Ateş Merdivenleri - Anaïs Nin (İçsel Kentler #1)
Ateş Merdivenleri: İsimsiz ıstırapların, gizemli ve yapayalnız hüzünlerin, karabasan haykırışlarının hikâyesi. Acının ve çirkinliğin kişisel bir deneyim olmaktan çıkıp bütün dünyanın acısına ve çirkinliğine dönüştüğü içsel odalardan yükselen dilsiz bir çığlık.
Anaïs Nin’in alametifarikası, "roman fleuve"si, İçsel Kentler beşlemesini anıtsal bir konuma yerleştiren o "öz"den başlamak gerek söze. Daha önce hiçbir erkeğin beceremediği kadar derinlikli bir şekilde, "kadın deneyimi"ni canlı ve çarpıcı bir anlatıma dönüştürerek Nin, aslında D. H. Lawrence’le palazlanan eril tepeden bakışlı erotik uzantılı anlatıyı, rahatlıkla feminist olarak nitelendirilebilecek bir bilinçle, yerle bir ediyor ve “amorf” bir anlatı yaratmakla suçlanacak alabildiğine cesur bir "duygu madenciliği"ne girişiyor. Bunu yaparken kullandığı ritmik dil, kurgu oyunları ve sembolizm de okura, zihinsel bir oyun alanında tatminsel bir deneyim sunuyor.
Nehir romanının ilk halkası Ateş Merdivenleri’nde Nin, kendi güncelerinden distile ettiği üç ana kadın karakteri (Djuna, Lillian, Sabina) ve Nin’in sanatında büyük etkisi bulunan Henry Miller’dan izler taşıyan erkek karakteri Jay’i, Woolf tarzını anımsatan kuvvetli bir izlenimcilik ile okuruna tanıtıyor. Dejavular, geçmişe isteyerek veya zorunlu geri dönüşler, zihinsel atlamalar, duygusal pencereler, metafiziksel dokunuşlar ile süreğen bir mikro anlatı beklenmedik bir “ruhsal kozmos” makro anlatısına dönüşürken, Nin’in yakut rengi mürekkebinden duygulardan müteşekkil bir sel peydahlanıyor.
Son tahlilde Nin, edebiyatın bir köşesine itilmiş, çiçeklerle “yumuşatılarak” erkeğe mahkum bir orgazm olarak sunulmuş kadın deneyimini, duygusal bir ince işçilikle, ustalıkla ve asilikle, modern edebiyatın orta yerine Chirico resimlerindeki heykeller gibi yerleştiriyor. Yalnız, ürkütücü, kudretli bu heykeller yayınlandığı ilk gün de olduğu gibi bugün de kasvetle üstümüze çöken eril tahakkümün sınırlarını bulanıklaştırıyor.
Bir barın kırmızı ışığının altında iki kadın buluşuyor, bir erkeğe gülüyorlar. Nin, erkek kulübünün partisinden Ateş Merdivenleri’ne tırmanarak uzaklaşıyor. Bir kahkaha bizi derinlere götürüyor. İçsel Kentler, burada başlıyor.