Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Çok güzel yazmışsın. Hiç böyle bir bakış açısıyla görmemiştim. Biz’i tekrar okuyasım geldi. :smiley: Eline sağlık.

1 Beğeni

Okurken çeviri yönünde büyük bir sıkıntıyla karşılaştınız mı?

:blush: Çok teşekkür ederim. Beğenmene çok çok sevindim :smiley:

@Gok_Smr ben okurken karşılaşmadım ya. Ama çok kötü çevirileri olan kitapları da pek dert etmeden okuduğum için yorumlarım ne kadar doğru olur bilemedim :confused: Çeviri hakkında bir yorum verebilir diye şunu sıkıştırayım araya, kitap Rusça aslından çevrilmiş ve yayına hazırlayan Sabri Gürses. O yüzden çeviride büyük sorunların ya da anlam kopmaların olacağını düşünmüyorum.

2 Beğeni

Vahşetin Çağrısı - Jack London

Storytel’de Reha Özcan seslendirmesi ile dinledim. Hiç fena değildi seslendirme. Tavsiye ediyorum dinlemek isteyenlere.

Okuduktan sonra diğer incelemeleri de okuyorum kendim bir iki cümle yazmadan önce çünkü genelde gizli fikirleri ortaya çıkarma konusunda pek başarılı olamıyorum. Bu kitapta da bir canlının içinde bulunduğu ortama adapte olması, çevre faktörlerinin yaşamını etkilemesi haricinde bir alt metin vardıysa da ben göremedim. Genel olarak Beyaz Diş ile çok benzetilen (henüz okumadım) bu kitabı sevdim ama hayatımda yer edeceğini şu aşamada sanmıyorum. Belki birkaç inceleme daha okursam fikrim değişir ama şu aşamada beni pek etkileyemedi maalesef.

Yanlış anlaşılmak istemem tabii ki, hiç sıkılmadım dinlerken, bazen üzüldüm bazen de Buck için sevindim ama çok daha etkileyici kitaplar okuduğum için olsa gerek, hayatıma iz bırakmayacak gibi görünüyor. Örneğin London’ın Martin Eden kitabı çok daha etkileyicidir (karşılaştırma amaçlı yazmadım elbette) bana göre.

Kitaba notum 7/10. Beyaz Diş sonrası belki güncellerim puanı.

Ekleme: Konuyla ilgili hiçbir şey yazmamışım. Bir çiftlikte rahat rahat yaşamakta olan Buck isimli bir köpeğin çalınarak soğuk ve zorlu kuzey bölgesine satılmasını, Buck’ın buraya adapte olma sürecini, farklı sahipleri ile yaşadığı farklı ilişkileri ve kitaba ismini de veren çağrı ile özüne dönüşünü anlatıyor kitap. Eğer yanlış okumadıysam London’ın kendisi de Gold Rush döneminde yaşamış ancak başarılı olamamış, yaşadığı zorlukları da kitap yazarak aşmayı başarmış. Vahşetin Çağrısı ise ününü duyurduğu ilk kitap imiş, yani nedense kitap bana biraz biyografi gibi geldi biraz (tabii buraları tamamen sallıyor da olabilirim).

22 Beğeni

Çapraz okuma tekniği sayesinde bu aya ve biraz da şansım sayesinde gayet güzel kitaplar sığdırdım.(Taktik isteyen arkadaşlar için en azından benimkisi şöyle oluyor: Bir kitabımı özellikle kalınlardan seçiyorum, yanına da çerezlikleri sığdırıyorum ve kalını bir ay içinde sindire sindire tüketirken, çerezlikleri hızlı hızlı çitliyorum. Aynı türden olmamalarına da dikkat ediyorum.)

Çeviriye ayrı bir parantez açmak gerek; kusursuzdu. İş Bankası gerçekten bu işi iyi yapıyor.

Evet, bilim kurgu ve fantastik kurgu (daha çok epik yönlü) okur olarak uzunca bir süredir klasik okumuyordum. Belki ergenliğimde Nietzsche ve Kafka gibi yazarlarla büyüdüğüm için artık o derin sularda boğulmuştum. Ben bir kitabı okurken, genellikle tam olarak hissedebilmek için ağır ağır okuyan biriyim. O yüzden klasikler batağında çırpındım ve battım. Doğruları gösterdikleri için onlardan nefret ettim. Ama dönüş yapmam gerekliydi ve bunu, edebiyatın aşağılık büyük adamı Dostoyevski’yle yapmalıydım.

Açık ve net konuşmak gerekirse, (bu yazım genel olacak, kitap hakkında değil) bir kitap, sırf bir şeyler anlatmaya çalışıyor diye veya ders niteliği taşıdığı için sevilmek veya beğenilmek zorunda değil. Romancılık bu kadar basit değildir. Özellikle bundan ibaret de değildir. İşte burada, Kumarbaz’a olan düşüncem devreye giriyor; hem sevdim, hem beğendim, fakat bir daha okur musun derseniz okumam.
Evet, sevdiğim ve beğendiğim halde, benim için ortalama bir kitaptı. Sebebinin zaten 21 ve iddia bağımlısı olduğumdan kaynaklandığını biliyorum. İnsan, bir hikayeyi defalarca duymaya başlayınca artık kabak tadı verir. Bunun sorumlusu Dostoyevski değil, çevremden kaynaklı fakat kabahat
Dostoyevski’ye patladı. Yer yer gülümsedim, en önemlisi, noktası virgülüne kadar hak verdim. Kendisi de bir kumar bağımlısı olduğu için kumar bağımlılığını ve aslında genel bağımlılığı müthiş özetlemiş. Açıkçası, kumar bağımlılığımdan utanç falan duymuyorum. Ailem psikoloğa göndermeyi
teklif ettiğinde, gerçeği söylemek gerekirse gülüp geçiyorum. Ben yaptığım şeyden zevk alıyorsam, zevk aldığım sürece beni tüketip bitirmesinin hiçbir önemi yok.

Bu arada, aşağılık üstat Dostoyevski’den okuduğum ilk kitap olduğunu söylemeliyim. Tasvir denen şey yoktu; bir bilim kurgu ve fantastik kurgu okuru adına. Yani, bazen düz bir yazı okuyormuş gibi hissedip mekanı zihninizde yitirebiliyorsunuz; ama biliyorsunuz ki, klasiklerde tasvirin pek de bir önemi yoktur.
Zaten insan/insanlar hakkında müthiş tahliller yapılır. Sonra tasvire falan gerek duymazsınız. Dostoyevski, daha ilk kitaptan bana öyle bir adam olduğunu kanıtladı. Büyük insan. Haysiyetsiz, ama büyük.

Ve kitabı okumayı düşünenler için dikkatli olmaları gereken bir husus var; Dostoyevski kumar bağımlılığını o kadar iyi özetliyor ki, onun yüzünden kumara bulaşıp evinizi barkınızı kaybederseniz, bunu başkalarına övünç duyarcasına anlatabilirsiniz. (Ve özellikle dikkat edin; karakterimiz, kumarı sadece Casino’da oynamıyor.)

Bu incelemeyi uzun tutmak istemiyorum. Zaten Dostoyevski’nin kendisi ve kitapları hakkında daha iyi yorumlar ve eleştiriler var. Dostoyevski hayranlarının yorumları gerçekten çok iyidir. Dostoyevski’nin insanları özetlemesi kadar, hayranları da kendisini onun kadar iyi özetler. Okumasanız bile Dostoyevski’ye hayranlık duymanızı sağlayabilirler. (Her kitlede olduğu gibi orada da kanserleri vardır, ama siz iyisine denk gelip onun ağzından Dostoyevski’yi dinleyin.)

Artık bir kere hayatıma girdi. Bir sonraki kitabını Suç ve Ceza’yla devam ettirmeyi planlıyorum. Ben hiçbir zaman belli bir türün faşisti olmadım. Her türü okuyabilirim; ergence ve gerzekçe olmadığı sürece. Eğer yazıp çizmeyi seven arkadaşlar varsa bence ilk önce buna dikkat etmeli. Her kitap, her tür, iyisiyle ve özellikle kötüsüyle birçok şey katar. Belli bir tür üzerinde yazmayı seviyorsunuz diye o türün faşistliğini yapmayın.

Kumar bağımlısıysanız ve artık bağımlılığınızdan kurtulmak istiyorsanız, bu kitabı okumayın. Eğer, halen kumar bağımlısıysanız, yine okumayın. Eğer, kumarla uzaktan yakından alakanız yoksa, kitabı elinize bile almayın.

Ah, bu aşağılık adam… kirli zevklerin şairi.

15 Beğeni


Orhan Pamuk - Veba Geceleri

Veba Geceleri, Beyaz Kale’deki gibi yazarın bir karakterine yazdırdığı bir kitap. Beyaz Kale’deki karakter, kitabı bir yerde bulduğunu ve kendisinin sadece yayımlanmaya hazırladığını ifade eden bir önsöz yazıp aradan çekilmişti. Ama bu kitapta, kitabı yazan Mina Mingerli karakteri aradan çekilmiyor ve romanın birçok yerinde araya girerek anlatıcı rolünü üstleniyor. Romantizm akımıyla yazılan kitapları okuyanların bileceği gibi bu durum biraz sinir bozucu oluyor.

Kitapta karantina ve salgın hastalık sırasındaki insan psikolojileri ve bunun akabinde gelişen toplumsal gelişimler çok başarılı bir şekilde yansıtılmış. Eğer Covid 19 yüzünden benzer olaylar başımızdan geçmeseydi oldukça etkilenebileceğim bir kitaptı, ama kitap pandemiden sonra basıldığı için kitabın ne kadarının yazarın tasavvuru sonucu yazıldığı konusunda okuyucunun zihninde şüpheler oluşturuyor. Yazarın talihsizliği yüzünden kitap bir başyapıt olabilecekken, ileride pandeminin ekmeğini yemeye çalışan sıradan bir kitap olma ithamıyla karşılaşacaktır.

Kitapta Veba dışında, milliyetçilik ve din gibi konular da yer almaktadır. Bu konular ve bu konulardaki yazarın eleştirileri kitaba başarılı bir şekilde yedirilmiştir. Ama kitabın sonunda anlatıcı karakterin kurgu dışı yazısında yer alan açıktan eleştiriler kitabın değerini düşürmektedir. Bu son kısım olmasaydı kitabı daha fazla beğenirdim.

Kitapta Müslümanlar, Rumlardan daha fazla eleştirilmektedir. Ayrıca Emperyalist Güçler çok fazla eleştirilmezken, Osmanlı yerin dibine sokulmaktadır. Bunun dışında kendi çıkarımım olarak Atatürk ve Türk Modernleşmesi’ne yönelik yer yer eleştiri, yer yer de alay olarak yorumlanabilecek göndermeler olduğunu düşünüyorum. Bu sebeplerden ötürü kitabı tavsiye edip etmemek konusunda kararsızım.

Puanım: 7.5

Edit: Eklemeyi unutmuşum sayfa 302’de tabutla Müslüman gömmüş. Başka kitabında da aynı hatayı yaptığına yönelik eleştiriler vardı. Bu sefer bilerek yaptı herhalde.

19 Beğeni

Yıllar önce bir kez denemiştim Orhan Pamuk okumayı, çok zorlanmıştım bitirmek için. Bir daha denemeyi çok düşünmüştüm ama cesaret edememiştim. Eleştirileriniz haklı olduğumu fısıldıyor bana.

2 Beğeni

Adsız2

KLASİK POLİSİYE ÖYKÜLER

Kitabı bitirdim. İçerisinde 6 farklı yazara ait 6 farklı kısa öykü var. Her bir öykü aşağı yukarı 30 sayfa kadar. Okuduğum her öykü güzeldi. İçerisinde bir öykü yine polisiyeydi ama paranormal bir teması vardı ve işin açıkçası biraz gerdi :slightly_smiling_face: Ben her bir öyküyü dönemine göre başarılı buldum. Okumanızı tavsiye ederim.

İçerisindeki öyküler sırasıyla:

. Polis Memuru ve Aşçı(W.C)
. Lenton Çiftliği Soygunları(A.M)
. Yakut Ve Kazan(A.K.G)
. Canavarın Geçidi(W.H.H)
. Diyonisos Sikkesi(E.B)
. Emsallerinden Oluşan Bir Jüri(S.G)

21 Beğeni

Çok kötü bir çevirisi var. Resmen okurken ellerimde sürünmüştü. Sanki bir paragrafı 2 farklı kişi çevirmiş gibi hissediyordum okurken.

1 Beğeni

13 Beğeni

Hoşunuza gittiyse “36 Stratagems” ile devam edin bence. Şuradan inceleyebilirsiniz:

The 36 Stratagems, in Detail

(Muhtemelen Türkçe olarak baskısı yok, ben karşılaşmadım en azından.)

1 Beğeni

1 Beğeni

images (3)

Sis ve Gece - Ahmet Ümit

Yine Storytel’den dinledim. Bab-ı Esrar’dan sonra Ahmet Ümit’ten dinlediğim ikinci eser olan Sis ve Gece, sıkmayan ama bana göre aman aman da olmayan bir kitap.

İstihbarat teşkilatında görevli orta yaşlı bir amirin, yasak aşk yaşadığı genç kızın ortadan kaybolması sonrası kızın başına ne geldiğini öğrenmeye çalışmasını anlatıyor kitap. Teşkilat içindeki oyunlar, devrimci örgüt eylemleri, namus cinayetleri gibi çeşitli konuları başarıyla hikayeye yedirmiş yazar. Sonu da hiç fena değildi açıkçası.

Yalın bir dil kullanmış kitapta Ümit, pek fazla tasvir yer almıyor. Karakterler pek derinlikli değil, genelde tek boyutlarına tanık oluyoruz. Eleştirel olarak da bunları söylemek mümkün sanırım.

Bu övülen ve dinlediğim ikinci polisiye. Sanırım o gerilimi ve gizemi daha iyi hissetmek için polisiye kitapları dinlemek yerine okumak gerekiyor. Bir iki tane daha dinleyip ona göre karar vereceğim, kitapları hiç ediyormuşum gibi bir hisse kapıldım nedense. :slight_smile: Başka polisiye dinleyen varsa ve fikrini belirtirse süper olur.

Kitaba notum 7/10. Belki güzel sonu sebebiyle 7.5 da verilebilir. Ama 8 değil, orası kesin. :slight_smile:

9 Beğeni


Arsen Lüpen Herlock Sholmes’e Karşı
Bu kitapta Fransız yazar Maurice Leblanc İngiliz meslektaşı Arthur Conan Doyle’nin meşhur dedektifi Sherlock Holmes’i kullanıyor. Sanırım telif haklarından dolayı isimlerde değişiklik yapıyor.
Sherlock Holmes >>>> Herlock Sholmes
Watson >>>> Wilson
221 Baker Sokağı >>>> Parker Caddesi numara 21
Açıkçası bu kitabı okumadan önce bazı şüphelerim vardı. Yazarın kendi karakterini yükseltip karşısındaki karakteri güçsüz göstereceğini düşünmüştüm. Beklediğim gibi olmadı. Kitabı sevdim. Arsen Lüpen’in diğer kitaplarını merak ettirdi.

13 Beğeni

Ben ithakinin eski baskısından okumuştum ama bence cümlelerdeki dengesizlik, bazı anlaşılmazlıklar çeviri ile değil Zamyatin’in diliyle ilgili gibi. Orjinalini okuyanlara sormak lazım. Gerçi ithakinin son dönem çeviri ve editörlüğünde çok sıkıntı var. Çeviriden kaynaklanıyorsa da ben kendimi Zamyatin’in böyle yazdığına inandırdım. :sweat_smile:

1 Beğeni

Okumayan 5 kişiden biriydim

11 Beğeni

images (5)

Agatha’nın Anahtarı - Ahmet Ümit

Süresinden öykü kitabı olduğunu anlamam gerekirdi. Komser Nevzat’ın ilk kitabı olması sebebiyle özellikle seçtiğim bu kitap kısa kısa polisiye öyküler içeriyor.

Aslında başlarda güzel gidiyordu, öyküleri de hiç fena değildi ama ikinci yarıdan itibaren hem kalite düştü hem de yazar çokça tekrara düştü, bu da okuma zevkimi maalesef baltaladı. Kısa kısa öyküler olması sebebiyle de çok derinliği olan cinayetler okumak mümkün değildi. Özellikle ikinci yarıdan sonra gazetelerin üçüncü sayfa cinayetlerine döndü olay.

İyi başladı, kötü bitti. Puanım 6/10. Komserle tanışma anlamında kıymetli (gerçi Komserin de ahım şahım bir numarası yoktu) bir kitap, diğer türlü okumasanız da olur.

10 Beğeni

Kitabın isminde Agatha, kapakta Agatha Christie fotoğrafı olunca merak ettim. Kitapta kendisi ile ilgili bir hikaye mi var?

Evet, ilk hikaye Agatha Christie ile alakalı.

Teşekkür ederim. (20 karakter)

1 Beğeni