Japonyanın kendisi zaten başlı başına gerilim ve gizem yaratmaya yetiyor bence. Kitabın ortalarını geçtim ve gerçekten güzel kurgulanmış ve kendisini okutturmayı başaran bir eser. Yazarın anlatım dilini beğendim. Karakterlerin başına gelenler ve bağlantılar şu ana kadar oldukça iyi gidiyor. İçerisinde sadece polisiye ve gerilim barındırmıyor. Dram olarak ta çok iyi konular işliyor. Japonya
nın o ütopik Dünyasını çok iyi hissedebiliyorsunuz. Bu tarz eserleri okumayı sevenlere, eğer farklılık arıyorlarsa kesinlikle tavsiye ederim. Kitabı henüz bitirmemiş olsam bile, sonundan kesinlikle pişman olmayacağıma eminim ve okuyanların da aynısını hissedeceğini düşünüyorum.
Dan Brown’ın bir kitabını okusanız hepsini okumuş gibi oluyorsunuz zaten. Ben hepsini okudum, Langdon Serisinin her bir romanı şu kapıya çıkıyor.
- Herhangi bir müzeye gidilir ve eski arkadaşınız aracılığı ile bir gizem keşfedilir.
- Çok güzel olması haricinde hiç bir özelliği olmayan bir kadın bulunur.
- Kadınla beraber hem gizemi çözmeye çalışan kötü adamlardan hem de polisten kaçılır.
- Kaçarken şehirin tarihi ve turistik mekanları gezilerek ipuçları toplanır.
- Polis teşkilatının içindeki çok profesyonel ve iyi kalpli biri suçsuz olduğunuza inanır.
- Son anda gizem çözülür. Roman biter.
Bu formül ile evinizde kendi Dan Brown kitabınızı yazabilirsiniz.
DIY Dan Brown Books in Five Minutes
Yazarı ne kadar sevsem de durum bu gerçekten de.
GÖK CENNETİN ALTINDA (GUY GAVRIEL KAY)
KONUSU
Kitai İmparatorluğu’nun, eski düşmanı Tagur Krallığı’yla yaptığı son savaşta her iki taraftan kırk bin asker ölür. Yıllar sonra Kitai generali Shen Gao’nun oğlu Shen Tai, ölen babası için yas tutmak ve onun anısını onurlandırmak için imparatorluğun bu uzak sınırındaki savaş meydanına gider ve iki yıl boyunca hayaletleri huzura kavuşturmak için cesetleri gömer. Emeğini ve atalarına saygısını ödüllendirmek için, Tagur Kralı’na gelin giden Beyaz Yeşim Prensesi ona tehlikeli bir hediye verir: iki yüz elli Sardia atı.
Bir Sardia atı çok büyük bir ödüldür. Beş Sardia atı, bir adamı diğerlerinden üstün kılar, rütbesinin yükselmesine, başkalarının kıskançlığına sebep olur. İki yüz elli at ise akla hayale gelmeyecek, bir imparatoru bile şaşırtabilecek bir ödüldür. Shen Tai’nin hayatına son verip bu ödülü ondan çalmak isteyebilecek sayısız insan vardır. Fakat Shen Tai’yi bir anda imparatorluğun en önemli adamı yapan bu ödülün onun hayatını kurtaran bir şartı da vardır: Atları bizzat kendisi almak zorundadır.
DÜŞÜNCELERİM
Lions of Al-Rassan(LoAR) favorilerimden biri olmuştu, ben de GGK’ya dönmek için can atıyordum. Birkaç kitabı arasında kalıp, değişiklik olsun diye Tang dönemi Çin’inden esinlenmiş bu kitabı seçtim.
Kitabı bitirdikten sonra araştırdığım kadarıyla tarihte yaşananlara çoğunlukla sadık kalmış. Hayaletleri ve şamanizmi hikayeden çıkarıp, karakterlerin adlarını tarihteki adlarıyla değiştirirseniz tarihsel kurgu sayılabilecek bir kitap. Tabi ki bu büyük olaylar ana karakterimizin ve ailesinin hikayesi için arka planı oluşturuyor. Arka planla kıyaslayınca kahramanımızın yaşadıkları bazılarına durgun gelebilir, ama beni memnun etti.
Sanırım en büyük sorunum karakterleriydi. Kitap 600 sayfa olsa da birçoğunu yeterince tanıyamamış gibi hissettim. Belki de o dönemin Çin atmosferini hissettirmeye odaklanarak, ki çok güzel becermiş, karakterleri istemeden ikinci plana atmış.
Kısacası LoAR kadar büyülemese de gayet güzel bir kitaptı. Türkçe çevirisini Pegasus basmış.
Boris Akunin - Leviathan
Fandorin yeni görev yeri olan Japonya’ya Leviathan adlı büyük bir gemiyle gitmektedir. Bu yolculuğun başlayacağı sıralarda ise Fransa’da bir Lord evindeki tüm çalışanlarıyla birlikte öldürülür. Lord ölmeden hemen önce suçludan önemli sayılabilecek bir ipucu koparmıştır. Bu sayede olaylar Leviathan’a taşınır ve burada nihayete erer.
İlk etapta Fandorin kitapta yokmuş gibi olsa da sonradan olaylara artarak dahil olmuş ve becerilerilerini konuşturmuştur. Gayet keyifli ve sürükleyici bir okumaydı.
Ekonomi 101 - Alfred Mill
Benim gibi ekonomiye yeni giriş yapan biriyseniz ve bu konuda okur yazarlığınızı arttırmak istiyorsanız rahatlıkla faydasını göreceğiniz bir kitap olmuş sanıyorum. Genel terimleri, işleyişleri rahatlıkla öğrenebilirsiniz. Yine de bilmediğim terimler karşıma çıktığı oldu ama google yardımıyla onu da hallettim. Şimdi de Yatırım 101’i okuyorum.
David Eddings - Kehanetin Oyuncağı
Serinin ilk kitabı olduğu için daha çok karakter ve dünya tanıtımına ayrılmış bu kitap. O yüzden fazla olay yoktu. Şimdilik sadece İpek ve Barak adlı karakterleri sevdim, diğer karakterler için nötrüm. Umarım diğer kitaplarda başta ana karakter olmak üzere diğerleri hakkındaki görüşlerim de olumlu yönde değişir. Bunun dışında okuması kolay ve akıcı bir kitaptı. Benim gibi fantastik türünde fazla kitap okumuş kişilere büyük ihtimalle çerezlik bir kitap olarak gözükecekir, ama bu türe ilk defa başlayacaklar için güzel bir başlangıç kitabı olacaktır.
David Eddings ve Eşi hakkında korkunç şeyler okumuştum kitapları araştırırken. 70’lerde eşi ve kendisi evlatlık edindikleri 4 yaşındaki bir çocuğa şiddet uyguladıkları için hapis yatmışlar bir süre. Çocuğu dövüp bodrum katında başka hayvanların da olduğu bir köpek kafesine saatlerce kilitliyorlarmış. Polis eve baskın yaptığında çocuğu döverken yakalamışlar hatta. Akademi’deki işinden kovulup taşınmak zorunda kalmışlar tüm bu olaylardan sonra. Kasiyerlik falan yapıyor kitap yazmadan önce. Tabi internet öncesi böyle bir bilgiye ulaşmak zor olduğu için söyleşilerde akademiyi niye bıraktığı sorulduğunda şakayla “kasiyerlikte daha fazla para vardı” falan diyor.
Bu sizi kitapları okumaktan alıkoymasın zira eşi de kendisi de ölü durumda ve tüm malvarlıklarından gelen paralar bir okula bağışlanıyor.
Son zamanlarda okuduğum en kötü eser desem abartmış olmam. Kötü oluşu anlatmak istediği distopik bir kurgudan kaynaklanmıyor. Aslında genel anlamda toplumu gökdelen ile özdeşleştirmeye çalışmış. Ama olayları o kadar nedensiz ve temelsiz şekilde ele almış ki. Bu da romanın okuyucu nezdinde saçmasapan hale getirmiş. Paldır küldür nedensiz ve temelsiz komşular arasında kavgalar başlıyor. Ultra abartılı şekilde hareketler. Anlatılmak istenen sosyal bir olgu ve davranışlar olabilir ama roman abartılı şekilde saçmalıklarla dolu. Anlam veremedim. Kitabı bitirmek için okudum. Çok daraldım çok…
Reddit’te bu konuyla ilgili bir başlık buldum ve anladığım kadarıyla gerçekten de masum durmuyorlar. Yine de referans verilen gazetelere erişemediğim için bu konuyu araştırmam gerekiyor.
Aynı başlıkta bir yorumda ise Marion Zimmer Bradley’nin pedefili olan kocasına yardım ettiğiyle ilgili bir şey de okudum. Avalon’un Sisleri ve Atlantis’in Çöküşü adlı serinin yazarı kendisi. Bu serileri de okumak istiyordum ama okumama gerek kalmadı artık.
Bu yazarlarla ilgili gerçeklerin İngilizcesi benden daha iyi birisi tarafından araştırılıp portalda haber şeklinde sunulması çok iyi olur.
Aslında okuyorum değil, az önce bitirdim. Bu yüzden okudum diyelim. DoğuBatı’nın yeni kitaplarından sayılır. O yüzden fark etmemiş, gözüne ilişmemiş birileri olabilir diye ufak bir inceleme yapmak istedim. Antropolojiye ufaktan ilgisi olanlara kesinlikle tavsiye ederim.
Kitabın yazarlarının da kitabın önsözünde söyledikleri gibi Kültürel Antropoloji - Temel Kavramlar, antropolojiye yeni başlayanlar veya alanın yeni öğrencileri ya da ilgisi olanlar için giriş mahiyetinde bir kitap. Yazarların kitabı kaleme alma amacı daha çok derslerde kullanılması içinmiş. Kitabın bölümlerini de buna göre ayarlamışlar; direkt olarak antropoloji nedir, ana dalları ve alt dalları nelerdir gibi sorularla temelden alarak ilerliyor. Alanın içindeki diğer temel kavramlar da kısa başlıklar ya da kısa cümleler hâlinde okuyucuya veriliyor.
Kitabın başında antropolojinin dört ana dalından (Biyolojik Antropoloji, Kültürel Antropoloji, Dilbilimsel Antropoloji, Arkeoloji) bahsediliyor ve bu ana dalların alt dallarında da antropologların diğer toplumsal alan araştırmalarında ne gibi incelemelerde bulundukları ve böylece daha başka ortaya çıkan antropoloji dalları ele alınıyor.
Temel alanlar hakkında bilgi verildikten sonra da antropolojinin ilk çalışma alanlarından olan kültür kavramı irdeleniyor. Ardından kültür karşısında ırk kavramı inceleniyor. Burada da 19. yüzyılın sonlarından bugüne değin tartışılan, ikinci dünya savaşına doğru aşırı ideolojik zihniyetlere neden olan biyolojik/bilimsel ırkçılık konusuna değinip bu görüşe karşıt olan fikirler veriliyor. Kültür ve ırk kavramlarını da dil ve kültür ilişkisine dair görüşlerin yer aldığı bir bölüm takip ediyor. Daha sonra da din, mit ve ritüel gibi kavramlar açıklanıp antropoloji biliminin başlangıcından beri bunlara dair ortaya konan bakış açıları ve bilgiler veriliyor.
Bunlardan sonra kültürel antropolojinin başlıca araştırmaları olan konulara geliniyor. Alanın araştırmalardaki yapıtaşları olan cinsiyet, aile, akrabalık ilişkileri, evlilik, arkadaşlık gibi toplumsal olgulardan bahsedilerek birkaç farklı toplum örneklerinden karşılaştırmalar yapılıyor.
Kitabın ortalarında siyasal antropoloji, iktisadî/ekonomik antropoloji başlıklarıyla yine antropoloji biliminin başlangıcından bu yana bu konularla ilgili çeşitli görüşlerin yer aldığı uzunca birer bölüm var. O bölümün ardından küreselleşmenin sömürgeci anlayışla nasıl şekillendiğinin antropolojik açıdan incelenmesi, alanın çalışanlarının konuya dair görüşleri bulunuyor.
Son olarak, antropolojinin bilim, sağlık gibi alanlarla ilişkisi anlatılıyor ve bu bölümü takiben kültürel antropoloji teorilerinin 19. yüzyıldan 21. yüzyıla kadar nasıl değiştiğinden bahsediliyor ve alanın başlangıcından beri alanı etkilemiş ünlü antropologlar ve onların kuramları verilip karşılaştırılıyor.
Kitabın sonuna ayrıca bir ek bölüm konulmuş; Bir etnografın nasıl çalışmalar yaptığı, bir etnografın neler yapması gerektiği, bir etnografik alan araştırmasının nasıl okunması, ne gibi sorular sorulması gerektiği gibi on sayfalık bir bilgilendirme -ya da tavsiye- metni. Şimdilik antropolojiye olan bu ilgimle bu son bölüm benim çok hoşuma gitti.
Kitabın çevirisi gayet iyi. DoğuBatı’nın akademik kitapları genellikle kaliteli ve sağlam olmuştur zaten. Zorlayıcı bir dili de yoktu. Sadece bir veya iki yerde yanlış harf basımı olmuş, o kadar. Engel olmuyor onlar da. Küçük notlar alarak okudum ve belli başlı konuları bilsem de bazı yerlerdeki eksiklerimi doldurmam açısından yararlı bir okuma oldu. Yine dediğim gibi, kitap ders kitabı olarak tasarlandığı için her bölümün sonunda bölüme dair okunabilecek yazar ve kitap tavsiyeleri bulunuyor. Bu da kitaba güzel bir artı katıyor.
Faydalı bir yazı olduysa ne mutlu bana. İyi okumalar dilerim .
Arthur Schopenhauer - Haklı Çıkma Sanatı - Eristik Diyalektik bitti.
Önemli olan bir tartışma sonunda hakikati ortaya çıkarmak mı yoksa haklı olmak/çıkmak mı?
Tartıştığınız kişiyi alt etmek istiyor ya da bunu yapmak isteyenleri fark etmek istiyorsanız okunmalı.
Uzun zaman oldu böyle savaşa doyduğum kitap okuyalı. Tam 100 sayfa kesintisiz savaş var 300 sayfa kitapta. Kitap savaşı güzel hazırlayıp veriyor. Bundan önce okuduğum Dikenlerin Kralında savaş tadını bu kadar yoğun güzel alamamıştım.
Çok okumak isteyip bütçeden dolayı okuyamadığım bir seri. Umarım bir gün bize de okumak nasip olur.
Zamanın Çocukları
Uzun zamandır heyecanla beklediğim bu mükemmel kitabı, fazla bekletmeden okumak istedim. Okuduğum en iyi bilim kurgu kitapları listeme tepelerden giriş yaptı. Kitabın çevirisi çok akıcıydı, anlatım bozuklukları yoktu ve birkaç (özel isimlerde ağırlıkla) harf ya da ek hatası hariç, genel olarak başarılı bir editörlük ve redaksiyonu vardı. Baskı kalitesi ortalamaydı, bükerek okumanızı önermem kapak kırılmaya biraz müsait.
Kitabımız evrim tabanında gelişen bir bilim kurgu kitabı. Tür olarak uzay operası diyebiliriz. Bilimsel dayanakları oldukça güzel işlenmiş, benzerleri arasında inandırıcılık ve tutarlılık olarak bence baya öne çıkıyor. Evrimsel yaklaşım insan türünü 6 7 milyon yıl öncelere dayandırır. Homo Erectus’un ortaya çıkışı ise yaklaşık 2 milyon yıl öncesindedir. Ve son olarak Sapiens’in yaklaşık 200 bin yıl önce ortaya çıktığı düşünülüyor. Bu 200 bin yıllık süreçte insan evrimi daha önceki milyonlarca yıla nazaran oldukça hızlı ve gelişmiş. İşte bazı bilim insanları bu durumda bir çeşit virüsün rol aldığını iddia ediyor. Kitabımızın da evrimsel olarak dayanaklarından birisi işte bu. Ayrıca basit canlıların evrimsel gelişimi sınırlı olmasına rağmen, bazı avantajlarla dolu, bu da bir diğer noktamız. Bir başka nokta ise, bakteriler vs gibi bazı alt türlerde, konjugasyon ile gen aktarımı ve kalıtımsal aktarım basitlikleri ve bir alt nesile gen aktarımı kolaylığı (yani tür basitleştikçe bu tarz durumların da imkanlılığı). Bu bilimsel temellerde gelişiyor kitap desek yanlış olmaz, tabii bir de Non Ultra Natura (doğadan daha büyük yok) noktamız var; yani doğanın da her zaman bir planı vardır ve işler her zaman bizim istediğimiz gibi gitmez. Tabii kitapta kafa karışıklığı yaratacak noktalarda çevirmen ve yayıma hazırlayan notlarıyla müdehalelerde bulunmuş, gayet güzel açıklamalar getirmiş, yani ağır bilimsel bilgilerle kitabın okunurluğu azalmamış, yanlış anlaşılmasın bu söylediklerim. Sadece bilimsel dayanaklarını açıklamak için bahsettim bunlardan.
Az gelişmiş canlıların evrimini de irdeleyen, uzay yolculukları ve zaman kapsülleri içeren, böylesine detaylı ve kaliteli bir kitap okudum mu, bilmiyorum. Çok akıcı ve ilgi çekici bir kitap olduğunu söylemem lazım.
Kitap arka planda harika bir cinsiyet ayrımı, toplum yapısı, insanın doğası eleştirileri işliyor (ama özellikle de cinsiyetçiliği çok başarılı bir şekilde işliyor, son dönemin neredeyse klişesi haline gelen ‘cinsiyetsiz toplum’ şeklinde değil bu arada). Tabii teolojik konulara da bolca eleştiri getiriyor, orta çağ göndermelerini çok farklı koşullar altında yapıyor gerçekten. Ayrıca bambaşka bir iletişim türü işleniyor ve de bambaşka bir inanç türü. Yani yazarın hayal gücüne hayran olmamak elde değil. Kitabın sonu beni tatmin etti, ikinci kitabı varmış ama kitap kendi içerisinde başlayıp bitiyor. Diğer kitap ilerde çıkarsa okurum tabii.
Kısaca çok sevdiğim bir kitap oldu, tüm bilim kurgu severlere şiddetle tavsiye ediyorum, ben çok keyif alarak okudum. Herkese keyifli okumalar dilerim.
MEZBAHA 5 (KURT VONNEGUT JR.)
KONUSU
Kurt Vonnegut, Batman’deki Joker’in iyi kalpli ikizi gibi. Beyne şerbet dökerken, kalbe kezzap saçıyor! Tüm zamanların en büyük savaş karşıtı romanlarından Mezbaha 5’te, Dresden bombardımanı merkezinde bir zaman yolculuğuna çıkıyoruz.
Billy Pilgrim beceriksiz bir zaman gezgini; nereye gideceğini kontrol edemiyor ve seyahatleri eğlenceli falan geçmiyor. Hayatının hangi kısmında kendini oynayacağını önceden bilemediğinden, sürekli sahne korkusu çektiğini söylüyor. Billy Pilgrim bir savaş esiri. Güzel ve yaşanabilir bir kentin mahvına tanık oldu. Tanıdığı biri, başkasına ait bir demliği aldığı için vuruldu Dresden’de. Bir diğeri, şahsi düşmanlarını savaştan sonra kiralık katillere öldürteceği tehdidini sahiden savurdu.
Unutmayın: Hepsi yaşandı bunların. Aşağı yukarı. En azından savaş kısımları gerçek.İnsanlığın merkezine yapılan bu zaman yolculuğu, hayatın anlamını arayan fakat bulmaya korkan herkes için benzersiz bir rehber.
DÜŞÜNCELERİM
Vonnegut’un okuduğum ikinci eseri ve Kedi Beşiği’nden daha çok beğendim. Yine kara mizahını kullanarak, özellikle savaş, Amerika, Hristiyanlık ve kader üzerine konuşmuş. İşin asıl ilginç yanı ise kitapta Billy Pilgrim’in başına gelen olayları Vonnegut’un bizzat yaşamış olması. En karanlık sahnelerde bile gülümsetebilen bu kitaba ayrı bir ciddiyet katıyor. Vietnam Savaşı yıllarında yayınlandığını göz önünde bulundurursak Amerikan okullarında okutulmasına şaşırmamak gerek.
Basit ve kısa cümleler kullanmayı sevdiği için okuması çok rahat bir yazar. Herkese öneririm.
Bu kitabı çok merak etmeye başladım.
@M3rett0 April böyle kapak basmayı kimden öğrendi diye şok oluyordum tam şokum kursağımda kaldı. -_-
Sonunda beklediğim kitap değerlendirmesi
Anlatımda sıkıntı yoksa hemen alıyorum, ingilizce okumaya başlamıştım ama çok zorlanıyorum, benim ingilizcenin yanında 6.45 duayen kalır
Size okumalarınızı bildiğim için kesinlikle tavsiye ediyorum. Anlatımda hiçbir sorun yok, gayet güzel ve akıcı kitabın dili.
Okuma tarzlarından yola çıkarak @alper, @Bay_Karamsar, @ElijahBaley, @Gelu, @Leingrad ve @Anita da çok sevecektir, eminim. Sizlere de tavsiyem olsun. @Howl kesinlikle merak etmeye değer bir kitap, ben çok keyif aldım. Tabii @SJack zaten okuyacaktır önünde sonunda, sonuçta bilim kurgucu kendisi, onu belirtmedim.
Eksik Parça Yaynlarının Yeşim Şehri kitabının yaklaşık 100 sayfasını okudum, o kitapta da yazım yanlışı, anlatım bozukluğu benim gözüme çarpmadı. Anlatım çok akıcı, dili sadeydi. Demek ki bu işe gereken özeni gösteriyorlar. Tebrik etmek gerekiyor.