği yoktu. Çok zevkle okudum.
Yani kitap keyifli ve akıcı ancak çok beklentiye girilmemeli. Yazarın Brandon Sanderson olduğunu unutun ve fantastiğe başlangıç aşamasında bir kitaba hazırlanın. Pek fantastik okumamış ancak başlamak isteyenlere ise kesin önerimdir. Sizi yormayacak, sürükleyici ve dili hafif olan The Reckoners serisi ile başlangıç yapabilirsiniz. Herkese keyifli okumalar :upside_down_face: .

11 Beğeni

Ben dediğim yerde yarım bırakmıştım ama bu yorumdan sonra devam edeceğim. :joy:

1 Beğeni

amerika-franz-kafka-z

Amerika

Franz Kafka hem seveni, hem de sevmeyeni çok olan bir yazar. Zaten sevmeyenlerin de okuması pek zor olan bir yazar, çünkü çok farklı bir anlatımı var (ve de bolca kusurlu tabii). Ben genel olarak anlatımını ve dilini sevenlerdenim. Kafka’nın rüyamsı, anlaşılmaz ve absürt anlatımı bana her zaman çok hoş gelmiştir. Dönüşüm kitabında ailevi ilişkilere, Dava kitabında adalet sistemine, Şato kitabında bürokrasi ve siyasi işlere bolca eleltiri getiren yazarımız, Amerika kitabında da iş yaşamı, işsizlik ve iş arayışına bol bol giydirmelerde bulunuyor (diğer kitaplara oranla vermek istediği mesaj çok daha rahat ve net anlaşılıyor.)


Kafkaesk anlatım dozu bu kitapta daha azdı. Yorumlarda da sık dık bahsedilmiş, Kafka okuyor hissi daha az gerçekten. Tabii yine absürt durumlar ve karmaşık olaylar silsilesi fazlasıyla var. Yine uyku hali ve rüyamsı olaylar hissediliyor ama diğer kitaplarına oranla daha hafif miktarda. Kitapta kahramanımız Karl Rossmann, Amerikaya ilk defa bir gemiyle geliyor (ki Kafka hiç gitmemiş), gemideki olaylarla başlıyor kitabımız ve bu bölümler tam Kafka işi. Devamında dayısı olaya dahil oluyor, daha sonra da kendi başına insanlarla tanışarak devam ediyor macerasına. Çeşitli işlere giriyor ve biz de bu işlerdeki çetrefili Rossmann’la beraber görüyoruz. Kitabın sonlarına doğru kafkaesk atmosfer baya artıyor, aynı zamanda da çok tıkanıyor son bölümlerde, özellikle de Robinson ve Delamarche olayları biraz fazla uzamış durumda derken kitap birkaç bölüm atlıyor ve güzel bir son bölümle bitiyor. Aradaki birkaç bölüm tamamlanmamış. Kitabın sonuna Parçalar ismiyle konulmuş ama onlar da tam olarak bağlantıyı kuramıyor. Bu tıkanıklığı sanırım açamamış Kafka ve öyle bıtakmış (zaten biliyorsunuz Kafka’nın kitaplarını ölümünden sonra arkadaşı Max Brod yayımlatıyor.) Ben bir Kafka sever olarak sevdim bu kitabını da ama herkes sevmeyecektir. O yüzden sadece Kafka severlere öneriyorum. Yazarı merak edenlere ve okumaya başlamak isteyenlere ise Dönüşüm ya da Ceza Kolonisinde ve Diğer Öyküler gibi eserlerle başlamalarını öneririm. Kafkaesk atmosfer neymiş diyenler için de dozunun en yüksek olduğu kitabı, Dava’yı tavsiye ederim. Herkese keyifli okumalar dilerim.

22 Beğeni

ÂDEM’DEN ÖNCE

Yazarı gittikçe daha çok sevmeye başladım. Konusundan bahsedecek olursam; modern zamanda yaşayan bir karakterin uyuduktan sonra rüyalarında Kocadiş adında ilkel bir insan olarak tarih öncesi devirde neler yaşadıklarını anlatıyor. Ayrıca Çevirmen Levent Cinemre buraları okuyorsa kendisine en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Nedeni ise; tarih öncesi ile ilgili okur için araştırmalar yapmış ve bu bilgileri kitabın sonunda ‘‘Açıklamalar ve Paylaşımlar’’ adlı bölümde paylaşmış. Ayrıca çevirmenden okura diye yine aynı bölümde bir yazı kaleme almış ve bu yazı çok hoşuma gitti. Kendisini çok samimi, içten ve sempatik bir insan gibi gördüm :slight_smile:

20 Beğeni

Bu kitabı bu hafta okumayı düşünüyordum, yorumunuzdan sonra birazdan başlıyorum. :slightly_smiling_face:

1 Beğeni

Keyifli okumalar dilerim :slight_smile:

1 Beğeni

images (25)

Bilimkurgu okumayalı iki sene oluyor. Ciddi edebiyata daldım bu dönemde. Dil mevzusunda acayip ve garip dünyalara dalan yazarlarla tanıştım. Bk ve fantastikte pek bulunmaz böyleleri. Bu seçki bana bilimkurguyu neden eskiden sevdiğimi hatırlattı.
Çünkü hayalgücü var.
Çünkü olanca akılalmazlığa rağmen hakikat payı var.

Harlan Elison 'un kitaba ismini veren öyküsü Korkunun Bütün Sesleri aktörlük yeteneğini vücudunun bir uzvu haline getirecek kadar yetenekli bir oyuncuyu anlatıyor. Bir noktadan sonra kayışı(ona film şeridi diyelim) koparıyor ve…

Ray Bradbury bk’nın şairi olarak anılır. Resimli adamdaki birkaç öyküyü okudum, birazını sevdim. Gülümseme hakkında söylenecek her şey sürprizi bozar. Başları yavaş ama anlattığı duygu çok masum, pek güzel.

James Ballard bir Black Mirror hikâyesi kadar gerçek ve teknoloji konusunda evhamlandırıcı.
Tüketmek. Ne pahasına olursa olsun tüketmek. Arkadaşlarım da böyle yapıyor, sokaktaki adamlar da. Satın alıyorum ama neyi?
Devletin desteklediği bir ekonomi distopyasıdır Bilinç Eşiğini Atlayan Adam.

Isaac Asimov 'un Güç Duygusu klasik bir Asimov. En iyisi değil tabi ki ama okuduğunuz diğer öyküleri tatlı tatlı anımsatıyor size. Konusu ise…
dört işlemin kudreti?

Kurt Vonnegut Jr (nam-ı diğer adında kaç “n” harfi var karıştırıyorum adam) herkesin zorla eşitliğe kavuşturulduğu bir distoptya anlatmış Harrison Bergeron’ da. Çok vurucu değildi ama güzel bir konudan yola çıkmış.

Stanislaw Lem 'in Maske 'sini okumadım. Solaris ve Yenilmez’i yarım bırakmam ile sebepten.
Bence Stanislaw yazacaklarını yatmadan önce hamur işi yiyip gece yarısı susuzluktan çatlayıp uyandıktan sonra elinde soğuk su şişesiyle dolanıp uykusunun gelmesini beklerken yazıyor. Başka türlü bu tarzı tutturamaz. Demirciler Çarşısı’nı, Anayurt Oteli’ni, Bir Tereddüdün Romanı’nı, Şato’yu okurken bu kadar depresif bir ortam hayal etmedim. Hatta birkaç kez,“Ulan bi cam açın boğuluyoruz!”, demek istedim(içimden).

Heinlein 'de pek bir numara yoktu. Numaradan kastım şaşırtıcı veya düşündürücü bir olay cereyan etmedi demek. Uzayda son model mekikleriyle Fink atan yakışıklı astronotlar yerine Aşık Veysel ile Kardeş Payı’ndaki Sezai Usta karışımı kör bir ozan olan Rhysling’in otostoplarını anlatması orijinaldi tabi.

Bu uzun yazının hatrına tek isteğim bana böyle bilimkurgu seçkisi önermeniz. Yabancı yazarlardan tabi. Müfit Özdeş’ten beri yerimizde sayıyoruz.

17 Beğeni

Çok büyük bir hata yapıp seneler önce adı sanı duyulmamış bir yayınevinden okumuştum ve keyif alamamıştım. Uzun zamandır İş Kültür’den okuyup okumama konusunda kararsızdım. Yorumunuz için teşekkür ederim. :+1:

1 Beğeni