Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Amerikan Tanrıları, Kıyamet Gösterisi ve Sandman’i okudum ben de. Kesinlikle katılıyorum görüşünüze. Amerikan Tanrılarını beğenmemekle birlikte kıyamet gösterisini sevmiş Sandman’e ise bayılmıştım ve buna dayanarak ben de çizgi romanda Gaiman’ın açık ara daha iyi olduğunu düşünüyorum.

4 Beğeni

Resimli Adam
Kitapta bir çok öykü var ancak benim aklımda sadece 2-3 tanesi kaldı, birkaç tanesini de -çeviriden mi kaynaklı bilmiyorum- bağlamdan kopuk anlaşılmaz dilinden dolayı yarım bıraktım, gerisi de vasat öykülerdi.
En beğendiğim öyküler uzayda sonlarını yaşayan astronotlu bölüm ve zamanda geriye giden çiftin hikayesiydi, bu öyküleri barındırdığı için bakacaksak evet başarılı bir öykü derlemesi ancak genel olarak bakacaksak benim için vasatın bir tık üstü bir kitap.

11 Beğeni

Bu kitapta Nietzsche’nin Yahudi karşıtlığı yanlış anlaşılmasın. Kitabın yayınlanmasında Hristiyan engeli artı Yahudi engeli ile karşılaştığı için kültürel anlamda ve birkaç Yahudi arkadaşının ona ihanet etmesi anlamında bir karşıtlık söz konusu. Yahudi karşıtlığından nefret ederim ama Yahudileri sevmem gibi bir durum çıkıyor ortaya, günümüzde ki siyasal hareket anlamında bir karşıtlık değil keza olgunluk döneminde Yahudileri seven ve birçok Yahudi arkadaş olan biriydi Nietzsche. Kitabın adı Zerdüşlük dininin kurucusundan gelmiştir yani dini içeriği fazlaca bir kitap , kisım kısım zaten, İncil gibi yazılmış Goethe’den bazı unsurlar almış. Kitabı bir tanrının yazdığını Hristiyanligin yerini alacağını buda onun kutsal metni olduğunu söylemiştir. Yani Zerdüşt Nietzsche’nin avatarı 2. hayatında olmak isteyeceği kişidir. Kitap metaforlarla dolu şehrin adı bile Platon’un Devlet’te demokratik devleti tanımladığı sözcüktür "Alacalı inek " :thinking: alacalı sözcüğü modernlige tekrar tekrar atfedilen barbarligi simgeler . İnek sözcüğü ile de şehirde meşhur Nietzsche’nin sürüsünün yaşadığını anlarız. Kitap üst insan ile hayvan arasındaki gerilmiş bir ip ile anlatılır. Zaten bu kitaptan sonra da kitaplarını herkese ya da hiç kimseye ,kadınlara ya da hıristiyanlara yönelik değil sadece özgür ruhlara yazmaya başlamıştır. Yine karşımıza bir deve metaforu çıkar Buda pozitivist olan Nietzsche dir, imanı bırakan devenin manevi çölünde yaşayan Nietzsche. Kitaptaki çocuk ise yaratıcıdır yeni bir yaşam biçimini yaratan, üst insan olan özgür ruhtur. Bu yaratıcı durumu soruna tekabül edebilir kendi kendine başlayan ilk hareket fikri Nietzsche tarafından reddedilip irade özgürlüğü kabul ediliyor gibi görünebilir ama burada çocuğun kendi kendine hareket eden doğasını nedensel determinizmden kurtulma olarak değil, sürü iç güdüsüyle hareket eden bir sürü hayvanından ziyade, sahici bir benlik haline gelme olarak anlamak gerekir, yeni yaşam biçiminin kurucusu olarak anlamak gerekir. Ahlakın halkın güç istenci olduğu sıkça bahsediliyor .Soy arıtımı ve kişinin kendi kararı ile ötenaziyi de savunmaktadır, zamanında ölmesini bil sözü meşhurdur ve mutluluk peşinde koşmayı uzun süre önce bıraktığı için psikolojik bencillikten de bu kitabında vazgeçmiştir. Üst insan kim olursa olsun sonuçta insandır insan karşıti bir figür değildir. Bu üst insanı neandertal insan, kromagnum insan , aryan insanı gibi kategorize halde düşünmeyiniz. Kitapta bahsedilen hayatın anlamsız olduğunu söyleyen Schopenhauer cu figür olan kahin, hiyerarşi ve saygı eksikliğinden bahseden ayak takımını atıp tutan 2 kral ,sadece hakikat ile ilgilenen vicdanlı ve wagneri andıran sihirbaz ,tanrının öldüğünü bilen papa, İsa figürüne benzeyen ineklere vaaz veren dilenci ,kendini gezgin olarak tanımlayan gölge ve son olarak çirkinliği yüzünden tanrı’nın onu görünce ölmesine yol açan en çirkin adam nietzsche’nin kişiliğini ve geçmişinin veçheleridir.

10 Beğeni

9786254491719

(Öncelikle Koralin’in incelemesinde çevirisine değinmediğimi gördüm. Çevirisi bir-iki hata dışında bence harikaydı.)

İlk kitapta yaptığım o uzun değerlendirmenin bir benzerini yapacaktım ama korkmayın, yapmayacağım.

Öncelik öncesi, çok önemli bir şey belirtmem gerekiyor. Ben Alfa’nın yerinde olsaydım yan başlıkları farklı belirlerdim. Bakın ben söylemiyorum, asıl yayınevinin tercihine göre karakterin ‘‘Suikastçı’’ olarak tanıtılması, yani ana temanın bir suikast olarak gösterilmesi yayınevinin güçlü bir reklam taktiğinden kaynaklanıyor. Robin Hobb ismi kendisinin belirlemediğini vaktinde açıklamış. Yeni okuyacak arkadaşlar için dikkat edilmesi gereken en büyük husus bu. Ben bunu bilerek seriye başlamıştım ve gayet keyif alıyorum. Belki keyif almayan insanlar bu algıya aldandığı için kitabı beğenmiyor.

İlk kitaptakiyle ikinci kitap arasındaki dil konusunda gözle görülür bir fark var. Yazarın ikinci kitaptaki dili o kadar oturaklı ki, ilk kitabı onun gibi bir yazar için başarısız bulduğumu belirteyim. Eğer çevirisinde bir sorun yok ise yazar sadece bir yıl içerisinde kendisini iyi eğitmiş.

Serinin en güçlü yönlerinden ikisi olan gerçekçiliği ve biyografik akışı hala iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Olay örgüsü ağır akan romanı akıcı kılmak bir yazar başarısıdır. Daha önce de söylediğim gibi: Fitz’in insan gibi hissettirmesi serinin en güçlü yönü.

Yer yer gözlerimi doldurdu. Hatırladığım kadarıyla bunu bana yapabilen tek roman olabilir. Bence ikinci kitap, ilk kitapta gördüğümüz dramayı bir toz tabakasını süpürürcesine bir köşeye itelemiş. Serinin ikinci kitabı gerçekten hüzünlü, sert ve acımasız. Çokça kez Fitz’in hür düşünce ve davranışlarına şahit oluyoruz. Olgunlaştı. Artık bir birey gibi davranıyor; ergenliğin getirdiği, o kanı kaynatan çılgınlığı dizginlemeye çalışan, aklını kullanmak için çaba gösteren birisi.

Şöyle de bir şey belirtmek isterim: Seri Asoiaf sertliğinde bir grimdark. Ve serinin 2. kitabında daha fazla entrika, daha fazla saray kaosu görüyoruz.

Ve hayır. Size sır, tüyo yahut bilgi vermeyeceğim. Sadece şunu söylemek istiyorum: Serinin 2. kitabı daha oturaklı olduğu için ilkinden daha çok beğendim.

Forumda bir Alfa yetkilisi varsa eğer, sizden rica ediyorum şu serinin reklamını iyi yapın. Serinin diğer kitapları da basılmayı hak ediyor. Bir ‘‘elitist’’ klasik okurunun psikolojik tahsisler ve tarihi öğretiler çıkarabileceğiyle ilgili kompozisyon, antoloji, bildirge, sunum, proje siz adını ne koyuyorsanız onu yaparım. Bu kitap herkese hitap ediyor. Yüzüklerin Efendisi veya Hobbit ile aynı ekmek sırasında değil.
Bu kitabı herkese okutabilirsiniz. Hakkını veremeyeceğiniz bir tanıtım önsözü gibi bir şey yazamayacaksanız da getirin bu işi ben üstleneyim. Ben bu kitabın devam serilerini görmek istiyorum arkadaş. O kadar.

Ya Fitz başa, ya kuzgun leşe!

27 Beğeni

Ahmet Niyazi Banoğlu’nun 1966 baskılı Tarih ve Efsaneleriyle İstanbul kitabını okuyorum. Her ne kadar İstanbul’a yüzlerce km ( tam olarak 579 km.) uzak olsam da bir İstanbul aşığı olarak okumaktan keyif alıyorum efendim.

1 Beğeni


Jack London - Beyaz Diş

Beyaz Diş bitti. Yazarın, Vahşetin Çağrısı adlı kitabını pek sevmediğim için okumayı sürekli ertelediğim bir kitaptı. İki kitapta da ana karakter kurt/köpek olmasına rağmen, kitaplar olay örgüsü ve ana fikir olarak birbirlerinin tamamen zıttıdır. Beyaz Diş’i hem kitabın iyimserliğinden dolayı, hem de yazarın bu kitapta yazarlığını geliştirmesinden dolayı daha çok beğendim.

14 Beğeni

wi_270
Puan: 4/10

Sevmedim. Yazarın yazarken kullandığı cümle biçimi alışılmadık ama etkisiz. Konusu felaketle ilgili ama yazar duyguyu okuyucuya aktarmaya önem vermemiş. Fantastikliği özgün sayılabilir ama fazla sığ, merak ettirmiyor ve heyecanlandırmıyor.

Meraklısına ve 10 lirayı riske atmak isteyenlere tavsiye ederim, geri kalanına etmem. Seriye devam etmeyi düşünmüyorum.

12 Beğeni

Uzun bir aradan sonra yeni bir yorumla merhaba! :raising_hand_man:

Germinal - Émile Zola (Çeviri: İsmail Yerguz)

Fransa’nın kuzeyinde, uçsuz bucaksız bir sefaletin gözyaşları ile nemlenmiş kızıl topraklardan oluşan engebeli bir coğrafyada açarız gözlerimizi Germinal’in ilk nefesinde. Zola’nın Rougon-Macquart roman serisinin "magnum opus"unu yaratırken planladığı gibi başlar her şey. Gözlerinizin önünde bir gerçeklik peydahlanır: Zamyatin’in sonsuz devrimleri Zola’da sefaletin damarlarına kan pompalayan yamru yumru bir et parçasıdır. Ve bir öksürük duyulur, bir tane daha, onlarcasının öncüsü zifir karası balgamlı bir yoksulluk notası. Ve kan damlar burjuvazinin kalbine, bir mide burkulur açlıktan, ekşi ekşi soğan kokusuna kömür ve ter kokusu karışıverir: Bir iksir! Çaresizlikten imbiklenmiş boz bulanık bir sıvı. Ve Étienne’i koyar satırların siyahına Zola: Alabildiğine idealist, genç ve naif. “Ücretli çalışma köleliğin başka bir biçimidir!” diye haykıran sesiyle yırtar Montsou maden kasabası üzerindeki durağan perdeyi. O vakte kadar ilmek ilmek ördüğü evrenini, özenle renklendirdiği karakterlerini bir kalemde silecek Zola için devrimin kaçınılmaz kıvılcımı! Kan gövdeyi götürecek, gerçeklerin istifrası başlayacak ve bir grev yükselecektir çaresizliğin koynundan. Ve o ana kadar yarattılan her şey de bu yüzden yıkılıverir, devrim tırmanışı, sosyalist bir grizu patlaması yaratacak, kalpler kana bulanacak, umut önce parlayacak, nihayetinde sular altında can verecektir. Ekmek isteyenlerin payına burjuvazinin postalıyla gülleye dönen o kaçınılmaz tekmeden başka bir şey düşmeyeceği bir kaotik patlama. Hayaller ve insanların payına düşen ölüm, kızıl toprakları isli bedenlerle canlandıracaktır ama. Zola, hayatı kalın fırça darbeleri ile resmeden maharetli zihinsel eliyle “Germinal!” diye haykırır kulaklarımıza son nefeste. Umut bir tohumdur çünkü, elbet bir gün filizlenecektir yeniden. Gelecek yüzyılların şafağına bir işaret fişeği misali bıraktığı Germinal’iyle Zola da sonsuzluğa ve ötesine uzanmaya devam edecek.

9 Beğeni

0001788068001-1

Charles Dickens’ın "İki Şehrin Hikayesi"ni bitirmiştim birkaç gün önce şimdi yazma fırsatı buluyorum. Bu kitabı daha önceden okumuştum. Ödev olarak verildiği için tamamen bir görev bilinciyle okuduğum ve o zamanki ergen zihnimle içeriğinden hiç bir anlam çıkartamadığım için pek anlamamıştım. Aklımda kalanlar Paris ve Londra’nın tasvirleri ve halkın durumuydu. Fakat bunun ardında müthiş bir hikaye barındırıyormuş şimdi anladım. Fransız devrimi, halkın içinde bulunduğu fakirlik, toprak zenginlerinin zulmü, insanların kurtuluş mücadelesi çok güzel aktarılmış. Tüm bu olaylar içerisinde sıkışıp kalmış insanlar. Gerçekten usta bir dille anlatılmış. Doktor Manette’ye acıyor, Lucie Manette’nin güzelliğine vuruluyor, Charles Darnay’ın asil ve halktan yanalığına imreniyor, Defarge ailesi gibi devrim ateşini yakmak istiyor ve en önemlisi Sydney Carton gibi sevebilmek istiyorsunuz. Her duyguyu yaşatıyor kitap size. Fransız devrimini, yaşanan süreci, güçsüzlerin güçlüye dönüştüğü, zalimlerin mazluma mazlum kalabalıkların nasıl giyotin sevdalısına dönüştüğünü çok güzel anlatıyor. Okumadıysanız mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Benim gibi "zamanında okuyup anlamayanların"sa mutlaka tekrar okumasını en azından bir şans vermesini isterim.

Ve son olarak belirtmek istiyorum. Sydney Carton sen ne güzel seven, aşık olan bir adamsın. Hayatını boşa geçirdiğini düşüsen, Lucie’ye layık olmadığını düşünsen de sevdiğin kadın için onun kocasının yerine ölüme gitmek… Büyük bir yürek ve gönülden bir bağlılık gerektirir. Kendini feda eden kahramanlar listesinin en başında yer almayı hak ediyorsun.

19 Beğeni

Ben de Beyaz Diş’i daha fazla sevmiştim ama Vahşetin Çağrısı kitabının da yeri bende ayrıdır. Buck beni çok etkilemişti. Sevmemenize üzüldüm.

Jack London’dan okuduğum ilk kitaptı. Şimdi okusam büyük ihtimalle daha fazla severim.

1 Beğeni

Buck’ın hikayesi biraz daha acıklı o yüzden de sevmemiş olabilirsiniz. O kısımlar beni çok etkilemişti. Hatta kitabın içine girip tekme tokat dalasım bile geldi. O derece sinir olduğum kısımlar oldu :sweat_smile:

1 Beğeni

Kırlangıç Çığlığı - Ahmet Ümit

Hazır uzun yola çıkmışken bana eşlik etmesi için Başkomser Nevzat’ı tercih ettim. İyi ki öyle yapmışım, hem özlemiştim hem de şu ana kadar hiç pişman etmedi.

Bu sefer konu en büyük insanlık suçlarından birisi olan çocuk tacizi. Sadece çocuk tacizcilerini hedef alan bir seri katil 5 yıl sonra tekrar ortaya çıkıyor ve bu sırrı çözmek de Başkomserim ve ekibine düşüyor.

Çocuk tacizi ile birlikte organ mafyasına da değiniyor Ümit. Aman bir yerleri çizilmesin diye sakındığımız çocuklarımıza yapılan iğrençlikleri içimde sürekli bir yumru ile okudum. Para için ruhunu satanları, minicik bedenlere yapılan iğrenç sapıklıkları, hayatta kalabilmek için kendi çocuklarının organlarını satanları okuyunca insanlık adına utanmamak elde değil. Bir yerden sonra katilin kim olduğunu merak etmeyi bıraktım, tahmin etmeye bile çalışmadım. Ahmet Ümit gerçekten etkileyici, kalplere dokunan bir kitap yazmış.

Belki çocuğum olduğu için belki de hassas bir konu olduğu için fazlaca etkilendiğim bu kitabı sizlere de tavsiye ediyorum.

13 Beğeni

BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİNDE - GRİGORİ PETROV

Kitabı bitirmeme çok az kaldı ama şimdi yorumlamak istedim, dayanamadım. Daha öncede bu kitabın ismini duymuştum ama bugüne kısmetmiş. Kitap Finlandiya’nın bataklık, verimsiz topraklara, eğitimsiz bir halka sahipken bugün nasıl olup da okuma oranın %100 olduğunun, fakir bir ülkeyken bugün nasıl refah düzeyinin arttığının hikayesi. Bu hikayenin kahramanı Johan Vilhelm Snellman. Finlandiya’yı bugünkü gelişmiş hale getirmek için çalışıp çabalayan bir filozofun neler yaptığının hikayesi, umutsuzluktan umut çıkaran hiç umutsuz olmayan, zorluklar karşısında hiç yılmayan bir adam.

Kitabı mutlaka ama mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Tek bir boş sayfa, kelime yok. Dolu dolu bilgi içeren bir kitap. Atatürk bu kitabı askeri okullarda okutulması için zorunlu kılmış ki bence iyi yapmış. Hatta herkesin okuması ve ders çıkarması gereken bir kitap.

Herkese keyifli akşamlar ve okumalar dilerim.

24 Beğeni

Yıllar önce çocukken izlediğim filmi hatırlattığınız için teşekkürler yarıdan sonra filmi izlememiştim ve ismini asla hatırlamıyordum.

1 Beğeni

Bu basım tam metin değil mi acaba? 136 sayfa olarak görünüyor, başka yayınevlerine baktım 230-240 sayfa olan basımlar var.

@MelihAntepli içeriğini bilmiyorum ama örneğin Martı baskısı 256 sf, Koridor 240 sf, Yabancı 248 sf görünüyor. Bilemiyorum belki de fontla ilgili bir durumdur.

1 Beğeni

Büyük olasılıkla yazı fontlarıyla alakalıdır. Çünkü tam metin değil vs gibi bir şey yazmıyor. Bu kitapta yazı fontları biraz küçük. Örnek için bir sayfa atarım şimdi bu gönderinin altına.

@Kaan_Usengul deyince sizin baktığınız resimli vs olabilir hocam. Şimdi Çınar Yayınlarına baktım mesela onda da 112 sayfa tam metin yazıyor.

1 Beğeni

Koridor baskısında 45 sayfalık “Grigoriy Petrov Hakkında” bölümü var. Resimler var. İş Bankası basımında da var mı?

1 Beğeni

Sadece 2 sayfalık çevirmenin yazdığı sunuş kısmı var ve maalesef resim yok.

1 Beğeni

@Blackheart Koridor baskısı bu şekildeymiş. Belki diğerleride bu şekilde olabilir.

1 Beğeni