Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Kitabın 150. sayfasındayım. Gene kelimesi çok kullanılmış. Birde bunun üstüne neredeyse her cümle, devrik olduğu için kitap okunmuyor. Bu kitap beni hayal kırıklığını uğrattı. Çeviriden mi, yazardan kaynaklı bilmiyorum. Kitap bitsin de kurtulayım şu berbat anlatımdan diyorum.
Kitabın yorumları olumluydu, sadece ben mi rahatsız oldum?
Kitabı okuyanlar, bu konu hakkında düşüncelerini söylerse sevinirim.

9 Beğeni

Dan Simmons The Terror’ı okuyorum. Henüz başlarındayım ama çok sevdim. Baya gizemli ve gerilimli şekilde ilerliyor. Yanlız gemicilik ve denizcilik terimlerinin Türkçelerini dahi bilmediğimden yavaş ilerliyorum. Bilmediğim kelimeleri İng-Tur Sözlüğe yazıyorum, çıkan Türkçe sonucu tekrar Googleda aratıp geminin tam olarak neresi olduğuna bakıyorum :slight_smile:

Örneğin İngilizcede fo’c’sle diye aynı bu şekilde iki kesme işareti ile yazılan bir kelime varmış. Baş Kasara anlamına geliyormuş. Baş Kasara da yelkenli gemilerde ön direğin ilerisinde üst güvertede yer alan kısım demekmiş. İşte böyle bir okuma deneyimi oluyor :slight_smile:

24 Beğeni

Bu kitabı görünce yorum yazamadan duramıyorum. Muhteşem bir kitap. Korku, gizem ve soğuk iliklerine işliyor insanın. :slight_smile:

2 Beğeni

fo’c’sle

Forecastle’ın hızlı söylenmiş hali galiba.

1 Beğeni

Kitabı 2008’de Artemis Türkçe basmış ancak çeviri için kötü deniyor bir iki yorumda. Tanıtım yazısına baktım konusu yazmıyor, sadece bazı gazete veya dergilerin “çok iyi” vs tarzı yorumlarını almışlar. Konusundan kısaca söz edebilir misiniz?

Ben almadan önce artemiş yayınlarının çevirisine çok üstün körü bakmıştım, kötü diyebileceğim bir çeviri değildi ama kötü diyen kişiler belki daha detaylı bir kıyaslama yapmış olabilirler.

Kitap aslında gerçek bir olaya dayanıyor. 1845 yılında HMS Terror ve HMS Erebus adlı iki İngiliz Kraliyet gemisinin Kaptan Sir John Franklin önderliğinde facia ile sonuçlanan kutup keşif yolculuğunu temel alıyor. Gemiler buzullara saplanıp kaldığı için aslında bir keşif ve yol hikayesinden çok hayatta kalma hikayesi denebilir.

Amazon Prime’da dizisi de var.

6 Beğeni

Gerçek olaylara dayalı kısmın üstüne yazar öyle güzel eklemeler yapmışki hayran kalmamak elde değil. Kitap ilerledikçe, soğuk arttıkça sürprizbozan olacağı için açık edemediğim şeyler işin içine girince insan yazara hayran oluyor. Okuyacak olanlara kitap hakkında çok fazla yorum okumamasını tavsiye ederim. Hiçbir şey bilmeden kitaba dalmak en iyisi. Çünkü çok güzel sürprizler var kitapta. Ayrıca Türkçe baskıyı okurken herhangi bir sıkıntı yaşamamıştım. Hele hele dizinin fragmanını bile izlememek gerek. Kitaptaki doğaüstü unsurları hiç bilmemek alınan zevki katlıyor.

5 Beğeni

İlgi alanıma giren bir konusu varmış; keşif yolculuğu, gizem vs… Bulabilirsem alacağım. Teşekkür ederim.

2 Beğeni

Belki beklentiyi yükseltiyorum ama sanırım gizem konusunda okuduğum yüzlerce kitap içinde ilk sıralarda gelen bir kitap bu. Goodreads’te nadirde olsa yer yer kitaptan sıkıldığını söyleyenler var ama genel olarak yazarın anlatımı, kurgusu, gizemi verişi ve yavaş yavaş çözüşüne hayran olmuştum ben.

2 Beğeni

Yok ben zaten genel olarak bu türü seviyorum. Polisiyeye olan düşkünlüğümden kaynaklı sanırım. Kitaplığımda çok sayıda gizem-polisiye tarzı kitap vardır, birçoğu hâlâ okunmayı beklese de :slight_smile:

2 Beğeni

Alfred Bester - Yıkıma Giden Adam

Konusu
24. Yüzyılda, teknolojinin aşırı geliştiği, insanlığın güneş sistemine yayıldığı, dev şirketlerin nispeten dünyayı yönettiği bir evrende geçiyor kitabımız.
Akıl okuyabilen ve Esper Loncası adıyla bir tür topluluk oluşturmuş "Gözetleyiciler"imiz var bi de. Gözetleyiciler telepatik yetenekleri sayesinde suçları daha işlenmeden, fikir aşamasındayken, sezebiliyor ve engelleyebiliyor. Bu yüzden son 70 yıldır hiç bir başarılı cinayet olmamış.
Karakterimiz Ben Reich ise bir mega-şirket patronu. Şirketi, rakip şirket tarafından ekonomik açıdan köşeye kıstırılmış durumda. Reich’ın yapılabilecek son bir hamlesi kalıyor, 70 yıldır denenmemiş bir hamle, cinayet.

Deneyim ve Düşüncelerim

Bester’dan okuduğum ilk kitabım. Yazarın sadece 2 meşhur kitap ile nasıl bu kadar sevildiğini merak etmiştim hep. Bu kitap ile anlamış oldum :slight_smile: .

Konusunun cyberpunk türüne benzediğini farketmişsinizdir herhalde. Kimilerine göre cyberpunk’ın ilk eseri sayılıyor zaten kitap. İlk diyemem lakin cyberpunk türünün bu kitaptan oldukça beslendiği aşikar.

Kitap polisiye ağırlıklı ilerliyor. Polisiye izlemeyi ve okumayı seven biri olarak fazlasıyla beğendim kitabı. Hikayeyi çoğunlukla suçlunun gözünden okumamız da ayrıca hoşuma gitti. Ben Reich ve polisler arasında hikaye boyunca oynanan adeta bir satrançı andıran akıl oyunları çok zekice kurgulanmıştı. Bu kısımlar oldukça da sürükleyici idi.(tüm kitap gibi)

Yazarın telepatik diyaloglar ile normal diyalogları ayırdığı yönteme de hayran kaldım ayrıca. Yaratıcılığın sınırlarını zorlayan bir kitaptı bence.

BKK serisinde okuduğum en iyi kitaplardan biri idi. İlerleyen zamanlarda okuyacağım kitap muhtemelen yine Bester’dan Kaplan! Kaplan! kitabı olur.

Yıkıma Giden Adam’ı tüm bilimkurgu ve polisiye okurlarına şiddetle tavsiye ederim.

29 Beğeni

Ezel Akay ve Haldun Çubukçu’nun kaleme aldığı “YARGU” kitabını okudum. 1000kitap yorumumu buraya da ekliyorum.

Ceren Sungur’un Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü isimli videosundan sonra haberdar oldum bu kitaptan. Ezel Akay’ın o filmini her yıl yeniden beğenerek izliyorum. Bu kitabını da kısa sürede merak içinde okudum. Ayrıca sinema veya televizyona da uyarlanmasını isterim. Özellikle 40 dakikalık 4 bölüm şeklinde harika uyarlanacağını düşünüyorum. Ezel Akay ve Haldun Çubukçu’nun ellerine sağlık diyorum.

Kitabın konusunu kısaca aktarayım. Selçuklu’nun Anadolu’da var olduğu dönemlere gidiyoruz. Moğollar da her yeri istila edip iktidar mücadelelerine katılıyor. Burada gerçek şahsiyetler üzerinden o dönemki siyasi yapı anlatılıyor ilk başta. Daha sonra romanda çok yer kaplayan Karacakızlılar Obası yani Bulunmuş Çocuklar çıkıyor meydana. Bu kişiler, anası babası ölmüş ve bir araya gelmiş çocuklar. Bu çocuklar, bazı olayların sonunda Moğolların mahkemesi yani YARGU önüne çıkıyorlar ve olaylar devam ediyor.

Gerçek olayların ve kurgunun müthiş işlendiği bu kitabı herkese öneririm. Zaten Ezel Akay’ı bilenler bir çırpıda okur. Puanım 10/10.

8 Beğeni

images (1) (1)

Gökteki Göz

PKD’nin gerçeklikle ne kadar derdi olduğu hepimizin malumu. Bu kitap da bu takıntının ilk yansımalarından, yazarın ilk eserlerinden ve Rıhtım sakinlerinin çoğu da kitabı duymuş/okumuş durumda. Ben Dick’in çok büyük bir hayranı değilim ama yazdığı kitaplar ve hikayelerinden uyarlanan diziler/filmler sayesinde yazarın zekasına her zaman büyük saygı duymuşumdur. Gökteki Göz kitabında da (özellikle yazıldığı yıl baz alınırsa) yazar bize zekasını tekrar ispat ediyor. Aslında kitabımız standart bir PKD kitabı; yine gerçeklik algısı sorgulamaları, ki bu kitapta baya yoğun, yine ters köşeler, yine zekice kurgulanmış bir hikaye.

Kitabımız bir proton saptırıcısı kazasıyla başlıyor ve o sırada saptırıcının bulunduğu binanın güvertesinde olan 8 kişi ani patlamayla 60 ayak (bu şekilde çevrilmiş, sanırım 60 ft) yükseklikten zemine düşüyorlar. Kısacık bir zamanda oluyor tüm bunlar ama hikayemizin temeli burada. Konusu hakkında çok detaya girip süpriz bozanla sizi başbaşa bırakmak istemiyorum, zaten ben de rastgele bir yorum okurken konusu hakkında bir tüyo okumuştum, 130 civarı sayfalarda ortaya çıkan (gerçi öncesinde de bolca ima ediliyor ama) durumu okumadan önce biliyordum. Onun için fazla girmeyelim konuya. Kitapta genel olarak bolca gerçeklik sorgulaması var, bunu yanında da din, kapitalizm, komünizm, savaşlar, cinsellik, akıl hastalığı gibi arka plan detayları işlenmiş ve bu konularda PKD fikirlerini karakterler ve de kurgu aracılığıyla sunmuş. Tabii yine yazarımızın anti-komünist tavrı dikkat çekici. Zaten biliyoruz ki PKD gerçeklik dışında bir de, soğuk savaş dönemi etkisiyle, Rusya ve Sovyet takıntısına sahip (hatta Lem’le olan meşhur hikayesini de duymuşsunuzdur mutlaka).

Kitaba çok bayıldım dersem yalan olur ama yine de akıcı ve merak uyandırıcı bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Okurken keyif aldım ama PKD’nin daha iyi kitapları olduğu da bir gerçek. Kurgu yer yer biraz basit kalabiliyor. Başlangıçta kafkaesk hava ilgi çekici ve eğlenceliydi aslında ama sonradan karanlık ve grotesk bir atmosfere kaydıkça, bence kurguda gerilemeler oldu. Tıpkı Vulcan’ın Çekici gibi bu kitap da hem bilim kurguya hem de PKD’ye giriş için ideal kitaplardan. Bu arayışta olanlara tavsiye ederim.

Herkese keyifli okumalar dilerim. :slight_smile:

29 Beğeni


İnternetten bulduğum resmi beğenmedim kendim fotoğraf çekip koydum :smiley:

ÖLÜM BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ - JOSE SARAMAGO

Kitap beni adeta büyüledi. Yine oldukça akıcı ve hiç sıkmayan bir kitap. Jose Saramago yine hikaye aralarına girip ufak ufak tebessüm ettiriyor. Bu kitabı okuyunca ölümsüzlük istemezsiniz diye düşünüyorum :sweat_smile: Başta bana yazarın ‘‘Körlük’’ kitabını anımsattı ama olaylar daha sonra çok değişti ve farklı bir hikayeye döndü. Kesinlikle ama kesinlikle okumanızı tavsiye edeceğim bir kitap. Konusuna kısaca değineyim; yılbaşının ertesi günü bilinmeyen bir ülkede hiç kimse ölmez. Ülkede ölüm olmayınca kaos meydana gelir. Daha sonra ise ölüm tekrar ortaya çıkar ve hikaye buradan sonra çok daha farklı şekilde değişip, gelişmeye başlar.

20 Beğeni

0000000206019-1

Ernest Hemingway – Çanlar Kimin İçin Çalıyor

goodreads

Hemingway’in anlatımının iki güçlü yanı var. Birincisi olayların gerçekçiliği, ikincisi ise muazzam gözlem yeteneği sayesinde ortaya çıkan mekan ve insan betimlemeleri. Bu iki özellik de aynı kaynaktan besleniyor elbette. Hemingway’in maceralı yaşamından.

Bir Post-modern yazar olarak Hemingway, teknikler içinde boğulan birisi değil. Daha olay odaklı ve sürükleyici yazmayı seviyor. Buna rağmen modern dokunuşları da eserlerinde görmek mümkün. Çok ilginç paragraflara sahip bu kitap da. Tüm kitapta tempo yüksek diyemeyiz. Devinim halinde bir eser. Yükselip alçalıyor devamlı Kısa bira zamanı anlatıyor. Bu yüzden hızlı ilerlediği de söylenemez. Özellikle 18. bölüm gibi siyasi atmosferin verildiği kısımlar oldukça durgun. Bu bölümde Robert Jordan’ın anılarından yakın geçmişe göz atıyoruz.

Kitapta Pilar’ın bahsettiği linç sahneleri kan donduran cinsten. Ortada bir savaş varsa, savaşın tüm taraflarının acı çektiğini okuyoruz. 10. bölüm bu açıdan dramatik ve zor bir bölümdü.

İspanya iç savaşı hakkında şöyle yüzeysel bilgi edinilebilecek güzel bir eser. Hemingway’in de en çok okunan, en bilinen kitabı. Kesinlikle tavsiye ediyorum.

1-1487150807

17 Beğeni

Şu kitabı okumaya çalışıyorum:

Tarih boyunca yapılmış önemli deneyleri üstünkörü bir şekilde anlatan bir kitap. Bazı paragrafları birkaç kez okumama rağmen anlamadım. İngilizcesi ile karşılaştırmadım ama çevirisinin çok kötü olduğu düşünüyorum. Yazar bu kadar kötü anlatıyor olamaz diye düşünüyorum. Editör de hiç incelememiş sanki kitabı. Mesela bir örnek bırakayım aşağıya:

Valla evde soba olsa kaldırıp ateşin içine atardım kitabı. Sevmediğim birine hediye edeceğim.

Bana göre kitabın bir tek baskısı güzel. İçeriğin kalitesi için şunu diyeyim: Anlattığı herhangi bir deneyi Vikipedi ile karşılaştırdım. Kitabı kapattım ve iyi günler diledim.

13 Beğeni

En ünlü sağ kalan çocuk Harry’den ilhamla yazıldığına inanıyorum, hatta bence kitapta buna bir atıf bile var.

Olaylar yedi kitaplık dallı budaklı bir hal almıyor bu defa. Anlaşılır ve dolaysız bir öykü. Çocukları hem cesur olmaya hem de hayatla yüzleşirken dikkatli olmaları konusunda eğiten bir ninni gibi.

Bir günde okunabilecek kadar duru ve kısa zaten. Hayatın kıymetini ve yaşamanın potansiyelini vurguladığı için motivasyon verici. Sonu da çok hoş bir duygusallıkla bittiği için genel olarak beğendiğim güzel bir okuma oldu.

14 Beğeni

Sonunda seriyi bitirdim, diyemem, bitirdiğim için üzgünüm. Bakış açısı değiştiren seriler bir süre sonra beni yorar, ama Kadim Kanunlar serisinin birbirinden renkli karakterleri bana bu durumu yaşatmadı. Ve açıkçası dediğim gibi de oldu: Kitabın sonunda bir bakmışım, bir tartmışım, en sevdiğim karakter ve en sevdiğim bölümler Jezal’ın bölümleriymiş haberim yok. Jezal’ın bölümleri gelince ayrı bir şevkle okuyordum, ki kendisi de diğer karakterler arasında en normali, en basitidir. Sanırım hala romantizmin ergensi çekiciliğine basitçe kapılan, 3-4 sene önceki aşka karşı saf bir duygu besleyen çocuksu hallerim hiç değişmemiş.

Hikaye anlamında Glokta’nın bölümleri bence en ilgi çekicisiydi. Sürekli İttifak’ta oradan oraya koşturuyor ve şehrin alt yüzünde neler döndüğünü, yaptığı şeylerin neye hizmet ve tesir ettiğini keşfediyor.

Evreni büyük, gizemli ve karanlık. Daima karanlık yüzünü görüyoruz.

Logen’a ayrıca parantez açmak istiyorum: Fantastik kurgular içerisinde gördüğüm en iyi lakaplardan birine sahip. Lakabı bahtsızlığını temsil ediyor olsa da kıskanmadım değil.

Aynı evrende üst üste kitap okumayı seven biri değilim, bu durum beni sıkabiliyor. Zaman Çarkı’na geçmeyi düşünüyordum fakat Kadim Kanunlar serisi idealimi sarsacak kadar kaliteli. Kralkatili serisinin üslubuna bitiyor olsam da bu serinin de üslubu çok hoş. Gereksiz detaylara boğmaması bile başlı başına sevmek için bir neden. Çoğu fantastik eserde bildiğiniz gibi bir şeyi en ince detayına, tarihine kadar bile anlatıyorlar. Kadim Kanunlar serisi size önemli detayları ve ortamın tasvirini kafanızda kurdurup çatır çatır serisini ilerletiyor, sizi akıştan koparmıyor. Tavsiye eder miyim? Süslü sözlerle mi? Hayır. Almanız için şiddete başvururum, ensenize binerim ve zorla kitabı okumanızı sağlarım.

Çeviride göze batacak kadar açık hatalar vardı, ama akışı bozmadı, kendi adıma yeterli.

14 Beğeni

Fedailerin Kalesi Alamut - Vladımır Bartol

Hareketlilik pek yok ama okutturuyor. 4.bölüme geldim. Halime ve İbn-i Tahir’ in kaleye gelişini ve günlerinin nasıl geçtiğini anlatıyor.

5 Beğeni

Daha önce de bu başlık altında kitabı okurken, kitabın anlatımı hakkında yazdıklarım konusunda fikrim değişmedi. Kitabın sonunda son söz olarak çevirmenin yaptığı yazıda bu anlatım kusurunun yazarda değil çevirmende olduğu kanaatine vardım. Kitabın bu konusunu fazla uzatmak istemiyorum ve konuya geçiyorum.
Kitap, üçüncü dünya savaşı veya atom savaşı yaşanırken bir grup insan güvenli bir yere ulaşmak için uçakta yol alıyor. Sonrasında bir düşman uçağı yolcu uçağını düşürür ve hayatta kalan çocuklar ( hiç yetişkin hayatta kalmıyor.) adada yaşam mücadelesi veriyor.

Kitapta iyiliği temsil eden, medeniyeti temsil eden Ralph.
Kötülüğü temsil eden, barbarlığı temsil eden de Jack.
Aklı, düşünmeyi, plan kurmayı v.s gibi şeyleri de temsil eden de Domuzcuk.

Zekiler gerçekte de olduğu gibi, bu kitapta da eziliyor, ciddiye pek alınmıyor, dalga geçiliyor, dışlanıyor. Taktıkları isimden de belli oluyor zaten.

Medeniyeti, iyiliği temsil eden Ralph ise herkes gibi domuzcuğa karşı bi önyargılı oluyor ama sonrasında bu adada kurtulmanın tek yolu zekayı temsil eden Domuzcuk olduğunu anlıyor ve böylece her konuda onu dinlemeye başlıyor. Domuzcuk bir nevi Ralph’ın akıl hocası oluyor.

Kötülüğü temsil eden Jack ise, Ralph’ın adadaki şefliğine karşı sürekli bir kıskançlık, nefret duyguları besliyor. Onun için önemli olan bu adadan kurtulmak değil, bu adada yaşayıp gitmek ve domuzları şevkle öldürüp onları bir güzel yemek.

Kitapta anlatılmak istenen bunlar. İyi ve kötünün savaşı.

Yazar bir nevi çocuklar doğuştan saf mıdır değil midir sorusuna kendince yanıt vermiş.

Kitaba 1000 kitap üzerinden 5/10 vermiştim. Devrik cümleler gerçekten anlatıma büyük bir darbe vurmuş.

6 Beğeni