Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

O da var evet, dinleyeceğim, aklımda olan kitaplardan biriydi. Teşekkürler tavsiye için.

1 Beğeni

Çeviriyi beğendim. Kelime hatası da yok gibiydi. Bir tane mi ne gördüm. Kelime seçimleri ise çok başarılıydı. Özellikle on kadar faregiller cinsinin(kakım, gelincik, sıçan, köstebek, geme vsvs) çevirisinin altından kalkmak iyi bir iş bana göre.

3 Beğeni

Beyaz Geceler’i okuyorum. Bitmek üzere. Can baskısı var elimde ve Sabri Gürses çevirisi. Çeviriyi genel olarak çok beğendim. Zaten sevdiğim bir çevirmen. Dipnotu bol bir hikaye Beyaz Geceler. İş Bankası çevirisi ile karşılaştırarak gittim. Orada da anlatım güzel ve daha güncel bir dil söz konusu ama neredeyse hiç dipnot yok. Özel isimler, oyunlar, kitaplar vb. bir sürü şeyin açıklaması yok. Neyin ne olduğunu bilmeden okumak hoşuma gitmiyor benim. Anlatımın akıcılığı kadar önemli benim için. O yüzden Beyaz Geceleri Can’dan tavsiye ediyorum. Ayrıca hem doyurucu bir önsöz ile kitap hakkında bilgiler, eleştiriler için bir başka bölüm bonusu daha eklenmiş.

7 Beğeni

İngiliz yazar Beth Lewis’in ilk romanı The Wolf Road, Dünyayı teknolojinin olmadığı bir zamana geri götüren “Büyük Aptallık” sonrasında Doğa Ana’nın hüküm sürdüğü topraklarda Elka kızın hikâyesini anlatıyor.

Aslında “Büyük Aptallık” insanların yaptıkları bireysel ve toplumsal tercihlerin yol açacağı/açabileceği sonuçları göstermek açısından kullanılmasının haricinde hikâyeye katkısı yok. Yazar distopik öğeleri çıkararak kurguyu pekâlâ bir Vahşi Batı yol hikâyesine dönüştürebilirmiş.

Yazarın üslubunu ve karakter yaratımını beğendim.

Bazı bölümler kısaltılabilirdi. Bazı karakterlerin davranışları, duygu durumları iyi işlenmiş olmakla birlikte değiştirebilirdi/değiştirilmeliydi. Bazı durumlarda kimi karakterlerin motivasyonu yeterince iyi işlenmemişti; okuyucu açısından tatmin edici değildi.

Kurgusu her ne kadar tahmin edilebilir olsa da tatmin ediciydi. Temposu sona doğru doğrusal bir ivmeyle yükseliyordu.

Ormanı, soğuğu ve yalnızlığı bana hissettirebildi.

Birinci tekil şahıs anlatımı çok tercih ettiğim/sevdiğim bir anlatı türü değil ancak bu kitapta beni neredeyse hiç rahatsız etmedi. Anlatıcı karakterle kurulan empatim arttıkça birinci tekil şahıs anlatımı fark etmedim dahi.

Orijinal metinle kıyaslama fırsatım olmadı ama anlamsız cümleler ve redaksiyon sorunları olmadığını söyleyebilirim.

Sadece eğitimsiz bir orman kızının kelime bilgisi ve dil kullanımının da deforme edilmiş olmasını edebi açıdan daha doğru bulurdum ki Yazar eğer bu deformasyonu gerçekleştirdiyse çevirmen bunu Türkçe baskısına hiç yansıtmamış.

Western, yol, hayatta kalma hikâyelerini seviyorsanız Elka kızın (ki sadece bir yol öyküsü de değil bir büyüme ve çocuk istismarı mağdurunun travma sonrası stres bozukluğu) öyküsü ilginizi çekecektir.

“ Canavarlar gerçek değildir; sadece çocukların hayal gücünde, yatakların altına ve dolapların içine saklanırlar. Biz insanların dünyasında yaşıyoruz ve onların canavar olduğunu söylememiz bir işe yaramaz. Bu yanlış bir şey yapmadıklarını, doğalarının bu olduğunu ve bunu değiştiremeyeceklerini düşünmelerine sebep olur. Onlara canavar demek, bizden farklı bir şey olduklarını söylememiz anlamına gelir ama farklı değiller. Onlar da sadece etten, kemikten ve kandan oluşan insanlar. Evet kötü insanlar ama insanların hepsi aynıdır. ”

14 Beğeni


Paulo Coelho - Simyacı

Simyacı’yı sesli kitap olarak bitirdim. Çok popüler olduğu için uzak durduğum bir kitaptı. Kitap bittikten sonra anladım ki popülerliğini hak eden bir kitapmış. Güzel bir kampanyaya denk gelirsem ciltli versiyonunu veya 25. Yıl Özel Baskısı’nı satın alıp bir kere de okuyarak bitirmeyi düşünüyorum.

Yazarın müdavimi olup olmayacağım şu anda belirsiz. Üslubunu çok beğendim, ama diğer kitaplarının da bu kadar iyi olup olmadığını bilmiyorum. O yüzden bir kitabını daha sesli kitap olarak bitirmem gerek.

14 Beğeni

14 Beğeni

Bir Jose Saramago sever daha görmek sevindirici :slightly_smiling_face:

1 Beğeni

Evet, tiksindirici bir kaç sahne var fakat olay örgüsü öyle güzel işlenmiş ki, heyecanla bir sonraki adımı merak etmekten kendinizi alamıyorsunuz. O yüzden hayal gücünüz ne kadar sağlam olursa olsun, şeytani yaratıkların eylemlerine odaklandığınız için çok dokunmuyor. Yazar bu anlamda dengesizliğin içinde kendine has garip bir denge ortamı yaratmış.
Okuduğum Lovecraft kitaplarından çok daha iyiydi. İlginiz bu yönde ise hiç kaçırmayın.

1 Beğeni

Kitabı merak ediyordum ama çok kanlı hikayeleri okuyamıyorum. Ama bir kaç sahneye dayanırım herhalde. :slight_smile: Teşekkürler bilgi için. :slight_smile:

1 Beğeni

Merhaba, forum içi arama yaparken karşıma yıllar öncesinden bu gönderiniz çıktı. Bende olan kitapları hangi sırayla okumam gerektiğini bilemedim. Siz hangi sırayı izlemiştiniz hatırlıyor musunuz?

Goodreads’te;
Şah Mat
Öldürmek İçin Mükemmel Bir Gün
ON: İçimdeki Katil üçleme olarak listelenmiş. Seriyi sırayla okuyup sonra diğer kitapları mı okuyayım? Yoksa bütün kitapları yazım sırasına göre mi okuyayım, kararsız kaldım. :roll_eyes: Siz hangisini tavsiye edersiniz?

Ekleme: Sadece Ölümle Randevu kitabım yokmuş.

2 Beğeni

Ben Öldürmek İçin Mükemmel Bir Gün - Şah Mat - ON içimdeki katil - 444 Basamak sırasıyla okumuştum.

Şah-Mat sonra On İçimizdeki Katil ve sonra 444 Basamak sıralı okunmalı. Öldürmek İçin Mükemmel Bir Gün ilk sırada okunduğunda sıkıntı olmamıştı diye hatırlıyorum. :slightly_smiling_face:

1 Beğeni

image

HARRY POTTER VE SIRLAR ODASI

8 Beğeni

Ben de Otostopçunun Galaksi Rehberi’ni okurken büyük bir heves ile başlamıştım ve 3. kitaptan sonra okuyamadım. Siz yine sabırlıymışsınız. Bu arada yanlış anlaşılmasın. Kitabı kötülemiyorum. Sadece İngiliz komedisi bana göre değilmiş onu anladım. Bu da benim kazancım oldu.

2 Beğeni

images.jpeg

Kitap çok güzel başladı. Birkaç hikaye beni çok etkiledi. Ben küçükken trt1’de yayınlanan ve hiç takip edemediğim Alacakaranlık dizisinde de yer almış olan hikayeler oldukça güzeldi.

Yazarın hayalgücüne hayran kaldım. Kitapta; psikolojik tedavi gören bir vampir, insanların soyunun tükenmek üzere olduğu bir dünyada endişe içinde kalan vampirler, arabaya aşık olan adamlar, amacı sadece tüm dünyadaki birbirine benzer tipte kadınlarla beraber olmak olan ve bu uğurda her şeyi göze alan bir genç adam, zaman makinesini icat ederek geçmişe gidip babasını öldürmeyi kafasına koyan ve gelecekte hala yaşayıp yaşamadığını öğrenmek isteyen bir bilim adamı gibi birçok değişik konuya değiniliyor.

Yazarın, genç sayılacak bir yaşta, erkenden yaşlanmasına neden olan bir hastalıktan ölmesi gerçekten trajik olmuş. Kitaptaki bir hikayede de kendisini anlatmış.

Kısaca; Tut ki Bir Rüya Gördün, görmeyi asla istemeyeceğimiz kabuslarla bizi başbaşa bırakıyor.

20 Beğeni

Evde yeni serileri okurken, yolculuk aralarında genellikle beğenip beğenmemek konusunda ikilemde kaldığım serileri re-read yapıyordum.

Yerdeniz serisinin ilk kitabını okuyup seriye devam etmemiştim. Yazıldığı yıl itibariyle güncelin gerisinde kalmış bir seri. Hikayesi yavan, tahmin edilebilir ve basit, ama HP ve KKC serilerine büyük katkılarda bulunmuş, bunu o iki seriyi okurken basit bir şekilde görebiliyorsunuz. Öncesinde çok fazla yeni nesil fantastik kurgu okuduğum için beğenmemiştim, ama kitap kendisini okutmuştu. Yine aynı döngüyü yaşadım; sebebin dilinin naifliğinden kaynaklandığını düşünüyorum. Sıkmadan kendini okutan bir kitap. Zarif dili kopmanıza izin vermiyor. Dil o kadar tehlikeli ki, dili iyi kullanabilen bir yazarın elinde en berbat hikaye bile iyi gözükebilir. Bir yazarın şüphesiz en güçlü silahı.

Zaten Ursula ablamın kitaplarında o kitabı için kurguladığı felsefe, hikayenin önüne geçer. Bilim kurgu ve fantastik kitaplarla ön plana çıkmış olsa da, Tolkien, Sanderson gibi kurguculardan daha farklı işler onun mekanizması; genellikle anlatmak istediği görüşlerinin üzerine evrenler yaratır.

Ged üzerinden anlatmak istediği şeyin özgüven ve ego arasındaki ince çizginin önemini vurguluyor gibi gelmedi. Ged çocuktu. Çoğu çocuk gibi düşüncesiz, yapacağı şeyin nelere mal olacağı hakkında fikir yürütmeyen bir çocuk. Bir ebeveyn, her şeyden önce çocuğunun bilinçli hareket etmesini ve akıllı olmasını ister. En azından ilk kitap nezdinde belli yaştaki kitleyi bilinçlendirme arzusuyla yazdığını düşünüyorum.

16 Beğeni

Puanım: 10/10+

Kitabı henüz bitirdim ve hayret, hüzün, karamsarlık, acıma duygularını aynı anda yaşıyorum.

Kitap hakkında kötü yorumum yok, yazar bana beklediğimden kat kat fazlasını verdi.

Kitabı 10 lirası olan ve 2 saat zaman ayırabilecek herkese öneririm. “Kitap şaşkınlıktan ağzımı açık bıraksın, yazarın dehasına hayranlıktan şapka çıkarayım, felsefi sorgulamalar içinde kaybolayım, okuduktan sonra karamsarlığın ve umutsuzluğun en derinlerine gömeyim.” diyenler için şiddetle öneririm.

Ekleme: Kitabı bitirmemin üzerinden yaklaşık beş saat geçti. Kitap aklıma geldiğinde hala karamsarlığa kapılıyorum, karakterler aklıma geldikçe içim daralıyor.

28 Beğeni

8 Beğeni

Teşekkür ederim, bu sırayla okuyacağım. :+1:

1 Beğeni

image
Mustafa Çiftci - Bozkırda Altmışaltı

Mustafa Çiftçi ismini yeni izlemeye başladığım Gönül Dağı dizisinde gördüm ilk olarak. Dizinin her bölümünün başında Mustafa Çiftçi’nin hikâyelerinden esinlenerek dizinin oluşturulduğu yazıyor. Diziyi sevmeye başlayınca haliyle Mustafa Çiftçi’ye de merak saldım. İsminden de etkilenerek bu kitabıyla giriş yapmaya karar verdim.

Kitapta yedi tane hikâye yer alıyor. Hikâyelerin hepsini beğendim. Her biri birbirinden güzeldi. Aralarında sıralama yapmak zor, ama Kara Kedi ve Ensesi Sararmış Adamlar hikâyeleri aralarında en çok sevdiklerim oldu.

Kitabın adından da anlaşılacağı gibi hikâyelerin çoğu Yozgat’ta geçiyor. Yozgat’ta, bozkırda, küçük kentlerde yaşamaya çalışan küçük insanların hayatları anlatılıyor. Kitaptaki karakterler yolda görsek önemseyip de selam bile vermeyeceğimiz kişilerden oluşuyor. Artık göre göre kanıksadığımız ve bu yüzden de görmezden geldiğimiz kişilerdir bunlar. Bu kişileri yazar öyle ustalıkla anlatıyor ki birden gözümüzde devleşiyorlar.

Yazarın üslubunu ve oluşturduğu karakterleri çok sevdim. Diğer kitaplarını da en kısa sürede okumak istiyorum.

13 Beğeni

İlk kitaptaki mesajın bu olduğunu düşünmüyorum. Keskin hatlarla çevrelenmiş " bakın böyle kibirli olursanız başınıza bu gelir" den daha çok sadece " büyümek"ten bahsediyordu. Yazar bunu kendisi de diyor zaten benim ekleyeceğimse Ged bir büyücüydü, yaşadığı dünya şu an içinde bulunduğumuz dünyadan çok farklıydı ama büyüme nerede, kim olursan ol aynıdır. Büyümenin her türe, zamana, mekana has bir evrenselliği var. Aslında bu onu çoğu kitaptaki “kutsanmış, hatasız kahraman” dansa gerçek bir insan yapmamı ve içimdeki gerçeklikle onu bağlamamı sağladı. Ursula’nın zaten okuyucuyu karmaşık kurgularla şaşırtma gibi bir amacı yok. İnsana, insanı sunuyor ve dediğiniz gibi altında her daim düşünsel bir süreç, bir felsefe oluyor. Bu yüzden tamamen farklı bir amaca hizmet eden fantastik yazarları ile karşılaştırılmasının çok da doğru bir çıkarım olduğunu düşünmüyorum. Ursula’nın avukatı gibi oldum. :grimacing::herb:

4 Beğeni