Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

ALGERNON’A ÇİÇEKLER (DANIEL KEYES)

KONUSU

Çok düşük bir IQ ile doğan Charlie, bilim adamlarının, zeka seviyesini artıracak deneysel ameliyatı gerçekleştirmeleri için kusursuz bir adaydır. Bu deney Algernon adındaki laboratuvar faresinde test edilmiş ve büyük bir başarı elde edilmiştir.

Ameliyattan sonra, Charlie’nin durumu günlüğüne yazdığı raporlarla takip edilmeye başlanır. İlk yazdığı raporlara çocuksu bir dil ve imla hataları hakimdir. Ve sonra ameliyat etkisini göstermeye başlar. Charlie artık, insanların kendisiyle dalga geçemeyeceğini ve bir sürü arkadaş edineceğini, aşık olduğu kadına açılabileceğini düşünür.

DÜŞÜNCELERİM

Normalde burayı içimi dökmek için kullanıyorum ama bu sefer gerek kalmadı. Okuyun, biraz da siz ağlayın.

26 Beğeni

Çok beğendiğim ve bende iz bırakan kitaplardan birisidir. Çevremdekilere de okumaları için tavsiyelerde bulunsam da yeterli ilgiyi görmüyor maalesef.

2 Beğeni

Çok şahane gerçekten…

1 Beğeni

Zaman Çarkı 4 ve Kızıl Kraliçe bitti. Zaman Çarkının ilk 500 sayfası benim için serideki en geçmek bilmeyen bölüm oldu. “Kızıl Kraliçe” yi ise her zaman ki hızı ve akıcılığı ile kısa sürede bitirdim.

Sıradaki kitabım ;
Şirkette, Charles Dickens İki Şehrin Hikayesi,
Evde İngiliz Edebiyatı 101.

14 Beğeni

Bir akademisyen meslektaşını öldürerek San Quentin Hapishanesi’ne düşen eski bir profesör, burada yaşam boyu hapis cezasını çekerken maruz kaldığı korkunç işkenceden kaçmak için zihinsel taktikler geliştirir. Acı çeken bedenini terk ederek, tarihin farklı dönemlerinde, farklı coğrafyalarda geçen önceki yaşamlarına geri döndüğü yolculuklara çıkar.

Jack London’ın korkunç San Quentin’de beş yılını geçiren arkadaşı Ed Morrell’dan esinlenerek yazdığı Yıldız Gezgini’nin anlatıcısının her bir geçmiş yaşam deneyimi, bağımsız birer öykü olarak da okunabilir. London bu en özgün yapıtında, astral seyehat ve yeniden doğuş çevirimi üzerine kafa yorar. Ancak insanlık durumunun bu dirayetli gözlemcisini asıl derdi, ABD’nin gaddar ve çürümüş hapishane sistemini gözler önüne sermektir.

Kitabın tanıtımı aklıma Ahmet Ümit - Patasana’yı getirdi. Bakalım okurken de aynı hissi verecek mi.

19 Beğeni

Antropoloji alanına dair okumalarıma İsmail Gezgin’in Homo Narrans’ı ile devam ettim. İsmail Gezgin alana epey hâkim bir yazar. Bunun haricinde kitaplığımda Sanatın Mitolojisi adlı bir kitabı daha var; okumak nasip olmadı henüz ne yazık ki. Bunlar haricinde yine bu alanda yazdığı birkaç kitabı daha var. Kitap bir ay önce piyasaya sürülmüş. Böylelikle kitaptan haberdar olmayan, alana ilgililer için umarım tanıtıcı, faydalı bir yazı olur.

Açıkça söylemem gerekirse -belki de ben haberdar değilimdir ama- Türkiye’de bu alana dair pek sağlam çalışmalar yok. Varsa da genelde hep aynı şeyleri farklı yorumlamalarla dile getirenlerin yaptığı çalışmalar var. Bu yüzden insan ister istemez bu tür alanlara dair ülkemizde yapılan çalışmalara pek sıcak bakamıyor. Ben de bu kitabı tereddütle almıştım. Fakat kaygım gereksizmiş. Yer yer aklımda yeni düşünceler filizlendiren çok iyi tespitlerde bulunan yazar, bazı bölümlerde birkaç tekrara düşmüş. Yine de benim için gayet doyurucu bir çalışmaydı. Sürekli yabancı dilden çevirilerle okuduğumuz bu tür çalışmaları bir de bizim dilimizde okumak çok güzeldi; yazarın dili de ne ağır ne de çok sadeydi. Derdini gayet anlaşılır bir üslup ile anlatmıştı. Ayrıca yine dediğim gibi -her ne kadar bu türe dair çok okuma yapmaya çalışsam da belki de benim fazla eser bilmememden kaynaklı bir durumdur- yazarın düşünceleri ve tespitleri ufuk açıcı ve özgündü. Ülkede böyle çalışmalar görmek sevindirici.

Kitabın en çok beğendiğim kısmı, konuya daha iyi bakış açısı sağlayabilmek adına ve ileriki bölümlerde hâkim fikir üzerine bağlantılar kurabilmek için yazarın kendi düşünceleriyle tespitlerde bulunduğu giriş mahiyetinde olan ilk bölümü. Zira yazar, insanın doğadaki zincirini kırıp kendini ondan ayıran (ölümü bilen) bir varlık hâline gelerek bunu dilde ve mitlerinde nasıl gösterdiğini ve bunu yaparken metaforik anlatıdan nasıl yararlandığını dile getirerek doğa-insan-ölüm kavramları açısından çok açıklayıcı ve doyurucu bir şekilde tespitlerde bulunuyor.

Yazar, hâkim düşünceyi vermesinin ardından 'hikâyenin arkeolojisi’ne geçiyor. İnsan bu öyküyü neden yaratmıştır ve neden bu şekilde kurgulamıştır, insanın doğadan kendini koparmasıyla birlikte düşünce dünyasında ne gibi fikirler doğmuştur ve bu buhranda ortaya çıkan kimliksel ve ontolojik arayışları dilde ve dolayısıyla mitlerde nasıl ele almıştır, gibi sorulara cevap veriyor. Daha sonra, çeşitli mitosları ele alarak cinsiyetin, toplumsal rollerin ve insanın dünyayı anlamlandırma ve algılama biçimlerini inceliyor.

Kitabın metinlerinde hiçbir hatayla karşılaşmadım. Redingot’tan -sanıyorum- ilk defa aldığım bir kitap oldu kendisi. Gayet temiz bir kitaptı. Yalnızca, yazarın düşünceyi aldığı veya esinlendiği kitaplar sayfalarda belirtilmemiş. Sayfaların altında sürekli kaynak kitap ibareleri görmeye alışkın olunca bir eksiklik gibi geldi bana. Kitabın sonunda kaynakça niyetine ‘Kitap Önerileri’ diye bir bölüm ayrılmış ve orası da sanıyorum ki kaynakça olan kısım. Çünkü kitaplar sırasıyla kaynakça yazım teknikleriyle yazılmış.

Oldukça not alarak okuduğum bir kitap oldu. O yüzden bayağı yararlı bir okumaydı. İlgililere kesinlikle tavsiye ederim :raising_hand_man:.

17 Beğeni

Yol

Vay canına… Postapokaliptik ortamı iliklerime kadar hissettim. Evet kitap yavaş okunuyor, evet bazı bölümleri çok durağan; ama gerçekten inanılmaz etkili ve etkileyici. Hareketli bölümleri ise muazzam. Oradaymış gibi yaşıyorsunuz kitabı ki bu da yorucu oluyor bazen. Dünya bir yıkımdan geçmiş (nasıl bir yıkım olduğunu anlatmıyor kitap) ve kalan az sayıda insan açlıkla, kıtlıkla mücadele ediyor. İşte böyle bir dünyada bir baba ile oğulun umuda yolculuğunu okuyoruz. Yazarın dilini çok beğendim. Forumda daha önce yazarın anlatımı övülmüştü, ben de öveyim biraz; öncelikle şiirsel diyebileceğim diyaloglar çok güzel yazılmış. Ortam tasvirleri sizi resmen içine alıyor. Karakterlerin duygularını çok iyi yansıtmış. Gerçekten onlarla beraber acıkıyor, onlarla üşüyorsunuz. Yani felaketler sonrası Dünya gerçekten böyle olurdu. Çok inandırıcı bir şekilde yansıtmış yazar bize bu dünyayı. Çok etkilendim ve kısa zamanda filmini de izleyeceğim (ne zamandır kitabı okuyacağım diye kaçıyordum izlemekten). Kitabın alt metninde din, Tanrı, İsa ve insanlık göndermeleri olduğunu düşündüm, hissettim. Ve arka planda iyi kötü çatışmasını ve insan doğasının kötülüğe meylini işlediğini söyleyebilirim. Postapokaliptik kurgu sevenlere kesinlikle tavsiye ederim.

Vakıf

Nihayet Hari Seldon’la tanışmış oldum ve bu seriye de giriş yaptım. Yazım sırasını takip edeceğim ve en son yorumlayacağım külliyatı okuma deneyimimi. Vakıf karakter odaklı bir kitap değil. Bilim kurgu öğeleri de uzay gemileri, lazer silahlarından çok da öteye gitmiyor. Yani Vakıf’ı bunlarla değerlendirmemek gerekiyor bence. Vakıf çok iyi bir politik kurgu. Politika entrikaları, stratejiler oldukça güzel düşünülüp kurgulanmış. Spoiler vermeden anlatmak zor. Roma İmparatorluğu’nun son döneminden esin almış Asimov bu seride, ben de bunu hissettim açıkçası. Özellikle soyluların kafada canlandırılması, dinin ortaya çıkışı ve insanları etkisi altına alışı bu etkilenmeyi doğrular boyutta. Ben keyif aldım ve ikinci kitabı bekliyorum. Tabii tüm külliyatı okumayı düşündüğüm için daha pozitif yaklaşıyor da olabilirim. :slight_smile:

Binbir Gece Masalları

Babil Kitaplığı okumalarıma da devam ediyorum. İş yerinde yine yavaş yavaş okuyorum. Henüz bitirmedim. Bu kitapta Alaaddin’in Sihirli Lambası ve Kör Baba Abdullah hikayesi var. İkisi aslında bağlı gibi, Halife Harun Reşid’in pazar ziyaretlerini bilirsiniz, işte onunla alakalı olan masallar. Tabii Alaaddin’in Sihirli Lambası’nı hepimiz duymuşuzdur ya da çizgi filmlerini izlemişizdir ama direkt masalını ben okumamıştım. Şunu söyleyebilirim ki çok keyifli. Zaten bu seriyi çok başarılı buluyorum. Şu ana kadar bana hitap etmeyen sadece iki kitabı oldu, gerisi çok keyifle okunan eserlerdi. İyi ki zamanında eklemişim kütüphaneme. :slight_smile:

Herkese keyifli okumalar dilerim.

27 Beğeni

Jean Christophe Grange – Son Av

Polisiye romanlara dönüş yapmak istedim ve Grange’ın Son Av romanını okudum. Grange’ın tarzını çok beğenirim. Bu roman da yine iyisiyle kötüsüyle klasik bir Grange romanı, sürükleyici hikaye, akıcı bir yazım tarzı, giriş ve gelişme bölümlerine kıyasla çok kısa gelen ve çabucak bittiği izlenimi veren bir son. Kitabın adından da tahmin edilebileceği gibi, avcılık konusu üzerinden yürüyen bir cinayet soruşturma hikayesi var. Yazarın Kızıl Nehirler romanında tanıdığımız Komiser Niemans karakterini tekrar görüyoruz. Bunun dışında diğer eski romanlarla ufak tefek bağlantılar göze çarpıyor, kitaplardan birine adını veren “siyah kan” teması veya Koloni romanındaki gibi Nazi bağlantısı gibi. Bittikten sonra üzerinde uzun süre düşünülecek türde bir kitap değil ama hızlıca zevkle okunabilen bir kitap olmuş.

15 Beğeni

Gökcan Şahin/Suçun Altın Devri

Ciddi bir potansiyeli olan bir fikre sahip olsa da içi tam olarak doldurulmamış.

Kitapta bir vaka üzerine artık kamera görüntülerine güven sarsılıyor çünkü görüntülerin gerçek olup olmadığını anlamanın o anki teknolojiye göre imkanı yok. Bunun üzerine herkes suç işlemeye başlıyor çünkü yakalanamayacaklarını biliyorlar. Parmak izi ve DNA’nın da fazla hükmü kalmıyor.

Başta çok iyi bir fikir gibi gelse de yeterince desteklenememiş olduğunu düşünüyorum. Öncelikle sadece kameraların işe yaramaz hale gelmesi, parmak izi ve DNA gibi diğer sağlam kanıtların güvenilirliğini etkilememeliydi. Zira günümüzde bile bu iki unsuru olay yerine yerleştirmek ve polisi yanlış bilgiye sevk etmek mümkün ama kimse parmak izinden de DNA’dan da vazgeçilmesini önermiyor çünkü getirisi çok daha fazla. Onun yerine hangi izin sahte olduğunu anlamak için yeni yöntemler geliştiriliyor, bu konuda eğitim veriliyor. Yani tek bir teknolojik gelişmeyle suçbiliminin tüm kanıt zincirini çöpe atmak bana gerçekçi gelmedi. Onun yerine sadece kamera görüntüleri geçersiz kalsaydı ve başka iz delilinin olmadığı vakalarda kameranın işe yaramaması gibi bir durum söz konusu olsaydı daha inandırıcı olurdu.

İkinci olarak dilde daha fazla anlatım gücü beklerdim. Bence bu konuda biraz zayıf kalmış fakat yazar bir röportajında hikayenin gücüne dilden daha fazla önem verdiğini ve okurun film izlermiş gibi hissetmesini istediğini söylemiş. Kitaplarda en sevmediğim şey tam da "film izlermiş gibi hissetmek"tir, o zaman kitap okuyor olmanın hiçbir amacı kalmıyor benim için. İlla ki ağdalı bir anlatım gerekmez ama biraz daha edebi bir dil, biraz daha betimleme olmadan güzel bir kitap ortaya çıkmıyor.

Güzel bir girişi olan, genel anlamda güzel bir konuya sahip ama çok daha uzatılması, konusunun daha inandırıcı biçimde detaylandırılması ve anlatımına biraz daha önem verilmesi gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum özetle.

7 Beğeni

Clarke, Heinlein ve Asimov bilimkurgunun en büyük üç yazarı olarak bilinirler…

Öykü hiç beklenmedik bir anda dünyanın büyük şehirlerinin üzerlerinde beliren UFOların farkedilmesiyle başlıyor. Hem bu başlangıç hem de öykünün devamı ve kendisi bir çok bilimkurgu öyküsünün hem temelini oluşturuyor hem de bu türün klişelerinin temellerini atıyor.

Bir uzaylıyla karşılaşmadan. uzay operasına, varoluşsal krizlerden, insanın anlam arayışına kadar birçok şeyi bulmak mümkün kitapta. Ancak benim bu kitabı sevme sebebim bu değil.

Konunun işlenişi. kurgunun ve öykünün kendisi, her şey den öte Clarke’ın hayal gücü gerçekten aşık ediyor kendine. Ama tabiki öykünün çok kısır bulduğum noktaları, bu neden böyle oldu şimdi dediğim anları da oluyor. Özellikle bazı şeylerin çok hızlı işlenmesi bazı şeylerin de olayları tam olarak kanıksamamız için üstüne basıla basıla tekrarlanması bazen yorabiliyor. Ancak bunlar çok ufak problemler.

Kitapla ilgili söyleyeceğim son sözler ise bilimkurgu okuru herkesin mutlaka okuması gerektiği. Bilimkurgunun birkaç klasiği varsa Çocukluğun Sonu da mutlaka onlardan biridir.

23 Beğeni


Rodoslu Apollonios - Argonautika

Argo Gemicileri, diğer adıyla da Altın Post Destanı’nın adına Seneca’dan okuduğum Medea tragedyasında rastlamıştım. Tragedyayı anlamak için önemli olan bu destanı, Seneca tragedyanın içinde yer yer açıklamıştı ama yeterli olmadığını düşünen çevirmen de dipnotlarla ek açıklamalarda bulunmuştu. Daha sonra ben bu destanı baştan sona okumak istediğimde çevirisini bulamamıştım. Meğer 2 yıl sonra çevirisi yapılıp basılmış da benim haberim olmamış. Geçenlerde basıldığını fark edip aldım, okumak da bugüne nasip oldu.

Homeros’tan asırlar sonra bu eseri kaleme alan şair, bu kitabı yazarken Homeros’tan çok fazla etkilenmiş ama Homeros’un metinlerine yapılan eleştirileri dikkate almış ve eserini ona göre kaleme almış. Argonautika, Homeros’un İlyada ve Odysseia’sına göre çok daha kısa yazılmış, bu eserlerdeki gibi tekrarlamalara başvurulmamuş ve daha akıcı bir eser olmuş. Yine de tüm bu avantajlarına rağmen bu kitaptan Homeros’un kitaplarından etkilendiğim kadar etkilenmeyi başaramadım, bunun nedenini de Homeros’un daha iyi bir şair olmasına bağlıyorum.

Tüm bu eleştirilerime rağmen kitabı çok beğendim ve Yunan mitolojisiyle ilgilenen herkese tavsiye ederim. Kitaptaki olaylar İlyada’da anlatılan Troya Savaşı’ndan yaklaşık olarak 25-30 yıl öncesinde geçtiği için olayları kronolojik olarak okumak isteyenlere İlyada’dan önce bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.

Kronolojiye göre sıralama: Thegonia (Hesiodos) -> Argonautika (Rodoslu Apollonios) -> İlyada (Homeros) -> Odysseia (Homeros)

Yazılış tarihine göre sıralama: İlyada (Homeros) -> Odysseia (Homeros) ->Thegonia (Hesiodos) -> Argonautika (Rodoslu Apollonios)

13 Beğeni

Kitap güzel, yazarın dili güzel, hikayeler ilgi çekici. Çeviri de yeterli sayılır. Fakat kitapta o kadar yazım yanlışı, ek yanlışı , fazla kelime, eksik kelime var ki kitap ne bir editörün elinden geçmiş ne de son okuma görmüş. Okursanız Vakıf Bank Yayınları’ndan okuyun. Onda da aynı çeviri kullanılmış ve tahminimce editörlük görmüştür.

11 Beğeni

6231_Ozan_Beedlenin_Hikayeleri-Jk_Rowling870
Ozan Beedle’ın hikayeleri J.K.Rowling
Öncelikle uzun süredir kitap okuma fırsatı bulamadığım için ilaç gibi gelen bir kitap oldu. Harry Potter ve Ölüm Yadigarları kitabında Albus Dumbledore’un Hermione Granger’a miras bıraktığı kitap olarak bahsi geçen Ozan Beedle’ın hikayeleri büyücü çocuklara anlatılan hikayelerden oluşuyor, önsözde de yazıldığı gibi, muggle (sihir kullanmayan) çocuklar için Külkedisi ve Uyuyan Güzel ne kadar tanıdıksa, Hogwarts’taki öğrencilerin çoğu için Zıplayan Çömlek ve İyi Talih Çeşmesi de o kadar tanıdık. Kitap ilk bakışta sadece bir masal kitabı gibi görünebilir, ama aynı zamanda da çoğu şeye ayrınlık getiriyor. Örneğin, büyücü-muggle ilişkileri, ölüm ve karşısının alınması, insani hissler vs. Her masaldan sonra Dumbledore’un masallara ilişkin notları ve çıkarımları yer alıyor, ayrıca kitaptan büyücü ve sihirbaz arasındaki farkı da anlamış oldum. Puanım 9/10.
Bir sonraki liman: Pal Sokağı Çocukları

11 Beğeni

İnsanın Bir Dakikası - Stanislaw Lem

Lem’in hayat hikayesini anlatıp sizleri sıkmayacağım. Daha önce farklı yayınevlerinde çıkmış ve yine hakettiği değeri görememişti.

Alfa bu konuda biraz daha iyi ve sağlam adımlarla yazarın külliyatına ayrı bir seri çıkardı ve uzun zamandır ben ve benim gibi bekleyenlerini çok sevindirip 8 kitabı çok kısa bir sürede yayınladı devamını da aynı hızla çıkaracak gibi görünüyor.

Ancak burada iki büyük sorun karşımıza çıkıyor. Birincisi yazarın kitapları anadili olan Lehçe’den değil ingilizceden çevriliyor. Lehçe’den kaliteli çeviri yapabilecek kişi sayısı çok az bunu kabul edebilirim ancak böyle bir yazarın külliyatında keşke anadilden çeviri görseydik. İkinci sorun ise yine çeviri ile alakalı, yayınevi biraz daha kolaya kaçıp eski çevirileri üstünden ufak editörlüklerle yayınlıyor. Ve sanırım benim bu kitabın çoğu yerinde cümlelere takılmamın sebebi de buydu.

Her şeyden öte kitabın ismi “İnsanın Bir Dakikası” değil “Bir İnsan Dakikası” olmalıydı zira ilk öykü/deneme aslında insanların " bir dakikada yaptığı şeyleri" anlatan bir kitap yazma üzerine kurulu. “İnsanın bir dakikası” daha vurucu kabul ediyorum ancak yazarın yazdığı başlığın ve öykünün karşılığı bu değildi.

İnsanın bir dakikası kitabın üstündekinde açıklama “Roman” olmasına rağmen aslında yazarın denemelerini içeriyor. Genel olarak bazı cümlelere çok takılmış olsam da okunmasını engelleyecek kadar büyük yapı hataları görmedim. Ancak özellikle anlam konusunda hatalar mevcut. Örneğin bir bölümde “Lord” olan tanrı kelimesini “Gökteki Babamız” şeklinde çevirmiş çevirmen, aynı şekilde bir yerde İncil’den alıntı yapılmış bir ayetin yazar “yarısını” koymuş ancak çevirmen bu yarım olmasın diye ayetin kalan kısmını da tamamlamış.

Evet, çeviri konusunda kesinlikle beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Alfa’nın özellikle bu kitabın bir sonraki baskılarında editörlüğüne biraz daha dikkat etmesini umuyorum.

Bu konular dışında kitabın öykülerini ve kendisini sevdim. Yıllar önce okumuş çok da hatırlamıyordum, Bunca zaman sonra tekrar okuyabilmek güzel. Alfa’ya yine bunun için bile ne kadar teşekkür etsem az.

19 Beğeni

Birçok kitap dramatik olarak insanı etkiliyor da, ben, beni güldüren kitaplardan bir ayrı etkileniyorum. Douglas Adams da, Otostopçunun Galaksi Rehberi’nde beni fazlasıyla güldüren bir yazar olarak, bu kitapta da aynı performansı göstermiş. Mekanlar, diyaloglar, isimler ve hikayenin gidişatı, her şeyiyle yaratıcı bir mizaha sahip kitap ve bu yüzden de yeri benim için diğer bilimkurgu eserlerinden ayrı oluverdi.

Diğer kalan üç kitabı da beğeneceğimden eminim. Bir yandan da kitabı okurken, bu seriye bir Rick And Morty benzeri animasyon uyarlamasının yakışacağını fark ettim. Kitaba sadık bir uyarlama olursa fena olmaz aslında.

18 Beğeni

Kendini dev aynasında görmekten keyif alan cücenin ve ailesine bıkkınlık getiren bebeğin hikayesi, bu kitaba dair aklımda kalan en önemli kısımlar oldu.

Bu kitap, içinde barındırdığı ruh nedeniyle kesinlikle sonbaharda okunmalı.

20 Beğeni

Bernard Lewis - Hata Neredeydi? bitti.

Doğu’ nun (İslam dünyasının) hemen her alanda neden geri kaldığını kısa, anlaşılır bir şekilde, ayrıntılara boğmadan, sıkmadan anlatan bir kitap. Anlatılanların çoğu yani sebepler zaten bildiğimiz ve hep üzerine konuştuğumuz şeyler fakat bunları bir de dışarıdan bakan bir Ortadoğu uzmanının gözünden okumak güzel bir deneyim.

‘’ ‘‘Bunu bize kim yaptı?’’ sorusu sadece nevrotik fantezilere ve komplo teorilerine yol açmıştır. ‘‘Neyi yanlış yaptık?’’ sorusu ise doğal olarak ikinci bir soruyu doğurdu:‘‘Nasıl düzeltiriz?’’ Geleceğe yönelik iyi umutlar bu soruda ve bulunan çeşitli cevaplarda yatıyor.’’

25 Beğeni

Kitaplığımın ağır konuklarından birisidir :joy:. Bir seneyi geçmişti okumadığım. En sonunda okuyabildim. Sanıyorum ki kafamı güzelce verip okuyabildiğim son kitap olacak kendisi uzun bir süre için. Çünkü uzaktan eğitim beni bekler. Dersler arasında da kafa dağıtma amaçlı Vaiz serisini okuyacağım.

Kitap, adı üstünde cehennemin tarihini anlatıyor. Bu tür konulara aşina olanlar tahmin edecektir ki kitap eski, büyük uygarlıkların belli başlı mitlerindeki ‘yeraltı’ mitlerini vererek başlıyor. Birbirleriyle olan farkları ve benzerliklerini ele alıyor ve daha sonrasında Antik Yunan filozoflarının üstünde durarak yeraltı ya da cehennem düşüncesinin Antik Yunan düşünürlerinde nasıl olduğuna dair karşılaştırmalı bir analiz yapıyor.

Bunun yanı sıra cehennem anlayışının İsa’nın öğretisi ile Pavlus’un anlatılarındaki farkları ortaya koyuyor -ki benim en sevdiğim kısımdı-. Buradan da hareketle cehennem anlayışının Orta Çağ’a doğru nasıl bir seyirde hareket ettiğini kronolojik -ve yine karşılaştırmalı- olarak incelemeye koyuluyor.

Gnostik din adamlarının İncil’deki ve Pavlus’un anlatılarındaki cehennem tasavvurunun eksikliklerini nasıl doldurmaya çalıştıklarını kendi yazdıkları yazılardan aktararak anlatıyor. Ayrıca Orta Çağ mistiklerinin yaşadıkları içsel cehennem deneyimlerini (aparisyon) alıntılayarak Orta Çağ’daki hem halkın hem din adamlarının cehennem fikrinin ve tasavvurlarının gelişimini ele alıyor. Çeşitli filozof ve ilahiyatçıların da hem mantık ve akıl yoluyla hem de dinî metinleri esas alarak oluşturdukları cehennem tasavvurlarını veriyor.

Kitap, cehennem anlayışının 17. ve 18. yüzyıllardan itibaren 19. yüzyıla kadar maddi ve sert dinî içeriğinin her ne kadar Kilise’yi rahatsız etse de nasıl ‘‘geleneksel anlayışla pek bir ilişkisi olmayan tamamen tinsel bir anlama bürünerek süregeldiğini’’ yine türlü görüşlere yere vererek açığa kavuşturuyor. Daha sonra 20. ve 21. yüzyıllarda bu tinsel anlayıştan da neredeyse uzaklaşıldığına ve artık 19. yüzyıl düşünürlerinin de belirttiği gibi ‘cehennem, insanın içindedir’ fikrine yönelindiğine dair bazı görüşleri harmanlıyor.

Kitapta hoşuma giden bazı alıntılar:

‘‘Cehennem artık yerin altında değil, yeryüzünde, insanın yüreğindedir.’’

‘‘Voltaire, cehennemi insan adaletinin yetersizliklerini örtbas etmeye yönelik bir icat olarak görür.’’

‘‘Peder Louis 1782’de Bütün İnsanlığa Açık Cennet’te ‘Cehennem bizleri aydınlatan yıldızı geriletebilecek bir korku ve iğrençlik romanından ibarettir.’ diye yazar.’’

Kitabın en çok beğendim yanı ise tarih boyunca cehennem ve şeytan figürü üzerine yapılmış resimlerin/tabloların sayfalar arasına yer yer serpiştirilmiş olması. Renkli olarak beyaz kağıt üzerine gayet hoş durmuşlar. Bir yandan okuma yapıyorsunuz bir yandan Orta Çağ’dan beri çeşitli ressamların cehennemi nasıl tasvir ettiklerini de görmüş, incelemiş oluyorsunuz. Aşağıya, kitaptan birkaç sayfa bırakıyorum.

Kitabın boyutu normal bir kitaptan biraz büyük olduğu için resimleri de daha rahat inceleyebiliyorsunuz.

Kitabın çevirisi ve düzenlemesi de çok temizdi. Görsellerde de görüleceği üzere resimlerin kimlere ait olduğu ve ne zaman yapıldığı da bilindiği kadarıyla belirtilmiş kenarlara.

Severek okuduğum bir kitap oldu. İlgililere tavsiye ederim kesinlikle :raising_hand_man:.

22 Beğeni

Bilimkurgu kitapları arasında en çok sevdiklerim okurken bana aklımı kurcalayan şeyler sunan kitaplar oluyor. Bir kavram, bir olasılık veya bir düşünce üzerinde bir şeyler okumaya, öğrenmeye teşvik eden kitapları okumayı seviyorum.

Kitabı çok uzun süre beklemekten kaynaklı ve 2. kitabın biraz sıkıntılı olmasında dolayı galiba biraz seriye karşı ilgimi yitirmiştim ve 3. kitabı almak için acele etmedim. Okumaya başlarken de biraz isteksiz başladım ama daha ilk sayfalarda kitap anlattıklarıyla kendini okutmaya başladı.

Serinin kitapları biraz uzun aralıklarla yayınlandığı ve benim okumalarım da öyle olduğu için çok net hatırlamayabilirim ama sanki 3. kitabın çevirisi, redaksiyonu 2. kitaba göre çok daha iyi gibi geldi. Belki çeviriden belki hikayeden kaynaklı 2. kitap olan “Karanlık Orman” kitabını pek keyif alarak okuyamamıştım ama 3. kitap ara dilden (önceki kitaplarda ara dil mi şu an anımsayamadım kontrol etmeye üşendim) olmasına rağmen çok daha akıcı bir okuma yapabiliyorum.

Kitaplar hakkında genelde bitirmeden yorum yazmıyorum ama “Ölümün Sonu” okuduğum İlk 300 sayfası ile beni uykusuz bırakan bir kitap oldu. Kitapların konusu zaten satış sayfalarında yazıyor, daha fazlasını yazmak da sürpriz bozan olabileceği için onunla ilgili bir şey yazmıyorum.

Seriye henüz başlamamış BK okurlarına seriyi okumalarını öneririm.

28 Beğeni

O zaman Tanrının Zihninde tam size göre :blush: