Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

image
Kitap deniz gezisine çıkan bir çocuk ve 3 yetişkinden bahsediyor. Bu, çocuğun denize ilk yolculuğudur.
Kitabın bazı bölümleri benim için sıkıcıydı. Ama kitabı beğendim.
9/10
Herkese keyifli okumalar dilerim. :slightly_smiling_face:

14 Beğeni

Sokaktan çevireceğiniz her hangi birine Türk sinemasından üç isim söyleyebilir misiniz diye soracak olduğunuzda alacağınız cevaplarda illaki Türkan Şoray adını duyarsınız. Kendisi hakikatten Türk Sinemasının Sultanıdır. İşe bu ara Türkan Şoray’ın kitabını okuyorum. Sinemam Ve ben. Eğer Türk sineması hakkında birinci ağızdan bilgi sahibi olmak isterseniz rahatlıkla okuyacağınız bir kitap Sinemam Ve Ben. Temiz bir baskı bol dönem fotoğrafıyla sizi sıkmayacağına emin olabilirsiniz. Tavsiye ediyorum.

12 Beğeni

Nietzche Ağladığında - Irvin D. Yalom

0000000065453-1

Kendisi de bir psikiyatr olan Yalom’un bu güzel eserinde psikiyatrik vakalara ve kavramlara adeta doydum. Breuer, Freud gibi psikiyatristler ve Nietzche gibi bir düşünürü kullandığı bu kurgu eseri resmen elimden bırakamadım. Bu arada bize Lou Andre Salome hakkında da ilginç bilgiler verdi. Yazar olarak tanıdığım bu figür de kesinlikle dikkate değer biriymiş, daha özenli okuyacağım. (Rilke, Tolstoy, Nietzche, Freud gibi isimlerle adı aşk dedikodularına karışmış, hatta bildiğin yaşamış birisi. İçerisi şampiyonlar ligi gibi yani maşallah.

Fotoğraf Salome, Ree ve Nietzche’ye ait gerçek bir fotoğraf. Ayrıca hikâyede de geçiyor.

Tarihte yaşamış kişiler ve gerçek olayların kullanıldığı bu tarz romanları seviyorum fakat son derece riskli bir metot olduğunu da söylemek zorundayım. Irvin D. Yalom, bu yönden düşünüldüğünde harika iş çıkartmış. Kurgu ve gerçek olaylar öyle güzel iç içe geçmiş ki, okuduğumuz her şeyin gerçek olduğuna inanacak gibi oluyoruz. Metinde geçen mektuplardan, olaylardan ve kişilerden pek çoğu gerçek. Bunu kitabın sonunda yazar zaten kendi ağzından açıklıyor. O bölüm de güzel bilgiler verdi. Hoşuma gitti.

indir

Joseph ve Mathilde Breuer (hikâyede geçenden bir 10 yıl kadar yaşlılar bu fotoğrafta en az)

Bir iki cümle de çeviriye etmek isterim. Çok beğendim. Aysun Babacan’ın çevirisi çok başarılı. Kelime seçimleri ve akıcılık dikkat çekecek seviyede yetkindi.

İçerik hakkında fazla konuşmaya gerek yok. Tansiyon her anında yüksek değil ve durgun bölümleri var. Özellikle felsefe sevmeyen(ben) bünyelerde bazı diyalog ve akıl yürütmeler sıkıcı olabilir ama günün sonunda tüm kitabı ele alırsak inanılmaz zekice bir akış ve senaryo görüyoruz. Freud’u biraz daha çok görmek isterdim fakat yazar 1882 yılından yaklaşık 2-3 aylık bir tarih aralığını anlatıyor. Bu dönem de Freud’un henüz genç ve toy dönemleri. Zekası parıl parıl parlasa ve potansiyelini hissettirse de, ön plana çıkarılmamış olmasını anlayabiliyorum.

Freud yaklaşık olarak kitaptaki yaşlarında.

Bertha Pappenheim’da yine gerçek bir karakter. Bu aşağıdaki fotoğrafı da yine kitabımızda geçiyor. Okumayı düşünürseniz işinize yarayabilir.

2021 çok iyi eserlerle devam ediyor. Umarım bu seri bozulmaz. Özellikle beklettiğim çok eser okuyacağım bu sene. O yüzden güzel bir yıl beni bekliyor.

goodreads incelemesi 'ne de like niçin atmayasınız ki yani :slight_smile:

19 Beğeni

Seri kitaplarda karakterlerin yolculuk boyunca kitap kitap gelişimini, olgunlaşmasını yani evrimini gözlemleriz genellikle. Bu kalıp beklentilerimize de sirayet eder diye düşünüyorum. O yüzden Dune okurken ana karakterin Dune evrenin kendisi olduğunu bilmek gerekir. Dune serisi bize yaptıklarıyla hayran olacağımız bir avuç insan yerine, evrimleriyle evrene şekil veren şekil verdikleri evrenden şekil alan insanlığın olgunlaşma yolunu veriyor.

Bazı kitaplar arasında binlerce yıllık zaman dilimi var. Bu da sevdiğimiz, benimsediğimiz karakterlerin yokluğu anlamına geliyor. Ama yine de Dune hâlâ anlatacak hikâyesi olan bir evren. Bu yüzden yeni karakterler tanımaya başlıyoruz. Bunların işlenmesi yeni hikâyenin okura geçmesi için gereken girizgahlar ve insanlığın doğasına dair analizler, özellikle üçüncü kitaptan sonra biraz yorucu bir okumaya sebep oluyor, bana kalırsa. Yine de diğer kitapların kötü olduğunu düşünmüyorum sadece kendini aşamamış hissi uyandırıyor insanda.

Dediğim gibi Dune anlatacak hikâyeleri olan bir evren. Altıncı kitap ile de mutlak bir son gerçekleşti diyemeyiz. Bilinmezlerle dolu bir evrende anlatıcak hikâyeler nasıl bitebilir ki?

31 Beğeni

Tol ilginç, ve bana uzak dünyalardan bir roman. Türk siyasi tarihine, birkaç delinin gözünden bir bakış. İnanılan dava uğruna kan dökmeyi, ve kanını döktürmeyi göze almış insanlar. Fikren, politik olarak bana çok uzak. Ama Murat Uyurkulak dağınık da olsa çok iyi bir kaleme sahip.

İstanbul’dan Diyarbakır’a bir tren yolculuğuna tanık oluyoruz, sonucu yavaş yavaş örülen bir hikayeye mektuplarla, öykülerle, şiirlerle tanık oluyoruz. Başta çok bölük pörçük gelen her şey, sayfa sayfa birleşiyor. Tabi bu tren yolculuğu esnasında ülkede de ilginç şeyler oluyor. Kitabın sonucu zaten politik olarak tam beklediğim taraftan geldi. Fikri, mesajı beğenmedim, ama anlatım ve teknik bir ilk roman için çok iyi bence.

Kitabı okumamın temel sebebine gelirsek, yeni görüşlere bakış atmayı severim. Bunun dışında Hakan Günday’ın da tavsiye etmesi, bunun dışında sevdiğim bir okurun da fırsatın olduğunda bak demesi üzerine okudum. Aynı Günday’da olduğu gibi çok iyi alıntılar çıkabilen bir kitap.

Sırf güzel anlatımı hatrına,
6,5’ten 7/10 veriyorum.

15 Beğeni

Uzun zamandır düzenli olarak kitap okuyamıyordum. 3-5 saatte okunup bitirilecek türden ince kitaplar okuyordum. Kitaplığın karşısına geçip hangi kitabı okusam diye bakınıp sonrasında “boş ver, sonra okurum” diye vazgeçip soluğu laptopun yanında alıyordum. 2020’nin sonuna doğru bir karar aldım. Artık kitaplarla karşılıklı bakışmamızı sona erdirip okuma aşamasına geçecektim. İki haftalık bir gecikmeyle kararımı uygulamaya başladım.
İlk olarak Funda Özlem Şeran - Phobos kitabına başladım. Oldukça ince bir kitaptı. Ne yazık ki beklediğim gibi çıkmadı. Dolayısıyla yarım bırakmak zorunda kaldım.
Şu anda Olcay Gökmen - Uzay Lordları’nı okuyorum. Bugün kaldığım yerden devam ettim. 200 sayfa okumuşum. Kitabın bitmesine 230 sayfa kalmış.

7 Beğeni

image

Işık Tanrısı - Roger Zelazny

@Lezek’in tavsiyesi ile biraz geç de olsa Işık Tanrısı’nı okudum. Onun orijinal hikayelere merakını bildiğim için bu kitabın da benzer şekilde farklı bir özelliği olduğundan emindim, öyle de oldu. Ben şu ana kadar çok fazla olmasa da okuduğum tüm Post-Apocalyptic ¶ kitapları sevdiğim için, PA bilim kurgu olan Işık Tanrısı’nı da çok sevdim. Ama baştan uyarayım, biraz zor bir kitap (nedenlerine aşağıda değineceğim).

Aşağıda sürpriz bozana aldıklarım bana göre sürpriz bozan değil, hatta kitaba başlamadan önce okunursa okuma zevkine faydası da olur düşüncesindeyim. Yine de “Kitapta anlatılan her şeyi kendim çözeceğim, yardıma ihtiyacım yok.” diyen olabilir diye düşünerek gizledim.

Dünya’nın yok oluşundan çağlar sonra, uzak bir gezegende yeni bir koloni oluşturuluyor. Buraya varan ilk insanlar teknolojinin yardımıyla bilimi tekellerine alıyor. Reenkarnasyon yöntemini de geliştirerek (vücut değiştirme) kendilerini ölümsüz kılıyor ve Hint panteonunun bir benzerini geliştirerek gezegene hükmediyorlar. İnsanlar özellikle cahil bırakılıyor (tanıdık geldi mi?) ve baskıcı bir sistem kullanılarak halk yönetiliyor. Teknolojide çok ileride oldukları için de halk bunları sihir zannederek bu sözde-Tanrılara tapınmaya başlıyor. Her baskıcı sistemde olduğu gibi düzene karşı çıkan birisi çıkıyor ve aralarındaki savaş başlıyor.

Kitap toplamda 7 bölüm. İlk bölüm aslında kronolojik olarak son bölüm. Sonraki 5 bölüm ve 7. bölümün ilk kısmı ilk bölüme bağlanıyor. 7. bölümün sonu ise kitabın da kronolojik olarak son kısmı. Hani filmlerde bir iki dakika bir şeyler anlatılır da sonra “7 gün önce” diye yazı çıkar ya, bu kitap da tam olarak öyle. Tabi bunları açık bir şekilde anlatmıyor Zelazny, o yüzden ciddi kafa karışıklıklarına yol açıyor. Okurken aklınızda olursa bence kitaba daha rahat hakim olursunuz.

Yukarıda neden zor dediğime gelecek olursak, Zelazny bu kitapta Hint mitolojisini kullanmış. Benim konuyla ilgili bilgim çok az olduğu için bir ara okumaya ara verip Hint Panteon’unu araştırmıştım. Okumak isteyenlerin benim gibi bilgisi azsa okumadan önce Hint mitolojisini biraz olsun okumaları çok faydalı olacaktır diye düşünüyorum. Ayrıca yine temposu görece düşük bir kitap. Daha aksiyon temelli bir kitap arayan varsa bu kitap öyle bir kitap değil. Leibowitz için Bir İlahi’ye benzettim okurken, onu sevenler bu kitabı da sevecektir diye düşünüyorum ama bu kitap bir tık daha zor Leibowitz’e göre.

Kitapta yapılan her şeyin bilimsel bir temeli olduğu söyleniyor ama anlatılanlar daha çok fantastik ögelere benziyordu benim gözümde çünkü pek fazla bilimsel açıklama yoktu kitapta. Ayrıca gidilen gezegende bulunan ve şekil değiştirebilen “demonlar” da yine fantastik yaratıklara benziyordu. Bu kitabı bilim kurgu soslu post apocalyptic bir fantastik olarak sınıflandırmak daha doğru geldi bana.

Kitapta en çok Taraka ile Sam’in ortak deneyimlerini sevdim. Birbirlerinden etkilenmeleri ve iyi ve kötüyü birbirlerine aktarmaları bana göre bu kitaptaki en iyi deneyimlerden biriydi. Onun haricinde ivmecilik doktrinini de yazarın güzel işlediğini düşünüyorum.

Kitaba notum 8.5/10. İncelememi kitaptaki en sevdiğim sözle bitirmek istiyorum müsadenizle:

Eğer görmek istemezsen, bir ayna bile seni sana gösteremez.

29 Beğeni

images (1) (2)

Cennet Çayırı

Steinbeck okumayı özlemişim gerçekten. En son Bitmeyen Kavga’yı okumuş, beğenmemiştim; Cennet Çayırı ile tekrar barışmış oldum üstatla. O kadar sevdim ki kitabı, iyi ki okumuşum dediğim, hatta en sevdiğim kitaplar arasına girdi. Kitapta 12 adet birbiriyle bağlantılı hikaye mevcut. Her hikaye Cennet Çayırı denilen bir arazide geçiyor. Kimisi ütopik fikirlerle, kimisi hayatın koşuşturmasından bunalarak, kimisi de yeni macera amacıyla gelmiş bu yere. Her bir hikayeyi ayrı ayrı çok sevdim. Bütün karakterleri özenle oluşturmuş Steinbeck. Okurken keşke ben de böyle bir yerde yaşasam diye düşünmeden edemedim. Kitabın dili sade ve hafif mizahi yazılmış. Her okura hitap ediyor. Herkese tavsiye ediyorum.

images (1) (1)

Paris Ve Londra’da Beş Parasız

Yine çok sevdiğim bir yazardan, çok beğendiğim bir kitabı daha bitirmiş oldum. Son okuduğum üç yazarın - Hesse, Orwell ve Steinbeck - aynı dönemlerin isimleri olmasıyla da, bu dönemin ne kadar kaliteli olduğunu tekrar anlamış oldum. İki savaş arasında, dünyanın belkide çıldırdığı zamanlarda yaşamış ve bu olaylardan ciddi etkilenmiş; bu sayede edebiyatta üst düzey bir olgunluğa ermiş isimler bunlar. Çok keyifli bir süreç oldu benim için.

Kitaba gelirsek, kitap adından da anlaşıldığı üzere iki büyük şehirde berduş olarak, aç kalarak, yatacak yer, yiyecek ekmek arayarak hayatta kalmanın zorluklarını anlatıyor bize. Otobiyografik kurgusal bir düzeyde başlayıp; bu insanların sorunlarının nasıl çözülebileceği fikirleriyle sonlanan bir kitap. George Orwell kendi deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı kitap, insanı ciddi şekilde düşündürüyor ve sorgulatıyor. Tabii Orwell’ın o müthiş muzip anlatımı da göz kamaştırıyor. Özellikle Paris ayağını çok beğendim. Diğer kitaplarından çok daha akıcı buldum bu eseri. Gerek hikayesi gerekse anlatımıyla bayıldım diyebilirim. Tüm edebiyat severlere tavsiye ettiğim bir diğer kitap oldu.

Herkese keyifli okumalar dilerim.

24 Beğeni

Yükselen Dünya’nın Savaşlarının 3.ve son kitabına geçmiş bulunmaktayım.Muhteşem, tek kelimeyle yani.Lıcıa abla teliflerini başka bir yayınevi alsa da,bütün külliyatını bassa.

11 Beğeni

İthaki BKK içerisinde okuduğum ikinci kitaptı bu -Cesur Yeni Dünya’nın ardından. Oldukça zor bir okuma olduğunu hatırlıyorum.

Kahramangiller’den bunun hakkında kısa bir inceleme okumuştum daha sonrasında, sizinkine benzer şeyler söylüyor.

Gaiman’ın Amerikan Tanrıları’na esin kaynağı olmuş. İlerde sakin kafayla tekrar okumayı düşündüğüm kitaplardan biri.
Bu kitap için söylenmiş sözlerden biriyle bitireyim:
“İlk okuyuşunuzda şaşırırsınız, ikincisinde anlarsınız, üçüncüsünde zevk alırsınız.”

6 Beğeni

Beni bu kitap kadar zorlayan başka bir kitaba denk gelmedim. Eserin kendisi zaten zorken çevirisi hiç akıcı değildi, cümleler çok havada kalıyordu. Tek yarım bıraktığım kitap sanırım ama yorumunuzu okuyunca tekrar bir okuyasım geldi. Bir ara yine gözden geçireceğim.

Ben de sizin gibi yarım bırakmıştım ama ilk önce bu kitabı okuduktan sonra kitap daha anlaşılır oldu. :slightly_smiling_face:

5 Beğeni

George Orwell’ın bu kitabı okuduklarım arasında en beğendiğim kitabı olmuştu :slight_smile:

2 Beğeni

Bu da okuma sıramdaydı, o zaman dediğiniz gibi ilk bunu sonra da Işık Tanrısı’nı okuyayım.

1 Beğeni

Hocam, Paris ve Londra’da Bel Parasız’ın üzerine bir de Jack London’ın Uçurum İnsanları adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim.

2 Beğeni

Listeme ekledim, teşekkür ederim hocam. Paris Ve Londra’da Beş Parasız’da da London’a ve Amerika’daki berduşluğa değiniyor Orwell.

@MelihAntepli ben de sanırım en çok bu kitabını sevdim, bir de Saramago sever olarak sana Steinbeck’in Ay Batarken kitabını önerecektim ne zamandır, hazır Steinbeck okumuşken önereyim onu da. :slight_smile: Steinbeck’in kendi tarzından farklı bir eseri ve Saramago havadı vermişti bana okuduğumda.

2 Beğeni

Sonra bir bakayım ona. Sonraki alışverişimde listeme alabilirim :slightly_smiling_face:

1 Beğeni

Çok aşırı zorlanmadım ama biraz da benim okuyuş tarzımla alakalı. Alt metinleri, felsefesini okurken anlamak gibi bir derdim yok, o yüzden bazen kafam karışsa da tahammül edilemeyecek seviyeye çıkmadıkça devam ediyorum okumaya.

Eğer ön araştırma yapılmadıysa ve Hint mitolojisine de hakim değilseniz ikinci okuma ilkinden daha çok tat verir diye düşünüyorum, hatta kitabı okurken “bu kitap ikinci okumada kesin daha leziz olur” diye düşünmüştüm. @BiblofilYouTube’ın Goodreads yorumunu okudum, o da böyle düşünüyor.

Çeviriyle ilgili hiç problem yaşamadım, Üç Cisim’in aksine düşük cümleye de pek denk gelmedim.

Öncesinde biraz mitoloji okumakta fayda var. Dediğim gibi ben kitaba ara verip yarım saat kadar Hint mitolojisi okuyunca her şey daha sağlam ilerledi.

6 Beğeni

Ben de yarım yamalak bilgimle okumuştum ama okurken ufak ufak araştırıp not tutmuştum. Hemen ardından da Hint mitolojisi hakkında bir kitap (Mit ve Mitya - Doğu Batı Yayınları) okudum.
Sonuç olarak pantheonu o kadar çok beğendim ki hala bu konuda kitaplar alıyorum.
Işık Tanrısı da çok müthiş bir kurguydu benim için. Mitoloji, fantastik ve bilim kurguyu bir arada okumak çok hoşuma gitmişti. Hala en sevdiğim kitaplar arasındadır. :slightly_smiling_face:

2 Beğeni

Ben o panteonu hiç bilmiyordum okurken, sadece kulak dolgunluğu vardı. Dediğim gibi, yarım saatlik bir okuma bile okuma zevkini (en azından benim için) katladı.

Mitolojiden ziyade kurguyu ve anlatmaya çalıştığı şeyi daha çok sevdim aslında.

Başka bir gezegende koloni kurabilecek teknolojik seviyeye gelmesine rağmen gücü elinde bulunduran azınlığın, çoğunluğa uyguladığı yönetim şeklinin şu anda da birçok örneği var. Yani uzaya da gitsek, insan özünü değiştiremiyor. Ayrıca her baskıcı rejimde birisi çıkıp örgütleniyor. Sanırım bu kurguyu seviyorum, yani ezilen kısımdan bir kahraman çıkma olgusunu seviyorum.

Ben fantastik soslu bilim kurgu okurken bir şekilde kendimi daha rahat, daha konforlu hissediyorum. Ayrıca Clarke’ın dediği de doğru (ki bu kitapta şahit olduk):

Yeterince gelişmiş bir teknoloji, büyüden ayırt edilemez.

2 Beğeni