Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Majesteleri Michael Jordan hakkında yazar Sam Smith’in üçüncü kitabı. Yazarın daha ilk cümlede kendi ağzından dinliyoruz;
Ne düşündüğünüzü biliyorum: “Michael Jordan hakkında bir kitap daha mı? Yapma!”

Daha önce 1990 yılında çok konuşulan ve tepki çeken “Jordan Kuralları” ve sonrasında Jordan’ın ilk emeklilik sonrası geri dönüşünü konu alan “İkinci Geliş” kitaplarının da yazarı Sam Smith. Bu kez komple bir biyografi hazırlamış. Jordan efsanesine baştan sonra tanık oluyoruz.

Daha önce Jordan hakkında Günter Soydanbay’ın yazdığı, Mümin Sekman’ın editörlüğü ve yorumları ile katkı verdiği bir kişisel gelişim kitabı olan Jordanizm’i (Michael Jordan Başarı Koçunuz Olsaydı?) okumuştum.

Yakın zamanda da yine Martı yayınlarından çıkan Roland Lazenby imzalı Kobe Bryant kitabını okumuştum. O kitap Jordan kitabına göre neredeyse iki katı hacim ile ilk başlarda olaya babasından başlayarak konuyu çok uzatmıştı ve Kobe’yi ancak ilk yetmiş sayfadan sonra okuyabiliyorduk.

Jordan kitabı ise 350 sayfa ile doyurucu bir hayat hikayesi sunuyor bizlere. Daha doğrusu hayat hikayesinden ziyade Michael Jordan’ın NBA kariyerini anlatıyor. Çünkü çocukluğu, aile yaşamı, kolej yılları gibi kısımları atlayarak direk Bulls’daki kariyerinden başlıyor. İlk şampiyonluğuna kadar geçen 7 senedeki bireysel başarıları, sonrası gelen three-peat, ilk ayrılık, beyzbol hayatı, ikinci geliş, ikinci three-peat, yeniden ayrılış ve son olarak Wizards dönemi.

İlk emekliliğine kadar geçen zaman kitapta daha fazla yer kapsıyor ki 250 sayfaya ulaşıyoruz bu şekilde. Kalan tüm kısım sonraki 100 sayfada anlatılıyor ki son 20 sayfası yazarın teşekkürlerini sunduğu yazarın notu bölümü. Özellikle babasının cinayeti dönemi üzerinde çok durmayarak olayı dramaya dönüştürmemesini takdir ettim yazarın.

Yazı içerisinde yüze yakın NBA siması ile röportajlarından kısa alıntılar sıklıkla karşımıza çıkıyor. Bu kısımları ayrı bir sevdim.

Kobe’de olduğu gibi, bu kitabı da özelde Jordan, NBA veya Basketbol severlere, genel olarak ise biyografi severlere tavsiye edebilirim.

11 Beğeni

Kristen Roupenian - Bunu Sen De İstiyorsun

0001843275001-1

goodreads

Daha önce İthaki Modern’in eser seçimindeki başarısından bahsetmiştim. Elimizdeki kitap da yine kafasını azıcık çıkartır çıkartmaz seriye dahil edilen bir yazarın eseri. Bay Less’te de bu takipçiliği görebiliyorduk. Kristen Roupenian 2017’de bir öyküsüyle dikkatleri çekiyor(kedi sever), 2019’da bu öykü kitabını yayınlıyor ve yine 2019’da dilimizde okuyabiliyoruz. Bu güzel bir şey işte.

Yeni Amerikan edebiyatı kitaplarında bir ekol haline gelmeye başlamış bir tarz var. Aşırı cinsellik, sapkınlık derecesinde tuhaf davranışlar, bir tür manide gibi tavır takınan insanlar… Bu tür aslında yeraltı edebiyatının devamı gibi hissettiriyor bana. İnsanların özgürce yazabildiği, her türlü iğrençliği de içinde barındıran, garip bir tür. Bizim gibi toplumların yetiştirilme kodlarına çok ters olan bu eserler aslında beni de bir miktar rahatsız etse de, okumaktan geri durmuyorum. Sanırım alışmaya başladım. Alıştırılıyoruz ya da. Bu iyi mi bilmiyorum çünkü ben sonuçta otuzlarında bir yetişkinim fakat on beş yaşında bir genç de bu kitaplara rahatlıkla ulaşabiliyor. Onun mental gelişimine doğru etkiler bırakacağına inancım pek yok açıkçası. Tam da cinsel konulara ilginin coştuğu o yaşlarda, bazı değerlere genç zihinlerde tamiri mümkün olmayan zararlar verebilir. Bu düşüncemi hep söyledim, söylemeye de devam edeceğim. Bu kitap genç bir kitap severe ne verebilir ki? O yüzden bu türde eserlerin belli bir yaş ve tecrübe birikimi istediğini savunanlardanım. Gerçi gençlerimiz özet haline indirgenmiş klasikleri okuyacağına bunları okusunlar daha iyi de neyse konumuz o değil.

Sanırım biraz da içeriğe bakma zamanı geldi. Kitapta sığ ve sıradan öykülerin yanı sıra farklı ve başarılı öyküler de vardı. Hatta çok başarılı. Beklentimin üzerinde birkaç öyküye değinmek istiyorum.

İkinci öyküdeki tekinsiz hava oldukça başarılıydı. Evsiz bir tip ve on iki yaşında bir kız var ana karakter olarak. Kızın 1993 yılında 12 yaşında olması ise ilginç bir ayrıntı zira yazarla aynı yaş oluyor bu. Acaba kendi çocukluğundan bir anı mı paylaştı bizimle? Verilen ince detaylar bana bunu düşündürdü. Evlerindeki köpeğin özellikleri,boğaza kadar giden yabancı bir parmağın damağı çizmiş gibi hissettirmesi travması… Sanki gerçekten hissedilmiş gibi bilemiyorum. Eğer öyle değilse daha büyük bir başarı var demektir. Sonuçta anlattığım duruma beni ikna etmek, ne kadar ustaca ve gerçekçi yazdığının bir göstergesi.

Beşinci öykü evvel zaman içinde diye başlayan ve bir prensesi anlatan tam bir masal. Yine son derece tekinsiz bir havası var ve tür olarak müthiş bir lezzet katmış kitaba.

Yazarı üne kavuşturan Kedi Sever öyküsü bana sıradan geldi. Kötü değil ama bence kitapta çok daha iyi öyküler var. Yine de sonu hoşuma gitti. Komikti baya :slight_smile:

İyi adam öyküsü nispeten uzun ve barındırdığı Ted karakteriyle ilgi çekici. Hikâye bir erkeğin gözünden anlatılıyor.(böyle başka hikayeler de var) Erkek cinselliğiyle ilgili tespitler kabul edilebilir düzeyde isabetli. Bir kadın yazar olduğunu düşününce başarılı buldum. Bir de bu 45-50 sayfalık hikâyede güzel bir zamansal katmanlılık olması öyküyü bir lig daha yukarı taşımış. 2019’daki Ted, 1999’daki Ted. Başarılı.

Başka güzel öyküler de var.Genel anlamda tekinsiz bir ortam sunan bu öykülerde büyüyle alakalı metafizik bir tanesi, ısırma dürtüsüne sahip bir kadınla ilgili olanı vs. de vardı. Demek istediğim, karmaşık, her telden ama içinde de bir ahenge sahip öyküler yazmış yazar. İlginç bir kitaptı. Benden de, üç buçuktan dört adet parıl parıl yıldızı kaptı

19 Beğeni

Yazarı tarafından iptal edildi. Silinmesini istemiyor, böyle kalsın. Kapladığı yer için özür diliyorum.

11 Beğeni

images
Denizler Altında Yirmi Bin Fersah
Bu kitabı okumayı henüz bitirdim ve koştur koştur hakkında bir şeyler yazmaya geldim çünkü sinirimi bir an önce atmak istiyorum.

Öncelikle belirtmek istiyorum ki benim okuduğum kitap tam metindi. Eğer az sonra söyleyeceklerimden ötürü savunmaya geçecek biri varsa rica ediyorum tam metnini okumuş olsun.

Kitabın konusu kısaca bir profesör ve arkadaşlarının denizde bitmek bilmez gezisi ve bu gezi sırasında gördükleri. Evet kitabın konusu gerçekten bundan ibaret. Bitmek bilmeyen sayfalarca latince deniz canlısı isimleri; bu deniz canlılarının boyları, pulları, sınıfları, aileleri, türleri, renkleri ve daha zibilyon tane detay. Seyahat sürecinde gördükleri her ada, bu adayı kimin keşfettiği, adanın boyutları, enlem boylam dereceleri gibi binbir türlü gereksiz ayrıntı. Bakın bu betimleme falan değil, bu düpedüz matematiksel bilgi vermek. Arada bir bazı bölümlerde sanırım bir şeyler olacak hissine kapılıyorsunuz ama o da ne! Nautilus isimli denizaltımız ve Kaptan Nemo iki üç satırda tüm zorlukların üstesinden gelmiş. Biz okuyucuya da avucunu yalayıp tekrar balık, köpekbalığı isimleri okumak kalıyor.

Bu kitap bu kadar deniz ve deniz canlılarıyla ilgili bilgi doluyken (ne bilgi ama okuduktan sonra bir tanesi dahi aklınızda kalmayacak cinsten) okuyucuya hayvan sevgisi aşılamak gibi masum bir mesaj vermesini bekleyebilirsiniz. O halde yine yanıldınız! Çünkü bu serüven boyunca katledilen deniz canlılarının haddi hesabı yok. Nesli tükenmekteymiş oymuş buymuş önemi yok ölsün parçalara ayrılsın kan aksın. Bu bile yetmesin özellikle bazı hayvan türlerine (ör. ispermeçet balinası) nasıl kin nefret kusulup da toplu katliam yapıldığını uzun uzun okuyabilirsiniz. Üstelik baş kahramanlarımızca da bunun hiçbir mahsuru yok!

Kahramanlar demişken -kitabı bu kadar topa tuttuktan sonra bu kısmın bir önemi kaldı mı bilemiyorum ama- bu kadar yüzeysel, odun ve ne diyeceklerini, ne yapacaklarını yazar yazmasaydı bile bileceğiniz başka bir kitap olduğunu sanmıyorum.

Normalde kısaltılmış metinlere mesafeli olmama rağmen, bu kitabın kısaltılmış çocuk versiyonları dışında okunmasına gerek olmadığını düşünüyorum. Özellikle günümüzde hızlı tüketim çağının doruklarını yaşarken, videoların 1,5x hızla izlendiği bir zamandayken, böyle bir kitabı baştan sona sabırla ve beğeniyle okuyanın ellerini öperim.

Ama ille de iyimser bir pencere arayacak olursak, yazıldığı zamandaki insanlara ilginç bir keşif deneyimi sunmuş olabilir. Ancak zamana bir hayli yenik düşmüş.

Açık ara farkla uzun zamandır en sıkıldığım, en hayal kırıklığına uğradığım, en beğenmediğim, en bıktığım kitap oldu. Kimseye okumasını tavsiye etmeyeceğim. Ne bir mesaj, ne bir alt metin, ne bir macera; hiçbiri yoktu. Macera romanı okurum gözüyle başlayacaklar varsa ilk 40-50 sayfayı okuyup kapatabilir çünkü gerisinde bir şey yok.

21 Beğeni

Tavsiyem işe yaramıştır umarım :smiley:

1 Beğeni

“Uzay Lordları” bir günlük ara verme dolayısıyla bugün bitti. Hard SF türünde bir roman.

Sırada daha önce 60 sayfasını okuyup bıraktığım “Eski Mars” var. Baştan başlayacağım.

4 Beğeni

1 Beğeni

Başlamadan önce şunu belirtmek istiyorum ki bu başlığa belli bir zaman girmeyip bir anda gelip tüm kitap yorumlarını okumak gibi bir huy edindim. Bence gayet güzel bir alışkanlık çünkü bir anda daha sonra okumayı planladığım bir çok kitap hakkında bilgi ediniyorum. Fakat arada hiçbir sürpriz bozucu bir anekdot dahi istemediğim kitaplar ve seriler hakkında yazılanları (örneğin Dune, Harry Potter ya da seri olmayan ama okumayı planladığım bir çok kitap gibi) es geçmek haliyle beğeniyi vermemek zorunda kalıyorum. Bunun için forumdaki arkadaşlardan özür diliyorum. Neyse okuduğum kitaplara gelelim.

İlk ve bir solukta biten “Batman- İlk Yıl” çizgi romanı oldu. Daha önce okuduğum one shot batman hikayeleri ya da seri “Batman” hikayelerinden kat be kat güzel bir hikayeydi. Hemen hemen herkesin bildiği Batman orijini çok güzel anlatmış Frank Miller abimiz. Miller’ın tarzını bildiğim için okurken ayrıca keyif aldığım bir hikaye oldu. Tek kusur olarak nitelendirebileceğim şey ise kısa olmasıdır. Yanlış hatırlamıyorsam 4 fasikülden oluşuyor bu çizgi roman ve bu çok az geliyor okuyucuya. Çizgi romanların sonundaki çizimlere bakmayı çok sevsem de bu kitapta bu çizimler neredeyse kitabın yarısını oluşturuyordu. Neyse demek istediğim güzel hikaye ama kısa :joy: :joy:

İkinci kitap ise Michael Ende’nin “Momo” adlı kitabıydı ve bunu da çok beğendim. Büyük, küçük fark etmeden okunabilecek, hayal gücünün çok geniş olduğu, okuması zevkli bir kitap. Küçük Momo’nun tatlı hallerine bayıldım. Büyük bir hayal gücüne sahip Momo hem çevresine hem arkadaşlarına neşe saçarken, değişen dünyanın “zamansızlık” yüzünden dağılması ve bunun eski haline getirilmesi peşinde geçen hikayeyi okurken yüzümde gülümseme eksik olmadı. Eğer bir gün gelir de çocuk sahibi olursam mutlaka bu kitabı kendim okuyarak ona anlatmak isterim :grin:

21 Beğeni

Eski Mars’ı ben de okumaya başlayıp bırakmıştım. Sanırım sürekli aynı konular olunca okuyası gelmiyor insanın.

images

Yapay Koşullanma

Martha Wells’in Katilbot Serisi’nin ikinci kitabı. Bu seriyi ilk iki kitap itibariyle yormayan, aksiyonu yüksek ve çabuk okunabilen kitaplar olarak tanımlayabilirim. Öyle çok derinliği falan yok ama keyifle okunuyor. Bir bölüm dizi izlemek gibi, ama kaliteli bir dizi. Yarattığı dünya ve karakterler çok başarılı. Tabii bu kadar sevilme nedeni zaten ana karakterimiz. Kitap özelinde ise, ilk kitap kadar sevmediğimi ve o kadar çeşitlilik yaratmadığını; yine de oldukça akıcı ve keyifli bulduğumu söyleyebilirim. Yine yan görevler ön planda olan bir kitaptı (ana görev/konu gayet iyiydi) ama bu defa yan görevin dayanağını çok sağlam bulmadım. Yine de güzel bir okuma oldu.

images (1) (1)

Eylembilim

Oğuz Atay nefis anlatımıyla, yine bir edebiyat şöleni sunuyor bize. Eylembilim yazarın en rahat okunan eseri diye duymuştum, hak veriyorum. Hatta yazarı merak edip, gözü korkanlara bu kitabı öneririm. Yazarın nasıl yazdığının ufak bir örneğini sergiliyor kitap. Sorgulamalarını, alaylarını ve eleştirilerini çok beğendim. Oğuz Atay söylemek istediği çok şey olan bir yazar, ancak bu kitabı bitirmeye ömrü el vermemiş. Daha sonra bulunan notlarıyla tamamlanmış. Yine de oldukça iyi bir eser ortaya çıkmış. Dönemin sorunlarına, siyasetine, düşüncelerine göndermelerle, eleştirilerle konusu pekişen ve de müthiş anlatımıyla hızlı okunabilen, komple bir eser olmuş bu kitap. Yakın zamanda tekrar bir Atay kitabı okuyacağım.

Herkese keyifli okumalar dilerim.

21 Beğeni

Harry Potter Ateş Kadehi bitti. Bu başlık altında yorumlandığını birkaç defa görünce merak edip Sarı Odanın Esrarı kitabına başladım. Bugün bitiririm. Burada yapılan yorumların üzerine diyecek bir şeyim yok. Nasıl çıktı dışarı gerçekten merak ediyorum. Agatha teyzeme ilham olduğu söyleniyor. Okumadıysanız Deŕsimiz Cinayet kitabını okumanızı tavsiye ederim. Kapalı oda konusu Arsen Lupin Kibar Hırsız kitabında da vardı böyle bir olay. Bakalım burada nasıl sonuçlanacak.

11 Beğeni


Bir solukta İki Kule kitabına geldim. Söyleyecek tek olumsuz sözüm yok ancak Metis nasıl bir punto ile basmışsa kitabı pes etmek üzereyim. Okurken gözlerim sulanıyor, başım ağrıyor. Keşke tek tek alsaydım kitapları. Gözlerim iyice bozuldu sayelerinde.

19 Beğeni

Üç Cisim Problemi’nin ikinci kitabı olan Karanlık Orman’ı bitirdim.

Daha önce ilk kitap için okuduğum en iyi Bilimkurgu kitabı demiştim. Fakat ikinci kitap için aynı şeyi söyleyemiyorum. Ama bu da kitabın kötü olduğu anlamına gelmez. Kitabı genel olarak düşünürsek güzel bir devam kitabı.

Kitabın ilk 200 sayfası sizi biraz boğabilir. Bu ilk 200 sayfada çeşitli karakterleri tanımaya çalışıyoruz. Özellikle Lou Ji karakterinin olduğu bu ilk bölümler çok can sıkıcıydı. Nitekim 200’den sonra kitap o sevdiğimiz bölümlere evriliyor ve sonunu getirmek için sürekli bir okuma isteği duyuyorsunuz.

Kitabın sonlarına doğru tek bir şeyi anlayamadım ve onun için de birkaç araştırma yapacağım. Kitabı okuyanlar da özelden bana yazabilirse sevinirim. Buraya yazmıyorum ki spoiler olmasın.

Tüm bunların dışında İthaki yine bildiğimiz gibi. İlk kitapta harf hataları vs vardı ve bunlar ikinci kitapta da hız kesmeden devam etmiş. Anlamsız cümleler, de ve da’ların sonlara doğru yanlış kullanımı. Bugün gibi bir kelimeyi bu gün gibi yazmaları, ne idüğü belirsiz kelimelerin anlamlı bir cümle içine durduk yere girmesi gibi saçma sapan hatalar moral bozdu açıkçası.

İlk kitaba 10 üzerinden 10 verirken bu kitaba 8 veriyorum. İlk 200 sayfa kırdığım 2 puanda çok etkili oldu.

24 Beğeni

Ademoğlu Neredeydin? - Heinrich Böll

0000000064594-1

Süreksiz bir roman. Neredeyse her bölümde farklı bir karakteri takip ediyoruz. Elbette belirli olaylar ve kişiler var. Bir akış var yani yanlış anlaşılmasın. Ana karakter ve hikâye ise Feinhals isimli askerin üzerinden gidiyor. Yani diğer karakterlerin bakış açısına geçsek bile oralarda bir yerlerde bizim Feinhals geziniyor.

Alman tarafını vurmaya başlamış savaşın, ümitsiz insanlarının bir panoraması. Almanya İkinci Dünya Savaşı’nı kaybetmekte. Savaşan, savaşmayan herkesin, tüm Dünyanın üzerine ise savaşın külleri yağıyor.

Kapak tasarımındaki renkler gibi gri bir kitap. Mutlu neredeyse tek bir kişi, kısacık bir an bile yok. En ümitlenilen yerde, en gelecek planları yapılan anlarda insanlar mermilerin, bombaların hedefi oluyorlar. Komutanlar bir bağırsak rahatsızlığı yüzünden geri çekilen gruplarının arkasında kalıyor, tuvaletlerini yapmaya çalışırken enkazların altında kalıyorlar. Çaresizliğin acımasızca çizilmiş bir resmi… Evet! Tam da böyle bir eser. Dramın, savaşın kol gezdiği, toplumların paranoyasının giderek arttığı, yoksulluğun canlara tak ettiği, insanların boş boş baktığı ve askeri üniformalarıyla çocuk parklarında mutlu olmaya çalıştığı bir Dünya. Bu türe “yıkım edebiyatı” deniyor. İki Dünya savaşının biriyle ya da ikisiyle birden hayatları yıkıma uğramış insanların romanları için kullanılıyor bu tabir. Bu kitabı anlatmaya da çok uygun düşüyor. Yıkım edebiyatı türünde çok kitap okudum ve bu onların iyilerinden biri.

Kitabın basit görünümü altında etkileyici bir anlatımla karşılaştım. Dili yoğun, betimlemeleri şaşırtıcı derecede detaylı ve isabetli. Bu yüzden okurken biraz özen istiyor. Aynı zamanda yoğun olmasına rağmen içten kalmayı da başarabilmiş Böll. Yazarların bu Nobel ödüllerini boşuna almadığını iyiden iyiye fark etmeye başladım. Mutlaka başka hesaplar da giriyordur tercih esnasında ancak boş ya da hak etmeyen yazar okumadım Nobel edebiyat ödülünü almış olan şimdiye kadar. Bu kitap özelindeyse Heinrich Böll beni yakalamayı başardı. Daha önce de söylediğim gibi psikolojisi çöken bir toplumun tuhaf davranışlarını okumak, onlara acımak ve sürüklendikleri savaş ortamında can çekişmelerini izlemek son derece dramatik.

heinrich-boell-mit-familie

Yazar 1972 yılında Nobel’e layık görülmüş. Ben 1951 yılında yazmış olduğu bu erken dönem eseriyle başlamış oldum. Diğer kitapları da kitaplığımda ve mutlaka okuyacağım zira yazarın yazın hayatı otuz yıldan uzun bir dönemi kapsıyor ve elbette geçen zamandan etkilenilmiştir. Bu yüzden bu durumu takip edebilmek için iyi bir ilk okuma olabilir. Size de bunu tavsiye ederim.

Alman savaş dönemi yazarlarının benzer bir tarzı var. Bu kitapta ve yazarda da o mesela Hans Fallada gibi yazarların stilini gördüm. Metin içinde farklı karakterler üzerinden ilerlemeyi o da çok seviyor. Yine bilinç akışı tekniği de güzel kullanılmış. Bu da okuduğumuz eseri postmodern bir havaya sokuyor biraz da olsa. Durum değil olay odaklı bir üslup gibi görünse de, Böll özellikle bilinç akışı tekniğiyle ve yabancılaşma üzerine kurduğu karakterlerle bizi postmodern edebiyatın iyi bir örneğini okuduğumuza ikna ediyor. Böll’ün yeterince popüler olmadığını ancak daha çok ilgiyi hak ettiğini düşünüyorum.

Ben bir günde bitirdim. Size de tavsiye ediyorum.

goodreads

17 Beğeni

image

Ölümün Sonuna başlamadan önceye araya ince bir kitap sıkıştırmak istedim. Koridor Yayınlarının çıkardığı ciltli Hayvan Çiftliği de en uygun kitap gibi göründü gözüme ve hemen okuyup bitirdim.

George Orwell’in başyapıtlarından biri olan kitap ciddi anlamda ders alınması gereken bir eser. Kurnaz insanların ve cahil insanların insanlık sistemindeki yerini çok net gösteren bir tablodur Hayvan Çiftliği. Umarım ülkemizde çokça okunur ve tavsiye edilir.

Koridor Yayınlarının baskısı da çok güzel. Bir iki hata dışında güzel bir baskı olmuş.

26 Beğeni

Yazarı tarafından iptal edildi. Silinmesini istemiyor, böyle kalsın. Kapladığı yer için özür diliyorum.

11 Beğeni

Kelimesi kelimesine katıldığım yorum. Ben de tam metin okuyup çok yorulmuş, sıkılmıştım. Pek de beğenmemiştim. Böyle düşünen tek kişi benim sanıyordum sevindim valla yorumu görünce. Bukitap gerçekten kısaltılmış hali ile okunmalı.

3 Beğeni

Yazı puntolarının küçük mü Bu yüzden mi gözleriniz ağrıyor.

Evet. Yazı puntoları çok küçük. Kitabı bıraktım. Telefona elektronik olarak indirdim. Okumaya cep telefonundan devam edeceğim.

Adrian Tchaikovsky - Zamanın Çocukları’nı okudum.

Hikaye aslında oldukça çok yönlüydü. Temelinde evrim olmak üzere sosyoloji, teoloji, zihin felsefesi gibi ana temaları ön planda tutuyor. Bu temalar toplum yapılarındaki deformasyonlar, inanç sistemleri, bilinç ve benlik, güce duyulan istek, bağnazlık, insanlığın düşünce yapısının değişimi, bilim-din çekişmesi, ortak kültür gelişimi, hayatta kalma ve soyu devam ettirme içgüdüsü vs. gibi farklı bir çok konuda işleniyor. Kitabı beğenmemdeki nedenlerin başında bu temaların ve konuların bilimkurgu türüne ustaca diyebileceğim bir ölçüde iyi yedirilmiş olması geliyor.

Hikaye aynı zaman diliminde süregiden iki farklı koldan bölümler halinde sırayla ilerliyor. (Spoiler olmasın diye oldukça basit geçicem.)

İlk kolda dünyanın yaşanamaz bir hal almasından sonra hayatta kalan son insanların soylarını devam ettirebilmek için kendilerine yaşanabilecek bir gezegen araması sırasında uzay gemisinde gelişen olaylar anlatılıyor. Nuh tufanının bir analojisi yapılıyor denebilir. Özellikle bilinç, benlik ve insanlığın en eski miti olan ölümsüzlük arayışı bu kısımlarda irdeleniyor.

Diğer kol için aslında bizim insanlık tarihimizin örümcek türü kullanılarak yapılmış bir alegorisi denebilir. Burada yazar ataerkil cinsiyetçi toplumlara karşıt bir bakış açısı kazandırabilmek için, kendi türü içinde dişilerin çok daha güçlü ve hiyerarşik düzende üst konumda bulunduğu örümcek türünü kullanmayı tercih etmiş. Örümceklerin geri kalan evrim ve gelişim süreci, insanlık tarihinin ana hatları ile paralel bir kronolojiyi takip etmekte.

Genel olarak beğendiğim bir kitaptı. Diğer kitabı olan Children Of Ruin’i Eksik Parça basacak mı bilmiyorum.

Edit : Çeviriden bahsetmeyi unutmuşum :slight_smile: Rasgele birkaç yerden baktığım kadarıyla çeviri düzgün gözüküyordu. Çevirmen gereksiz derecede basitleştirme yapmadan yazarın anlatımını korumaya çaba sarfetmiş, baktığım yerler kadarıyla başarılı da olmuş. Ufak tefek yazım hataları mevcuttu. Örneğin adı Tevik olan karakterin ismi bazı yerlerde Tevfik yazılmış :slight_smile: Tevik Auto-Correct’e kurban gitmiş gibi gözüküyor. Birkaç yerde de ufak tefek imla hataları da vardı önemli şeyler değiller. Karşılaştığım en büyük sıkıntı malesef bu kitapta da “fucking” kelimesini “lanet olası” diye çevrilmiş olması. Çok önemli değilmiş gibi gözükebilir fakat bir sonraki cümelerde hatırladığım kadarı ile “Onun ağzından çıkan bu küfür karşısında şaşırıp kaldı. Bu kadar küfürbaz biri olduğunu bilmiyordu.” gibi gibi şeklinde devam ediyor fakat ortada edilen bir küfür falan olmadığı için küfürbaz kişiliği olan bu karakterin içi tamamen boşaltılmış oluyor. Direkt olarak küfür kullanılması gerekliydi.

24 Beğeni