Kitabın daha başındayım ama gördüğüm kadarıyla kaynak olarak o dönemde yaşayan kişilerin hayatta kalan yakınlarıyla yapılan görüşmeler esas alınmış. Evet doğru olabilir ama tek başına bir kaynak olarak kullanılmaması gerektiği kanaatindeyim. Bilmiyorum ama umarım sayfalar ilerledikçe fikrim değişir. Yine de üzerinde çok çaba gösterilmiş emek harcanmış bir eser. Sonuna kadar okuyacağım.
Sahi genel Türk tarihiyle ilgili tavsiyenizi bir kenara not ettim.
Vakıf (Vakıf serisi okuma etkinliği-1. Kitap) ile başladığım birinci kitabı bitirdikten sonra dayanamayıp diğer ikisini okudum. Birden fazla okuma sırası olduğu için hangisiyle başlayacağıma bir türlü karar veremiyordum. Ama bu etkinlik sayesinde bir yerden başladığım etkinliği düzenleyenlere teşekkürler. ![]()
Kitapları art arda okuduğum için nasıl başlayacağımı ve neyin sürpriz bozan olacağını tam olarak hatırlayamadığım için kitaplar hakkında genel bir yorum yapacağım. Öncelikle söyleyemeyeceğim sebeplerden dolayı bu kitap kapaklarını orijinal kapaklarına göre daha çok sevdim. Kitapların arka kapak yazılarını okumamanızı tavsiye derim. Bende ön söz ve arka kapak yazılarını okumaktan kaçınırım fakat ikinci kitapta arka yazıda bir cümleye denk geldim. Sürpriz bozan değil fakat okuma zevkini etkileyecek bir cümleydi.
Vakıf’ın ilk bölümleri çok güzel başlayarak devamında ne olacağı konusunda hep bir merak oluşturarak beni kendine bağladı. Sonradan farklı karakterlere geçeceğini beklemediğim için bir an “ne oldu şimdi?” sorusunu kendime sordum Kitaptaki kişilere çok güzel karakter özellikleri verilmiş. Üç kitap için de bu geçerli. Karakterleri tanımlarken detaylı ve yapmacık olmadan uzun uzun anlatıyor. Aslında sevmediğim noktalardan birisi de bu. Çok fazla karakter işin içine girince her birini uzun uzun anlatması çok güzelken, karakterlerin ölümü veya bölümün sonlarındaki olaylar çok çabuk bitiyor. Olayların giriş, gelişme aşaması çok iyi iken sonuç bölümleri çok hızlı bağlanıyor.
Vakıf kitabını okuduktan sonra ilk kitaptaki olayları unutmadan Vakıf ve İmparatorluk kitabına geçtim. Aynı tempo ve aynı güzellik ikinci kitapta da devam ediyor. Anlatılan olaylar arasında yıllar geçtiği için kitabın hangi yılda geçtiğini hangi olayları anlatacağını bilmeden başlamak güzeldi. Ben Vakıf kurulmadan önceki olayları anlatacağını beklerken tam tersi bir nesil sonrasında başladı olaylar. Buradaki sevmediğim şey ilk kitapta Büyücüler diye bahsedilen Vakıf üyelerinin Sihirbazlar olarak değişmesi oldu. Bakıldığında benzer gibi görünse de olağan dışı şeyler yapan kişilere sihirbaz yerine büyücü denmesi daha uygundu. . İlk kitaptaki eleştirdiğim şeyler bu kitapta yoktu.Karakterlerin motivasyonları yerinde ve anlaşılırdı. Fakat sebebini anlamadığım şekilde ilk bölümden sıkılmıştım. Zorlayarak okudum ve diğer bölümlerin böyle olmamasını umarak devam ettim. Buraya kadar anlattığım kısım Katırdan önceki kısımdı. Sonda söyleyeceğimi başta söylemek istiyorum. Katırın motivasyonunu tam anlayamadım açıkçası. Kendi gibi olmayanlara hükmetmek mi istiyordu, doğuştan kötü olarak mı doğdu anlamadım. Burada diğer kitaplar aklıma geldi. Anlayamadığım bu kısım diğer kitaplarda anlatılıyor belki de diyerek fazla üstünde durmadım. Katırı okumaya başlayınca Vakıf’ın başından beri eksik olan kısmı yani “Villain” olduğunu anladım ve Katır çok güzel uydu bu kısma. Katır haricinde diğer insanların onun güçlerini anlatması çok güzel bir yazım tarzıydı. Tadı damağımda kaldı diyebilirim. Düşmanca bir kişi geliyor ve Vakıf o kişi hakkında sadece söylenenleri duyuyor. İnsan mı mutant mı ondan bile emin değil tamamen kör bir şekilde onu beklemeleri çok hoştu. Bu kitap kapaklarını sevmem bu yüzdendi. Kitap kapağındaki soytarı benim hayal ettiğime hiç benzemiyordu ve soytarının Katır olduğunu öğrenince gözümde yine o soytarı canlanacaktı. İyi ki bu kapağı seçmişler. Kitabın sonu mükemmel bitti ve üçüncü kitaba daha heyecanlı başladım. ![]()
İkinci Vakıf kitabı kafamdaki soruların cevabı olacak bir kitaptı. Bir nevi filmin son sahnesi. Bu kadar güzel başlayan bir hikayenin sonu acaba nasıl bitecekti? Asimov’un karakter ve bölüm gelişimindeki sonucu iyi bağlayamama eleştirim acaba bu kitap için de geçerli olacak mıydı? Üçüncü kitabın Katırla devam etmesine sevindim. İlk kitabın sevmediğim yanı buydu sanırım tek bir kişi hikayesi yerine birden fazla kişiyi tanıtarak hikaye gelişimi. Sonra kendime ‘ama öyle yapmasaydı evreni tam anlatamazdı’ diyorum. Belki de önce başlangıç kitabını okusaydım bu da sorun olmayacaktı. Ama girdik artık bir yola.
Kitaba dönecek olursak bir hayal kırıklığım da burada oldu. Daha doğrusu ilk kitapta mıydı yoksa burada mı hatırlayamadım. Vakıf’ın çok çabuk düşmesi. Savaş kısımlarını daha uzun yazmasını isterdim Asimov’dan. Teknolojide ve bilimde üstün olan Vakıf’ın biraz daha direnerek Katır’a teslim olmasını bekliyordum. Ama tabi bu söylediklerim hikayenin güzelliğinin yanında önemsiz bir detay.
Yukarıdaki soruların cevabını merak edenler için cevabı burada vereyim. Son kitap bölüm sonları gibi değil ve çok güzel bitti. Şimdi araya başka bir kitap aldım sonrasında Vakıf’a @SJack ile devam edeceğiz ![]()
Ekleme: Bu üç kitap için söylüyorum keşke şu şekilde olsaymış
1. Kitap = Vakıf ve Katıra olan kısım. Yani Vakıf ve Vakıf ve İmparatorluğun yarısı
2. Kitap = Katırın hikayesi. Vakıf ve İmparatorluğun kalan yarısı ve İkinci Vakıf’ın yarısı
3. Kitap = Arcady’nin hikayesi. Yani İkinci Vakıf’ın kalan kısmı.
Puanım : 9/10
Şu seriyi o kadar merak ediyorum ki şeytana uyup spoilerlarını bile okuyasım var.
Hiç vakit kaybetmeden etkinliğe katılın o halde. 

Kızıl Veba
Jack London çok özel bir yazar. Zamanının çok dışında bir isim. Bir bakıyorsunuz sizi ilk insanlar zamanına götürüyor (tabii kendince bir yorumla) bir bakıyorsunuz 2073 yılına… Bazen bir tayfayla yahut mahkumla empati kurarken, bazen bir köpeği anlayıp ona üzülürken buluyorsunuz kendinizi. Bu kadar geniş yelpazede yazan yazarımız, bir de Demir Ökçe’de olduğu gibi isabetli tahminleriyle dikkat çekiyor. Kızıl Veba; 1912’de yazılmış, 2013 yılında başlayan bir salgının nasıl ilerlediğini ve medeniyeti ne hale getirdiğini 2073 ylında bir ihtiyarın ağzından anlatan bir kısa roman. Şu günlerde Covid-19 salgını varken bambaşka bir gözle okuyoruz kitabı. Tabii bilimsel olarak, tıpkı Ademden Önce gibi, yine hatalı yanları var (örneğin bu kadar yüksek mortalitesi olan bir hastalığın, böyle bir pandemi yapabilmesi hastalığın epidemiyolojisi açısından çok tutarlı değil. Ayrıca hastalığın ölüm safhasında olan durumlar ve ölümün bu kadar hızlı olması da keza çok olanaklı değil ya da hızlı yayışmanın karşısında bir durum. Yani bir hastalığın pandemi yapabilmesi için belirli şartlar var, onları sağlamıyor tarif edilen kızıl veba. Vektörel bir hastalık da değil, ki öyle olsa vektör kontrolüyle yine iş çözülebilirdi.) ama zaten bu kitaplar da bilimsellik kaygısı o kadar da ön planda değil. Önemli olan akıcılık ve keyif kısmı ise bence gayet yerinde. Ortalama bir buçuk saatte rahatlıkla olunabilecek bir kitap. Okuyacak kısa kitap arayanlara tavsiye ederim.
Albaya Mektup Yok
Yine kısacık ve hüzünlü bir eser. Garcia Marquez’in tarzını merak edenler bu kitabı okuyabilirler, tam Marquez kitabı. Tabii Yüzyıllık Yalnızlık’la olan bağından dolayı bence ondan sonra okumak daha isabetli olabilir ama o kadar da önemli değil. Albay Aureliano Buendia isminin geçmesi ve olayın Macondo’da geçmesi oldukça hoş oldu (zaten Yüzyıllık Yalnızlık bağlantısı da bunlar). Hüzünlü bir bekleyiş öyküsü. Ben sevdim ama sonunu daha farklı hayal etmiştim, sonu biraz enteresan oldu (en son Kelebekler filminin sonunda böyle kalakalmıştım). Yine kısa ve güzel bir kitap okumak isteyenlere, ayrıca yazarın dilini merak edenlere tavsiye ederim.
Herkese keyifli okumalar dilerim.
Şu sıralar vaktim olmadığı için ara verdim bir süre okumaya. Elimde kitap da bulunmuyor zaten
Aralık sonuna doğru kitabı alabilirsem seve seve etkinliğe katılırım. O zamana kadar sizlerin yorumlarını okumakla yetineceğim 
Jason Aaron’dan çizgi roman serverlerin mutlaka okuması gerektiğini düşündüğüm harika bir seri daha.
İlk cilt süper bir giriş yapıyor, ikinci cilt geçmişe gidip baş kötüyü bizlere sunuyor. Ben de nerede kaldı üçüncü cilt. Biran önce çıksın diyorum.
Birkaç yıl önce set olarak almıştım Kızıl Kraliçe serisini, anca okumaya fırsatım oluyor. Doğrusu, kapağın güzelliğine aldanıp satın almış olabilirim
ama hiç pişman değilim. Gerçi henüz yarısındayım ama şimdiden çok beğendim.
Goodreads puanları, serinin devam kitaplarına bakılınca gittikçe düşmesi biraz hevesimi kırsa da ne kadar kötüye gidebilir ki diye düşünüyorum.
Elimde bir tek Savaş Fırtınası yok, sevmezsem bile mecbur okunacak diğer kitapları artık. 
Doğu Yücel’i ilk kez okudum. Aynı müzikleri dinlediğiniz, aynı konserlere gittiğiniz, benzer yazarları okuduğunuz bir yazarın kitabını okumak oldukça keyifli oluyormuş.
-İsim vermese de- bir öyküsünde çok sevdiğim Warrel Dane ile ilgili kısacık bir cümle kurması, benim için bir saygı duruşu niteliğindeydi.
Satrançla iç içe olan bir ailenin üyesi olduğumdan Yaktın Bizi Kasparov adlı öyküsünü de kolay kolay unutamam. Kısaca; Öldüğünü Google’dan Öğrenen Adam güzel bir kitap olmuş.
David Eddings - Büyücüler Kraliçesi
İlk kitaptaki beğenmediğim çoğu şeye bu kitapta rastlamadım. Seri güzel ilerliyor.
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku
Fazla sayıda öneri aldım bu kitap için, ben de şansımı deneyeyim dedim. Öncelikle bir ayrılık hikayesiydi, fazla sıradandı, pek etkileyiciliği yoktu. Yazarın diğer kitaplarını okuyan hayranları tarafından belki beğeniliyordur orayı bilemem ama bana hitap etmedi.
Güzel bir şey farkettim son zamanlarda Türk yazarların eserlerini okuyunca yazarın o anda cümle içinde belirtmemişse bile ne demek istediğini neye yöneldiğini gayet iyi anlıyorsun ve bu çok güzel bir şey, uzun zamandır çeviri kitaplar okuduğum için yazardan daha çok iletişimim çevirmenleydi, bu nedenlede yazarın diline pek hakim değildim. Bu sıralar yabancı dilde bir kaç kitap okuyorum fakat tam içine giremiyorum çağdaş yazarlar iyi güzel akıyor fakat klasik ve yakın dönem kitaplarda akışa tam bağlanamıyorum, elimdeki kitaplar bitince uzunca bir süre yabancı dilde okuyacağımı zannetmiyorum.
1 ay kadar önce kitabı bitirdiğimde “merminin içinde ne olduğu anlatılsaydı ne muazzam olurdu” diye iç geçirmiştim. Çok mutlu oldum şu an. Vesile olduğunuz için teşekkür ederim 
KIZIL VEBA
@Okuryorum 'un dediği gibi Corona döneminde kitabı başka bir gözle okuyorsunuz. Jack London öngörü yeteneği çok fazla olan bir insan. Bunu kitabı okudukça anlıyorsunuz. Konusu ise; 2013 yılında patlak veren bir salgın olayını o zamanları görmüş, yaşamış ve yaşlanmış bir adamın 2073 yılında torunlarına hikayeyi anlatması. Salgının başladığı zamanlar yine Corona ile benzerlikler gösteriyor. İnsanlar birbirlerinden kaçmaya başlıyor. Sadece bu hastalık insanları çok çabuk dakikalar içerisinde öldürüyor. Kitapta çevirmenden ilgilisine notlar diye bölüm var. Orada da Corona’ya değinilmiş. Kitabı çok beğendiğimi söyleyebilirim.
HAYVAN ÇİFTLİĞİ
KONUSU
Bilmeyen kaldı mı?
Kitabın olay örgüsü, Bay Jones adlı bir adamın sahip olduğu Beylik Çiftliği’nde geçiyor. Bay Jones tarafından kötü davranılan hayvanlar, bu durumdan son derece rahatsız oluyor. Bir gün çiftliğin bilge domuzu Koca Reis, hayvanları örgütlüyor ve onlara devrim fikrini açıklıyor. Çok geçmeden Koca Reis öldürülüyor ancak sözlerini hayvanlara miras bırakıyor.
Bir gün hayvanlar, yemlerinin verilmediği gerekçesiyle kendilerinin de beklemediği bir şekilde isyan ediyor. Hayvanların bu ayaklanması üzerine Bay Jones ve diğer insanlar çiftliği terk ediyor. Böylelikle ideallerine yerleşen devrimi gerçekleştiren hayvanlar, işe ilk olarak çiftliğin adını değiştirmekle başlıyor. Adı artık Hayvan Çiftliği olan bu yerin yönetimini ise domuzlar üstleniyor.
Napolyon ve Snowball adlı iki domuzun önderliğinde idare edilen çiftlikte başta her şey yolunda ilerliyor. Hayvanlar, bu iki domuz önderliğinde yeni kanunlar oluşturup buna göre yaşamaya başlıyor. Ancak zaman geçtikçe işlerin rengi değişiyor ve iki lider arasında anlaşmazlıklar baş gösteriyor. Hayvanların eşitliği üzerine kurulan yeni yönetim biçimi, istenenden çok farklı bir boyut kazanıyor.
DÜŞÜNCELERİM
Totalitarizmin tehlikelerini daha geniş kitlelere anlatmak isteyen Orwell, Katalonya’ya Selam fazla satmayınca mevzuyu çocukların bile okuyabileceği bir basitliğe indirgemiş. Mesajı 1984 ile büyük ölçüde örtüşüyor, onu okuduysanız bunda yeni bir şey bulmayı beklemeyin. Öyle bile olsa bir oturuşta bitirilebilecek kadar kısa olduğu için okunması gereken bir eser.
Spoiler yememeye dikkat edin derim. Çok güzel ters köşe yapıyor Asimov. Aynı sayfayı tekrar tekrar okutuyor. 

Çocuklar için yazılmış ama herkesin okuması gereken harika bir kitap. Bombalarla, soğuk savaş dönemiyle çok iyi mesajlar veriyor. İçerisindeki görseller de ayrı güzel. Çocuk kütüphanesinde daha sık keşfe çıkmalıyım.
Neden konuşulmadığına pek anlam veremediğim seridir benim de kızıl kraliçe. İlk 2 kitabı 2-3 yıl önce okumuş olmama ve türün YA olmasına rağmen güzel yazılmış, heyecanlı bir seri olduğunu hatırlıyorum.

Kılıçlar Kenti şimdilik çok güzel gidiyor. Cidden çok akıcı bir kitap. Çevirisi de çok güzel. Kim çevirmiş ise ellerine sağlık. Kitap yağ gibi akıp gidiyor resmen. Şimdilik ilk kitaptan daha çok sevdim. Kitabı bitirince daha uzun bir inceleme yazarım.
İlginçtir ki yorumları da pek iyi değil. Klişe bulunmuş, okurken yarım bırakılmış, bitirmeye bile dayanamayanlar gördüm. Bu yorumlar üzerine kitaba başlarken herhalde Wattpad kitabı falan okuyacağım diye düşünmeye başlamıştım fakat neyse ki öyle olmadı.
Hafiften Kızıl İsyan ve bolca Piyon-Vezir-Şah serisini anımsattı bana.
Çevirmeni bu forumdaydı eskiden, hala burada mı bilmiyorum. @YaprakOnur







