Bu söyleşiyi kitaplardan önce okursak sürpriz bozanla karşılaşır mıyız?
Bu seriyi bu yıl bitiririm diyordum ama Kasım"da başlayınca seriye pek mümkün olmadı.3.kitabı anca bitirip,yeni yıla 2 kitabını bırakmak zorunda kalacağım sanırım.
Isaac Asimov - Ben, Robot kitabını okudum.
Asimov’un okuduğum ilk kitabıydı ve çok beğendiğimi söyleyebilirim. Okumadan önce kitabın güzel olacağını tahmin ediyordum fakat bu kadar sürükleyici bir kitap ile karşılaşacağımı beklemiyordum. 2 oturuşta bitirdim kitabı.
Anlatılan her hikayenin kendine has bir yapısı olması, temelde aynı noktayı ele alsalar bile bambaşka örnekler üzerinden anlatması çok hoşuma gitti. Kitabın sonundaki “Benim Robotlarım” bölümü de kitaba ayrı bir anlam katmış, onu da oldukça beğendim. Hikayelerin hepsi hoşuma gitse de en çok beğendiklerim “Mantık” ve “Kanıt” isimli hikayeler oldu.
Sonuç olarak başarılı ve sürükleyici bir eserdi benim gözümde. Yapay zeka ve robot/insan ilişkileri üzerine bir kitap okumak istiyorsanız uğrayacağınız ilk durak bu kitap olabilir.
Kitabın içeriğine dair spoiler içermiyor. Ancak yazarın üstüne durduğu alt metni kendiniz keşfetmek istiyorsanız, kitabı okuduktan sonra dönmek isteyebilirsiniz.
Kitap Kulübü etkinliği için alıp okuduğum Sapık’ı çok beğendim. İlk başlarda ''Serinin diğer kitapları gibi mi acaba? ‘’ diye başlamıştım kitaba. Fakat ikinci bölümden sonra tek oturuşta bitirdim kitabı.
Kısacası serideki en iyi kitaplardan birisi oldu benim için. Daha detaylı yorumumu da etkinlik için açacağım konuda paylaşacağım.
Puanım 8/10
Benim öyle bir yeteneğim yok ama yine de ilk kitap bitince okuyayım. Bu arada ben sizin nick’i “Dıvne” diye okuyorum ama Dune geliyor aklıma. Aslında Dune o değil mi?
Pek üstüne düşünmedim ama ben Dune gibi okuyorum. Nicki, 2017’de karşıma çıkan Dune temalı bir gruptan arakladım aslında.
Galaksi Şeytanları
İçerisinde 5 adet öykü bulunan bu kitabı çok beğendiğimi söyleyerek başlayayım. Öykülerde genellikle dünya dışı yaşamla temas ana planda. Karanlık Bir Dünya ve Ayıklama hariç, dünya dışı yaşam formları ile bizim aramızdaki farktan dem vurarak insanlık eleltirisi yapmış Asimov. Karanlık Bir Dünya’da ise bambaşka bir gezegen üzerinden orta çağ göndermeleri ile bezeli harika bir eleştiri getirmiş yine. Ayıklama ise direkt bizimle alakalı, gelecekte geçen kısa ama çarpıcı bir öykü olmuş. Galaksi Şeytanları, Karanlık Bir Dünya ve Yeşil Lekeler en beğendiğim öyküker oldular ama diğer iki öykü de gayet başarılıydı. Bilim kurgu sevenlere tavsiye ederim.
Herkese keyifli okumalar dilerim.
Roma dönemi Latincesinde U yoktu. V vardı sadece ve U gibi de okunurdu. Dune diye okunması doğru yani.
İş Bankasının çıkardığı Türk Edebiyat Klasikleri dizisindeki 51. ve şimdilik son kitap olan Esrar-ı Cinayat’ı (Cinayetin Sırları) okudum.
Osmanlı polisiyesi için bir başlangıç kabul edilen kitap için amatör gibi tabirler kesinlikle kullanılamaz bana kalırsa. Günümüzde yazılan polisiye eserler gibi sonuna kadar merakla okutuyor. Kitaptaki zeki dedektifimiz Osman Sabri karakteridir. Cinayet mahaline giden karakter ilk andan itibaren bir Sherlock havası ile olayları ele alıyor. Ayrıca kitap tek taraflı kalmayıp katilin de gözünden olayları anlatması günümüzdeki kitaplarda da pek rastlanılan bir olay değil. Karakterler ve olay örgüsü çok iyi işlenmiş. Gereksiz bulabilecek bir karakter bile yok. Ama yine Osmanlı’daki cariye ve hadım olayları eklenmiş kitaba. Ayrıca kitapta bulunan Mecdeddin Paşa (karakterin adı bu, gerçek Paşa’nın ismi değil) karakteri, kitabın yazıldığı dönemde var olan ve türlü düzenbazlıklar yapıp yurttan kaçan bir Paşa’ya ithaf edilmiş. Kitabı okuyan herkes o Paşa’yı anlayabilirmiş. Ayrıca yazar, o dönemki adalet sistemlerine de ince göndermeler yapıyor.
Kitabın konusundan da kısaca bahsedeyim. Kitabın arka kapağında da az çok bahsedildiği için sürpriz bozan fazla yoktur. Bir mesire yerinde bulunan 3 ceset ile olaylar başlar. Ardından bir intihar mevzusu ile olaylar dallanıp budaklanır. Arada sırada yazarın bizlere bilgiler vermesi de o dönemi güzel yansıtıyor.
Ben polisiye eserleri ayrı bir sevdiğim için bu kitabı da çok beğendim. Türk Edebiyatı merakınız olmasa bile okunacak güzel bir polisiye. Puanım 10/10.
- Abdülhamid sıkı bir Sherlock ve polisiye roman hayranıydı. Acaba bu kitabın yazılmasında onun polisiye sevmesi etkili olmuş mudur?
Bu kitap için öyle bir bilgiye rastlamadım ama dediğiniz gibi polisiye hayranı olan 2. Abdülhamit, bazı Sherlock eserlerini tercüme ettirmiş. Hatta bazı yazarlara polisiye yazıları yazdırdığını da okumuştum. Sorunuza kesin bir cevap veremem ama Erol Üyepazarcı’nın Korkmayınız Mister Sherlock Holmes kitabından bilgi alabilirsiniz. Ben okuduğum Osmanlı polisiye eserlerinde bu kitabın ismini çok duydum ama basımı olmadığı için okuyamadım. Osmanlıdan günümüze kadarki polisiyenin tarihçesi var içinde.
Teşekkür ederim, bir araştırayım.
Kafamdaki Hayaletler ( A Head Full Of Ghosts) - Paul Tremblay
Her ne kadar şeytan çıkarma gibi kültürümüze uzak konuları sevmesem de , kitaba bir şans vermeye karar verdim. Klasik korku öğelerinden çok , aile içi dramaya ve oradan gelişen gerilimi yükseltmesini başarılı buldum.
Konuya gelecek olursak; uzun süre çalıştığı işinden ayrılan babanın zamana içinde dine sarılması, evi idare eden ve evin geçimini sağlayan annenin evin mantığı olarak da görev yapmaya çalışmasını, evin ergen kızı Marjorie’nin ruhen farklılıklar göstererek , sesler duyduğunu itiraf etmesini, ailenin en küçüğü 8 yaşındaki Merry’nin ve ilerleyen zamanda 23 yaşında blog yazarı olan haliyle değişerek anlatımını okuyoruz. Marjorie’nin durumunu gözlemleyen papaz ve TV şovu ekibi, aslında belki kafası karışmış bir genç kız üzerinden ilgi ve para kazanmaya çalışıyor (tabii 8 yaşındaki Merry’nin anlatımı ile).
Kitapta pek çok değişik referans var:
- Merry’nin kitabındaki altın böcek (golden bug) karakteri Poe’yu işaret ediyor. Poe’nun hikayesinde şifreler ile olayı çözemeye çalışıyorlar, kitapta da benzer bir durum söz konusu.
- Marjorie, psikiyatritinden bahsederken “duvar kağıdı gibi” tanımını kullanıyor, Merry ise “sarı duvar kağıdı” diye tanımlıyor. Ayrıca Merry’nin odasındaki duvar kağıda da sarı renkli. Burada Charlotte Perkins Gilman’ın SarI Duvar kağıdı hikayesine gönderme yapılmış. Hikayede doğum sonrası , akıl sağılığı yerinde olamayan ya da gerçekten hayalet gören bir kadının yatırıldığı odada sarı duvar kağıtları içinde sürünen başka bir kadın görmesi anlatılıyor.
- Tremblay iyi bir korku okuyucusu, Poe ve Lovecraft’ın hikayelerinde olduğu gibi hikaye kahramanın itirafnamesi olarak anlatılmış (tam bir güvenilmez anlatıcı hikayesi temeli)
- Marjorie’nin Merry’ye anlattığı “Büyüen Şeyler” hikayesi daha sonra yazarın başka bir hikaye kitabında tekrar yayınlanmış.
- Marjorie’nin bahsettiği kafasına yerleşen insanlıktan eski “fikirler” , Lovecraft’ın kozmik korkusuna iyi bir referans. Zaten daha sonra Merry’nin günlüğünde ve Marjorie konuşmalarında bolca Lovecraft’tan bahsedecek.
- Merry’nin özel öğretmenin ismi Stephen Graham Jones. Tremblay anlaşıldığı kadarıyla meslektaşı Stephen Graham Jones ile iyi arkadaş, güzel bir gönderme olmuş
Kitap içindeki diğer göndermeleri yakalamak için tekrar okumak için listeme aldım. Özellikle safi korku olmadan , karakterler üzerinde gelişimindeki gerilimi başarı ile yansıtabildiği için kitabı başarılı buldum.
Tesadüfe bakın ben de bu kitabı yatmadan önce okuyorum. Karanlık Bir Dünya öyküsündeyim. Siz de pdf olarak mı okuyorsunuz? Galaksi Şeytanları’ndaki ayrıntılar çok iyiydi. Bi de o öyküdeki uzaylı bana Yaban Diyarlarda Yabancı kitabındaki Marslıları hatırlattı.
Diğer okuduğum kitap ise Mahşer. Sıkmadan okutuyor kendini. Başka kitaplarındaki karakterlerin twinnerlarına rastlamak güzel oluyor arada. Kitabın yarısındayım. Olayların beni alıp götüreceği yere az kaldı gibi. Randal Flagg ise apayrı bi karakter.
Bende kitap mevcuttu oradan okudum.
Çok başarılı bir öykü, benim favorim oldu. Bakalım siz beğenecek misiniz.
Ben de yeni okuyorum yaban diyarlarda yabancı kitabını, evet benzerlik var gerçekten.
Çehov’un Kara Keşiş’ini okuyorum. (
Zamanın Çocukları - Adrian Tchaikovsky
Eksik Parça Yayınları’na Türkçeleştirme konusunda şüpheyle yaklaşıyorum, bu kitapla ilgili de çok çekincem vardı, forumdan sevgili @okuryorum’un bu başlıkta gördüğüm olumlu referanslarıyla bir şans vermek istedim, girişte biraz sallandım, anlayamadığım çok cümle oldu , bir eyvah dedim yalan yok ama hikaye açıldıkça herşey yerli yerine oturmaya başladı.
Girişte karşılaştığımız insanlık teknolojik olarak son derece gelişmiş, başka gezegenlerin ekosistemini dünyaya benzetecek ve onları evrimi hızlandırma deney sahaları yapacak kadar ileri bir düzeyde, bir nevi yeni insanlığın tanrıları olmaya oynuyorlar. Sonra her uygarlığın başına gelen geliyor ve yerleyeksan oluyor Son dünyalaştırma çabalarından birine şahitlik ederek başlıyoruz kitaba, orada da birşeyler ters gidiyor, bu terslik sayesinde hikayenin bir kısmında farklı bir evrimle karşılaşıyoruz, diğer kısmında ise kendilerine yaşanacak yer arayan insanlığın geri kalanının bir uzay gemisinde binlerce yıl süren arayışı var.
Okuması kolay bir kitap, soyutlamalar, anlaşılmaz değişik kültürel kodlar, uzun uzun konuya hiçbir faydası olmayan betimlemeler yok. Bu sade anlatımla dolu dolu bir hikaye anlatmış yazar; evrim konusunda söyledikleri beni baya şaşırttı, bilimkurguda mutasyonlarla süperkahramanlara dönüşen karakterlere, insan gibi düşünmeye başlayan yada canavarlaşan hayvanlara aşinayım ama burada farklı bir evrim ve o evrimin yarattığı farklı bir kültür var, o gelişimin kırılma noktaları çok güzel anlatılmış bu sayede varılan kültürel ve teknolojik nokta inandırıcı olmuş, benim için havada kalan bir şey olmadı.
Hikaye bir bölüm gezegen ayağı bir bölüm uzay gemisi ayağı şeklinde ilerliyor, kronolojik olarak her iki kesiminde büyümesine şahitlik ediyoruz, uzay gemisi ayağı da çok başarılı, yapılan her hareketi ve düşünceyi anlayabilip karakterlerle empati kurabiliyorsunuz. Sonu beklenmedikti ve kullanılan yöntem çok yakıştı
Arthur C.Clarke ödülü almış ve bence sonuna kadar hakkediyor, umarım yazarın diğer kitaplarını da Türkçede görürüz, Türkçeleştirme çok başarılıydı, girişte biraz adapte olmakta zorlandım ama sonra aktı kitap. Ben çok beğendim Üç Cisim Probleminin önüne koyarım, herkesin okuma keyfi farklıdır ama bilimkurgu sevenlerin en azından zaman kaybı olarak görmeyeceklerine eminim
Kara Kitap – Orhan Pamuk
Bu kaçıncı okuyuşum bilmiyorum, bana göre yazılmış en iyi Türkçe roman, bir arayış romanı, Galip eşi Rüya’yı arıyor ama aslında hep beraber nerdeyse bulduğumuzu sandığımız “anlam”ın peşindeyiz. Uzaklarda, kitaplarda, gizli metinlerde, dehlizlerde, başkalarının hikayelerinde hatta boğazın sularının altında sonra burnumuzun dibinde arıyoruz. O kadar yakınız ki çözdük çözeceğiz, dilimizin ucunda.
İnanılmaz bir dil kullanmış, Benim Adım Kırmızı ve Kar yine çok sevdiğim kitapları ama Kara Kitap acayip bir şey. Cemal’in yazıları, Galip’in ararken rastlaştığı hayatlar, kendi hayatlarındaki hikayeler, her bir bölüm romancıyım diyen bir sürü kişinin ömürleri boyunca bulamayacağı zenginlikle dolu.
Boş Koltuk – J.K. Rowling
Harry Potter’ı seviyorum, başka bir isimle yazdığı Cormaron Strike polisiye serisini seviyorum, Boş Koltuk’ta kesinlikle vakit kaybı olarak görmediğim bir kitap oldu, İngiltere’de küçük bir kasabının farklı kesimlerinden insanlarının hayatlarına, hayallerine, hayalkırıklıklarına konuk oluyoruz
Tom Jones – Henry Fielding
Mina Urgan çevirisi, çok iyi bir çeviri ve eğlenceli ve sürükleyici bir kitap, İngiliz klasiklerinden, 18.yüzyıl İngiliz hayat tarzı üzerine nüktedan bir roman…Zaafları ve zayıflıkları da olan bir esas kahramanımız var, kendisini sevmekten kendimi alıkoyamıyorum
Derslerin aşırı ağırlaştığı bir dönemde Amerikan Tanrıları’nı sonunda bitirdim. Kitap elimde fazla süründü ama genel olarak beğendim diyebilirim.
Sıradaki kitap Vakıf.
Uzun zamandı kitap okumuyordum. 3 gün önce başladım kitabı okumağa ve bugün bitirdim.
Kitabı çok beğendim.
10/10
Düşünüyordum sonu güzel olur, ama düşündüğüm gibi olmadı. Kitabın sonu beni ağlattı. Kitabı herkese tavsiye ediyorum.
Keyifli okumalar dilerim.