Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Ters düşen bir şey söylediğimi düşünmüyorum. Bazı yorumlar Ged’in kibirli ve egolu olduğu yönündeydi ama yaptığı tüm hareketlerin sadece çocuk olmasından kaynaklandığını dile getirdim.

Okuyucuların yorumları için mi dediniz, ben sizin düşüncenizin bu olduğuna dair bir düşünceye kapıldım. Daha önce böyle bir yorumla karşılaşmadım. Ama dediğiniz gibi bu aslında Ged’in çocuk olduğunu gözardı edip onda o büyünün yüceliğini arama yanılgısından kaynaklanıyor.

1 Beğeni

Kızıl Nehirler - Jean-Christophe Grange

Çok fazla övgü alan kitaplardan biriydi, ben de merak ederek Storytel’de dinlemeye başladım. Ama fark ettim ki dinlemek hataymış, bu kitabın hakkını verebilmek için okumak gerekiyormuş. Diğer türlü o heyecanı, gerilimi yeterince deneyimleyemiyor insan (en azından ben yapamadım). Okusam en az 2 kat daha fazla zevk alırdım. Yine de belirtmeden geçemeyeceğim, seslendirmenin sahibi Erdem Akakçe muhteşem iş çıkarmış. Murat Eken ile birlikte favorilerimden birisi oldu.

Grange’in okuduğum (dinlediğim) ilk kitabı oldu bu. Son Av kitabı var şimdi aklımda ama onu kesin okurum, artık dinlemek yok. :slight_smile: Kitap bitince hemen arkasından filmini izledim ama resmen mahvetmişler güzelim kitabı, soyup soğana çevirmişler. Herhalde kitabın yüzde 30’u anca vardı.

Gerilim ve polisiye romanlarını sevenler için harika bir seçim olduğunu düşünüyorum. Bu sefer kitaba değil, okumak yerine dinleyerek 10/10’luk kitabı resmen heba eden kendime not veriyorum: 6/10. :slight_smile:

11 Beğeni

Storytel üyeliği başlattım ama sırf bu tedirginlikten dolayı dinlemeye çekiniyorum. Okumak ve dinlemek arasında kitabın içine girmek, akılda kalması gibi konularda ciddi farklar var gibi hissediyorum.
Bu yüzden merak ettiğim ama daha yüzeysel kitapları dinleyerek listeden düşeceğim sanrım, şimdilik sadece Şeker Portakalı’nı dinledim.

1 Beğeni

Sırf öyle düşünmeyin. Ben Storyteli farklı bir amaç içinde kullanmaya karar verdim. Kim seçiyorsa storytel original için seçilen yazarlar bence çok eğlenceli ve güzel. Onları dinleyip aynı yazarların kitaplarını not alıyorum.

2 Beğeni

Belki benle ilgilidir, dinleyen diğer herkes mutludur (seslendirme müthiş). Bu da mümkün. Şu ana kadar dinlediklerim arasında bir tek bu kitapta böyle hissettim.

Bir ihtimal de filmini daha önce izlemiş olmam sebebiyle hayal meyal de olsa konusunu hatırlıyor olmam. Okuyacağım dedim ama test etmek için belki Son Av’ı da dinleyebilirim.

Hocam e-kitaplar da var Storytel’de. Onları da okuyabilirsiniz.

SİYAHLI KADININ PARFÜMÜ - GASTON LEROUX

Kitabı bitirdim. Kitap yine akıcıydı. Sarı Odanın Esrarı kitabının devamı niteliğinde ama onun kadar beğenmedim. Konu çok basitti bu sefer ve saçma geldi bana. Sürprizbozan olmasın diye buraya yazmıyorum ama okuyanlar anlamıştır herhalde. Yine de Sarı Odanın Esrarı kitabının devamı olduğu için beklentiyi çok yüksek tutmadan okumanızı tavsiye ederim.

13 Beğeni

E kitap okuyucum var elimde olmayan kitapları ondan okuyorum.

@isos81 Aslında bendeki asıl sıkıntı çok kısa periyotlar halinde dinledim, 10-15 dk gibi. O yüzden de tam içine girememiş olabilirim. Bir süre daha deneyeceğim, haftada bir kitap fazladan dinlemiş olsam iyidir diye düşünüyorum şimdlilk.

3 Beğeni

Mustafa Çiftci muhteşem bir yazardır. Dizi vasıtasıyla da olsa bilinmesi okunması büyük mutluluk. Ben tüm kitaplarını okudum. Keşke dizinin rüzgarıyla yeni bir kitabı daha çıksa.

Yazarın ismi ile ilgili Hakan Bıçakcı’da yapılan hata sık sık yapılıyor. İki yazarından soyisimlerinde ilki “ç” ikincisi “c”.

TRT bile Mustafa Çiftci’nin ismini yanlış yazıyor gerçi.

3 Beğeni

İsmini bir yerde doğru yazmışım diğer yerlerde yanlış yazmışım. :joy: Otomatik düzeltme yapmışım resmen. :joy:

Diziden önce maalesef kendisini hiç duymamıştım. Şimdi baktım da ilk kitabını 2012’de bastırmış. O kitabını da büyük bir yayınevinde bastırmamış zaten. Bölgesel bir yazar olmaktan sıyrılıp, daha yeni yeni ulusal bir yazar oluyor gibi geldi bana. Diğer kitaplarını henüz okumadım ama yerli bir yazar okumak isteyenlere bu kitabı kesin önereceğim. Biz okurları olarak tanınmasına yardımcı olursak, kendisi de üretkenliğini artırma yoluna gidecektir.

Şu anlık kitaplarını Storytel’den okuyorum ama kitaplarını muhakkak satın alıp kitaplığıma koymak istiyorum.

2 Beğeni

Arkadi & Boris Strugatski - Uzayda Piknik

Konusu

Uzaylılar, dünyanın belli bölgelerini ziyaret etmiş ve geri dönerken dünyaya birtakım atıklar bırakmışlar. Bu atıkların olduğu yerlere “Bölge” deniyor. Bölgede yer alan atıklar genellikle insanlar için bir tehlike unsuru olsa da bazıları insanların gündelik hayatını kolaylaştıran türden.
Bölgeye girip bu atıkları kaçırmayı meslek edinmiş bir grup doğuyor zamanla. Bunlara Stalker deniyor. Anakarakterimiz Redrick de bir Stalker ve kitap çoğunlukla onun hikayesini işliyor.

Deneyim ve Düşüncelerim

Öncelikle söylemem gerek benim için yorucu bir okuma oldu. Birazdan da değineceğim kitabın dili ve de benim kendimi iyi hissetmemem sebebiyle kitabı bitirmem baya bir zamanımı aldı.

Kitaba geçmeden önce yazarlara değineceğim. Yazarlardan okuduğum 2. Kitap idi. Diğer kitapta olan eleştirilerin çoğu bunda da yapılmıştı. Kitabın dilinin anlaşılmadığı, kurgudan koptuğunu falan söylemişti çoğu insan. Bu eleştirilere haklı veya haksız diyemem. Çünkü kitabın dili gerçekten de karmaşıktı. Kitabın ilk yarısı da oldukça yavaş ilerliyordu. Son 2 bölüme kadar şahsen kurguyu da çok zayıf buluyordum. Kitaptaki isimler de olabildiğince garip idi Zamazingo, Hırıldak, Beş Dakika :smiley:

Şimdi bütün bunları dememe rağmen neden kitabı beğendiğime geçeyim. Strugatskiler normal bir kitap yazma anlayışına sahip değiller. Kitaplarını okurken düzgün bir kurgu, mantıklı ilerleyen olay örgüsü ve tatmin eden bir son beklememelisiniz. Çünkü adamlar olaylara, hikayeye ve sona odaklanmaktan ziyade kitap boyunca sürekli bir mesaj ve imgeleme yapmaya çalışıyor. Kitaptan alabileceğiniz verim de bu felsefi mesajları almanıza bakıyor. “Gülü seven dikenine katlanır” tarzında yazarlar anlayacağınız.

Yine bu kitap ile ilgili; bol felsefe içeren bir bilimkurgu kitabı değil, bol bilimkurgu içeren bir felsefe kitabı diyebilirim.

Şahsen kitabı kime önersem bilemiyorum. Çünkü yazarları sevenler çok seviyor sevmeyenler ise hiç sevmiyor. Yukarda yazdığım tüm unsurları göz önünde bulundurup yine de okumak isterseniz iyi okumalar.

17 Beğeni

YIKIMA GİDEN ADAM

KONUSU

  1. yüzyılda, evrenin en güçlü adamlarından biri olan Ben Reich, yetmiş yıldır adı bile duyulmamış bir suç işlemeye karar verir: Cinayet. Esper adı verilen zihin okuyucuların, daha düşünce halindeyken suçları engellediği bu dünyada, Reich’ın amacına ulaşması neredeyse imkânsızdı.
    Hükümdarlık adındaki şirketinin, rakip şirket D’Courtney’le girdiği mücadeleyi büyük ölçüde kaybetmesinin ardından başka bir çaresi kalmadığını düşünen Reich, bir yandan da kâbuslarında asıl korkusu Yüzü Olmayan Adam’la uğraşıyordu.
    Tüm bunlara rağmen Ben Reich pes etmemeye kararlıydı. Aklında yıkımla, Yıkım’a hazırlandığının farkında değildi.
    Yıkıma Giden Adam, galaksinin içimizdeki megalomana verdiği çarpıcı bir yanıt.
    Her biri, uzay ve zamanda eşsiz olduğuna dair mağrur sanrılarla gelişen, sonu gelmeyen dünyalar ve kültürler var. Aynı megalomanlıktan muzdarip sayısız insan geldi bu hayata; kendisinin eşsiz, yeri doldurulamaz, benzersiz olduğunu düşünen. Daha da gelecek böyle insanlar… sonsuza kadar. Bu da böylesi bir zamanın ve böylesi bir adamın hikâyesi… bu, Yıkıma Giden Adam’ın hikâyesi.

DÜŞÜNCELERİM

Hikayemiz, zihin okuyabilen insanların toplumun birçok üst mevkisinde olduğu bir gelecekte geçiyor. Polis departmanı da bunlardan biri, ama zihin okuma mahkemelerce kanıt olarak kabul edilmiyor. Bu yüzden katili hem okuyucu hem de dedektif biliyor olsa da, cezalandırılması için yeterli kanıtlar bulunmalı ve yargı görevini üstlenen bir makine ikna edilmeli.

Aynı yazarın Kaplan, Kaplan! kitabını okumuş olanlar benzerlikleri fark edecektir: kötü ve azimli bir ana karakter, süpergüçleri olan bir toplum(Jaunt-zihin okuma) ve psikolojik sorunlar. Fakat aynı hikayenin farklı bir versiyonu demek haksızlık olur. Benzer bir hikaye okumak isteyenler için yeterince benzer, ama aynı hikayeyi okumak istemeyenler için de yeterince farklı.

Kaplan, Kaplan! kadar olmasa da beğendim. Özellikle yarısından itibaren sürükleyiciydi ve sarsıcı bir sonla bitti.

19 Beğeni

Kızıl Nehirler gibi bir kitaptan sonra, Son Av kitabına geçişi tavsiye etmem. Grange’ın 2 kitabı hariç, tüm kitaplarını okumuş birisi olarak, Son Av yazarın en zayıf kitabı bana göre. Siyah Kan, Şeytan Yemini, Koloni, Sisle Gelen Yolcu gibi çok daha iyi ve bana göre, Kızıl Nehirler kitabından da iyi olan kitapları ile yazara devam etmek daha iyi olabilir sizin için.

4 Beğeni

Size katılıyorum. Siyah Kan net favorimdir. Şeytan Yemini, Leyleklerin Uçuşu ve Kurtlar İmparatorluğu’nu da öneririm. Okumayın diyebileceğim tek kitap Taş Meclisi sanırım

2 Beğeni

Teşekkürler öneri için, dikkate alacağım mutlaka.

2 Beğeni

image
Atilla Atalay - Sıdıka (Öpücük Balığı Fabrıga)

Çocukluğumun dizisi olan Sıdıka’nın kitabını okudum. Benim için güzel bir nostalji oldu. Diziyi izlerken sadece gülmek için izliyordum, ama kitabını okuduktan sonra anladım ki boş bir komedi dizisi değilmiş. Zamanında toplumsal cinsiyet eşitsizliği, toplumun aksayan yönleri, belediye ve ülke eleştirisi olsun çeşitli konularda görüş bildirmiş. Çocuk aklıyla sadece gülmekle yetinmişim.

Kitap üç bölümden oluşuyor. 2. ve 3. bölümler olan Öpücük Balığı ve Fabriga kısımlarını ilgimi çekmediği ve Sıdıka’yla alakasız olduğu için okumadan geçtim. 1. kısım olan Sıdıka kısmı ise 2-3 sayfalık bölümlerden oluşuyor. Sanırım zamanında bir gazetede köşe yazısı olarak yazılıp, daha sonra kitapta birleştirilmiş. Bu yüzden pek bir konu bütünlüğü yok, ama okuması kolay ve keyifliydi. Diziyi sevenlere okumalarını kesinlikle tavsiye ederim, kitaptaki Sıdıka dizidekinden çok daha sivri dilli ve komik.

12 Beğeni

Tuhaf Bir Kadın - Leylâ Erbil

Leylâ Erbil, Tuhaf Bir Kadın ile Türkiyeli aydın kadının "bildungsroman"ını kaleme alır aslında. Gelenekseli hem fikren hem üsluben ateşe verip küllerini sayfaların üzerine yağdırır. Günlükten bilinçakışına, "Anadolu büyülü gerçekçiliği"nden postmodernizme uzanan benzersiz dili ile ördüğü “tuz moru” hikâyesi ile kadının zaman-mekansal varoluşu üzerine bir fırtına koparır adeta. Anlattıkça yüreğini, açtıkça zihnini, o vakte kadar hiç olmadığı kadar kendini bahtsız sanan genç Nermin’in "erkek mekanlar"ı mesken tuttuğu ilkgençliği; üzerinde kara bir gölge gibi dikilen evlilik kurumu, içsel ile dışsal olan arasındaki sınırları birbirine girdiren sosyal bir yapılanma olarak “bekâret”, Demetervari biri anne figürünün sebep olduğu kabuslarla şekillenen bir kişilik inşaası ile doludizgin geçerken Erbil bir yandan da Cumhuriyet’in vadettiği eşitlikçi zihinlere ulaşamayan erkek aydın figürlerinin “bastırılmış ama her daim pusuda bekleyen” geleneksel damardan mizojinilerine okurunun bakışlarını sürüklemeyi ihmal etmez.

Erbil’in Nermin’i, gelenekselin mikro-mirasçısı ailesinin sınırlarını parçalayan fikirleri ile Marksist feminist “murdar” bir konuma ilerleyen bir tehdite dönüşür toplumun ve tabii ataerkin gözünde. Bir yandan onu “şaire” olarak niteleyen seyreltilmiş aydınlar bir yanda da "külli irade"yi anlatamamış olmanın hüznüyle ölüme doğru yol olan baba figürü arasında isyandan isyana koşturur Nermin varolabilmek için. “Düzen yüzünden” kendiyle baş başa kalamayan, çekiştirildiği bataklıklardan kurtulmaya çalışmaktan kendi-oluşuna vakit ayıramayan kadının simgesi olur Nermin. Erbil, Nermin’ini aynanın karşısına geçirip kendiyle yüzleştirirken romanınına anlatısal bir Everest yaratarak gökten yağan küllerden doğamayan bir ankaya ses verir aslında: Ne kiliseye ne camiye yarayan, yaralarından ve devliğinden kimsenin haberi olmayan, emeği eline verilmiş bir kadın. Tuhaf değil kanlar içinde alabildiğine canlı, Taşlıtarla’da bir gecekondu bahçesindeki piyano kadar çaresiz bırakılmış bir varoluş. Ve uzaklarda Erbil, içi insan dolu sanat kuyusunun başında ay ışığının derinlerde titreyen yansımasına bakıp gülümser okuruna. Dün gibi.

5 Beğeni


Mustafa Çiftci - Ah Mercimeğim

Ah Mercimeğim, Mustafa Çiftci’den okuduğum ikinci kitap oldu. Öykü okumayı pek tercih etmiyorum ama Mustafa Çiftci’nin öyküleri kendilerini okutmayı başarıyor. Daha önceki kitabında olduğu gibi bu kitapta da tüm öyküleri sevdim. Aralarında en sevdiğim öyküler, kitaba adını veren Ah Mercimeğim ile Köfte Ekmek oldu. Ah Mercimeğim çok güzel bir aşk öyküsüydü, Köfte Ekmek ise çok güzel bir kapital sistem eleştirisiydi.

11 Beğeni

Jules Verne kitaplarini gerçekten çok seviyorum. Bir keresinde Celal Şengör, Jules Verne’nin “Dünyanın Merkezine Yolculuk” kitabını okuduktan sonra Jeolog olmaya karar vermesiyle alakalı bir sohbet dinlemiştim. Nedenini anlamak güç olmasa gerek. Kitap tam bir macera kitabı ancak deniz canlıları üzerine çok detaylı bilgiler veriyor. Bendeniz googlelamaktan yoruldum. Başta ilgi çekici geliyordu ama bir yerden sonra biraz angarya gibi hissettirmeye başladığından bazı yerleri atlamak zorunda hissettim. Genel deneyimimi 7.3/10 olarak addedebilirim sanırım. (:

12 Beğeni