Spoiler yememeye dikkat edin derim. Çok güzel ters köşe yapıyor Asimov. Aynı sayfayı tekrar tekrar okutuyor.
Çocuklar için yazılmış ama herkesin okuması gereken harika bir kitap. Bombalarla, soğuk savaş dönemiyle çok iyi mesajlar veriyor. İçerisindeki görseller de ayrı güzel. Çocuk kütüphanesinde daha sık keşfe çıkmalıyım.
Neden konuşulmadığına pek anlam veremediğim seridir benim de kızıl kraliçe. İlk 2 kitabı 2-3 yıl önce okumuş olmama ve türün YA olmasına rağmen güzel yazılmış, heyecanlı bir seri olduğunu hatırlıyorum.
Kılıçlar Kenti şimdilik çok güzel gidiyor. Cidden çok akıcı bir kitap. Çevirisi de çok güzel. Kim çevirmiş ise ellerine sağlık. Kitap yağ gibi akıp gidiyor resmen. Şimdilik ilk kitaptan daha çok sevdim. Kitabı bitirince daha uzun bir inceleme yazarım.
İlginçtir ki yorumları da pek iyi değil. Klişe bulunmuş, okurken yarım bırakılmış, bitirmeye bile dayanamayanlar gördüm. Bu yorumlar üzerine kitaba başlarken herhalde Wattpad kitabı falan okuyacağım diye düşünmeye başlamıştım fakat neyse ki öyle olmadı. Hafiften Kızıl İsyan ve bolca Piyon-Vezir-Şah serisini anımsattı bana.
Epey bi aradan sonra ufak bi kıvılcım için Katilbot Günlükleri’ne başladım. Kitabı sürükleyiciliğinden dolayı doğru tercih yaptığımı düşünüyorum. Günde 60 sayfa yeter derken 100-150 sayfa okudum.
YaprakOnur hanımın ellerine sağlık çok temiz bir çeviri olmuş.
Kızıl isyanı henüz okumasam da benzediklerini ben de duymuştum. Kızıl kraliçe serisi gibiyse başlamak isterim
Justice Adalet - Alex Ross
D&R’da ilk üç dört sayfasını okuduktan sonra mutlaka okumam gerektiğine inanıp sipariş verdiğim ve yaklaşık 2 günde ara vermeden bitirdiğim bir çizgi roman Adalet.
“DC’nin beyaz perde yansıması ne kadar kötüyse çizgi romanları o kadar iyi” bunu size neredeyse DC çizgi romanı okuyan herkes söyleyebilir. Ben bunu söyleyip geçmeyeceğim ama…
Bu öykü DC’nin o karanlık yüzünü, “Gözcüleri kim gözleyecek” sorusunu soruyor daha ilk başta. Bu soru tarih boyunca “Koruyucuları kim koruyacak”,latince “Quis custodiet ipsos custodes” cümlenin yansıması olarak karşımıza çıkıyor hep.
Çizgi roman da buna benzer bir soruyla başlıyor. “Peki ya kurtarılmamız gerektiğine kim karar veriyor?”. Öykü boyunca kahramanların yenilgilerini hatta bazen hezeyanlarını, nasıl başaçıktıklarını görüyoruz. Kahramanla insanlar arasındaki sınırlar yıkıldığında neler olabileceğini sorguluyoruz.
Alex Ross kesinlikle zeki bir yazar ve bu çizgi roman panellerinde karşınıza çıkıyor. Ben öyküyü her ne kadar klasik bulsam da diyaloglara bayıldım diyebilirim. Tek sıkıntı son zamanlarda hangi kitabı elime alsam karşıma çıkan çeviri sıkıntıları. “Jungle City” = “Cegel Şehri” olmuştu mesela, özellikle bazı baloncuklardaki harf hataları hiç mi okumadınız tekrar dedirtiyor. Ancak hikaye çok güzel ve bunlara odaklanmadan hikayeyi tanıyıp sevmenizi sağlıyor. Çizimler ve çizim stili kesinlikle enfes…
Bunların dışında kesinlikle "yeni çizgi roman okuyucusu"na önerilebilecek bir kitap değil. Bu çizgi romanı okumadan Justice League ve Düşmanlarını hatta ailelerini bile az çok biliyor olmalısınız. Bu hem hikaye için hem de hikaye içindeki derin bazı altmetinler için gerekli.
İnternetten baktığım videoda oneshot olarak okuyabilirsiniz diyordu. Baktım bir de çizimleri gayet güzel 2 gün önce sipariş etmiştim. Bunu duymak kötü oldu. Sanırım kötü bir başlangıç yapacağım
Hikaye One-Shot bu doğru. Ancak karakterleri bilmeniz lazım. Metal’den, Zatannaya, Magnus’dan John Stewart’a. Çok fazla karakter var açıkcası. Ben --ki kendimi çizgi roman okuyucusu olarak görürüm-- bazı yerlerde “Bu ne çok adam ya” dedim sadece anakarakterlere değil bunların yan karakterlerine de yer veriyor. Okusanız tşne seversiniz ama “bu kimdi?” dersiniz mutlaka. Öncesinde bir miktar Justice League tüketmek daha iyi olur. Ayrıca almanız kötü olmamış, YKY henüz zam yapmadı bu çizgi romanlara, yaptığında epey bir zam gelecek
Karakterlere takılmadan okuyabilirsem benim için sıkıntı yok. Saydığınız karakterleri bir kez bile duymadım Bir batmanı az buz öğrenmeye başladım onun için de Batman İlk Yıl almıştım. Olayı ve ana fikrin çoğunu anlasam yeter, anlamadığımda da ya boşverir yada süprizbozan bakarım. Şahsen bana bu haliyle bile okunabilecekse yeter.
Ben “Şu kitabı anlamak için önce şu kitapları okuyup hatmetmeniz lazım” laflarını sevmiyorum. Ancak hikaye yapısı itibariyle kahramanları ve onların zayıflıklarını bie miktar bilmeyi gerektiriyor. Bu hikayeyi ve anafikri anlamanıza engel değil bence. Ama okuyup çok içiniz atmazsa bir kenwra ayırıp biraz daha bu türü tüketince bakın bence. Güzel çizgi roman. Her halükarda okutur kendini.
Çok daha güzel! Bence hemen başlayın, ben henüz ilk kitabını okudum ama bayıldım cidden.
Gerçekten çok iyi bir eser. Keşke YKY bunu daha büyük boyutlu bassaydı, DC çizgi romanlarını eskiden orijinal boyutta -yada ona yaklaşık- basıyordu. Rebirth ile birlikte Türkiye’deki genel cilt boyutuna geçiş yaptı ama tek sayı özel işleri eski formatta basmasını isterdim. Ciltli bile olabilirdi.
Kitap hakkında haziran ayında yapmış olduğum bir incelemem mevcut. Meraklısına…
David Lindsay - Arcturus’a Yolculuk
Yalan olmasın sağlam sıkıldım. -BurakNews
Bir ara patlayacağım sandım - KuscuPost
Bu kitap yazıldığı ve ilk baskı yaptığı zaman 600 kopya bile satamamış. Yani bir kez daha değeri sonradan anlaşılan bir eserle karşı karşıyayız. Gerçi tarzını ve yazılma dönemini düşündüğümüzde insanların rağbet etmemesi normal karşılanabilir. Kitabı Tolkien’in çok sevmesi ve yazarla bağlantıları insanı kitap hakkında epey heyecanlandırıyor.
Eser yine bir gezegenler arası seyahat konsepti içeriyor. Yine derken yazılma tarihi 1920 yani bu konuda ilklerden. Salt bilimkurgu değil, felsefe, bilim ve teolojiyi bir potada eritmiş bir eser. Bu seriden -yöntemleri çok farklı olsa da- Yıkıma Giden Adam’da da bu havayı sezmiştim. Hermann Hesse’nin Siddharta kitabıyla da büyük benzerlikler bulunuyor aslında. Ben açıkçası bu tarzı sevmiyorum. Havada kalmış, sadece alt metine, alegorilere odaklanmış bir anlatım benim tarzım değil. Bu kadarı çok fazla geliyor. Hikâyenin akışında “saçmalık” seviyesinde olaylar olması insanı bezdiriyor.
Şimdi kitabın içeriğini bir kenara bırakıp başka bir konuya değinmek istiyorum. Kitabın başında “sunuş” ve “önsöz” kısımları var. Sunuş yine bir derece ama önsöz, dördüğüm en büyük facialardan biri. Ben tuzağa düşmedim çünkü bu konuda uyarılmıştım. Ben de sizi uyarıyorum. Kitabın sonunu direkt söyleyen, ne anlattığı anlaşılmayan, kitaptan bile karmaşık gereksiz bir önsöz. Alan Moore ne yapmaya, nereye varmaya çalışmakta bu önsözle anlamadım gitti. Eserde sonsöz de var bu arada. Onu okumanız yeterli olacaktır. Bazı şeyleri tadında bırakmak lazım
Ben kitabı okurken açıkçası zorlandım. Dili aslında sadece olsa da çok fazla betimleme var ve bu betimlemeler sizin hayal edebileceğiniz şekilden dışarı çıkıyor. Şöyle söyleyeyim. İki tane bilmediğimiz renk var mesela. Ben o rengi gözümde canlandıramıyorum ki sahneyi canlandırayım. Bütün kitap böyle renkli şekilli betimlemelerle bezeli olduğundan kitap akmıyor cidden. Ha akmıyor dediysem de ben iki gün içinde okudum bitti. Sonuçta çok daha zor metinler okuduk yani öyle değil mi? Gözünüzde de büyütmeyin yani.
Velhasıl, kitaptan aklımda fazla bir şey kalacağını zannetmiyorum. Beni etkileyen bir tarafı maalesef yoktu. Bu seride bulunması gereken bir eser olduğunu kabul etsem de, bilimkurgu klasiklerinde çok fazla bu tarz tatmin etmeyen eser mevcut.
Kitaba başlarken beklentim oldukça düşük olduğu için mi bilmem kitabı bitirdiğimde kitabin başından tam bir memnuniyetle ayrıldım. Kitapta 14 Şubatı fon alan 14 öykü yer alıyor. Tabiki her öykü çok iyi değildi. Gelgelelim kitaptaki öykülerin çoğunu beğendim. Vampir hikayesinden bilimkurguya korkudan doğaüstü kurguya birbirinden güzel karanlık aşk öykülerinden oluşan bu kitabi özellikle yerli spekülatif kurgu severlere öneriyorum.
Necip Tosun iyi bir öykücü olduğu kadar öykü üzerine düşünen,araştıran ve inceleme-kuram kitapları da kaleme alan birikimli bir yazar. Bu kitapta olabildiğince tarafsız ve hakkaniyetli bir şekilde seçtiği öykü tarihimizde yer etmiş belli başlı 100 kitabı incelemiş. Kitabı okuyan her okurun illaki bu kitap var da şu niye yok diye aklından geçecek bazı kitaplar olacaktır. Kaldıki bu kitaptaki öykü kitapları her ne kadar adaletli ve tarafsız bir seçimle belirlenmişse de nihayetinde yazarın öznel görüşlerinden ayrı düşünülemez. Sonuç olarak kitap vesilesiyle bir sürü yeni yazar tanıdım, listeme bir sürü öykü kitabı ekledim. Öykü severlere tavsiye ederim.
Yıldız Güncesi’nden sonra en çok merak ettiğim kitaptı fakat büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Ne bekliyordum ne buldum oldu yani. Yazar bu kitabından Ion Tichy ile geleceğin dünyasını tahmin etmeye çalışmış. Kitaptaki birçok fikir çok uzak bir geleceği resmediyor açıkçası. Yazarın yeni kelime türetmeleri ve onları birer icat gibi tanıtması beni sıktı. Bu kitap sonucunda da Lem’i sağı solu belli olmayan yazarlar arasına koyuyorum artık.