Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Kurt Vonnegut… Türkçeye çevrilmiş ne kadar kitabı varsa gözüm kapalı aldığım yazardır kendisi. Kendisine hayranlığım Otomatik Piyano ile başladı ancak Mezbaha 5 kitabıyla bambaşka bir seviyeye çıktı. Kitaplarını anlamak için Kurt Vonnegut hayatını bilmek ve anlamak çok önemli. Hayatının kitaplarına yansıyan (hatta bütün kitaplarında izini görebileceğiniz) en önemli kısmı; 2. Dünya Savaşında fiilen görev alması, esir düşmesi ve Almanya’nın aktif olarak savaşa bulaşmayan kendi halinde olan ancak ‘sözde barışçıl’ müttefik devletlerinden İngiltere ve ABD’nin sırf intikam almak için suçsuz halkı bombalarıyla yaktıkları Dresden kentinde bulunmasıdır.

Gece Ana’nın konusu 2. Dünya Savaşı sırasında Almanya da casusluk yapan bir Amerikalı yazarın kendi iç hesaplaşması diyebiliriz. Kitapta özellikle kara mizahı ağır basmakta. Kara mizah Kurt Vonnegut bana göre en önemli silahı. Bunu öyle güzel kullanıyor ki sizi gülümsetirken yada durumun garipliğini hissettirirken düşündürüyor, üzüyor veya sinirlendiriyor. Okuduğum iki kitapta da (Mezbaha 5 ve Gece Ana) 2. Dünya Savaşını mizahi, gri bir şekilde yansıtması çok hoşuma gitti. Ne Nazileri şeytan olarak yansıtıyor ne de Müttefikleri iyilik meleği.

Kurt Vonnegut hakkında konuşulacak şeyler çok fazla ama bu başka bir konu. Özetle kara mizahı ağır basan, insan piskolojisini farklı bir üslupla (karakterlerdeki kabullenme durumları harika :smile: ) anlatan, hızlı ve kısa bölümlerden oluşan bir kitap okumak istiyorsanız tavsiye ederim.

Son olarak

“We are what we pretend to be, so we must be careful about what we pretend to be.”

19 Beğeni

THE DEFENCE OF DUFFER’S DRIFT

KONUSU

Boer Savaşı’nda görev alan Ernest Dunlop Swinton tarafından yazılan Duffer’s Drift Savunması, emrindeki 50 asker ile bir nehir geçidini tutmaya çalışan kurgusal bir subayı anlatıyor. 1904’te yayınlanmasına rağmen, uzun yıllar boyunca Amerikan Ordu ve Deniz Piyadeleri eğitiminde zorunlu okutulan kitaplardan biri oldu.

DÜŞÜNCELERİM

Benim bu kitabı asıl okuma sebebim, Groundhog Day ve Edge of Tomorrow filmlerle meşhur olan “zaman döngüsü” konseptinin ilk örneği olması. Araç olarak bilim kurguyu değil; subayın tekrar eden rüyalarını, daha doğrusu başarısız olduğu kabuslarını kullanıyor. Konum seçimi, devriye düzeni, yerel halka davranış, siper kazma, kaynak kullanımı vs. derken subayımız her başarısızlığından bir ders çıkarıyor.

Tek oturuşta bitirebileceğiniz 50 sayfalık bir öykü.

18 Beğeni

0000000064829-1

Paulo Coelho 'nun “Veronika Ölmek İstiyor” kitabını bitirdim. Yazarın “Simyacı” kitabını okumuş ve beğenmiş biri olarak bu kitabını o kadar da beğenmediğimi söylemeliyim. Ama bu demek değildir ki kitap kötü. Hayır yalnızca Simyacı’yla kıyasladığımda bu kitap ona yetişemiyorum. Kitabın işlediği tema güzel. Kitabın adından anlaşılacağı gibi Veronika’nın kendini öldürmek isteyen genç bir kız fakat ölemeyip hastaneye kaldırılmasıyla başlıyor. Kitap boyunca hastanede bulunan Veronika ve diğer hastaların hayatlarına ucundan dokunuyoruz. Bu kısa sayılabilecek kitap için çok fazla karaktere ya da duruma değinildiğinden eksik kaldığını düşündüğüm bir çok şey var. Ölüme giden bir genç bir hayatın nedenleri, pişmanlıkları, başka hayatlara teması güzel ele alınmış ama yine de ben okurken hep “bazı şeyler eksik” diye düşündüğümden kitabın nasıl bittiğini anlamadım.

İki kardeş olan Fabio Moon ile Gabriel Ba’nın “Güngezgini” çizgi romanını da bitirdim. Tüm tavsiye sitelerinde önerilen bu çizgi romanın neden ünlü olduğunu anlamış bulunuyorum. Kahramanımız Bras yazar olmak isteyen, gazetede ölüm ilanlarını yazan bir genç. Hayat ve ölümü sürekli hatırlayan, hayatında daima yeri olan biri. Hikayesi ile ilgili veya çizgi romanın konusu ile ilgili hiçbir şeyden bahsetmek istemiyorum çünkü bu eşsiz hikayeyi merak edip okuyun, spoiler almadan okuyun, bilmeden okuyun, şans verin mutlaka okuyun.

12 Beğeni

Kitabın daha ilk bölümünden kitaba hayran oldum. Yazarın türkçeye bu kitaptan başka çevrilmiş kitabının olmaması kötü. Ravenloft serisindeki en iyi kitaplardan biri bence. Gerçi seride daha kötü kitap okumadım ben.

8 Beğeni

Felsefe 101 ve Dune okuyorum. Ayrıca Biz’e başlayacağım.

1 Beğeni

image

Ghostwater - Will Wight

Cradle (Abidan Archieves olarak da biliniyor) serisinin 5. kitabı olan Ghostwater’da Naruto pardon Lindon “hızlandırılmış” eğitimine devam ediyor. :slight_smile: Bu kitapta ana kahramanımız belki yıllar sürecek bir süreci çok kısa sürede aşabiliyor. Tabii ki bu o kadar da kolay olmuyor, bunu yapabilmesi için kendinden çok daha güçlü rakiplerini yenmesi ve zor kararlar vermesi gerekiyor.

Ekibin yeni üyesi Dross’a bayıldığımı da söylemek istiyorum. Mercy’ye de kanım kaynamıştı ama Yerin’in bölümlerini hızlıca okuyup geçtiğimi itiraf edeyim (neden öyle oldu ki?).

Bu kitap biraz daha filler gibiydi açıkçası, ana konudan uzak, sadece Lindon’ın gelişimine yönelik idi. Eithan bile neler çeviriyor öğrenemedik. Bununla birlikte Northstrider’la karşılaşmak ilginç oldu.

Sonraki kitap Underlord, spoiler gibi ismi var. :slight_smile: Bir iki kitaplık ara verip Underlord ile devam edeceğim.

Kitaba notum 8/10. Yerin’in bölümleri sebebiyle 2 puan kırdım. Bu arada Naruto severlere tavsiye ettiğimi söylemiş miydim? :slight_smile:

12 Beğeni


Ray Bradbury - Resimli Adam

Konusu

Vücudunda hareket eden, hikayeler anlatan dövmeler olan bir adamımız var. Kitap bu adamın üzerinde bulunan 18 farklı hikayeden oluşuyor.

Deneyim ve Düşüncelerim

Kitabı oldukça beğendim. Bir sürü hikaye barındırdığı için su gibi aktı ve hiç sıkmadı okurken. Hatta bir yerden sonra kitap hemencecik bitmesin diye kendimi sınırlamak zorunda kaldım :slight_smile:

İçerdiği her hikayenin farklı bir olayı, farklı bir rengi vardı. Ama hepsinde genel olarak bir karamsarlık ve depresifluk ruh hâli hakimdi. Bu açıdan kitabı “Black Mirror” dizisine benzettim biraz.

Hikayelerin hepsi çok hoşuma gitti. Her biri etkileyici ve özgün idi. En beğendiğim hikayeler Bozkır, Ateş Balonları, Tilki ve Orman, Kuklalar A.Ş oldu.

Kitabı tüm bilimkurgu okurlarına tavsiye ederim.

24 Beğeni

Lev Grossman - Büyücüler Serisi
Puan 7/10

Serinin Konusu
Quentin adlı gencimiz zeki, çalışkan ancak hayatın çarkları arasında rahat edemeyen, kısmen bunalımlı bir karakterdir. Günlerden bir gün buna buna derler ki -tabi gizemli bir şekilde- sende büyü gücü var gel bizim okulumuzda oku. Bu da gider okur, bir de ne görür meğerse büyücüler aslında her yerde varmış ama normal insanlara belli etmiyorlarmış. Devamında arkadaşlar edinir, büyür, sevişir, bol bol içer sonra mezun olur. Ancak ve ancak büyü öğrenmek bile Quentin’in içindeki boşluğu doldurmaya yetmez.

İkinci kitapta birisi çıkar Quentin ve arkadaşlarına der ki bir düğme buldum bu düğme sizi Fillory’e (Narnia çakması) götürüyor. Bunlar atlarlar giderler Fillory’e. Ama bir bakarlar Fillory çocukken kitaplarda okudukları masal diyarı değil, acımasızlık düzeyi basbayağı gerçek dünyadaki kadar. Belirli önemli badireler atlattıktan sonra Quentin ve arkadaşları Fillory’nin kralları olurlar.

Üçüncü kitapta belirli olaylar yaşanır, Quentin Fillory’nin büyülü yapısına daha yakından şahit olur derken tekrar gerçek dünyaya gelir, Fillory’e geri dönmenin yollarını arar, geri de dönüp yarım kalan işini halleder fakat bu sefer bunu zorla dünyaya geri gönderirler. Gerçek dünyada Quentin kayıplarını geri getirmek için büyünün derinliklerine dalar. Derken Fillory’nin yok olacağını öğrenir ve gidip orayı kurtatır. Sonunda her şey tatlıya bağlanır.

Seri Hakkındaki Düşüncelerim
Grossman serinin fantastik kurgu temelini Harry Potter ve Narnia Günlükleri’nden araklamış. Bu durum beni diğer iki seriyi okumadığım için rahatsız etmedi ama okuyan arkadaşlara “e basbaya çalmış bu” dedirtebilir.

Kitabın edebi dilinde, akıcılığında ve olay örgüsünde sorun yok hatta iyi bile sayılabilir. Çok dikket etmesem de çevirisinde de sorun görmedim.

Seri hakkındaki öznel görüşlerime gelirsek, ben bu seriyi sevdim. Neden sevdim? Çünkü yazarın olaylara yaklaşımı sadece fantastiklikle sınırlı değil; en temelde ana karakterin güzel bir yere ulaşma çabası var, onun üstüne yan karakterlerin kendi anlam arayışları var, onun üstünde karakterlerin hem gerçek dünyada hem Fillory’de bir yere ait olamama hisler var. Bunların hepsi göz önünde bulundurulduğunda seri okuyucunun karşısına Narnia ve Hp çakması olarak değil, kendine özgü güçlü bir alt metine sahip, okuyucunun belirli şey üzerinde düşünmesini sağlayan kaliteli bir eser olarak ortaya çıkıyor.

Tavsiye eder miyim?
Evet herkese -özellikle farklı tatlar tatmak isteyenlere- ve beklentisini çok yüksek tutmayacaklara tavsiye ederim.

Muhtemelen seriyi tam anlamıyla açıklayamadım, sorularınızla birkaç şey daha ekleyebilirim.

14 Beğeni

Kara Vagon - Bekir Yıldız

Bekir Yıldız öykülerini okurken ilk fark edilecek şey Anadolu’nun bir baştan diğer uca trajedi coğrafyası olduğu gerçeğidir.

Kara Vagon ilk baskısını 1969 yılında yapmış. Bugünün okuru belki bu öykülerde anlatılan gerçeklerin bir çoğunun hayal ürünü olduğunu düşünecektir ama 50 yıl sonra hala bu öykülerde anlatıların büyük kısmı ülkemizin insanın içini sızlatan gerçekleri.

Kara Vagon kitabında 18 öykü var. İçlerinden bir öyküyü öne çıkaracak olsaydım Elazığlı Hamal öyküsünü seçerdim.

17 Beğeni

Merhabalar, Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi kitabını okuyorum. Kitabı okuyanlar var ise 100 sayfasını okudum, onunla ilgili içerik var, spoiler içerebilir. İçerik hakkında soru soracağım.

Bu kitap ilk yüz sayfasında her bölümde neden sonu sekse bağlanıyor? Bazen Kemal’in Babası ile muhabbetini, reklam muhabbeti, Sibel ve annesiyle düğün muhabbeti, kurban bayramı muhabbeti, ama sonunda vardığı yer seks. Hep seks, hep seks. Üniversite sınavı seks, çakma çanta seks, butik seks. Kitap boyunca hep böyle mi gidiyor?

Her başladığım yeni kitabı daha başında bıraktığım şu dönemde Soruşturma’yı bitirmek güzeldi.

Stanislaw Lem’in ilk okuduğum kitabı Yenilmez’di. Çok beğenmiştim. Keza Yıldız Güncesi de harikaydı. Solaris’i de hiç beğenmemiştim. Tüm bunların ışığında Soruşturma’ya başlangıcım biraz tereddütlü olsa da hiç korkulacak bir kitap olmadığını bitince anladım.

Cesetlerin yer değiştirdiği ve ortadan kaybolduğu bir vakayı çözümlendirmeyi amaçlayan Gregory adlı komiserin üzerinden ilerleyen hikayemiz polisiye sevenleri oldukça memnun edecektir. Lem’in bu kitabını diğer polisiye kitaplarından ayıran şey ise kitabın finalidir. Spoiler olmaması için bahsetmemek gerek.

Kitap her ne kadar bilimkurgu kategorisinde olsa da bilimkurgusal ögeler çok fazla yok. Yazarın anlatımı bazı yerlerde sıksa da genel olarak baktığımızda oldukça akıcıydı. Vakanın gizemi okuru sonuna dek olayın içinde tutuyor. Gizem ha çözüldü ha çözülecek derken kendinizi son sayfada bulabilirsiniz. Fakat bu son sayfalar da yazarın amacına çok uygun bir şekilde olmuş. Ben şahsen çok sevdim finali.

@noronikkirbac yorumumu istemiştiniz. Buyurun. :slight_smile:

16 Beğeni

Elinize sağlık gayet güzel bir inceleme olmuş. :slight_smile: Dediğiniz gibi finali de güzel bağlanmış. Yine bilimsel bir açıklamayla son noktayı koymuş adam inanılmaz. Ayrıca kitabı iyi yapan şeylerden birisi de Gregory ile başkomiser arasında geçen diyaloglardı bence.

1 Beğeni

Ben özellikle başkomiserin final konuşmasını çok beğendim. Hani şu kamyoncu ve sis mevzusu.

Hiç böyle bir şey beklemiyordum.

1 Beğeni

Philippa Gregory nin “Mahkum Prenses” 350. Sayfa da benim için bitti. Kitabın diğer okuduğum 5 kitabından konu ve kurgu olarak hiç bir farkı yok. Karakterler dışında hep aynı “goy goy” devam ediyor. Kitaplarına konu olan karakterler devamlı “İngiltere Kraliçesi olmak için doğdum ulen açılın bakem” diyerek, entrika, kan ve savaş üçgenin de devam ediyorlar. Kitaplarda sadece isimler değişiyor. Tabii bu çokta yazarın suçu değil İngiltere’nin tarihi o dönemde bu şekilde ilerliyor.

Altı kitap sonunda bana aynı şeyleri tekrar tekrar okuma hissi verdiği için seriyi unutana kadar bırakma kararı verdim.

Sıradaki kitabım forumda çokça incelemesi yapılan ve övülen “Merdivenler Kenti”. (İnşallah “Üç Cisim Problemi” gibi olmaz)

8 Beğeni

Leguin’e olan hayranlığım onu okumaya devam ettikçe artıyor. Hainli Döngüsü’nün ve Ursula’nın ilk kitabı olan Rocannon’un Dünyası’nı da bir solukta okudum. Kitapta bilimkurgu adına çok fazla şey yoktu hatta yer yer fantastik bir kitap tadı aldım. Bu ise benim açımdan olumsuz bir durum değildi, aksine daha çok hoşuma gitti. Bilimkurgunun mekanik kısmını çok sevmem zaten. Biyolojik, etnolojik, sosyolojik ve psikolojik yönü ağır basan bilimkurgu kitapları benim zevkime daha çok hitap ediyor. Kitap aslında bir yol hikayesi. Yol boyunca Rocannon ve dostlarının başına türlü belalar geliyor. Sonunda ise hüzünle beraber bir tatmin duygusu yaşatıyor kitap.

17 Beğeni

Bu özellik biraz Taht Oyunları’na benziyor sanki, benzer şekilde karakterler arası politik çekişme ve çıkar çatışması var mı acaba?

images

Ölü Gezegen

Robot serisi’nin ilk kitabını ( Başkan Yayınları Çelik Mağaralar adıyla çıkartmış aynı kitabı) okudum ve meşhur Elijah Baley ve Daneel Olivaw ile tanışmış oldum. Kitabımız tür olarak bilim kurgu/polisiye ancak aslında müthiş distopya sunuyor bize. Gerçekten çok vurucu bir distopya oluşturmuş Asimov ama bize bunu çok detaylı vermiyor, arka planda anlatıyor. Kitabın yarılarından sonra çözdüm dedektiflik konusunu/bilmecesini ama o noktaya nasıl varacağını da merak ederek okudum. Genel olarak beğendim, Vakıf külliyatına devam etmek adına zaten gerekli bir kitaptı. Tabii henüz Vakıf’la tam bağlantılar yapılmadı (sanırım 3. Kitapta daha fazla köprü atılacak).

Dolaptan Temaşa

Ahmet Mithat Efendi’nin dilini beğendiğimi belirterek başlayabilirim. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ı hatırlattı biraz bana (ki Hüseyin Rahmi Ahmet Mithat’ın öğrencisiymiş). Yalnız yazarken fazla araya girip açıklama yapıyor, bu da bazen gereksize kayabiliyor. Başlangıçta biraz yavaş ilerledi ama zamanını çok güzel tarif etmiş, açıkçası bana o yılları yaşatabildi. İlerledikçe hikaye çok akıcılık kazanıyor ve yer yer biraz da vahşileşiyor. Karakterlerin genel yapısı başarılı olsa da bazı noktalarını çok sevemedim. Sosyolojik açıdan dönemine göre değerlendirmeyi daha uygun görüyorum. Yani o dönemki düşünce yapısı bu ve Tanzimat dönemi edebiyatında sıkça karşılaştığımız düşünce sorunlarnı bünyesinde barındırıyor kitap (tabii edebiyat sorunlarını da). Ama dönemine göre düşününce konusunda ve genel yaklaşımı açısından o kadar eleştiriye uğramamalı. Yine de akıcılığı, espirili dili, dönemi yansıtması ve belki de Türk sinemasında pek çok kez gördüğümüz sahnelere ilham kaynağı olmasıyla okunmayı hak eden bir kitap.

images (1) (1)

Ayaşlı İle Kiracıları

Çok severek okudum gerçekten. Memduh Şevket Esendal bir arkadaşımın çokça övdüğü bir yazardı, ben ise biraz ön yargılı yaklaşıyordum ama haksızlık etmişim. Hak ettiği değeri görmüyor. Evet fazlaca sade yazıyor, evet çok fazla aksiyon yok ama gündelik hayatı çok gerçekçi bir şekilde anlatmış ve bizi Cumhuriyetin kuruluş zamanlarına, o dönemde bir kesimin yaşayışına çok güzel misafir ediyor. Dili 1934’te yazılmasına şaşırtacak derecede, inanılmaz güncel ve sade. Konusu ne kadar sıradan da olsa, karakterlerle beraber yaşıyorsunuz. Karakter sayısı çok fazla ve bu da gerçekçiliğini arttırmış kitabın. Yani gündelik haytta da pek çok kişiyle iletişim halindeyiz ama hepsini tanımıyoruz. Bu kitapta da bu durum böyle bir hava vermiş. Özellikle ilerledikçe kitaptan kopamadım, merakla okudum sonralarını. Bir aksilik çıkacak diye korktum devamlı. Sanrım Memduh Şevket’ten Otlakçı’yı da okuyacağım yakın dönemlerde. İleride de diğer kitaplarına şans vereceğim.

Herkese keyifli okumalar dilerim.

23 Beğeni

images - 2021-04-16T212018.676

Bir akşamdı… Bir insanın hayatında bir akşamda pek çok şeyler olur. Bir mermi gelir, bir askeri deşer. Köşede Basil Koh’larla savaşan iki büklüm bir adam vardır. Kendi deyimiyle bir serseri de bulunur. Çapkın bir adam bir Alman kadınla arabaya atlar. Bir mütefekkir izzet-i nefisten bahseder.

Onca adam, bir akşam vakti, bir kadının hayatını mahveder, suçu bir hayalete, köşedeki kim olduğu bilinmez silüete atar.

Peyami Safa’nın güzel romanlarından biri bu. Okunması gerek. Her biri gibi içinizde bir şeyler bırakıyor. Çok rahat okunuyor zaten. Vaktiniz varsa bir günde bile okursunuz. Tahliller güzel ve bir o kadar da akıcı.

13 Beğeni

Buz ve Ateşin Şarkısı serisinin kitaplarını okumadım açıkçası ama diziyi izledim ve karşılaştırmayı buna göre yapabilirim. Malazan’daki karakterler arasında politik çekişme ve çıkar çatışması hiç yok demeyeceğim ama bu konu Game of Thrones’taki kadar yoğun şekilde işlenmiyor bence kitaplarda.

1 Beğeni

dc14bda9be867264b255a05336af9c4985826efa_2_500x500
İki üç günlük bir okumanın ardından kitabı tamamladım. Baskan kitaplarını okumayı seviyorum, hem ilk gençliğimden bu yana okuduğum için bir süreklilik hissi veriyor, hem de bütün çeviri problemlerine rağmen kullanılan dili seviyorum, ayrıca çok da iyi bir seçki olduğunu düşünüyorum.

Kitap çok iyi, zaten Gerard Klein Fransız bilimkurgusunun efsanevi isimlerinden. Kitabın İngilizce edisyonları Starmasters’ Gambit adıyla 80’lerden bu yana sürekli yapılmış gördüğüm kadarıyla. Yine de Bir tuhaf eksiklik hissi de yok değil. Kitap çok geç başlıyor, 160 sayfa olmasına rağmen konuya 50. sayfa civarında giriyor ve o geçen sürede de karakterin daha sonra çok önemli olacak olan portresi ve motivasyonları iyi çizilmiyor. Buna rağmen ilk beş on sayfası çok iyi.

Bu eksiklik Baskan çevirisinden mi kaynaklanıyor, yoksa diğer dillerdeki basımlarda da var mı bilmiyorum, çünkü Baskan baskısı 161 sayfa, İngilizce baskısı 172 sayfa ve Fransızca orijinali 194 sayfa. İngilizce ve Fransızca baskılarını da okumak istiyorum.

15 Beğeni