Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Hasan Ali Toptaş’ın Kuşlar Yaşına Gider ve Beni Kör Kuyularda hariç tüm romanları çok değişik ve güzeldir. Bu son çıkan iki romanında daha sade ve realist bir dil kullanmış ki ne yalan söyleyeyim ben de sevmedim. Normalde çok şiirsel ve insanlara “Abov! Bunu ona nasıl benzettin be” dedirten simgeli bir dil kullanır. Hocanız HAT’ın kıymetini biliyor ama öğrencilerine önerebileceği en uygun kitap buydu çünkü her romanında en az bir kere insanın içini bunaltan cinsel sahne var. Başyapıt’ı **Heba’**yı okutsaydı diyeceğim ama onda da dediğim kusurdan var. Yazara bir şans daha verirseniz şuraya bir göz atın bence: Hasan Ali Toptaş Kitaplığı

2 Beğeni

Değerli bilgilendirmeniz için çok teşekkür ederim.

1 Beğeni

Hasan Ali Toptaş’ın Gölgesizler kitabını da iyi diyorlar. Gölgesizler ile sizin dediğiniz eserine bir şans daha vereyim o zaman. Benim gibi bir çok kişide beğenmemiş bu eseri zaten. Bir şans daha vermek mantıklı olacaktır.
Teşekkürler.

1 Beğeni

Shen Humması adı verilen bir salgın süreci ve öncesini, ana karakterin ilgi cekici hayatıyla hoş bir şekilde harmanlayan kitap benim için oldukça sürükleyiciydi.

Bu kitabı, özellikle kadın okurların daha cok beğeneceğini tahmin ediyorum.

10 Beğeni

Edwin A. Abbott Düzülke’yi okumaya başladım. Piyasada tonla çevirisi vardı ama Hasan Fehmi Nemli çevirisi olan Alfa baskısını tercih ettim.

8 Beğeni


David Eddings - Efsuncunun Son Oyunu

Bu kitapla birlikte Belgariad serisini bitirmiş oldum. Serinin ilk kitabını pek beğenmemiştim, ama 2. kitapla birlikte seri bir yükselişe geçti ve ben de sevmeye başladım seriyi. Seriyi sevmemin en büyük sebebi kitapların oldukça eğlenceli olması oldu. Bu yönünü dikkate almazsam eğer, serinin ortalama üstü bir seri olduğunu söyleyebilirm. Mallaryon Serisi’ni ise okuyup okumayacağıma henüz karar vermedim.

15 Beğeni

Adsız

MIZRAKLAR, MIZRAKLAR TÜFEKLER, TÜFEKLER - JOSE SARAMAGO

Az önce bitirdim. Jose Saramago’nun üzerinde çalıştığı ama tamamlamaya ömrünün yetmediği son kitabı. İçerisinde güzel çizimler var. Kitap 130 sayfa. Bunun 74 sayfası tamamlanamayan öykü. Geri kalan sayfalar yazarın notları ve ağırlıklı olarak kartellere savaş açıp hayatını kaybeden gazetecileri anma diyebiliriz. Kitap tamamlanabilse çok güzel bir eser daha görecekmişiz.

13 Beğeni

Sindire sindire kitap okuyanlara imreniyorum (kıskanıyorum diyemezdim ya).

1 Beğeni

Teşekkür ederim güzel sözleriniz için hocam. Kıskanma değildir o ya kıskanılacak bir şey yok :slight_smile:

Twitter’da bir video görünce şu incelememe geri döneyim dedim. Bu kitap tam olarak bu video.

3 Beğeni

0000000059170-1

2 Beğeni

THE CLOUD ROADS (THE BOOKS OF THE RAKSURA #1)

KONUSU

Moon hayatını, kanatlı bir hayvana dönüşebilen bir şekil-değiştiren olduğunu saklayarak geçirdi. Çocukluğunu hatırlamayan yetim Moon, nehir vadisindeki yer kabilelerine ayak uydurmaya çalışır ama pek de başarılı olamaz. Bir kez daha kabilesinden kovulduğu gün, kendisi gibi bir şekil-değiştirenle tanışır ve topluluğuna davet edilir. Bu yabancının Moon’a söylemediği ise varlığının topluluktaki güç dengelerini bozacağıdır.

DÜŞÜNCELERİM

Katilbot Günlükleri’ni sevmemiştim ama yazara ikinci bir şans vermek istedim.

High fantasy dünyaları genelde ya elf/cüce/goblinli ya da insan insana karşı şeklinde oluyor. Martha Wells ise, insanları hiç kullanmadan kanatlı ırklar arasındaki çekişmeleri konu alan dünyasıyla yeni bir tat sunmuş. Binlerce kez gördüğüm mimarileri ve ırkları hatırlamak yerine, kafamda yeni sahneler canlandırmam gerekti.

Kitabın geri kalanı içinse aksiyonu bol, sürükleyici ama birazcık da tahmin edilebilir diyeceğim. Büyük bir seriye başlamayı gözünüz almıyorsa ya da orta çağ insanlarından sıkıldıysanız öneririm. Çevirisi yok ama Katilbot gördüğüm kadarıyla iyi satan bir seri, belki bir gün buna da el atarlar.

16 Beğeni

Sökeli Cafer Efe’yi okumaya devam ediyorum ama bitirebilecek miyim emin değilim. Yakın tarihimize olan ilgim yüzünden aldım çoktandır almayı düşündüğüm bu kitabı. Birazda oturduğum ilçeden söz ediyor diye. Baştan iyi gitti. ama sayfalar ilerledikçe yerli Rumların ve işgal ordusu olarak gelen Yunan’lıların yaptıklarını okumakta zorlandım. Babahattin Burhan usta bu kitabı danışarak konuşarak yazdığını söylüyor kitabın muhtelif yerlerinde ama anlatımı yani yapılan zulümleri detaylarıyla anlatması hiç hoşuma gitmedi. Göz oymalar, kulak yanak, boğaz kesmeler, detaylı anlatılmış. Az önceki cümleyi buraya alıp almamak konusunda bile tereddüt yaşadığımı söylemeliyim. Bence bu kitap belli yaşın altındakilere satılmamalı veya yazar gençler için bu bölümlerin daha az detaylı anlatıldığı ayrı bir baskı oluşturmalı.

2 Beğeni

Isaac Asimov’un Çelik Mağaralar adlı kitabını okuyorum. Normalde kitap olarak okusam daha hızlı okuyabilirim ama yayınevleri sağolsun baskısı olmadığından telefonumdan okuyorum. Asimov yüzünden kör olmama ramak kaldı. Normalde telefondan okurken ara vere vere okuyorum ama kitap o kadar sürükleyici ki ara vermeden okuyorum.

9 Beğeni

Çok beğendim. Boğazımın düğümlendiği nadir kitaplardan biri oldu, hatta 4-5 kitaptan biri. Genellikle okuduğum kitapları çok beğenmezsem rafa kaldırır ve bir ara satarım. Ama bu kitap da çok beğendiğim, daha sonra okumayı düşündüğüm, kitaplığımda bulunmasını istediğim kitaplardan biri oldu.

17 Beğeni

Pazartesi Cumartesiden Başlar

Yine çoğu kişinin sevemediği ve benim bayıldığım bir Strugatski kardeşler kitabı. Ben bu amcaları seviyorum valla, çoğu eleştiriye katılıyorum (daha akıcı dille, daha basit yazabilirlerdi, çünkü seçtikleri konular çok çok başarılı) ama ben bu hallerini de seviyorum. Verdiğim emeğin karşılığını alıyorum kitaplarını okurken. Daha önceki Strugatski incelemelerimde de söylemiştim, sorun bende de olabilir. :slight_smile:

Kitabımız öncelikle bilim kurgu değil fantastik kurgu, araya bilim kurgusal öğeler serpiştirilmiş. Bu bakımlardan aslında bana fazlasıyla Locus Solus’u hatırlattı, hatta aldığım tat baya benziyordu diyebilirim. Yine özellikle ilk bölümde çok iyi seviyede kafkaesk atmosfer ve anlatı olduğunu söyleyebilirim. İlk bölüm genel olarak rus masalları ve folklorik öğelerini içeriyor. İkinci bölümde biraz daha karmaşıklaşan ve Bulgakov hikayelerine benzeyen (özellikle Şeytani’deki karmaşayı anımsattı, yer yer de Usta İle Margarita’yı) bir yapıya bürünüyor hikaye. Bu bölüm meşhur enstitüye giriş bölümü (şu Rowling’e ilham verdiği söylenen ki bence bu söylenti de okurlarda gereksiz beklenti, dolayısıyla hayal kırıklığı yaratıyor olabilir. Yani Harry Potter’la alakası yok kitabın, baştan söyleyeyim). Son bölümde ise harika bir zaman yolculuğu teması ve zaman irdelemesi var, buraya bayıldım. Tabii bu şekilde süregiden, olayların sıralı olduğu bir hikayesi yok, daha ziyade parça parça anlatılarla geçiyor. Sanırım okurları en fazla zorlayan da bu durum oluyor. Havada kalan pek çok şey var, yazarlar biraz okurlara bırakmış o bölümleri. Ayrıca kitabın dili fazlasıyla espirili, Kıyamete Bir Milyar Yıl kitabından bile daha esprili yaklaşımı.

Yine kitap arka planda çok iyi bir Sovyetler Birliği eleştirisi içeriyor. Her adımda, her göndermede eleştiri mevcut. Ruslar tarafından neden bu kadar sevildiği belli, bu kadar masalsı (özellikle kendi masalları), destanlarına ve de kendi tarihlerine göndermeler içeren bir eseri onlar daha da iyi yorumluyor ve anlıyorlardır. Kitabın sonunda kendi yarattıkları karakterin elinden, notlar başlığı altında kitap eleştirilerini de yapmışlar, burayı da sevdim. Ve de her Strugatski kardeşler kitabında olduğu gibi, sonsöz yine yazım sürecini anlatıyordu ve yine çok keyif aldım. Bu kitabı bilim kurgu ve fantastik okumaya mesafesi olmayan, aynı zamanda Bulgakov, Lem ve Kafka seven ve de daha önce Strugatskilerden kitap okuyup sevmiş olanlara (tüm bunları aynı anda barındıranlara yani) kesinlikle tavsiye ediyorum, diğer okurlarınsa kendi kararı, sonra sevmeyip, sıkılıp “ama tavsiye etmiştin” demeyin. :slight_smile:

Herkese keyifli okumalar dilerim.

26 Beğeni

Başkarakterimiz Stephen Leeds’in çok farklı bir psikolojik rahatsızlığı var. Öyle ki, gördüğü halüsinasyonlara isimler verebilecek kadar ileri derecede bir rahatsızlık bu. Tobias, Ivy ve J.C. bu halüsinasyonlardan en yetenekli ve zeki olanları. Yetenekli veya zeki olmaları önemli, zira Stephen’ın karşılaştığı bütün zorlukların üstesinden gelebilmesi için onlara ihtiyacı var… Belki de yoktur?

Stephen, öğrendiği veya bilgi sahibi olduğu her alanla ilgili birer halüsinasyon kuruyor. Örneğin hukuk, balistik, yabancı dil gibi alanlarda farklı isimlerde halüsinasyonları var. Basın, Stephen’ı deli olarak görüyor. Aslında o bir dahi. Bu sebeple onunla ilgili röportaj yapmak isteyen haberciler, onun rahatsızlığını incelemek isteyen psikologlar ve daha nicesi onun peşinde.

Bir gün Monica adlı bir kadının, Stephen’ın yıllar önce kaybolan sevdiği kadının bir fotoğrafını göstermesiyle olaylar başlıyor. Ortada bir fotoğraf makinesi var ve bu makine, kadrajındaki mekanın yıllar öncesindeki halini fotoğraflayabiliyor. Hal böyle olunca Stephen da sevdiği kadının izini bulabilmek adına bir maceraya atılıyor. Stephen, halüsinasyonları ve Monica makinenin peşine düşüyor. Hikayenin rotası Kudüs’e çevriliyor ve dinlerin varlığının veya yokluğunun kanıtlanabilmesi için bir mücadele başlıyor. İsa’nın çarmıha gerildiği zamanı resmedip dini kanıtlayabilme ve Sandra’yı, yani Stephen’ın sevdiği kadını bulma düşüncesiyle makineyi ele geçirmek için maceraya dalıyorlar.

Kitap mükemmeldi! Resmen bir saat içinde büyük bir heyecan ve merakla okudum. Daha önce Brandon Sanderson’ın yalnızca Alcatraz serisinin ilk kitabını okumuş ve ona bayılmıştım. Ancak Lejyon, favorim oldu. Sanderson’ın kitaplarını yavaş yavaş, kademe kademe okumayı düşünüyorum. (Alcatraz, Lejyon, Steelheart, Ritmatist ve sonrasında Sissoylu, Fırtınaışığı Arşivi, Savaşkıran vs). Lejyon’u o kadar çok beğendim ki, bir sonraki okuyacağım kitap kesinlikle serinin devam kitabı olacak.

16 Beğeni

Yaşayan en iyi yazarlardan birisidir kendisi.

3 Beğeni

resim

Hercule Poirot serisinin başlangıcı olan Ölüm Sessiz Geldi’yi okudum. Kurgusunu beğendiğim klasik bir polisiye romandı. Gizem unsuru son anına kadar devam etti. Kitabın başlangıcında olayları bir noktada tahmin ederim diye düşünmüştüm ama sonuna kadar ters köşe yapmayı başardı.

Roman, klasik bir şekilde malikanede yaşanan cinayet ve cinayeti çözmeye çalışan dedektiften oluşuyor. Olayların anlatıcısı malikanede geçici olarak yaşayan ve aynı zamanda dedektifin yakın dostu olan Hastings adlı bir kişi. Bu şekilde bir anlatım olaylara 3. bir kişinin gözünden objektif bir biçimde bakmamızı sağlıyor. Gelelim dedektifimiz Hercule Poirot’ya. Yazar beklediğimin dışında bir dedektif profili çizmiş. Poirot, savaştan dolayı ülkesinden (Belçika) kaçarak İngiltere’ye sığınmış, yaşını başını almış, 1.60 boyunda, pos bıyıklı, şık giyimli ve oldukça titiz bir karakter. Poirot’nun müdahil olduğu kısımları okumak oldukça keyifliydi.

Sonuç olarak büyük bir beklentiye girmeden, akıcı bir polisiye roman arayanlara öneririm.

20 Beğeni

Colombre - Dino Buzzati

Dino Buzzati nin “Tanrıyı Gören Köpek” kitabından sonra okumaya karar vermiştim. Uzun zamandır okuma listemde olan bir kitaptı , sonunda başlayabildim. Öykü kitabı okumayı seviyorum. Buzzati 'nin öyküleri gerçeklik ve fantastiklik arasında kalıyor, ucu açık öyküler. Sıradan konuları sıradışı şekilde anlatıyor, sizde akışa kapılıp gidiyorsunuz :slight_smile:

12 Beğeni