Rica ederim efendim. Teşekkürler
Donmuş- Soğuk Uyanış Serisi 1 -Robin Wasserman
Kitaba büyük beklentilerle başlamıştım. Konusu ve arka kapak yazısında insanların makinelere aktarıldığından bahsediliyordu. Ben de olumlu yorumları görünce gerçekten aksiyon dolu, robotların isyan ettiği, savaşların ve komploların yaşandığı bir kitap bekliyordum. Ancak kitabın, benim düşündüklerimle hiç bir ilgisi yok. İnsanların robotlara aktarılması doğru ancak hiç bir aksiyon yok. Kitap daha çok “İnsanlar makinelere aktarılırsa başkaları nasıl karşılar, hayatları nasıl etkilenir, arkadaşlarının ve ailesinin duyguları nasıl olur?” soruları üzerine yazılmış. Aksiyona dair hiçbir şey yok. Tamamen karakterin duygu ve düşüncelerini aktarmış. Kitaptaki dünya üzerine harika eserler oluşturulabilir. Ancak yazarın amacı başka sanırım. Ben bu kitaba 10 üzerinden 2 puan zor veririm. Okumanızı önermem. Daha güzel eserler var.
Dünyanın Hakim- Jules Verne
Jules Verne’in “Dünyanın Hakimi” kitabının çizgi roman formatını okudum. Yazılı halini okumamıştım ama çizgi romanı benim hoşuma gitti. Biraz kısa olmuş ama gene de güzel Okumanızı öneririm.
Soğuk Uyanış Serisi için pek iyi yorumlar okumadım ama kapaklarının bütünlüğü hoşuma gidiyor.
Kapak tasarımı güzel ancak içeriğini beğenmedim.
Öncelikle hocam kısmını kabul etmiyorum. Donanım Haber geçmişiniz mi var acaba? Genelde DH üyeleri birbirine hocam diye hitap ederler o yüzden sordum. Eğer doğru tahmin ettiysem orası için kabul edebilirim ama burası için öğrenciyim. Çok fazla imla hatası yapıyorum, bana hoca derseniz cadının gazabına uğrarım.
Mesela ben bu kısımları çok keyif alarak okudum ve okuyorum. Onların bir şeyler aramaları, yeni bilgiler edinmeleri hatta güçlenmelerini okumak beni mutlu ediyor. Perrin kısmına gelirsek Faile ile tanıştıktan sonra ben daha çok sever oldum. Yer yer kendimle benzettiğim yerleri oluyor. Okurken çok keyif alıyorum.
Mario kısmında ne demek istediğini sanırım anladım. Ana odak sensin bir şeyler yapmaya çalışıyorsun ama arka planda da olaylar yaşanıyor, herkesin kendi derdi var mı demek istedin? Eğer doğru anladıysam WoT birazda öyle zaten. Herkesin kendi amacı var yaşan bir dünyaymış gibi her bir karakter kendince bir şeyler yapmaya çalışıyor. Girift bir anlatıma sahip zaten.
Goodreads uygulamasına kayıtlıyım ama kitap girmemişim. İyi hatırlattın, eve geçince okuduğum kitapları gireyim. Benim sanırım 4 açık kitabım var.
YILDIZ GÜNCESİ (STANISLAW LEM)
KONUSU
Yıldız Güncesi, Evren’in Candide’i Ijon Tichy’nin uzayın -kimi kez zamanın- derinliklerinde yaptığı yolculuklara dair notlarından oluşuyor. Yer yer ilginç çizimlerle süslediği bu notlarda, hafızaları insanlığın kıyım tarihiyle yüklenmiş bir robot topluluğu, uzay yolculuğuna merak sarmış patatesler, inanç sahibi oldukları için katakomblarda yaşamaya zorlanan dindar robotlar çıkıyor karşımıza. Derlemenin belki de en ilginç öyküsü, evrim de dahil olmak üzere dünya tarihinin içler acısı durumundan 26. yüzyıl bilim adamlarının sorumlu tutulduğu Yirminci Yolculuk. Platon’dan Spinoza’ya, Brütüs’ten Napolyon’a, Bacon’dan Marshall McLuhan’a kadar birçok tarihsel figür, Lem’in mizah yüklü kaleminden nasibini alıyor. Yirmi Birinci Yolculuk, insanlığın önümüzdeki yüzyıllarda kaydedeceği bilimsel ve teknolojik gelişmenin dinsel dogmaları nasıl birer birer yıkacağını, inananlar ile inançsızlar arasında çağlar boyu süren tartışmaların ve savaşların anlamsızlığını gösteren hüzünlü bir öykü. Lem’in sadık okurlarının alışkın olduğu bir şeydir bu – hüznün ve ironinin iç içeliği. Ama Lem, tıpkı kendi yazma serüveni gibi, okurun serüveninin de her zaman, alışkanlığa meydan bırakmayacak yeni keşiflere açık olmasını ister. Onun için değişmeyen tek bir inanç vardır belki de: Alçaklığın ve ahlâksızlığın, Evren’de yalnızca insana mahsus olduğu inancı.
DÜŞÜNCELERİM
Kitabımız uzay gemisinde tek başına yolculuk eden Ijon Tichy’nin ilginç maceralarını anlatıyor. Karakterimizi farklı farklı medeniyetlerle tanıştırıp, birbirinden absürt olayların ortasına atan Lem; aynı zamanda da bilim kurgunun parodisini yapıyor. Aydınların detaylarda kaybolup işin teorik kısmında saplanıp kaldığı öyküler, aşırı absürt uzunluktaki “technobable” dediğimiz uydurma bilimsel kelimeler, insanı uzayın efendisi değil de talihsiz kötürümü olarak gören uzaylılar…
Okuması keyifli, yazarın hayal gücüne hayranlık uyandıracak bir kitap. İçinde kötü diyeceğim bir öykü yoktu, en beğendiklerim ise:
Yedinci Seyahat: Geminin dümeni bozulur ama tamir etmek için iki kişi gerekiyordur. Neyse ki gemi, geçmişle geleceğin bazen aynı anda yaşandığı yerçekimi girdaplarına doğru ilerliyordur. Ijon Tichy gelecekteki versiyonlarıyla birlikte çalışıp dümeni tamir edebilecek mi?
On Üçüncü Seyahat: Tichy’nin sırasıyla, sakinlerinin ikna yoluyla balığa dönüşmeye çalıştığı Pinta, ve sakinlerinin kişiliklerini unutup her gün farklı bir mesleği icra ettikleri Panta isimli iki totaliter gezegende geçirdiği günleri anlatıyor. 1984 ve Cesur Yeni Dünya’ya mizahi bir atıf olmuş.
Yirminci Seyahat: Tichy, zaman yolculuğu kullanarak tarihi optimize etmekle görevlendirilen bir ekibin başına geçirilir. Fakat insanlığı geliştirme çabaları pek de bekledikleri gibi gitmeyecektir…
Yirmibirinci Seyahat: Yaşam ve ölümü kontrol etme ve vücutlarını istediği şekillere dönüştürecek kadar teknolojik uzmanlığa erişen bir medeniyetin yüzyıllar içinde geçirdiği ideolojik çatışmaları anlatıyor. Felsefi açıdan kitabın en yüklü öyküsü, transhümanizm ve din-bilim ilişkisine odaklanıyor.
Steven Erikson – Memories of Ice
Malazan Book of the Fallen – 3
Malazan serisinden yine harika bir kitap daha. İkinci kitapta ilk kitabın geçtiği kıtadan farklı bir kıtada büyük ölçüde farklı karakterlerin hikayesini okumuştuk. Bu kitapta tekrar ilk kitaptaki kıtaya dönüyoruz. Zaman olarak ilk kitabın kaldığı yerden başlıyor ve ikinci kitapla aynı zaman aralığı işleniyor. İlk kitaptan tanıdığımız karakterleri tekrar görürken, onların yanında yine birbirinden etkileyici birçok yeni karakter tanıyoruz. Yeni karakterlerin seriye tazelik kattığını düşünüyorum.
Serinin başından beri devam eden bir savaş var. Bu kitapta da savaş içerisindeki birkaç çatışmaya şahit oluyoruz. Bu açıdan aksiyonun hiç azalmadığı bir kitap. Çatışmalar oldukça detaylı anlatıldığı gibi, büyü sistemiyle zenginleştirilmiş askeri taktik ve stratejiler de kitapta önemli yer kaplıyor. Bunlar dışında, özellikle bu kitapta karakterler arasındaki ilişkilere de biraz daha fazla odaklanıldığını söylemek mümkün.
İlk kitabı okuduğumda beklediğimden çok daha karanlık bir dünya ve hikaye bulmuştum. Her kitapta bu durum daha da ileri bir noktaya taşınıyor. Özellikle savaş sahneleri çok kanlı ve savaşta yaşanabilecek her türlü vahşeti en çıplak haliyle görüyoruz. Bu açıdan bazı okurları rahatsız edebileceğini belirtmek gerek. Bunun dışında yazarın dilini her kitapta daha iyi bir noktaya taşıdığını söylemek gerek. Genel olarak bu konuda zayıf görülen ilk kitap dahi bence kötü değildi ama her yeni kitapta yazarın bu konuda kendini geliştirdiğini görebiliyorsunuz.
Kitabın en etkileyici kısmı ise şüphesiz çok çarpıcı ve tüyler ürpertici olan sonuydu benim için. Aslında sayfalarca değerlendirme yazılabilecek bir sonu var ama spoiler olacağı için elbette burada değinmiyorum. Şu kadarını söyleyeyim, hayatımda en etkilendiğim kitap sonları arasında ilk 5’e rahat girer ki ikinci kitabı bitirdiğimde onun için de benzer şekilde düşünüyordum.
Bu serinin haklarının sahibi olan İthaki son 1-2 yılda yayımladığı serilerin devamını getirememe ya da geç getirme sorununu bir süredir çözmüş gibi duruyor. Serinin diline göre çevirisinin çok zor demeyeceğim ama çok kolay da olmayacağını düşünüyorum, bunun yanında kitaplar da epey hacimli. Yine de senede 2 kitap gibi bir ortalamayla çıkarılabilirse çok iyi olur ki İthaki’nin isterse ve son 1-2 yıllık düşüşünü üzerinden atabilmişse bunu yapabilecek bir yayınevi olduğunu düşünüyorum. Umarım bu şekilde olur, ben de seriyi İngilizce okumanın sonrasında forum ahalisiyle birlikte bir de Türkçe olarak okuma fırsatına sahip olurum
Bir çıkartsalar da okusak ya. Kasım’da olan şey oldu Ocak-Şubat hatta belki daha ileri bir ay. Dune falan çıkarttılar hadi millet sevindi diye bir şey demiyorum da keşke Malazan’ı belirttikleri sürede çıkartsalardı.
İlk bilgi kaynaklarımızdan DH ama haklısınız konuşurken kullanılan bir nevi hitap olarak kalmış, çok da ciddiye alınacak bir şey değil aslında.
Bugün gelen yorumlardan sonra biraz daha meraklandım, okumaya devam ilerleyen günlerde göreceğiz bakalım WoT nasıl gidecek, şimdiye kadar sadece bir kitabı/seriyi tamamlamadan bıraktım.
Beğenmenize çok sevindim. Bakalım 8. kitaptan sonra listeniz güncellenecek mi?
Herkes Malazan serisinin gelmiş geçmiş en iyi fantastik kitap olduğunu söylüyor ama ben hala bu seri niye bu ünvanı almış emin değilim. Bu kitapta felsefe ve derin bir hikayesi olduğu için mi bu ünvanı alıyor yoksa karanlık evreni için mi? Daha önce yanlış beklentiler yüzünden beğenmediğim çok seri oldu, o yüzden bu soruyu size soruyorum. Aynı zamanda bu kitap bana çok fazla betimlemenin olduğu bir kitap gibi geliyor, bu doğru mu? Eğer öyleyse uzak durayım hiç sevmem çok betimlemeyi.
Bir anda çok fazla soru sordum. Umarim yanlış anlamasınız.
10 kitaplık serinin 3 kitabını okudum şimdilik, o yüzden tüm seriyi değerlendiremem. Okuduğum kadarki kısmıyla çok beğendim. Sebeplerini kısaca özetleyeyim.
Öncelikle kitabın geçtiği evren çok büyük, çok detaylı, her açıdan çok epik tasarlanmış. Tüm fantastik kitapları okuduğumu iddia edemem elbette ama bu evrenin büyüklüğü ve detayına yaklaşan başka bir seri olmayabilir. Belki biliyorsunuzdur, kitabın yazarı antropoloji ve arkeoloji eğitimi almış bir kişi, bu eğitimlerini yarattığı evrene başarıyla yansıtabilmiş.
Çok güçlü karakterler var ama seri karakter odaklı bir seri değil. Bir kitapta birçok karaktere hayran kalırken bir sonraki kitapta tamamen yeni karakterlerin hikayesini takip ediyorsunuz. Ama yeni karakterler de çok iyi olduğu için eskilerini aramıyorsunuz.
Seri fantastik bir seri olmanın hakkını veriyor. Low fantasy şeklinde değil, tersine epey high fantasy. Dolayısıyla özellikle high fantasy severleri kendine çekecek türde.
Hikayenin karanlık olmasını da beğeniyorum. Genel olarak karanlık hikayeleri daha cesur bulurum. Okuyucuların sevdikleri karakterler iyi olmalı, her koşulda iyi davranmalı gibi bir yaklaşım yok seride, karakterler çok daha pragmatik hareket ediyorlar. Kendi çıkarlarını ön plana koyuyorlar yani, daha gerçekçi buluyorum bu durumu.
Çok fazla betimleme olduğu söylenemez. Ben de aşırı betimleme sevmeyen biri olarak kitaplarda bu durumdan hiç rahatsız olmadım. Betimleme de var elbette, ama diyalog da var, bazen karakterlerin iç dünyasını da okuyoruz. Özellikle diyalogların çok zekice yazılmış olduğunu da belirteyim.
Kısaca özetleyeyim dedim ama uzun oldu yine Forumdaki Malazan başlığında daha fazla detay var ve orada tüm seriyi okumuş olan üyelerin yorumları da var, orayı da okuyabilirsiniz.
Vakıf serisinin ikinci kitabı da bitti. İlkinden bir tık daha iyi olsa da hala 7’nin üstüne çıkamadı benim gözümde bu seri. Ama bu tamamen benle alakalı. Zaman sıçramaları sebebiyle karakterler ile bağ kurmak zordu ilk kitapta, bunda bu problem daha az çıkıyor karşımıza. Onun haricinde ben ana konuyu pek sevmediğim için (Hari Seldon ve psikotarih), sanırım olaylar da pek sarmadı beni. Ayrıca kimliği gizli karakteri de daha ilk sahnede anladım (çok klişe idi).
Yine de sıkıldım denemez, o yüzden bu kitaba 7/10 veriyorum. Önümüzdeki ay üçüncü kitap var okuma etkinliğinde. İçimden bir ses onun da maksimum 7 olacağını ve bir daha Asimov okumayacağımı söylüyor.
Öncellikle detaylı cevabınız için teşekkürler. Cidden çok merak ettiğin bir seri. Karanlık ve detaylı olması ise oldukça sevindirdi. Detaylı dünyalara bayılıyorum çünkü. Bir an önce dilimize kazandirilsada okusak hemen.
Yaşar Kemal - Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca
Kitap bir çocuk romanı olarak geçmesine rağmen çocukların okuması için pek uygun olduğu söylenemez. Kitabın çocuksu bir anlatımı var ama kitap baştan aşağı siyasi alegorilerle döşenmiş. Bu alegoriler yeterince örtük olmadığı için bir çocuk bu kitabı okumaya çalışırsa büyük ihtimalle kitabı bitirmeden bir köşeye atar.
Her ne kadar çocuklara uygun olmasa da üslubu dışında kitap tam anlamıyla yetişkinlere hitap ediyor. Alegoriler için çeşitli farklı çıkarımlar yapılabilir, ama kitaptaki en baskını burjuvalarla emek sınıfı arasındaki mücadeledir. Bu mücadele dışında kitaptan çıkarılabilecek farklı çıkarımlar şunlardır: sömürülen bir devletin bir sömürge devletine karşı verdiği bağımsızlık mücadelesi, monarşiye karşı halkın cumhuriyet mücadelesi, kast sistemine karşı mücadele. Bu kadar farklı çıkarımların olması kitabı çok başarılı kılmaktadır.
Edebiyatımızda, Hayvan Çiftliği’ne benzeyen bir kitap varmış da haberimiz yokmuş meğer.
Cuma Karası
İlk çıktığında hemen ilgimi çekti, ben de elime ulaşınca okumaya başladım. Yazarın 12 13 sayfa ile 30 sayfa arasında değişen öykülerinden oluşuyor kitap. Genel olarak her öykü için (bir iki tanesi aynı ortamlarda geçiyor) yeni yeni dünyalar yaratmış yazarımız (yanlış anlaşılmasın, yine bizim Dünya’mızda geçiyor ama farklı yorumlamaları diyelim). “Normal dünyamızdan sadece biraz daha kötü” olarak tanımlamış bu dünyaları da. Her hikayenin teması karanlık ve kötülüğün, kapitalizmin, ırkçılığın yükseltilerek, dozu artırılarak sunulması şeklinde. Yani bir öykümüz ırkçılığın tavan yaptığı bir ortamda geçerken, öteki öykümüz insanların alışveriş çılgınlığına aşırı kapılıp, gözlerinin hiçbir şeyi görmediği bir ortamda geçmekte. Aslında hepsi çok etkileyici ve kendini okutan öykülerdi fakat benim asıl favorim Flaş öyküsü oldu. Neredeyse tüm hikayelerde absürt, bilim kurgu ve fantastik temalar oldukça dikkat çekiyor ama Flaş öyküsünde postapokaliptik tema ve distopik durum, bir döngü olması vs oldukça başarılıydı. Yine Cuma Karası kapitalizm ve alışveriş çılgınlığı konusunda oturup düşünmeye sevketti beni. Keza Işık Tüküren harika bir öyküydü, ilk öykü Finkenstein 5’lisi çok çok etkileyici bir öyküydü yine. Ben çok beğendim bu kitabı, üzerinde düşünülerek okunması gereken, akıcı, hafif kara mizah barındıran hikayelerden oluşuyor, tavsiye ederim.
Herkese keyifli okumalar dilerim.
Evet öykülerin geçtiği dünyanın bizim dünyamızın daha karanlık ve çarpıtılmış hali olduğu düşüncesinde ve öyküler hakkında fikrinize katılıyorum.
En çarpıcı öykülerden birisi bence Lark Sokağı öyküsüydü. O öykü hakkında düşüncenizi merak ediyorum.
Öykü temelde sanki kürtaj karşıtı bir mesaj veriyor gibi ama sanki daha çok kadın ve erkeklerin "yaptıklarının bedelini ödeme,sonucunun getirdiği olumsuzlukların sorumluluğunu alma " ile ilgili bir öykü gibi geldi.
Katılıyorum, etkileyici öykülerden birisiydi bence de. Yazarın genel olarak dilini çok başarılı buldum, bu öyküde de bize çok güzel aktarmış olayları gerçekten. Özünde kürtaj karşıtlığı denilebilir ama dediğiniz gibi ebeveynlerin sorumluluktan kaçmaları konusu daha vurgulu gibi. Ayrıca kişinin yaşadığı çelişkiler ve pişmanlıkların anlatımı çok ilgi çekici. Kız arkadaşının fal zaafından faydalanması, bu duruma neden olması daha sonra vicdan azabı çekmesi, doğmayan çocukları düşünmesi ve sonunda verdiği annelik mesajı ile çok başarılı bir öyküydü gerçekten.
@alper beğenmediğiniz öykü oldu mu? Ben hepsini çok başarılı. buldum
Chronos Dosyalarını okuyan var mı acep? Bi’ 30 sayfa okudum ama wattpad kitabı koktu bütün ev. Alıp devam etmeye elim gitmiyor şu an. Okuyan birisi varsa aydınlatabilir mi biraz? Gerçi sandığım gibiyse okuyan yoktur diye düşünüyorum ama bi’ umut.
Shannaranın Kılıcı’nı okuyorum. Lotr çakması diye her yerde gördüm aslında ama ilk sayfalar beni kendine çekti. Ben Hobbit’i okudum ve yüzüklerin yalnızca filmlerini izledim. Gerçekten de benzerlikler çok fazla Gandalf gibi bir adamla başladık hikayeye hatta. Elfler, cüceler, troller, insanlar var. Ama bilemiyorum Altan okumaya devam edeceğim sanırım. Dili bana akıcı geldi.
Edit: Bitiremedim… Üzüldüm.