Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

image

Katilbot serisini çok sevdim. Seriye başlamadan önce pek bir şey beklemiyordum. Ancak ilk kitabı okumaya başladığımdan itibaren reading slump modundan çıktım. Sınavlar ve bir işe yaramayan okul sağ olsun sık sık reading slump dönemine girerim. Ve tekrar toparlamam zor olur ancak bu seri sayesinde tekrardan kitaplara ısındım. Ne mutlu bana…

Katilbot veya Eden veya Rin ismi ne olduğu fark etmez. Okuduğum kitaplardan kendime en yakın hissettiğim karakterlerden biri oldu. Gerek kendisiyle dalga geçmesi gerek bizim daha iyi olayı anlayabilmemiz için parantez içinde yaşanan kargaşayı çocuğa anlatır gibi anlatması sanki onun günlüğünü açmışımda okuyormuşum hissi uyandırdı. Yazar ana karakterin ağzından iyi bir eser yazmış. İlk kitaptan dördüncü kitaba kadar olan süreçte Katilbot kendini çok iyi geliştirdi seride aynı zamanda çok iyi bir karakter gelişimi olduğunu düşünüyorum.

Sadece sürekli olarak seyahat edip bir olaya karışıp paçayı zar zor kurtması olayı çok tekrara bağladı ama bildiğim kadarıyla beşinci kitap roman olacak yani anladığım kadarıyla diğer kitaplara göre kalın olacak ve daha ağır başlı olacak gibi. Umarım öyle olur. Bu dediğim şey çok tekrara bağladığı halde seride sadece ufak bir pürüz oluşturuyor.
Seriyi sizlere tavsiye ederim 3-4 günde bitebilecek bir eser olmuş.

8,5/10.

11 Beğeni

Ben aylardır 3.kitabın basılmasını bekliyorum. Siz okumayacaksanız bana yollayın, ben okuduktan sonra size iade ederim :slight_smile:

1 Beğeni

Okumaya başladım ama bittikten sonra hediye ederim sana. Muhtemelen 2 haftami alır bitmesi, dilediğin zaman hatırlatabilirsin ama unutmam ben. :wink:

1 Beğeni


Franz Kafka - Dava
Sebebini bilmediğiniz bir dava yüzünden tutuklandığınızı düşünün, hatta ve hatta neye karşı kendinizi savunacağınızı bilmeden bir savunma yapmak zorunda olduğunuzu. İşte Dava’da Joseph K. tam da böyle bir durumun içine düşmüştür. Fakat bu ne K.'ya ne de başka birine özel bir durumdur. Bir ülkenin koskoca hukuk sistemi böyle işler. Sorgu yapmakla yükümlü sorgu yargıcı bile davanın konusunu tam olarak bilmez. Bu öyle bir sistemdir ki, hiçbir davadan tam beraat alınamaz. Ya bir süre sonra yenisini almak zorunda kalacağınız geçici beraati alırsınız, ya da davayı yıllarca sürüncemede bırakırsınız yani başlamasını engellersiniz. Bir kere yakalandığınızda dava peşinizi bırakmaz.

Milan Kundera’dan alıntılıyorum:
“Kafka Dava’nın ilk bölümünü arkadaşlarına okuduğunda yazar da dahil herkes gülmüştür. Haklı olarak gülmüşlerdir. Komik Kafkaesk’in ayrılmaz bir parçasıdır. Buna karşılık Kafkaesk bizi şakanın derinliklerine götürür, “Komiğin korkunçluğuna” götürür.”

Kafka, sanılanın aksine sistemi değil duyguları eleştirir bence. Evet, belki de sistem yüzünden oluşur bu eleştirilen duygular, ama işin aslında Kafka sokaktaki düz adamı ele alır. Bu adam bir banka şefi de olabilir, bir ressam da veyahut bir hamal da olabilir. Karakterin kim ve ne olduğu anlatılan hikayenin ilginçliğinden bir şey eksiltmez. Dilinin ağır olduğunu söylemek oldukça yanlış, bence rahat okunur bir dili var. Sanırım Kafka çok popüler olduğu için okuma yetisi gelişmemiş insanlara zor geliyor. Bu incelemeyi yazdıktan hemen sonra Dönüşüm’ü okumaya başlayacağım, onunla beraber Kafka hakkındaki görüşlerim daha derinleşir ama gelin şu davanın niteliğine odaklanalım.

Spoilerlı Kısım

Bu dava normal mahkemelerde görülen bir dava değildir. Zaten ne normaldir ki mahkemeler normal olsun? K.'ya davasının duruşması için bir adres verilir. Birbininin aynısı olan onlarca dairenin içinden doğru daireyi bulmaya çalışır K. Ve bu arayışını sanki bir marangozu arıyormuş gibi yapar. Apartman halkı da ona yardımcı olur. Her kapıyı çalar ve marangozu sorarken içeriye dava orada mı diye göz atar. Sonunda aradığı salonu bulur. Kenar mahallede bir mahkeme ha? Bu mahkemenin kalemleri çatı katındadır. K.'nın amcasının bir dostu olan büyük avukat Bay Huld yatalak olduğu halde sırf gücü ve mevkii için tüm bilgiler ona gelir. Oldukça garip.

K. başta bu davayı önemsemez ve aldırmaz gibi görünür, fakat bu anlamsızlık çukuruna o da bir süre sonra düşmüştür ve çok başarılı olduğu iş hayatındaki başarısını davaya da aktarabileceğini düşünür. Bir İtalyan’ı gezdirme bahanesi ile mahkeme rahibi tarafından katedrale çağırılması da oldukça ilginçtir ve kitaptaki temel felsefi sorgulama burada yapılır. Bitmeyecek bir dava vardır ortada, aynı bu kitap gibi. Çünkü bu kitap da Kafka’nın öteki üç romanı gibi bitmemiştir. Sonundaki infaz ne kadar gerçektir onu bile bilemeyiz. Ama taslağından çıkarabilinecek çok şey var.

İncelememi önce Walter Benjamin’den, sonra da Deleuze&Guattari’den alıntılarla bitireceğim.

Walter Benjamin:
“Kafka’nın yazıları arasında yolunu bulmaya çalışan kimse basiretli, tedbirli ve temkinli olmalıdır.”

Deleuze&Guattari (Spoiler içerir):

“Sorun her şeyden önce, K.‘nın infazıyla ilgili kısa son bölümle ve papazın yasa hakkında söylev verdiği “katedralde” adlı bir önceki bölümle ilgilidir. çünkü son bölümün Dava’ nın sonunda yazıldığını gösteren hiçbir şey yoktur, bu son bölüm, Kafka’nın henüz Felice’den ayrılmasının etkisi altındayken, redaksiyon aşamasının başında da yazılmış olabilir. Olgunlaşmamış, iptal edilmiş, başarısızlığa uğramış bir sondur bu. Kafka’nın onu koyacağı yer hakkında peşin hükme varılamaz. Bu, romanın akışı içinde yerini bulacak bir düş olabilirdi belki de. Örneğin Kafka, Dava için öngörülmüş başka bir bölümü “Bir Düş” adı altında ayrıca yayınlamıştı. Dolayısıyla Max Brod, Dava’nın ne ölçüde bitimsiz ve tam olarak tanımlanamaz bir roman olduğunu belirttiğinde, daha doğru bir yorum getirmiş olur: “Kafka’nın dediğine göre, Dava’nın nihai duruşmaya ulaşmayı asla başaramaması gibi, roman da bir bakıma bitirilemez olmalıydı; sonsuza dek sürmeliydi.” Romanı K.‘nın infazıyla bitirme fikri, romanın tüm seyrini ve Dava’ yı şekillendiren “sınırsız erteleme” halinin tam tersidir.”

9/10

18 Beğeni

Daha önce Vakıf’ın Sınırı için seriye çağ atlattı gibi bir yorum yapmıştım. Vakıf ve Dünya da aynı şekilde ilerleyen ve finaliyle tüylerimi diken diken eden bir kitap oldu. Muazzamdı gerçekten de. Çok fazla ayrıntıya giremiyorum. Yazılacak ve anlatılacak o kadar çok şey var ki yazmaya elim gitmiyor. En iyisi okuyun. :slight_smile:

Şimdi sıra Vakıf’ın kuruluşunda.

10/10

21 Beğeni

100 yıllık kitabın sürprizbozanı olur mu demeyin ama incelemenizi spoiler içine alırsanız daha iyi olur bence çünkü okumadığım bir kitabın sonunu öğrendim hem de incelemenizi tam okumadan sadece göz atarak.

4 Beğeni

Ah tabi. Özür dilerim. İçerikten bahsettiğim noktayı spoilere alıyorum hemen.

1 Beğeni

Astrid Lindgren - Pippi Uzunçorap

Çocukken çizgi filmini izlerdim. Kitabı olduğunu görünce çok şaşırdım. En sevdiğim çocuk kitaplarından biri oldu. Herkese tavsiye ederim.

8 Beğeni

Çok eskiden, 80’lerin ortasında Can çocuk klasiklerinin en sevilen kitaplarındandı. Uzunçoraplı Kız Pippi diye basmıştı Can. Uzunçorap benim favorim değildi ama kız kardeşim bu kitapları çok severdi, sahiplenmişti kitapları. :slight_smile:

1 Beğeni

Sizin favoriniz neydi ?:grinning:

Can çocuk klasiklerden ben özellikle Rıfat Ilgaz’ın Bacaksız serisini çok severdim.

Başka sevdiğim kitaplarda vardı. Örneğin Huckleberry Finn, Tom Sawyer, Define adası vs. Çocukken biraz okuduklarımdan fazla etkileniyordum galiba, Tom Sawyer, Huckleberry Finn okuduğum zamanlarda bir yaz boyu sal yapmaya uğraştığımı hatırlıyorum. :slight_smile: Ama özellikle Bacaksız serisini çok defa tekrar tekrar okumuştum.

5 Beğeni

Bir de Şato iyi olur… Dava’daki karakterin başına gelenler mi daha komik ve gıcıktı, Şato’daki abzürdlükler mi… Kapışırlar. :slight_smile:

3 Beğeni

Beğendiyseniz Astrid Lindgren’in diğer kitaplarını da okuyabilirsiniz. Ben çocukken hepsini okumuştum ve diğerlerini daha çok beğenmiştim. Aslanyürekli Kardeşler, Mio, Benim Mio’m ve Ronja, Haydut Kızı favorilerim. Hatta Aslanyürekli Kardeşler’i anneme bile okutmuştum, o da çok brğenmişti. Pippi ve Şamatalı Köy serileri bana daha az hitap etti. Sanırım çok komedi sevmiyorum. :grin:

3 Beğeni

Hocam inanır mısınız, tam da şu anda Dönüşüm’ün incelemesini bu başlığa, hemen ardından da görsel başlığa Şato’nun fotoğrafını atmaya girmiştim.

1 Beğeni


Franz Kafka - Dönüşüm
Dava’dan sonra okuduğum ikinci Kafka kitabı. İncelemeden sonra da Şato’ya başlayacağım. Herhalde kitabın olayının ne olduğunu okur biliyordur, bilmiyorsa da sorun yok bahsedeceğim.

Hepimizin bildiği o ilk cümlelerle özetlenir zaten tüm mesele, Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerinden uyanır ve kendini bir böceğe dönüşmüş olarak bulur. Neden hamam böceği? Tatlı ve tombul bir kedi veya küçük bir köpek olarak değil de neden hamam böceği? Hamam böceği değil de bir kedi olmuş olsaydı annesi ondan tiksinmek yerine kucağına alıp sevecekti belki, babası ona elma fırlatmak yerine süt verecekti. Hamam böceği; çürümüş ve pis şeylerle beslenen, dünyaya bir memeli olarak bakmaktan aciz bir böcek.

Fakat bence kitapta önemli olan şey onun bir hamam böceği olmasından daha çok, hamam böceği olmasının hayatında engellediği şeyler. Gregor’un tüm hayatı ailesine bakmaktan ibaret, kazandığı tüm parayı onlara veriyor ve işinden başka bir şey düşünmüyor. Hatta hamam böceğine dönüştüğü sabah çok endişeleniyor çünkü Samsa daha önce hiç işe gitmemezlik yapmış biri değil. Hatta bu o kadar garip durum ki şirketten yüksek dereceden bir görevli geliyor. Evin tüm çarklarını döndüren Gregor’un kazandığı para, Gregor hamam böceğine dönüştüğünde de en çok bu sorun oluyor Samsa ailesine. Gregor, içinde bulunduğu iş hayatının o kadar sarsılmaz bir parçası ki.

Kitap oldukça güzel, ama benim beklentimin altında gibi biraz. Belki de çok beğendiğim Dava’dan sonra okuduğum için, bilemiyorum. Ve bence kitapta gereğinden fazla sembolizm aranıyor. Belki de Kafka sadece yaşadığı bir çaresizliği hamam böceği metaforu ile anlatmaya çalıştı. Kafka okumaya devam edeceğim.

7,5’tan 7/10.

13 Beğeni

Astrid Lindgren’i ve Bacaksız’ı aldım listeme.

1 Beğeni

Bir düzeltme yapayım, hamam böceği değil. Gregor Samsa kendini böceğe dönüşmüş olarak bulur.

Bazı çevirmen ve editörler “dönüşmek” kelimesinede itiraz ediyorlar ama o benim bileceğim bir karşılaştırma olmadığı için yorumlayamıyorum.

Gerçi hikayenin tamamına bakınca da dönüşümden çok değişim daha doğru gibi.

2 Beğeni

“die Verwandlung” kelimesi tam anlamı ile değişimi karşılamaz. Köktence ve bütünüyle farklılaşmayı karşılıyor, başka bir deyişle metamorfozu. Yatağında uyandığında kendini bir böcek olarak bulması, salt bir şekilde değişim değil başkalaşım oluyor. Çoğu çevirmen en yakın anlamı ile"Dönüşüm" başlığını seçiyor. :blush:

6 Beğeni

THE PAPER MENAGERIE AND OTHER STORIES

Hikayelerin bazıları bilim kurgu, bazıları büyülü gerçeklik ve bazıları da ikisinin karışımı, ve yazar önsözünde bu türler arasında ayrım yapmadığını belirtmiş. Çoğu fikrini bilim kurgu açısından yenilikçi bulmasam da, bu fikirler etraflarında kurduğu senaryolar ilgi çekiciydi. Tema olarak dijital mahremiyet, Çin’in kanlı tarihi, Çin mitolojisi ve Asya kökenlilerin batıda yaşadığı zorlukları işlemiş. Ayrıca birçok öyküsünde karanlık sırları gün yüzüne çıkarmak için fedakarlık yapan karakterler var.

Favori derlemelerim arasına giremese de yaklaştı. Bazı öykülerini gereksiz uzun buldum ve konu olarak yeterince çeşitli değildi. Fakat özellikle The Waves ve The Men Who Ended History güçlü öykülerdi. Beğendiğim öyküler:

Good Hunting: Bir şeytan avcısının ve bir húlijīng yani tilki ruhunun endüstrileşen Çin’de hayatta kalma mücadelesi. Aynı zamanda Love, Death and Robots dizisi için uyarlanmış.

The Regular: Kolluk kuvvetlerinin duygularını düzenleyen bir çiple donatıldığı bir gelecekteki polisiye hikayesi.

The Paper Menagerie: Çinli bir anne, yarı-Çinli oğlu ve ona yaptığı canlı kağıt hayvanların duygusal hikayesi.

The Waves: Koloni kurmak için uzaya fırlatılan bir gemi yıllar sonra dünyadan bir mesaj alır. Yaşlanmanın çaresi bulunmuştur ve gemidekiler de bu çareyi uygulayabilir. Fakat gemide kaynaklar kısıtlıdır, ölümsüz olmayı seçerlerse çocukların büyümesini durdurmak zorunda kalacaklardır. Hangisi daha bencilcedir: sonsuza dek yaşamayı istemek mi, yoksa tüm hayatlarını bir metal tüpün içinde geçirecek nesiller doğurmak mı?

A Brief History of the Trans-Pacific Tunnel: Çin İç Savaşı sırasında milliyetçi partinin Japonya’yla müttefik olmasıyla başlayan, 2. Dünya Savaşı’nın önlendiği ve Asya ile Amerika’nın bir tünelle birbirine bağlandığı bir alternatif tarih öyküsü.

The Man Who Ended History - A Documentary: Yeni bir bilimsel keşif sayesinde geçmiş tekrar yaşanabilmektedir. Fakat bu işlem her an için sadece bir kere yapılabilir ve açığa çıkan bilgiyi kaydedebilecek bir teknoloji olmadığı için her tarihi anın sadece bir tanığı olacaktır. Bu keşfin sahibi 731. Birim’in yaptıklarını araştırmaya karar verir ve geçmişi yaşayacak insanlar seçmek ister. Tarihi görmeyi kim hak ediyor: mağdur yakınları mı yoksa tarihçiler mi? Teknolojinin geçmişi kaydedebilecek kadar gelişmesi mi beklenmeli, yoksa adalet hemen mi aranmalı?

14 Beğeni

Evet.

Aslında daha önce forumda galiba Kafka ve böcekli kapaklar başlığında olması lazım bunu konuşmuştuk.

Yazdığımı tekrar okuyunca ben yanlış ifade etmişim. Doğrusu sizin dediğiniz gibi. :slight_smile:

1 Beğeni