Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

20201115_203215

Uzun zamandır merak etmekteydim, dün akşam itibariyle bitirdim. Çok ilginç bir deneyim oldu, idari modülünün kontrolünü hack’leyen bir botun düşünce dünyasında dolaşmak çok keyifliydi. Çok kısa bir kitap olmasına rağmen çok çabuk bağ kurulabiliyor Katilbot ile. Severek okudum, diğer kitapları da aralara serpiştireceğim.

Yalnız son kısımda bir yeri anlamadım, tekrar bakacağım ben mi atladım diye ama okuyan birisi yanıtlarsa sevinirim.

Kitabın sonunda Katilbot düşmanı oyalarken, acil durum roketi mi neydi, onu kim ateşledi? Baktım ama sanki kendiliğinden mi ateş aldı, nasıl oldu göremedim. Son kısmı yani nasıl kurtuldular orayı anlayamadım maalesef :frowning_face:

Ekleme: Çeviri ile ilgili de şöyle bir durum var. Orijinal dilde HubSystem, SecUnit gibi terimler var. Sec zaten security’nin kısaltması. Bizim dile de bu GüvBirim olarak çevrilmiş. Sec İngilizce’de sıkça kullanılıyor ama Güv nedir bilmiyoruz. Ben açıp baktım da öyle netleşti kafamda çünkü dipnot da yoktu. Özellikle MerSistem’in çok ucu açık. Bunların dipnotlar ile açıklanmasını isterdim.

16 Beğeni

Yanlış hatırlamıyorsam (okuyalı uzun zaman oldu). Uyarıcıyı diğer arkadaşları ateşliyor.Uyarıcıların ekstra güvenliği yok, şirket cimri gibi bir şeyler söylüyordu Güvbirim. O sondaki oyunu o nedenle oynadılar, oyalamak ve bu sayede uyarıcıyı ateşlemek.

Doğru hatırlıyorsunuz, plan o şekilde idi ama ne ara ateşlendi onu kaçırdım ben :slight_smile: Son sayfalara baktım göremedim ama tekrar bakacağım.

1 Beğeni

Adsız

YILDIZ GEZGİNİ

Jack London’un Yıldız Gezgini kitabını okudum. Kitap çok akıcı ve çok beğendim. Jack London bu kitabı hapishaneye düşen arkadaşı Ed Morrell’den esinlenerek yazmış. Konusu; bir profesörün hapishaneye düşmesiyle birlikte tecritte gördüğü işkencelerden kaçabilmek için geliştirdiği astral seyahat ile profesörün daha önceki kişiliklerine ve yaşadığı dönemlere yolculuk ediyoruz. Yani öldükten sonra Cennet ya da Cehennem yok. Reenkarnasyon ile başka bir zamanda, başka bir kişi olarak yeniden doğmuş olacağız. Konu olarak bunu işlerken aslında adaletsizliklerden, ahlaksızlıklardan, hapishanelerin acımasızlığından da bahsediyor ve okuyucuyu da sürekli olarak iğneliyor Jack London :slight_smile:

19 Beğeni

The Kaiju Films: A Critical Study of Cinemas Biggest Monsters - Jason Barr

Konu: 100’ün üstündeki kaiju iega (dev canavar filmi) referans alınarak, “basit temellere dayanan saf eğlence” gibi algılanan janranın sofistike yapısına dikkat çekiliyor.

Yorumum:

Giriş kısmı dahil, sekiz bölümden oluşuyor. Ana başlıklar şöyle:

“Giriş: Apayrı bir Tür”, “Kaiju’nun Japon Kökleri”, “Afetler; İnsan Eliyle ve Doğal Yolla”, “Uluslararası ve Yurtiçi Politikalar”, “Bilim ve Kitle İmha Silahları”, “Amerika ve Kaiju”, “Beden, Cinsiyet ve Kaiju”, “Nostaljinin Rolü ve Sırada ne var?”

Dev canavar filmlerine dair oldukça aydınlatıcı bir çalışma olmuş. Ne kafa karıştıracak kadar akademik ne de okumaya değmeyecek kadar yüzeysel. Türe hayat veren, besleyen, ayrıksı kılan ve benimsettiren açık veya örtük şeyler az ve öz biçimde irdelenmeye çalışılmış.

Örneğin, janranın eski usül bilimkurgularda sıkça karşılaşılan canavar temasının alt türü olduğu varsayımına karşı çıkılıyor. Farklı mitlerde, folklorlarda karşılaşılan devimsilerin veya kıssadan hisse hikâyelerin konusu olan varlıkların sinemaya yansıyan uzantıları olabilecekleri üzerinde duruluyor.

Janra, 2. Dünya Savaşı öncesi ve sonrası Japonya’nın bitmek bilmeyen çatışmasından nasıl ve ne şekilde etkilenip biçimlendiği ele alınıyor.

Janranın Japon tiyatrosundan güreşe uzanan anlatım yapısı, insan eylemlerine kuşkuyla yaklaştıran karamsar ve kuşkucu altmetinleri, Amerikalılar ile Japonlar arasındaki algı ve yaklaşım farkı, emperyalist ve komünyal bakış açılarını yererken prodüksiyon zayıflıkları gerekçesiyle popüler kültürde “cheesy” eğlence olarak varlık göstermesi, türün çocukluk ve nostaljiden aldığı güç, erkek fanların çoğunlukta olması vb. pek çok konuya değiniliyor.

Kitabı okuduktan sonra, kaiju eiga hakkında fikir edinilebilir. Janrayı sorgularken okuru da bu düşünme deneyine dahil eden bir kitap.

Hangi filmler kaiju kaymasına girebilir? Gerçek anlamda gişe canavarı veya B Filmi kategorisine sokulurken sanat ve politik sinemayla olan bağını nasıl sürdürmüştür? Canavarların ekran süreleri ile yarattıkları etki arasındaki ilişkinin niteliği neye bağlıdır? Canavarın yenilmezliği ile bilimin ve militarizmin çaresizliği arasındaki tezat neye dayanır? Canavarların insanileşmesi veya da gerçeküstü doğası neden ana mesajı saptırmak yerine onu güçlendirir? Canavarın varlığıyla bütünleşen yıkımın sorumluluğunu algılayıp algılamamak filmin yaratacağı etkiyi neye ve nasıl yönlendirir?.. gibi gibi soruları hem soruyor hem de cevabını arıyor.

Maalesef Türkçesi yok. Konu gereği ne kadar ilgileneni olur, bilemem. Ama alt ve popüler kültür ikonlarının doğuşuna, tüketimine ve toplumsal farkların rolüne dair ilgi uyandıran bir çalışma.

Godzilla on My Mind: Fifty Years of the King of Monsters - William M. Tsutsui

images (5)

Konu: Godzilla fanı olan William M. Tsutsui, seriye ve Canavarlar Kralı’na dair görüşlerini aktarıyor.

Yorumum:

Kitabın yarısındayım ve okuduğuma pişmanım. Hatta okumaktan en pişmanlık duyduğum, bu da böyle bir kitap, demekte zorlandığım bir kitap oldu.

Bir iki ilginç anektod içerse de çoğu şey yazarın seriyi algılamasıyla alakadar. Bu algı da “eğlenceli işte, o kadar” yaklaşımında. Seriye olan tutkusu, ilk film hariç, onu küçümsemesine rağmen sevmiş olmaktan ileri geliyormuş gibi. “Tamam, sofistike işler olmadılar. Böyle iddiaları da yok; vardıysa da öyle ahım şahım ve başarılı değildi. Şehirleri yıkmasını izlemek zevkli.” anlayışı can sıkabiliyor.

Yazarın fanlık anlayışını “sevdiği şeyi kusurlarıyla kabul etmek” olarak tanımlayamıyorum. Seride anlamadığı veya önemsemediği şeyleri üzerinde durmaya değmezmiş gibi görüyor sanki.

Bakış açısındaku sorunundan haberdarken kitaba başlamış olsam da yazarın tutumuna sinirlenmeden edemiyorum.

İki kitapta yetersizliğine dikkat çekilerek bahsi geçmişti; yorumladığım The Kaiju Films ve A Critical History and Filmography of Toho’s Godzilla Series (2d Ed.). İkinci kitabın sadece önsözünü okuyabilmeme rağmen seri hakkında G.M.M’takinden daha fazla şey öğrendim.

Bu kitabın tek olumlu yönü, The Kaiju Films’te bahsi geçen Amerikalıların gözündeki Godzilla ve kaiju eiga algısını iyi özetliyor oluşu. Bu açıdan faydalı.

Merakıma yenilerek ilk önce okuduğum son bölüm, kitabın en iyi kısmıydı. Sebebiyse, yazarın da Godzilla ve kaiju eiganın yarattığı cazibeyi anlamlandırmada zorlandığını itiraf etmeye yaklaşması. Ha, bunun cevabı The Kaiju Films’te mevcut; umarım okumuştur.

17 Beğeni

Kızların Suskunluğu - Pat Barker

Tarih, oğullarının cesedini almak için düşmanına yalvaran bir babanın incinen gururunu alır heybesine. Tarih, yiğit bir savaşçısının ardından yakılan ağıdı yazar zihinlere. Tarih, patriyarkanın değirmenine su taşır durur. Değişen mağlupları bile sonsuzluğa uzatırken daimi mağlupları görmezden gelir. Kadının adını siler sayfalardan. Hikâyesini öldürür, payına suskunluğu bırakır. Silinmeyen tek bir satır kalır geriye: Kadına suskunluk yaraşır.

Pat Barker; bireyi, travmayı, hayatta kalmayı sabitleyip feminist bir üçgen yaratıyor Kızların Suskunluğu’nda. İlyada’nın ışınlarını gönderip yarattığı kanlı gökkuşağından öldürülen hikâyeleri devşiriyor ardından. Tanrıların dualarına kulak asmadığı, tüm şarkıların erkek kardeşlerine ait olduğunu çaresizce idrâk eden Briseis’i merkezine alan bir suskunluk yırtılması bu: Erkeklerin kırılgan gururlarını trajedi olarak sunan tüm anlatılara bir isyân. Sadece bakılacak, uğrunda dövüşülecek bir nesne olmaya mahkûm edilen kadınların kabuller ve ölüme giden başkaldırılar arasına sıkıştırılmış öyküleri.

Kızların Suskunluğu üstlendiği bu bilinç kırıcı görevi etkileyici ama savaşı kutsamadan yerine getirmeyi en çok da Barker’ın Homerik esintiler taşıyan üslup notalarını kendi cesur orkestral çıkışlarıyla birleştirerek başarıyor. Sayfalar dalgalar gibi kabarırken Thetis’in tuzlu saçları Briseis’e dönüşüyor. Akhilleus’un terli kasıklarının ıslattığı çarşaflar kurumuş kanla kaplı giysileri ile bir köşeye fırlatılırken, Polyksene’nin kesilen siyah saçları vebalı sıçanların ölüleriyle toprağa sarılıyor. Andromakhe’nin keskin bakışları altında oğlunun dağılmış beyni üstünde sinekler uçuşurken, İlyada yeniden hayat buluyor: Artık yeni şarkılar lazım bize. Patriyarkanın parlak harmaniyelerle örttüğü trajedilerin altından oluk oluk kan sahneyi suluyor şimdi. Kızlar artık suskun değil. Kadınlar ağıt yakmayı reddediyor. Yeni doğan günün ışığındayız. Şimdi şarkı söylemek gerek.

15 Beğeni

images (4)

Ay Polisi —Tom Gauld

Anlatacak birşey yok yani çok kısa zaten.
Şaka gibi aldım elime hemen bitti tarzı. Beni tek düşündüren ayda yalnızlık düşüncesi oldu. Neden bilmiyorum okumasam da olurmuş gibi geldi. Pek sevemedim. Belki kısa oluşu belki de çizimleri sevemeyişim veyahut her ikisinden dolayı. Sırada Golyat var onu da yavaşça okumaya çalışacağım artık.
Ekleme: Golyat da an itibari ile bitti. Bu biraz daha hoşuma gitti. Davud ve Golyat (David and Goilath) efsanesini biraz değiştirerek ve diğer tarafın gözünden anlatarak okuyucuya sunuyor. Bu da diğeri gibi kısa olduğu için pek anlatacak bir şeyim yok.

11 Beğeni

Ficciones (Jorge Luis Borges)

Gene Wolfe aracılığıyla adını duyduğum bir yazar. Okuyunca da Wolfe’u etkilediği yerleri görmek kolay oldu. 5 ve 30 sayfa arası değişen 17 öykü içeriyor, gerçi bazılarına öykü denilebilir mi emin değilim. Konular ise her telden: edebiyat eleştirisi, cinayet, hakikat arayışı, öznel idealizm, sonsuzluk, Kabbala… Bazı öyküleri bende olandan daha fazla felsefe ve edebiyat birikimi istedi, ama aklımın erdiği kadarı kitabı takdir etmem için yeterli oldu. Favorilerim:

Tlön, Uqbar, Orbis Tertius: Bir ansiklopedide denk geldiği Tlön isimli kugusal gezegenin sırlarını açığa çıkarmaya çalışan bir yazar.

The Babylon Lottery: Bir piyango oyunu temelinde kurulmuş bir medeniyet.

The Library of Babel: Sonsuz bir kütüphane oluşan bir evren.

Funes the Memorious: Geçirdiği kaza sonucu kusursuz hafıza kazanan bir insan.

18 Beğeni

Gert Heidenreich - Taş Toplayan Kadın

İlginç bulma ihtimaliniz olduğunu düşündüğüm uzunca bir inceleme yazdım goodreadste.

Ben kitabı beğendim. Okuyanınız olursa umarım beğenir.

Goodreads incelemesi

4 Beğeni


BİTTİ. :dizzy:
Çok başka bir gezegende bambaşka bir flora ve faunanın içinde almaşık renklerin hakim olduğu yedi kişilik dolu dizgin bir serüven, Aden. Kaptan, Fizikçi, Sibernetikçi, Doktor, Kimyager, Mühendis ve elbette siz.
Hissederek okuduğum, hiçbir anını kaçırmamak için çok çabaladığım bir kitap oldu. Hikayenin hakkını vermek için akla karayı seçerek okuduğum o betimlemelerden sağ çıktığım için şanslıyım.
Üstadın kitaplarında sıklıkla yer verilen sorgulayıcı tavır bu kitapta da net ifadelerle karşımıza çıkıyor; inanç, teknoloji, insanın kendi doğasına hükmü…
Felsefi yönüyle de beni farklı açılardan yakaladığı için olsa gerek herkes Lem okusun istiyorum. Bilimkurgucular halen okumadıysa ağlarım. :love_you_gesture:t2::upside_down_face:

27 Beğeni

Doktor Ox’un Deneyi

Yeni başladım. Güzel gidiyor.

2 Beğeni


Beklenen gün geldi. Çıkar çıkmaz aldık isme güvenerek ama Sanderson’ın yine sürükleyici bir kitap yazdığına şüphem yok :wink: .

19 Beğeni

Vietnam Savaşı’nda Valley Forge üssüne gönderilen Frank Castle’in,genç bir er olan Stevie Goodwin’in gözünden Vietnam’dan sağ dönmek için yüzleşmek zorunda kaldığı olaylar anlatılıyor.Preacher yazarı Garth Ennis’in yazdığı eserleri sevenler bu kitabı da kesinlikle sevecektir.Max serisine başlamadan önce okunuyor(muş).Tavsiye ediyorum.

18 Beğeni

Big
Big (1)
5139+6fOJjL.AC_SY400

Bu ay Haçlı Seferleri ve Tapınak Şövalyelerine taktım. Yukarıdaki kitapları baştan sona okumasam da yer yer hepsinden oldukça yararlandım. Malcom Barber’ın kitaplarını ve özellikle Kudüs’ü önümzüdeki aylarda bi baştan sona okuyacağım.

Diablo Legacy Of Blood’ı da bitirmek üzereyim. Çok ayılıp bayıldığım bir kitap olmasa da fazlasıyla beğenerek okudum. Malum Diablo 2’ye yapılan birçok gönderme mevcut. Hikayenin ana üssü Lut Gholein şehri. Burada Drognan gibi NPC’ler ile de karşılaşıyoruz. Sand Leaper’lar gibi oyundaki yaratıklar ile da haşır neşir oluyoruz. Beni 2000’lerin başına kadar götürmeyi başardı :slight_smile:

Hikaye Bartuc’un zırhını taşıyan ana karakterimiz, onu arayan bir kadın Necromencer ve Bartuc’un zırhına sahip olmayı takıntı haline getirmiş acımasız bir General’in gözünden eş zamanlı olarak anlatılıyor. Bundan dolayı okurken beni hiç sıkmadı. Kitabın ilk yarısı bir yol hikayesi gibi geçiyorken bu üç karakterlerimizin Lut Gholein’e gelmesiyle beraber hikaye daha yerleşik bir anlatıma geçiyor.

Hiç Diablo oynamamış birinin gözünden baktığımızda kitap nasıl gözükür? inanın bu sorunun cevabın veremiyorum ama özellikle Diablo 2 ile haşır neşir olduysanız boş zamanınızda kafa dağıtmak için bir şans verebilirsiniz.

Okurken dinlediğim şarkıyı da koyayım :slight_smile:

15 Beğeni

Ay Zalim Bir Sevgilidir

Heinlein okuma etkinliğimizde ikinci kitabımızı okuyoruz. Kitabı bitirmiş bulunmaktayım. Yıldız Gemisi Askerleri’ne nazaran daha akıcı olduğunu belirterek başlayayım. Ancak temelde aynı felsefe söz konusu; özgürlük önemlidir, değerlidir ve uğrunda feda edilmesi gereken şeyler vardır. Bu kitabımızda Ay’da yapılmak istenen bir devrimin analizi var diyebiliriz. Kitap bilim kurgu ama bilim kurgu öğeleri (yapay zeka hariç) çok da ön planda değil. Daha ziyade felsefi yapısı, incelemeleri öne çıkıyor. Yıldız Gemisi Askerleri’nde asker emeklisi bir öğretmenin ağzından fikirlerini sunan Heinlein, bu defa da Profesör karakteri ağzından bizi bilgilendiriyor. Kitap akıcı evet ama aynı zamanda yorucu. Öyle bir iki oturuşta bitebilir diyemem. Askeri bilim kurgu olduğu için aslında o akıcılık, tabii bir de daha espirili dili sayesinde. Yoksa cidden baya zorlayıcı olurdu. Kitabımız yer yer Mülksüzler’i andırıyor gerçekten. Tabii daha askeri, silahlı ve çatışmalı olan hali. Yazım hatası çok denk gelmedi ama yine de vardı birkaç yerde. Türkçeleştirmesi genel olarak akıcıydı bence. Birkaç yerde başka tercihler olabilirmiş gibi düşündüm ama çok da önemli değildi. Mike ve Manuel’i çok sevdim. Kitap bitip, yollarımız ayrılınca da biraz burukluk oldu açıkçası.

Şurada da biraz spoilerlı olarak değerlendirdim, merak edenler için;

Herkese keyifli okumalar dilerim. :slight_smile:

27 Beğeni

Philip K. Dick, iyiliğin ve kötülüğün, varoluşun, gerçekliğin ve tanrının sorgusunu her daim romanlarında ve öykülerinde işleyen bir yazar olmuştur. Okuduğunuz her tekil romanında bunları görebilirsiniz. İlk başlarda çok karmaşık ve zorlayıcı gelse de her okumanızda Dick’i daha da iyi anlayacaksınızdır. Bir süre sonra ise PKD bu denli derin konuları nasıl bu kadar basit ve açıklayıcı bir şekilde bize sunabiliyor kıvamına geleceksiniz.

Alfa Yayınlarından çıkan Ölüm Labirenti de yukarda bahsettiğim romanlarından birisi. İşleniş biçimiyle Asker Kaçağı adlı derlemedeki öyküsüne benziyor roman ama çok daha dolambaçlı bir eser.

Konusuna gelecek olursak; bir grup insan kendilerine verilen bir görev sebebiyle başka bir gezegene gider. Fakat bu grup görevlerinin amacını bilmemektedir. Tam görevlerinin ne olacağını öğrenirlerken sinyal bozulur ve gezegende mahsur kalırlar. Geri dönüş için yakıtları olmayan bu şaşkın grup bir süre sonra gezegenin bilinmeyen sakinleri tarafından teker teker avlanmaya başlar. Gezegendeki gizemli güç ne? Grubun nihai amacı ne? gibi temel soruların gizeminde ilerleyen Ölüm Labirenti Dick’in o harika bitiriciliğiyle okurlarını bambaşka bir labirentin içine sokuyor.

Klasik PKD kavramlarımın yine cirit attığı bu eserde her türden dini motife de rastlayacaksınız ve sonuyla ‘bu kadar da olur mu?’ diyeceksiniz.

Bilimkurgu seven her okura öneriyorum. 8/10

32 Beğeni

indir

Çok güzel kurgulamış yazar, evreni, olayları, ırklar arası ilişkileri. Fantastik eser sevenlerin okuması gereken seri bence. Tek sıkıntı çeviriden kaynaklandığını düşündüğüm neden nedeniyle kitap akmıyor.

5 Beğeni

Binbir Gece Masalları - Antoine Galland

Ben çocukken Star Tv’de Şehrazat isimli bir çizgi dizi vardı. Alaaddin ve Şehrazat’ın hikayelerini anlatırdı bu dizi. Zaten en sevdiğim iki çizgidiziden bir diğeri de Papyrus’tü. Sanırım tam da bu yüzden hem mitoloji hem de fantastik ve bilimkurguya karşı oldukça ilgiliyim.
Binbir gece masallarını hep merak etmiştim ancak nedense hiç okumaya elim gitmemişti. Hem eserin çok uzun olması hem de kültür olarak arap kültürünün yansımalarını içermesi biraz uzak tutuyordu beni.
Ancak birkaç paylaşım önce anlattığım gibi Borges’in Babil Kitaplığı serisini okumaya başlamıştım ve bu seride iki adet binbir gece masalları var. Birisi Galland’ın diğeri isi Burton’un olmak üzere. Burton’a sonra farklı bir paylaşım yapacağım.

Gelelim kitabın kendisine, kitap 2 öykü anlatıyor. İkisinin ortak yönü “hazineler içeren mağara” ilki Kör Tacir Abdullah ve ikincisi Alaattin ve Sihirli Lamba. Ben iki öyküyü de daha önce hiç okumamıştım; her ne kadar bir sürü filmde hatta Alaaddin’in kendine ait Disney animasyonunda bile izledimse de kaynak masalı hiç okumamıştım. Sürpriz bozan vermek istemiyorum ancak öykü filmlerinden ve medyadaki halinden oldukça farklı.

Ben iki hikayeyi de beğendim. Borges’in bu öyküleri neden kitaplığa dahil ettiğini anladığımı düşünüyorum. Bana Binbir Gece Masalları’nı okumam için bir yol gösterdi örneğin. Okumalısın çünkü böyle şeyler var dedi çaktırmadan.

Gelelim çeviriye; 2 büyük sorun var burada. Birincisi ilk hikaye bittiğinde Sidi Numan’ın hikayesi başlıyor aslında ve Sidi Numan anlatmaya başladığı yerde ilk hikaye “O zaman dinleyin de anlatayım” gibi bitip alaaddin’in hikayesi başlıyor. Öyküleri bilmiyorsanız iki hikaye bağlantılı olsa da bağlantılarının bu olmadığını anlamazsınız. Çünkü orada Numan’ın anlatacağı hikaye farklıydı. Zira Alaaddin’in öyküsü bittiğinde Şehrazat konuya dahil olup birkaç kelam ediyor, ben orada farkettim ilk hikayenin aslında orada bittiğini. İkinci problem ise hem Alaattin’in ismi (Belki Alaaddin yerine Alaattin kullanımı normaldir bilmiyorum) hem de annesiyle ve annesinin de onunla “sizli” konuşması. Çok eğreti olmuş bu. Kırmızı Kedi keşke Hasan Fehmi çevirisini dahil etseymiş seriye zira o çeviriden tekrar okudum kitabı bitirince. Ve bahsettiğim sorunların hiçbiri Dost yayınevi baskısı kitapta yer almıyor.

Bütün bunlara rağmen mutlaka okumanız gerektiğine inanıyorum. Öykü kesinlikle çok akıcı. Hem öykünün aslını öğrenince belki de binbir gece masallarına ilgi duyarsınız.

13 Beğeni

Cadılar Bayramı ve tarihi ile ilgili olan, okuyucuyu, kitabın kahramanı çocukların tutunduğu bir uçurtmayla farklı zaman dilimlerine ve farklı ülkelere sürükleyen bu kitap, kesinlikle ekim ayı sonunda okunmalı. Ben ne yazık ki planlamama rağmen zamanında okumakta geciktim :slight_smile: Bir Bradbury kitabını daha rafa kaldırmanın zamanı geldi böylelikle…

10 Beğeni

Ölüm Kapısı serisinde hissetttiğim şeyleri bire bir yazmışsınız. Onda da bakınca çok güzel bir seri gibi geliyordu ama okumaya başlayınca insana istediği duyguları bir türlü yaşatamıyordu.

Bence bu sorun yazarların üslubundan kaynaklanıyor.

1 Beğeni