1Q84. Kitapta bir süre olaylar ilerlemiyor gibi ama kesinlikle bir şeyler oluyor. İlk cildin yarısını geçtim büyük bir merak içindeyim nereye bağlanacak. Murakami’nin Uyku’sunu okuğumda da benzer şeyler hissetmiştim ama 1Q84 daha bir içine çekti Uyku’ya göre ayakları yere daha sağlam basıyor.
Kitâbü’l Haraç - İmam Ebu Yusuf
İnce Memed 1
Daha önce Yaşar Kemal’den okuduğum kitaplardan Ağrı Dağı Efsanesi ve Çakırcalı Efe’yi biraz fazla tekrarlı ve hafif de sıkıcı bulduğum için, İnce Memed de bu kitaplara benzer bir kurguda olduğu için, bir türlü elim gitmiyordu kitaba (4 kitap sonuçta, üşeniyordum da biraz açıkçası). Yalnız büyük hata yapmışım, gerçekten o kitapların anlatımı biraz fazla tekrarlıydı ve aceleci bir havası vardı; halbuki İnce Memed ince ince işlenmiş tasvirleri ile, kurgusu ile bambaşka bir kitapmış. İyi ki okumuşum diyorum şimdi.
Kitap başlar başlamaz sizi içerisine almayı başarıyor. Yaşar Kemal o kadar başarılı ki tasvirlerde, çakırdikenleri resmen hissediyorsunuz. Başlarda biraz yavaş ilerliyor ama yine de oldukça akıcı. İlerleyen bölümlerde ise kitap adeta uçuyor. Abdi Ağa’lar, Asım Çavuş’lar, Deli Durdu’lar, Cabbar’ lar… Kapılıp gidiyorsunuz toros rüzgarlarına. Kitabın çok ilginç yönleri var, şöyle ki; kurgu bir karakter için neredeyse yaşamış algısı var. Bu kurgu karaktere şiirler, türküler yazılmış.
Hakkında efsaneler oluşmuş, halk arasında anlatımlara konu olmuş. Ve en az bunlar kadar ilginç olanı, bu kitap yazarın olgunluk çağı eseri değil, ilk romanıymış. Gerçekten bir kitap için inanılmaz başarılı bir durum.
Aklında soru işareti olan varsa, en azından kurgu ve akıcılık yönünden, hiçbir kararsızlık yaşamadan başlasın kitaba. Zaten kendisini okutuyor bir şekilde. Türk edebiyatının en iyi eserleri arasında sayılmasını gayet anlaşılır buldum. Devam kitaplarını almamıştım ne olur ne olmaz diye, sıradaki alışverişimde mutlaka alacağım.
Herkese keyifli okumalar dilerim.
Bazen insanın bütün odağını çeken bazı kitaplarla karşılaşabiliyoruz. Normalde gerçekten çok hızlı okurum. Ama “Merdivenler Kentini” tadına vara vara okumayı tercih ettim. Çünkü uzun zamandır bu kadar güzel bir kitapla karşılaşmamıştım.
Yazarın kendince oluşturduğu ırklar, ilahlar, efsaneler, şehirler ve düzen. Hatta isimler…
Bir ara Berserk’teki o karamsar atmosferi, ruhun hezeyanla paramparça olmasını hissettim. Ki Berserk benim en sevdiğim manga serilerinden biridir. İlk 100 sayfadan sonra kitap kendini açıyor. Ve gerçekten ergence bir klişe bulamadım. Espriler olsun, olay örgüsü olsun güzeldi. Bu kadar bol ve güzel malzemeyle ancak bu kadar iyi bir eser ortaya çıkabilirdi. Neden bu zamana kadar okumadım diye kendime sorup duruyorum. @YaprakOnur çok iyi çevirmiş. Ona ayrıca teşekkür etmek için buraya da yazmak istedim. Emeğinize sağlık.
Kitap dark fantasy türüne dahil edilebilir mi? Hikayenin odağı “okuyucuya karanlığı, kötülüğü, vahşeti hissettireceğim.” amacı etrafında mı tolanmış yoksa karanlık tema sadece sos olarak mı kullanılmış?
Aslında kitabın havası genel itibariyle diplomatik kara bir atmosfer. Ve karakterler de bunu hissettiriyor.
Amacı bu değildi gördüğüm kadarıyla. Zaten ilk başta bir gizemi çözmeye çalışıyoruz ve üstümüze bir sürü gizem hücum ediyor. Bir anda her şeyi çözemiyoruz her şey bize yavaş yavaş veriliyor. Her bölümden önce bir tarihçe, efsanevi kaynaklardan pasajlar bulunuyor. Yani bu dediğinizden çok daha öte bir şey. Olaylar bu kadar basit değil. :))
Az sonra okumaya başlayacağım kitabı. Kaç zamandır aklımdaydı. Yorumunuzdan sonra artık başlayayım dedim.
İnşallah siz de benim gibi beğenirsiniz. Çünkü ben gerçekten kendimce sevdiğim kitapları fazladan överim. Yani öyle olmuş oluyor. Yorum yaparsanız okumak isterim.
Kitap urban fantasty türünde ama olabildiğince gerçekçi yazılmış. Bende seriyi 1 hafta önce bitirdim. Kesinlikle okuduğum en iyi fantastik serilerden biri. Çok detaylı bir dünyası olmasa da özgün yapısı, farklı hikayesi ve diğer fantastik serilerdeki gibi aptal olmaya karakterleri ile bence gayet iyi bir seri. Okumanızı tavsiye ederim. Bende seriyi yeni bittirince bunları yazayım dedim:grinning:
Murat Menteş’in “Korkma Ben Varım” kitabını bitirdim. Yazarın daha önce "Dublörün Dilemması"nı okumuştum ve beğenmiştim. Bu kitabını da beğendim. Murat Menteş’in yazım tarzına aşina olduğum için kitap eğlenceli geldi okurken. Konusu da yine ilginç. Tek eleştirilecek yönü bölümlerin kısa kısa olması ve her bölümü kitaptaki karakterlerin ağzından okuduğumuz için bazen “bu olayı yaşayan hangisiydi ya” diye ya da “şimdi bunu niye okuyoruz ki” dediğim anlar oldu. Farklı bir yazım tarzı var yazarın ama alışması o kadar da zor değil. Fakat şunu da belirtmek isterim: Kitabın başlarında okuduğumuz ve detaylı hayatlarını ve hikayelerini bilerek bazen sempati bazense üzüntü duyduğumuz “Fu” ile “Müntekim” aslında kitabın ana karakterleri değilmiş. Ben o kadar okumuşken sonlara doğru kitabın ana karakterinin başlarda hiç ama hiç sevmediğim bir karakterin olması moralimi bozdu açıkçası. Yani Gönül işleri bakanlığı basın sözcüsü, eğitimli, güçlü, kendince iyilik yapmaya çalışan, değer verdiği insanların kaybıyla kahrolan “Fu” ile eskilerden dostu olan ve şanssızlıkların art arda geldiği işi, ailesi ve hayatıyla ilgili büyük zorluklar yaşayan, insanların dertlerine kendince çözümler bulmaya çalışan "Müntekim"e o kadar ısınmışken kitabın sonuna doğru yanlışlıklar içinde olan iki arkadaşa dönüşmesi ve mafya işine bulaşmış, adam öldürmüş, hayatını yalanlar üzerine kurmuş, biricik aşkına bile gerçekten aşık olmayıp mafya içinden öğrendikleriyle “sahte” romantiklikler yapıp onu kandıran karakterimiz "Hayati Tehlike"nin sonlarda bir kahraman gibi görünmesi moralimi bozdu.
Spoiler’lı şeylerden bahsettiğim için kitabı okumayanların bakmasını önermiyorum ama severek okuduğum kitap ile ilgili beğenmediğim şeylerden nasıl bahsedeceğimi bilemedim. Hem beğendim hem de öyle olmasın dediğim çok şey vardı kitapta.
Ortalamanın bir üstü diyebileceğim bir kitaptı benim için. Valis üçlemesi nasılsa bu kitap da öyleydi. Aradaki tek fark bu hikayedeki olayların daha anlaşılır olmasıydı.
Hafif bir polisiye tadı da vardı kitapta. 30 milyon insan tarafından her salı izlenen Jason bir sabah uyandığında kendini kimsenin tanımadığını öğrenince şok geçirir ve varlığını ispatlamak için elinden gelen her şeyi yapmaya çalışır.
Her zamanki gibi PKD’in gerçeklik sorgusuna ve uyuşturucularla olan bağlantısına bu eserde de rastlıyoruz.
Kitaba puanım 6/10
Beyoğlu’nun En Güzel Abisi - Ahmet Ümit
Çok beğendim, keyifle dinledim. 9/10 veriyorum.
Aslında polisiye anlamında çok bir numarası yoktu, katili tahmin etmek de çok kolay oldu ama o kadar güzel bir anlatımı vardı ki, dinlemeye doyamadım.
Bu kitapta yazar sanki polisiyeyi, asil anlatmak istediği şeyleri anlatabilmek için araç olarak kullanmış gibi hissettim. Bu da gayet hoşuma gitti ama saf bir polisiye bekleyenler hayal kırıklığı yaşayabilir. Ben her türden insanın hayatının bir parçasına şahit olabildiğim için çok beğendim kitabı.
Kitapta en çok tinerci çocukların Komser Nevzat ile sohbetlerini sevdim. Tabii bunda Eken’in harika seslendirmesi de çok etkili oldu. Biraz dikkatli olanlar için çok güzel detaylar içeriyor o sohbetler. Negatif olarak da Ümit’in kitaba kendisini koymasını söylemek mümkün ama sonu ile affettirdi.
Bu arada kitabı sevmemdeki en büyük faktörlerden birisi Murat Eken oldu. Yine muhteşem bir iş çıkarmış. Hatta Kirke dinlerken vazgeçmiş ve “garanti olsun” diye düşünerek ve sırf Eken seslendiriyor diye normalde daha sonra dinlemeyi düşündüğüm bu kitaba başlamıştım. İyi ki de öyle yapmışım.
Sanırım bir sonraki Ümit kitabı olarak Patasana’yı dinlerim. En son @Hayalperest0 dinliyordu diye kalmış aklımda ama yorumunu göremedim. Bitirdiyse yorumunu okumayı çok isterim.
Aleksandr Puşkin - Ruslan ve Ludmila
Puşkin ismine okuduğum çoğu Rus romanında atıf yapılıyordu ve kendisinden övgüyle bahsediliyordu. Daha önce Puşkin’in Boris Godunov adlı oyununu okumuştum, eseri beğenmeme rağmen Puşin’in neden bu kadar övüldüğünü anlamamıştım. Ruslan ve Ludmila adlı poemasını okuduktan sonra Puşkin’in bu övgüleri tamamıyla hakettiğini anladım.
Ruslan ve Ludmila’da anlatım tarzını, betimlemeleri filan çok beğendim. Homeros’a ve Yunan mitolojisine yapılan atıfları da çok beğendim. Kitapta sadece konuyu ve konunun işleniş şeklini pek sevemedim. Bir sevgili için yapılan fedakarlıklar ve aşk uğruna göğüs gerilen felaketler anlatılmasına rağmen karakterlerin birbirine neden aşık oldukları anlaşılmıyor. Bu eksikliğin nedeni büyük ihtimalle şairin dönemin şiir anlayışından farklı, yenilikçi bir arayışından kaynaklanıyor.
Puşkin’in ustalık eseri olan Yevgeni Onegin de okuma listemde yer alıyor. Ama kitaplığımda bulunması dolayısıyla Yüzbaşının Kızı adlı eserini okumaya öncelik vereceğim.
Simyacı kitabını okuyorum çok sürükleyici bir simyager olma yolunda ilerlediğim için almıştım ama biraz bilimkurgu gibi simya ile ilgili bir kitap ama simya öğrenmek için değil.
Kısaca çok güzel 188 sayfa 2 günde biter.
17-18 TL.
THE RISE OF ROME
Kitap, Plutarch’ın biyografilerinden mitolojik kurucu Romulus, barışçıl lider Numa, cumhuriyet hareketinin önderlerinden Publicola, Shakespere’in oyuna uyarladığı trajik Coriolanus, Roma’nın ikinci kurucusu sayılan Camillus, gerilla taktiklerinin babası Fabius Maximus, Roma’nın Kılıcı lakaplı Marcellus, Achaea Ligi’nin meşhur lideri Aratus, son büyük Yunan Philopoemen, Yunanların kurtarıcısı Titus Flaminius, on parmağında on marifet Elder Cato ve Makedonya fatihi Aemilius Paulus’u içeren bir derleme.
Romulus ve Numa’nın hayatları Etrüskler, Latinler ve diğer halklarla girilen mücadelelerin yanında; Roma’daki kurumlar, dini seremoniler ve önemli günleri anlatıyor. Coriolanus’da sınıf mücadeleleri, Camillus’da ise Galyalılarla yapılan savaşlar işleniyor. Fabius Maximus ve Marcellus ise tamamen Pön Savaşlarıyla ilgili. Aratus, Philopoemen ve Flamininus ile de Roma, Makedonya ve Yunan liglerinin çekiştiği, bölge için çok önemli olan yılları görüyoruz. Cato’nun hayatı siyasi icraatlarına ve Helenizasyon karşıtlığına odaklanırken, Aemilius Paullus’da son kez Balkanlara dönüyoruz.
KURTLAR ÜLKESİ - TÜNDE FARRAND
Kitabı bitirdim. Distopik türde bir eser. Okurken sıkılmıyorsunuz. Kitap 2050 yılında iktidarda zenginlerin olduğu ve sınıf ayrımıyla(yüksek gelirliler, orta gelirliler, düşük gelirliler ve faydasızlar)yönetmesini ve yeni bir sisteme geçilmesini konu alıyor. Biz ise kitapta Alice adlı karakterin gözünden görüyoruz. Burada ikamet hakkı için tüketmek zorundasınız çünkü kast sistemi harcamanıza göre sizi bu sınıflardan birine atıyor. Bu sistemde belli bir yaşa gelince emekli oluyorsunuz ve gururevi denilen yerde lüks içinde 9 ay geçirdikten sonra diğer tarafa yollanıyorsunuz ya da aynı şekilde hastaysanız, çocuğunuz hastaysa ikamet hakkını ödeyecek paranız olması lazım yoksa faydasız sınıfına girerek ikamet hakkı elinizden alınıyor ve gururevine gitmek zorunda kalıyorsunuz ya da sistemi hiç kabul etmeyip mıntıka denilen dışlanmışların arasına gidiyorsunuz.
Eksi yönleri; çatışmalar, isyanlar falan bekledim ama o tür bir şey olmadı, bana göre sonu zayıf kalmış keşke daha farklı bitseydi. Ara ara yazım hataları karşıma çıktı.
Puanım ise 7/10
Spoiler’lı İnceleme
Dune macerasını ne yazık ki bitirdim artık. Vakıf dışında okuduğum en ilginç en sıra dışı bir eserdi benim için Dune külliyatı. İlk kitapta Fremenler açıkçası Arapların cahiliye dönemini konu alan bir şeydi. Sonrasında Muad’dib zaten Muhammet ismiyle örtüşüyor fremenleri örgütleyip ve yeni din çıkararak evreni hükmetmesini konu alıyordu. Dune serisinin böylesine üne kavuşması bence dinsel, politik olarak yaptığı göndermelerdir. Anlatılan hikayeyi ben pek başarılı bulmuyorum doğrusu. Bu evren daha güzel bir şekilde anlatılabilirdi diye düşünüyorum. Sürekli olarak Duncan’ın canlandırılması kabak tadı verdi ne yalan söyleyeyim bunun üzerine Miles Teg’de tekrar canlanınca bu durumdan iyice sıkıldım. Çünkü karakterlerin ne biliyim artık pek bir şeyi kalmadığını düşünüyorum. Son kitapta Tegi okurken 5 inci kitaptaki gibi keyifle okuduğum söylenemez. Aynı şekilde birince kitapta Duncanı okurken ki duyduğum zevki diğer kitaplarda okurken duymadım.
Dune Rahibeler Meclisi genel olarak çok ağır ilerleyen bir eser bana göre. Sanki bir geçiş kitabı gibiydi. Halbuki son kitapta ben daha fazla olay daha fazla değişiklikler beklerdim. Ama yazarımız bize Duncan’ın yüz dansçısı liderinin veya tutsak saygın ananın veyahut Odrade’nin ruhsal olarak neler yaşıdığından o kadar çok bahsettiğinden ötürü son kitapta keyif aldığım hiç söylenemez. Özellikle bu ağır ilerleyen kitabın bir anda sonlara yaklaşınca olaylar o kadar hızlı geliştiki ne ne oldu anlayamadım bile. Zaten 4 üncü kitap geçiş kitabıydı, 5 inci kitapta geçiş kitabı gibiydi ama bu son kitapta geçiş kitabı gibi oluna artık yeter dedim. İlk iki kitap bana göre serinin en iyi kitaplarıydı. Genel olarak bir sıralama yapmak gerekirse de 1>2>3>5>4>6
Dune serisi gerçekten çok ilginç bir eser. Eseri sevdim mi sevmedim mi bilemiyorum. Ama bana göre en iyi Romanlardan olmasa bile En iyi Bilimkurgu Romanlardan biri olduğunu düşünüyorum. Vakıfın sadece üç kitabını okumuş olsamda, vakıfın evreni ve anlatımı daha güzel olduğunu söyleyebilirim. Özellikle vakıftan önce Galaktik İmp, Robot serisi, Sonsuzluğun Sonu gibi kitapların bağlantısı çok daha hoşuma gidiyor. Hanedanlık üçlemesini okur muyum bilemiyorum. Dune Evrenini çok özerlersem anca okurum.
Seriye genel olarak puanlarsam da 10/7 verebilirim ancak.
Blazing Combat’ı okudum ama açıkçası çok beğenmedim. İçinde Vietnam savaşı, 1. Dünya Savaşı, Amerikan İç Savaşı gibi konuların işlendiği savaş karşıtı 2-3 sayfalık kısa öyküler bulunuyor. Hikayeler çok kısa ve çoğu derin anlamlar taşıyan konular değiller. Birkaç tanesini beğendim sadece.
Dune. 56. sayfadayım ve oldukça detaylı bir evrene sahip olduğunu bana gösterdi kitap.
Yarasa - Jo Nesbo
Merak ettiğim dedektif serilerinden birisi de Nesbo’nun Harry Hole serisi idi. İlk kitabı olan Yarasa’yı dinledim. Öncelikle merak edenler için sıralama şöyle:
Ben maalesef pek sevemedim bu seriyi. İlk iki saati dinledikten sonra son iki saate atladım ve hiçbir şey değişmemiş gibi hissettim. Şuna karar verdim, Yarasa ve Kızıl Nehirler gibi baş karakterin sürekli delil peşinde koştuğu ve aksiyon dozu yüksek kitapları dinlemek kitabın etkisini ciddi oranda azaltıyor. Eğer bu iki kitabı okusaydım eminim ki daha çok severdim. Bu sebepten ötürü bu tür aksiyon dozu yüksek polisiyeleri dinlememeye karar verdim. Bu iki kitabı dinleyen başkası varsa ve fikrini paylaşırsa mutlu olurum, belki ben konsantre olamamışımdır.
Kitabı pek sevemediğim için yorumlamak da zor oluyor. Avustralya’da öldürülen bir kadının katilini bulması için Oslo tarafından görevlendirilen Hole’ün (neden sürekli Holy dediler onu da anlamadım), karşısına çıkan engelleri aşmaya çalışması ve katili arayışını anlatıyor kitap. Bunları yazmadan önce daha önce yazılan incelemeleri de okudum, sanırım Harry Hole’e devam edeceğim ama dinleyerek değil, okuyarak.
Eğer Beyoğlu’nun En Güzel Abisi gibi cinayetin arka planda kaldığı, ön planda farklı kişilerin hayatlarının ve olayların olduğu (okuyanlar ne demek istediğimi anlayacaktır) kitap öneriniz varsa sevinirim. (Mesela İstanbul Hatırası böyle bir kitap mıdır ya da Kavim veya Patasana?)