Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

İthaki Bilimkurgu Klasiklerinin en yeni üyelerinden biri olan Ben, Efsane’yi okudum.
Filmini sevmiştim. Kitabını daha çok sevdim. Serideki (Su Adama, Zaman Makinesi, Ben, Robot ve Maymunlar Gezegeni) birkaç kitap gibi Ben, Efsane de bir çırpıda okunacak bir eser.

Yazarın anlatımı çok akıcı. Kahramanımız Robert Neville ile öyle samimi oluyoruz ki sanki o salgının ortasında biz tek başımıza kalmışız gibi yaşıyoruz. Filmi ile farklılıklar olsa da gerçekten çok güzel bir öyküydü. Bilimkurguya başlamak isteyenlere rahatlıkla tavsiye edeceğim okuması kolay kitaplardan biri oldu.

Son olarak İthaki’nin kitaba ait son okuması olmamış gibi. Harf hataları kelime yanlışları vs vardı çoğu yerde.

36 Beğeni

Sanıyorum İthaki’de son okuma falan yapılmıyor. Yoksa bu kadar çok kitapta bu kadar çok yazım yanlışı vs olmaz. Tamam elbette bir iki hata gözden kaçabilir, ancak İthaki’ninki bir iki hatayı fazla fazla aşıyor.

1 Beğeni

Kitap filminden çok mu farklı dersiniz? Film de mesela son olarak 2 alternatif var.Kitapta nasıl bitiyor açıkçası merak ettim. :slight_smile:

Evet çok farklı. Kitapta tek bir son var. Okumadıysanız sonunu söylemesem daha iyi olur.:slight_smile:

3 Beğeni

Sokratesin Savunması: Kitabı okurken açıkcası son bölümlerde duygulandım. MÖ yazılmış bir eser. Sokratesin ölümünden binlerce yıl geçmiş ve bu kitabı yazan ve okuyan insanlarda toprağın altında.
Kitap genel olarak dört bölümden oluşuyor. İlkine giriş diye biliriz. İkincisi Sokratesin Savunması üçüncüsü zindandan kaçma hakkında Sokratese teklif ve son olarakta Sokrates ‘in ölmeden önce ruhlar hakkında ve Dünya neye benziyor konularını incelemesi. Son bölümleri hayranlıkla okudum. Sokrates taa o zamanlar yaşamdan öncede hayat vardı ve ölümden sonra da hayat var düşüncesine sahipmişti. Bu konular hakkında konuşmasına hayran kaldım. Ve iyi insanlar göğe kötü insanlar da yerin dibine girip cezalandırılacağı dediğinde tekrar hayran kaldım kalmamak zaten zor dediğim gibi çok eski zamanlarda bunları düşünüp ve doğrusunu bulmak çok büyük bir zekiliktir. Dünya hakkındaki düşünceleride doğruydu bunda da tekrar tekrar hayran kaldım.
Son olarak kitapta bazen anlamadığım yerler oldu buda büyük ihtimalle günlerimin yoğun geçtiğinden ve gece zamanında okuduğumdan kaynaklı. Size tavsiyem kafanız boşken okuyun.

İncelememde Sokratesin ölümünden filan bahsettim ama bunu bu kitabı okumayan insanlarında bileceğini düşünüyorum çünkü Felsefe dersinde bu filozofların hayatları bahsediliyor. Düşüncelerinden bahsettim ve bununda pek bir kusuru olacağını düşünmüyorum çünkü bu bir roman değil felsefe kitabı. Felsefeyle uğraşanlarda Sokratesin düşüncelerini biliyordur. Kitabı okuyacak kişilerinde az çok felsefe bilgisini olacağını düşündüğümden dolayı bir mahsusu olmayacağını düşündüm.

15 Beğeni

image

Leo Perutz - Leonardo’nun Yahuda’sı

Leonardo Da Vinci, Son Akşam Yemeği’ni çizmekte zorluk çeker, çünkü Hz. İsa’ya ihanet eden Yahuda İskariot’u çizerken kendisine model olacak birisini bulamamıştır. Bu yüzden de yana yakıla Milano sokaklarında uygun kişiyi aramaktadır. Bu kitapta da Da Vinci’nin aradığı kişiyi bulma süreci anlatılmaktadır.

Normalde bu tarz tarihi kurguları çok başarılı bulmam, ama yazar bu işi çok iyi başarmış. Da Vinci’nin Yahuda’sını bulmasıyla ilgili rivayetlerle bu kitapta anlatılan versiyon birbiriyle çelişiyor, fakat bu kitapta anlatılan versiyon çok daha iyi.

Leo Perutz favori yazarlarım arasına girdi, diğer kitaplarını da en kısa zaman içinde okumayı planlıyorum.

27 Beğeni

Çok güzel kitap cidden. Leo Perutz favori yazarlarım listemde en üstlerdedir. Şimdi yeni kitabı çıksa, işi gücü bırakır okurum. Dokuzla Dokuz Arasında, Kıyamet Günü Ustası, Şeytan Tozu… hepsi mükemmel kitaplar gerçekten.

2 Beğeni


İlk kitap gibi beni dünyamdan kopardı. Okumuyor yaşıyorum. Mükemmel, mükemmel, mükemmel.

18 Beğeni

İlyada - Homeros

“Zeus verdi bize bu acı kaderi/bizden sonraki insanlar okuyacak/anlatacak bizi bir destan gibi.” diyen Helene’nin sesi yankılanıyor kulaklarda, Notos rüzgârı esiyor satırlar biterken, sarı yeşil bir duygu kaplıyor yürekleri. İlyada’yı okumak, el yazmaları arasında kendini kaybetmek gibi. Ören yerlerinde zamana meydan okuyan sütunlara parmak uçlarını değdirmek gibi. Tarihi bir Stendhal sendromuna gönüllü kurbanlık.

Kendinden geçiren uzun bir yolculuğa “kültür kahramanım” Azra Erhat hocanın önderliğinde çıkmak, dilimizde Homeros’u tadına vara vara okuyabilmek peki? Kapsamlı, okurunu kelimenin tam anlamıyla kucaklayan, tüm zamanların en güzel girizgâhı ile zihnimizin yol azıklarını düzen ve böyle girift bir anlatıya okurunu sarı rubalı Şafak’ın gül parmakları misali hazırlayan Erhat, A. Kadir Meriçboyu ile ilmek ilmek ördüğü dizelerle dilimizin -yine kelimenin tam anlamıyla- en tanrısal işlerinden birine hayat veriyor. İlyada, tam da bu nedenlerle, tam da Erhat’ın istediği gibi “anlamak için 40.000 kitap okumadan, tadına vara vara” okunmak için duruyor karşımızda.

Moira’ların kesip attığı kader yumakları arasında boğuşan, tolgaların ağırlığı ile yağmurdan sonraki haşhaş çiçeği misali eğilen başların, acıya dayanıklı yüreklerin hikâyelerini bir ana ve bir çok yan düzlemde ele alan Homeros, aynı zamanda Tanrılar ve onların oyunbazlıkları ile eseri iki katmanda ilerletiyor. Öncüsü olduğu nice eserin temellerinin atıldığı, Batı Kanonu’nun kaynak eseri İlyada’yı okumak ne kadar zorlayıcı ve karmaşık görünse de korkmadan dalmayı gerektiren delişmen bir ırmak aslında. Her bölüm öncesi Erhat’ın önsözde hazırladığı kısa özet satırları ile zihni hazırlayıp, yer yer yine Erhat’ın ustalık eseri olan dilimize telif Mitoloji Sözlüğü’nden yararlanıp, aşırıya kaçarak ayrıntıların peşinde patikadan sapmayaya dikkat ederek akıntıya kendini bırakırsa eğer okuru, sonu altın renkli bir bulutun orta yerinde sonlanan, ödüllendirici ve keyfi kendinden doğan bir yolculuk bu. Nice okumaların kilidini açan, insanlığın kültür mirasına, kültür denilen hayaletin kadim parmak izlerine dokunmak demek İlyada. Masmavi bir his.

14 Beğeni


Düz bir yolda uzun bir süre seyretmeye başlayınca hayat; aynı kokuya epey bir müddet maruz kalmış bir burun gibi onu hissetmekte, algılamakta zorluk yaşarız. Hatta bu yüzden gerçekten de belli bir km sınırı içinde dümdüz yollar yapılmaz, bazen direksiyonun yönünü çevirmek insanı yoldan çıkaracağına yola olan dikatini toplar ve yolda tutar.

Ama hayatın yönünü değiştirmek, hayatın biricikliği yüzünden o kadar kolay değildir. Alınan kararların doğuracağı sonuçlar insanı çekincede bırakır, ileriye sıçramanın endişeleri, geriye dönmenin korkuları insanı hayatın içinde bir yerde sıkıştırıp bırakır.

Alınacak her kararla var olacak her alternatif hayattan haberdar olsaydık peki, en sonunda elimize geçecek hayat, habersizce yaşayacağımız hayattan çok daha farklı mı olurdu, kim bilir?

İster akışına bırakalım, ister sıkışıp kalalım hayatın içinde, tüm hayatlar kainatın duvarında asılı bir tablo sadece. Ve paletinde tek renk olan ressamın gözünde aynı tüm tabloların ismi. Onları birbirinden farklı kılan tek şey hepsini bir başkasının yaşamış olması.

15 Beğeni

Son cüret kitabını bitirdim. Kitap oldukça akıcıydı. Beğendim. Yer yer duygulandım. Özellikle yaşanmış bazı kötü olayları okurken gözlerim doldu. Beni bayağı etkiledi.

8 Beğeni

Az önce bitirdim. Okurken kendimle çok bağdaştırdığım bir kitap oldu. Bir adamın benliğini keşfetmesini anlatıyor, ben de şuan öyle bir dönemdeyim o yüzden çok güzel denk geldi :). Bir gün boyunca kendisini çözümlemesini ve kendiyle barışmasını anlatıyor. Okunması gereken bir kitap, tavsiye ederim.

15 Beğeni

Huxley’nin Cesur Yeni Dünya ’sından 8 yıl sonra, George Orwell’in 1984’ünden ise 9 yıl önce yayınlanan Kallocain Biz, Cesur Yeni Dünya ve 1984 ile birlikte yirminci yüzyılın en önemli dört distopyasından biri olarak kabul ediliyor.

Dünyadevlet herkesin eşit olduğu, rütbe belirteçleri hariç aynı olanaklara sahip olduğu Silah Arkadaşlarından oluşan, bireyin sadece biyolojik olarak var ve faydalı olduğu bir birlik olarak resmediliyor. Ama eşitler içinde daha değerliler olduğu silah arkadaşları tarafından da kabul görüyor. Kadınlar yasalar önünde eşit, görevleri/meslkeleri olan değerli bireyler olsalar da Kall’ın eşi Linda’ya göre yalnızca yeni erkekler yaratabildikleri ölçüde değerliler.

DünyaDevletin ‘asosyal’ hainlerin eylemlerini daha düşünce aşamasındayken belirlemesini sağlayan bir gerçeklik serumunu geliştiren bilim insanı Leo Kall’ın hikâyesini, -Hakan Bıçakçı’nın sunuşunda da belirttiği gibi- Distopyalarda ender rastlanan birinci tekil şahsın ağzından anlatıyor.

Leo Kall iyi bir vatandaş/silah arkadaşı olmak için kendini sürekli güdüleyen ama içindeki birey olma güdüsünü dizginleyemeyen bir ‘kahraman’, Ancak apaçık gerçekle yüzleştiğinde bile aslında hiçbir şey yapmıyor, eylemsiz kalmayı tercih ediyor.

Kendisini sosyalist ve pasifist olarak tanımlayan Karin Boye bu distopya anlatısının içinde kendi ütopyasını da anlatıyor bize: “Örgütümüz yok bizim. Organik olan bir şeyin örgüte ihtiyacı olmaz. (…) Biz içeriden gelişiyoruz; tıpkı bir ağaç gibi. (…) Bizden hayat doğuyor. Cansız ne varsa sizde.”


Kitabın giriş bölümlerinde biraz zorlandım açıkçası. Hikaye ve karakterlere bir türlü ısınamadım. Ama ortasından itibaren kitap açılıyor, okutuyor kendini. Eğer başlayıpta bırakmaya niyetlenirseniz 129. sayfaya atlayıp 12. bölümden okumaya devam edin.

22 Beğeni

Uzun süredir okumak istediğim Cam Şato serisine bir giriş yapmak istediğim için ilk kitabı okudum ve çok beğendim! :star_struck:

Celaena Sardothien’a bayıldım! En beğendiğim kadın baş karakterlerden biri kesinlikle Celaena oldu. Kendisi cesur, gözü kara, kendinden emin ve zeki bir suikastçı. Kitaplarda en nefret ettiğim şeylerden biri de aptal kadın karakterler. Hani şu kendine güveni olmayan, erkek karakter nereye çekerse oraya giden uyuz karakterler. Celaena, tam tersiydi. Fantastik kitaplarda aşk unsurunun ön plana çıkması beni hep rahatsız eden bir konu olmuştur. Cam Şato’da aşk, asla ön planda değildi. Biz sayfalarca Celaena’nın yaşadığı güçlükleri, mücadeleleri ve zaferleri okuduk. Dorian ve Chaol’u da çok sevdim gerçekten, ikisi de asil ve belirgin karakterler. Bu, 7 kitaplık bir seriyle tanışma kitabıydı ve her şeyin dozu ustalıkla ayarlanmıştı. Sarah J. Maas’in kalemine de bayıldım. Sırasıyla Cam Şato serisini okuduktan sonra bir de Dikenler ve Güller Sarayı serisini okuyacağım. Maas, şimdiden favori yazarlarım arasına girdi. Kısacası çok keyifli bir deneyimdi, okuyacağım birkaç kitaptan sonra serinin ikinci kitabıyla seriye devam ederim diye düşünüyorum. :upside_down_face:

13 Beğeni

Anubis Kapıları - Tim Powers

Birbirine sarmaşık gibi bağlanmış bir çok hayat ve bu hayatların ortasında nereden geldiğini ne yapacağını ya da tam olarak neden orada olduğunu anlamayan bir ana karakter.

Bu kitabı ilk olarak lise zamanlarımda mitolojiye olan ilgim sebebiyle okumuştum. O zamanlar kitap biriktirme gibi bir alışkanlığım olmadığından elimde yoktu. Bu sebeple yeniden baskı yapmasını aradan yıllar geçtikten sonra tekrar okumayı çok istedim. @alfakitap sağolsun basacaklarını duyduğum günden beri yani yaklaşık 1 yıldır bekliyordum. Sonunda Geçtiğimiz ay baskı yaptı ve tekrar okuma fırsatım oldu.

Size kitabı süslü cümlelerle anlatmayacağım. Bu türü yani fantastik/bilimkurgu edebiyatını seviyorsanız mutlaka daha önceki okumalarınızda denk geldiğiniz konulara tekrar denk geleceksiniz, öykü yapıları ve özellikle zaman yolculuğu konusunda daha önce de denk geldiğiniz fikirlere denk gelebilirsiniz. Kitap size tamamen özgün gelmeyebilir ancak bu özgün olmadığı anlamına gelmiyor çünkü ülkemizdeki baskı zamanına değil asıl basım zamanı olan 1983’de yazıldığını unutmadan yorumlamamız gerekiyor.

Kitap bir zaman yolculuğu ile başlıyor, özgeçmişini hazırladığı bir yazarı geçmişte dinleme fırsatı yakalayan ana karakterimiz ile çıkıyoruz yola. Kitapta mitolojik öğeler edebi eleştiriler ve çok az miktarda da felsefe mevcut. Ancak öyküyü okumak için hiçbirini tam olarak bilmenize gerek yok.

Benim için yeri farklı olduğu için sevdim/sevmedim demiyorum. Ancak okunmasını kesinlikle tavsiye ediyorum. Çeviride imla/yapı hataları haricinde genel olarak bir sorun görmedim. Ama özellikle şiir ve edebi değeri olan metin çevirilerinde biraz daha iyi cümleler kurulabilirdi. Bunlar dışında Alfa Yayın güzel iş çıkarmış.

Uzun zamandır bu paylaşmama sebebim aslında bu kitabın yanında birkaç tane daha kitap okuyor olmam. Hem mitoloji hem de ingiliz/amerikan edebiyatı konusunda ince detaylar yakalamak istemiştim ve daha sonra ilk okuduğunuzda anlamayıp geriye dönüp tekrar bulmanız gereken yerleri işaretlemeye çalışmıştım. Bu dönemde bilgisayarım bozulduğu için açıkcası pek hevesim kalmadı.

Spoiler vermeden anlatabileceklerim bu kadar. :slight_smile:

29 Beğeni

7 Beğeni

Bu sabah ne okusam diye düşünürken bu kitabı da elime aldım. Hem uzunluğu hem de filmini yeni izlediğim için şu an okumaktan vazgeçtim. Kitabın geçtiği dönem hoşuma gidiyor ve arasıra o dönem hakkında okumak canım çektiğinden kitaplığımda bulunduruyorum. Bu arada okumak için Leonid Andreyev’in Yahuda İskariot’unu kısa olduğu için seçtim. Yarısına geldim. Akıcı bir dili var ve Yahuda’nın neler yapacağını merakla bekliyordum.

Sizinde neden bu kitabı seçtiğiniz ve nasıl bulduğumuzu bizimle paslaşmanızı tavsiye ederim. Böyle bir fotoğraf koyup kaçmak hiç olmadı. :smile:

3 Beğeni

Elric: Dük Elric
Yine bir Moorcock klasiği olarak mükemmel öykülerden oluşan bir kitabı okudum diyebilirim. Kitabın içeriği hakkında pek bir şey demesemde içerisindeki öykü/çizgi roman metinlerini beğendiğimi söyleyebilirim.

16 Beğeni

image

Titanlı Oyuncular yine PKD’in tarzını konuşturduğu güzel bir kitap. Özellikle konusu çok ilginç; Dünya nüfusu yok denecek kadar azalmıştır ve yerleşkelerin çoğu bu az denecek kadar olan insanların elindedir. Peki tüm bu insanlar bununla ne yapacaktır? Eh bu da PKD tarzı bir çözümle karşımıza çıkıyor. :smiley: İnsanlar ellerindeki bu mülklerin tapularını ve varlıklarını Monopoly oyununda ya değerlendiriyor ya da kaybediyor.

Hikayedeki kahramanımız Pete Garden da Berkeley’in sahibi olmasıyla ünlüdür ve Monopoly’de Berkeley’i kaybetmesiyle gerçekliğin ve uzaylıların ardındaki perde aralanır. Beklenmedik bir cinayetle de ortalık gizemli bir atmosfere bürünür. Telepatlar, uzaylılar, konuşan arabalar ve diğer eşyalarla birlikte çok zengin bir sofra Titanlı Oyuncular.

Romanda PKD’in hayatından birçok kesiti de çokça görüyoruz. Dick’in Uyuşturucular, gerçeklik algısı, intihar girişimleri ve sosyal hayatla olan bağlantısı kitapta dürüst bir şekilde karşımıza çıkıyor. Tüm bunları da görünce yazarın hayal gücü beni tekrar mest etti.

26 Beğeni

Daha önce hiç PKD okumamıştım ama şu yorumdan sonra kesinlikle bir kitabını alıp başlayacağım. Düşünceleriyle birlikte çok ilgi çekici bir yazara benziyor. Teşekkürler.

3 Beğeni