Benim açımdan Oliver Twist daha öndedir. Tüm roman boyunca odak noktamı çocuktan alamadım ancak iki şehrin hikayesi öyle değildi. Romanın ortalarında “inşallah sonunu iyi toparlar” diyerek sabırla okudum ki öyle oldu ve gayette iyi bir bitiriş oldu.Ayrıca zaman zaman da tahmin edilir şekilde ilerledi ki klasiklerde bu çok oluyor çünkü yazıldığı tarihten bu yana esinlenerek yapılan roman, dizi veya filmlere aşına olmuş oluyoruz.
Bu arada Antikacı Dükkanını öneririm Charles Dickenstan. Çok gözdelerinden değil ama yazarın en iyi romanlarından biri bence ama baskısı var mı şu an emin değilim.
Edit: Varmış ama çok iyi yayınevlerinden değil. Ben 10 Tl ye sahaftan Engin Yayıncılık almıştım.
Antikacı Dükkanı’nı ben de tavsiye ederim. Yazardan okuduğum ikinci kitaptı. Kitap bilinen yayınevlerinden yayınlanmadığı için ülkemizde pek bilinmiyor ama bence en iyi kitaplarından birisi.
Niye cidden yayımlanmıyor ya? Editörler bile mi okumadı yani? Tutturmuşlar bir iki şehrin hikayesi diye. Asıl Antikacı Dükkanı tam bir o dönemin yansıması ve eleştirisi.
Dickens’a bu ülkede nedense yeterince değer verilmiyor. Daha yazarın külliyatının tamamını basan bir yayınevi bile yok.
Adam öleli 150 yıl olmuş,telif denilen şey yok,bassanıza yani.Evde her kitabı farklı yayınevinden bu yüzden ve sinir bozucu.
Yayın evlerini boş verin şöyle bir baktım yanlış görmediysem forumda bibliyografisi bile yok henüz
AY ZALİM BİR SEVGİLİDİR (ROBERT A. HEINLEIN)
KONUSU
Ay’ı Dünya’dan kontrol eden Otorite’ye karşı, yalnızca mahkûm ve sürgünlerin gönderildiği ceza kolonisine dönüşmüş Ay’daki isyanın ve devrimin öyküsü bu. Ayrılıkçı hareketin liderleri haline gelen bir bilgisayar uzmanı, karizmatik bir genç kadın ve yaşlı bir akademisyenin köleleştirilmiş insanların geleceğini değiştirme hikâyesi. Ve birbirinden farklı bu üçlüye ek olarak, kendi kendine bilinç kazanmış, mizah yolunda tüm özelliklerini devrimin nihai başarısına adamış olan süper bilgisayar Mike’ın çabası burada anlatılan.
DÜŞÜNCELERİM
Bilim kurguya giriştiğim bu seneyi Heinlein okumadan bitirmek istemedim.
AZBS, kısa olmasına rağmen içi dolu bir kitap. En ilgimi çeken kısım, yerçekiminden yola çıkarak tasarlamış olduğu Dünya ile Ay’ın ekonomik ve siyasi ilişkisiydi. Bir devrim hareketini anlatmasının yanında liberteryen görüşlerle dolu olması da, bilim kurgusunu bol politik temalı sevenleri memnun edecektir. Bir de 60’ların seks-pozitif hareketinden esinlendiğini tahmin ettiğim kısımlar var ki, bunlar benim için kitabın akışını biraz bozdu.
Özetle, sizi doyuracak bir bilim kurgu.
Elimde 1970 yılı baskılı, şömiz ciltli, İngilizce aslından tam metin, Azize Bergin’in kusursuz çevirisinin olduğu ‘Altın Kalem’ yayınevinden yayımlanmış değerli bir kopyası var… Sanırım tüm güzel şeyler eskide kaldı dostlar, hâlâ bu kalitede basılmış bir kopyası yayımlanmadı
Hakikaten bunu Oliver Twist’i okurken hissetmiştim. O da sinemamızda “Ömercik” tiplemesini getirmiştir aklıma okurken hep.
Bunu ben de fark ettim ve yapmak istedim ama cesaret edemedim. Kitaplarını da toplamak gerekirdi çünkü ama o kadar çok yayınevinden o kadar çok parça pinçik basılmış ki…
KIZIL SEFER
Barut Büyücüsü #2
Genel olarak oldukça hareketli bir kitaptı. Bu yüzden sonunda bir patlama bekliyordum ama aynı tempoyla bitti.
Tamas Kez topraklarından kurtuldu ve Adro’ya döndü. Hiç beklenmedik bir şekilde yanında güçlü bir müttefik buldu. Claremonte’un hala tam olarak ne yapmak istediği anlaşılamıyor ama Tamas’ın Adopest’e dönüşüyle bir şeyler olacaktır. Mihali’ye ne oldu bilmiyorum. Zaten bu tanrı kurgusu aklıma hiçbir zaman yatmamıştır. Bence bu evrenin en büyük handikapı da insan veya tanrı olup olmadığı belli olmayan bu yaratıklar. Kesinlikle okuma zevkini düşürüyor. İlk kitapta bütün karakterlerin macerasını merakla okusam da yine de Adamat’ın geçtiği yerleri okumak daha keyifliydi. Bu kitap için ise kesinlikle Adamat’ın polisiye kısımları en iyi yerlerdi diyebilirim.
- kitabı sırf hikaye havada kalmasın diye okuyacağım sanırım. Dediğim gibi kitabın temposu ve kurgusuna diyecek şey yok ama Tanrı-insan belirsizliği ve hatta buraları onların yarattığının anlatılması vs. bana çok tutarsız ve mantıksız geliyor. Bu kısımlarda durup ‘ben ne okuyorum ya’ dediğim oldu kendi kendime. 3. kitapta da aynı şekilde temposuna güvenerek devam edeceğim.
İnsanlar
Kitabı ablamın kitaplığından almıştım, iki yıldır öyle duruyordu, nihayet okudum. Gerçekten keyifli bir okuma oldu. Kitap P. K. filmini andırıyor, ara ara da Otostopçu’yu. Dünya bilimsel sıçramanın eşiğindedir, bir türlü çözülemeyen bir matematik problemi nihayet çözülmüştür ama henüz kimsenin haberi yoktur. Çok gelişmiş bir uzay ırkı olan Vonnadorya’lılar insanlığın bu gelişmeyi kaldıramayacağını bildiklerinden, bu problemin çözümü yayılmadan engellemek için ana karakterimizi görevlendirir. Bu kitap da işte ana karakterimizin süreci bize anlatmak için yazdığı kitap. Bir yabancı gözünden insanlar anlatılıyor. Başlangıçta insanların ne kadar kötü ve saldırgan olduğu, bencil olduğunu düşünen karakterimiz yavaş yavaş insanlarla ilgili bilgileri topluyor ve tanımaya başlıyor. Kitabın espirili bir dili var. Yer yer çok duygusallaşıyor, yer yer de çok güldürüyor (özellikle futbol maçı muhabbeti baya iyiydi). Akıcı ve sempatik bir kitap. Son bölümlerde bir öneri listesi var, 90 küsür maddelik, genel olarak çok beğenilmiş ama ben olmasa da olurdu o bölüm diyorum. Zaten kitabın vermek istediği mesaj gayet anlaşılıyor, bir de maddelere yazıp belirtmek lüzumsuz olmuş bence. Kitabın baskısı bitmiş, umarım tekrar basılır ve daha fazla kişiye ulaşır.
Alemdağ’da Var Bir Yılan
Sait Faik Abasıyanık hepimizin bildiği bir isimdir. Durum öykülerinin ülkemizdeki en önemli temsilcisidir. Gerçekten bazen kendisinin de dediği gibi incir çekirdeğini doldurmayacak hikayeleri anlatsa da, ben kendisini okumayı çok seviyorum. Çoğu hikayesini daha önce okumuştum ama yeniden okuyorum kitaplarını iş yerinde. Haftaya da Semaver’le devam edeceğim. Dediğim gibi Sait Faik sıradan hikayeleri çok güzel bir şekilde anlatıyor, siz de onunla oturup iç çekiyorsunuz, sonra bir anda bitiveriyor hikaye. Hatta kitabın bir yerinde “bu hikaye burada bitebilir, hatta tam benim tarzım bir bitiş olur ama bitmiyor…” şeklinde bir yazısı var ki, tam kendi tarzını yorumlamış. Bu kitabı biraz doğa üstü olaylarla harmanlanmış bir Sait Faik eseri. Ben çok keyif aldım okurken, bence okunması gereken bir yazar Sait Faik, kimileri devri geçti, gerek yok artık dese de, ben ilerde tekrar da okuyacağım kitaplarını.
Herkese keyifli okumalar dilerim.
Zübük
Okuyan biri diyor ki…
Efendim ben bu kadar alçak, namussuz, ırz düşmanı, vatan haini bir karakterin kitabını okumamıştım. Sakın ha bu nitelemeler Aziz Nesin için değil. O Zübükzade İbraam için. Böyle palavracı böyle namussuz bir insan nasıl var olmuş aklım almıyor. Yahu bir insan yaptığı her işte mi kolpaya başvurur? Başvuruyor efendim. Şiddetle okuyunuz. Zaten filmi yasaklı. 82/100
“Alemdağ’da Var Bir Yılan” kapağını Metallica albümü sandım bir an
İngiliz mizahını sonuna kadar içeren bu serinin ilk kitabını okudum. Kaliteli absürt mizahı çok seven birisi olarak (eskiden Ana diye dizi vardı, çok severdim), bu kitabı da çok beğendim. Herhangi bir yerinde kahkaha atmadım ama hiç sıkılmadım ve yer yer de tebessüm ettim.
Kitap bana tarz olarak Diskdünya ile birebir aynı geldi, birisi fantastik diğeri de bilim kurgu ama tad neredeyse aynı. Her ikisini de okurken yaratıcılık anlamında yazarlara hayran olmamak elde değil. Üstelik her iki serinin de 80li yıllar civarı ortaya çıktığı düşünülünce hayranlık bir kat daha artıyor.
İngiliz mizahı herkese hitap etmez, o yüzden bilip de sevenlere tavsiye ediyorum. Hiçbir fikri olmayanlar ise en azından ilk kitabı deneyebilir. Sonrasına ise kendi zevkine göre karar verir diye düşünüyorum. Genel olarak notum 8/10 ve diğer kitaplarını da en kısa sürede okumayı planlıyorum.
Bir Bilimkurgu öykü derlemesi daha bitti. Bu seferki 100 sayfalık çerez bir derlemeydi. Hakkında uzun uzun şeyler de yazamayacağım.
Toplam 10 öyküden oluşan derlemede Ray Bradbury ve Arthur C. Clarke gibi tanıdık isimlerin yanında türe gönül vermiş 6 yazar daha bulunuyor. Öykülerin çoğu kısa. Bradbury’nin 4 öyküsü olsa da en kısaları onlardı zaten.
Derlemeyi genel olarak ne iyi ne de kötü buldum. En çok Kara Paradoks ve Bir Çıkış Yolu adlı öyküleri beğendim. Marry F. Zambreno’nun yazdığı Bir Çıkış Yolu öyküsü bana Netflix’in yayınladığı The Platform filmini anımsattı. Kitaba puanım 6/10.
Italo Svevo okuyan var mı? Anladığım kadarıyla romanlarında ilginç teknikler deneyen birisi. İthaki Yaşlılık’ı basınca ilgimi cezbetti.
Kitabın konusu: Ankarada yaşayan bir yazarın, babasının yaşadığı sağlık sorunlarıyla uğraşma çabası…
Öncelikle bu kitabı Edebiyat öğretmenimizin yapacağı sınav için aldım okudum. Öğretmenim demeden önce ne yalan söyleyeyim bu yazarı hiç duymamıştım. Edebiyatçıda bu kitap için sınav yapmasa alıp okuyacağımı düşünmüyorum. İlk başta konusu zaten ilgi çekici değil. Bazıları bu kitabı Türklerin yaşayış biçimlerini, baba oğul ilişkilerini biraz da Türk kültürünü anlattığı için sevmiş ama ben sevemedim çünkü kitap aşırı sıkıcı. Kitap 250 sayfa ve bu 250 sayfa boyunca Ankara’dan Denizliye arabayla gidiş Denizliye gidince Aile evine gidip babanla ilgilenme babanla ilgilendikten sonra onu hastaneye götürme hastaneden sonra eve geliş eve gelişten sonra eve gelen misafirler ara sıra canı sıkılınca balkona çıkıp sigara içmek Sonrasındaysa Ankaraya dönüş. Yalan yok kitap boyunca olay böyle geçiyor. Kitapta geçen ana karakter 6 kere filan Ankaradan Denizliye gel git yaptı. Denizliye gidincede oranın devlet hastanesi ya da Pamukkale araştırma hastanesini götürdü babasını. Ve Hikayede ana karakter o kadar fazla sigara içiyor ki ve yazarında bunu bastıra bastıra anlatması beni o kadar çok sıktı ki anlatamam. Bu kitabı sırf Yaşayış biçimimizden ufak bir parça görüyoruz diye sevilemez bence. Üstelik kitapta açıklanmayan bir konuda var. Yazar, karı koca ilişkisini hiç iyi anlatamamış anlatamamış değil anlatmamış koskocaman 250 sayfada bu karı koca da ana karakter ve karısı. Türk edebiyatını Sabahattin Ali dışında sevmiyorum zaten. Çok sıradan geliyor bana. Çok sert eleştirdim ama diyeceğim bir şey daha var. Okuduğum en kötü ilk 5 kitap arasına girer bu kitap. Sınav için olmasa 100’den sonrasını okumazdım. Herkesin edebiyat anlayışı, kitap zevki farklı bazıları bu yazarın bu eserine bayılıyor ama ben beğenemedim maalesef.
Bu arada sayfalar çok kalitesiz çok ince bazen iki sayfa filan çevirdiğim oluyordu. Kâğıt kalitesi de iyi değil bu hususta önemli bana göre.
Aslında tüm HAT romanları gibi çok iyi romandır. Dil olarak ve öyküleme tekniği olarak diğer romanlarına göre daha sadedir, HAT romanlarında iç içe geçen gerçek ve gerçeküstücülüğü bu romanda çok az görürüz. Hatırladığım kadarıyla Ankara - Denizli yolculuklarında gördüğümüz At ve beyaz gömlekli çocuk dışında gerçeküstü unsurlar yok romanın kurgusunda.
Tüm her şey bir yana bu romanında türkü türkü gezdirir HAT.
- Seyit Çevik, Avluda bağlıdır yiğidin atı.
- İnce (Zaralı) Halil, İtikadın tam tut.
- Fatma Türkan Yamacı, Şu karşıki dağda kar var duman yok / Benim sevdiceğimde din var iman yok
- Talip Özkan, Yağar yağmur.
- Zaralı Halil, Ey hamamcı bu hamama güzellerden kim gelir.
- Zaralı Halil, Fırsat elde iken sarmadık yâri / Beni öldürmeli dövmeli değil (Karadır kaşların)
- Bekçi Bakır, Buradan bir atlı geçti / Yarama bastı geçti
- Kazancı Bedih, Ben bir Yakup idim kendi halimde.
- Seha Okuş, Seher vakti bülbül ağlar ekseri / Bülbülün gözyaşı deler mermeri.
- Neşet Ertaş, Cahildim dünyanın rengine kandım.
- Hacı Taşan, Aşağıdan gelir gelinin göçü / Gelin mi ettiler canımın içi.
- Okan Murat Öztürk, Dereler buz bağladı / Avcılar iz bağladı / Beni bir gelin vurdu / Yaramı kız bağladı.
- Enver Demirbağ, Yüksek minarede kandiller yanar.
- Nida Ateş, Gece rüyada sohbetin / Gündüz dillerde dillerde.
Youtube da şöyle bir playlist buldum. Romanda Türkülerin geçtiği sayfaları da açıklama kısmına yazmışlar.
Romana adını veren türkü de “Şu Dağlar Kömürdendir” türküsü.
“Bu yol Pasin’e gider / Döner tersine gider / Şurda bir garip ölmüş / Kuşlar yasına gider…”