Seksenli yıllarda yaşayan devrimci insanların hayatlarını konu edinen 9 kısa hikayeden oluşuyor. Süresinden öykü kitabı olduğunu tahmin etmiştim ama Umut Tabak hatırına dinledim. Yine harika bir iş çıkarmış Tabak.
Bu sefer öyküleri sevdiğimi itiraf edeyim zira tam benim istediğim türdeydi, yani insanların yaşamlarını anlatıp, geçmişlerine ışık tutuyordu. En çok “Pezevenk” isimli öyküsünü beğendim. Bununla birlikte böyle polisiye bir kitap beklentisi ile okunmaması gerekiyor çünkü standart Ahmet Ümit kitaplarından çok farklı. Devrimci insanların hayatlarına göz atmak isteyen, yaşamlarından bir kesit bile olsa görmek isteyen varsa tavsiye ediyorum.
F. Scott Fitzgerald - Muhteşem Gatsby
Kült kitapları okumaya devam ediyorum. Bu kitaba da biraz fazla beklenti ile başladım sanırım. Bir çoklarının Çavdar Tarlasında Çocuklar’da yaşadığı duyguyu ben bu kitapta yaşadım. Öncelikle kitabın dili çok kopuk. 170 sayfa falan, bir günde okurdum normalde ben böyle eserleri, ama kitapta zaman, mekan, kişiler o kadar karışık ki, ne oluyor, kim kimden bahsediyor anlayamıyoruz. Kitabın ilk bölümünde kitabın anlatıcısının Gatsby’nin kendisi olduğunu zannettim. Kitabın sonunda da kimin öldüğünü anlayamadım bir süre. İnanır mısınız, hiç sevmediğim Survivor’ın finali varmış, kitap bitsin de ona izlemeye gideyim diye düşünmeye başlamıştım.
Kitapta gizemli bir milyoner olan Gatsby’nin yan komşusundan dinliyoruz öyküyü. Gatsby evinde partiler veren bir adam. Fakat asıl amacı eski aşkını bulabilmek. Kitaptaki en güzel yanlardan biri de dönemini falan yansıtması sanırım. Oldukça güzel pasajlar vardı içinde.
Fitzgerald’ın daha güzel eserleri vardır bence, onlara şans vereceğim. Gatsby’nin filmine de bakarım, ama bu kadar kopuksa maalesef dayanamam.
6/10
Yazılış sırasına göre altıncı, kronolojik sıraya göre ise ilk kitap olan Vakıf Kurulurken’i nihayet bitirdim. Her şeyden önce yazılış sırasına göre okumuş olsam da diğer kitaplardan aldığım zevmi aldım diyebilirim.
Vakıf Kurulurken sizlerin de bildiği gibi Hari Seldon’ı ve onun inşa ettiği psikotarih bilimini her şeyiyle anlatan muhteşem bir kitap. Vakıf’ın Sınırı ve sonraki kitapta zevkle okuduğumuz ilk dünya arayışına bu kitapta da rastlıyoruz. Ama bundan daha önemli bir şey var mı diye sorarsanız okumanızı öneririm. Vakıf’ın nasıl bir hikayesi olduğunu bu kitapla daha iyi anlayacaksınız.
Sıradaki kitap geç geleceği için araya başka bir kitap sıkıştırmaya karar verdim. Kitaba puanım 10/10
Kitap, binlerce yıl sonrasında geçiyor. Yaşadığımız gezegen olan dünyanın ismi artık urth olmuş. Anlatılanlardan anladığım kadarıyla insanlık bilimde, teknolojide çok gelişmiş ancak salgından mıdır savaşlardan mıdır bilmiyorum bu teknolojiyi, bilimi bir nebze unutmuşlar.
Bundan sonra spoiler’lı eleştiri var.
Bu kitapta geçen evrendeki şu anki zaman diliminden önceki yıllarda insanlık yıldızlar arası yolculuk yapabiliyorlarmış o halde başka gezegenlerde de insanlar vardır diye insan düşünüyor. O halde bu kişiler neden teknolojide geride kaldı? Bu insanlarla iletişimi neden kesti akıllarda bir sürü soru işareti var. Kitap bana çok absürt geldi. Kimileri atla seyahat ediyor ama tepelerinden şu anki mevcut olan uçak sisteminden daha gelişmiş bir teknolojiden uçak geçiyor. Hatta kitabın ana karakteri olan Severian bir yerdeyken tepesinden kanatlı uçak geçiyor. bu durumu küçümsüyor ve şunu diyor: Daha insanlar o zamanlar da uçakların kanatsız uçabileceğini akıl edememişler. Yani ben anlamadım bu evreni kılıç kullanan ata binen bir kişi nasıl bunu diyebilir? Uçağı geçtim birde zırhlı araçlar var bunlar nasıl araçlar bilinmiyor. Her neyse. Yazım kısmında gelecek olursakta ilk 100 sayfa da kitabın yazım dilini berbat buldum. Bi anda Severian ( Kitabı Severian’ın kaleminden okuyoruz) başına gelen olayları pat diye değiştiriyor. Mesela bir adamın hayatını kurtarma olayından sonra bir anda gördüğü rüyayı anlatmaya başlıyor. Neyse ki sonlara doğru yazarın kalemi güzel hoş gelmeye başladı yoksa bu kitap bitmezdi.
Son olarak bu kitapta ana karakterimizi çok zayıf buldum. Yeterince uyanık değil. Bu kitaba başlamadan önce ben işkenceceleri herkesi pata küte mahveden herkesin onlardan korktuğu bir lonca zannederdim. Ama çiçekli kapışmada hayal kırıklığına uğradım.
Diyeceklerim bu kadar kitapta çok fazla bilinmezlik var. Yani bu kitabı bitirdikten sonra bizim bildiğimiz sadece okyanustan bir bardak suya eş değer.
Farabi - İdeal Devlet
Farabi’nin orijinal adı Medinet’ül Fazıla olan İdeal Devlet kitabı 10. yüzyılda yazılmış. Bu baskının çevirisi de felsefe tarihi konusunda ülkemizdeki en değerli isimlerden biri olan Ahmet Arslan tarafından yapılmış. Oldukça sağlam yani.
Kitaba gelirsek, kitap ideal devletten fazlasını içeriyor. Öncelikle İlk Olan’dan, yani Allah’tan başlıyor ve ardından on olan daha sayıyor. Bunlar gök üstü cisimler, ardından göksel cisimlere sıra geliyor. Gök üstü cisimler maddi olmayan ve İlk Olan hariç her biri birbirini gerektiren cisimler. Göksel cisimler ise maddi olan parçalara ayrılabilen, zıtlıkları olan cisimler. Allah’ın neden eşsiz ve ilk olduğunu kanıtlamak için yapılan bir sınıflandırma bu. Hemen ardından göksel cisimlerle astronomiye geçiyor. Günümüz için yanlış ve ilkel noktaları olsa da dönemi için değerli gözlemler var içinde. Bundan sonra ise vücuda değiniyor. Vücutta amir, memur ve işçi organlar olduğundan, vücudun merkezinin kalp, onun yardımcısının beyin, ve diğer organların da amir-memur ilişkisi içerisinde sıralanmasına değiniyor. İşte Farabi için ideal devlet bir vücut gibi yapılanmış devlettir. Herkesin görevleri ve derecesi bellidir. Farabi ideal topluma değinmesinin dışında ideal olmayan toplum biçimlerine de değiniyor. Platoncu devlet yani.
Okuması benim için çok zor olmadı çünkü Platon ve Aristo’ya hakimim. Dili ağır değil ama ilk 100 sayfa oldukça karışık konulardan bahsediyor. Çeviri akıcı ve aynı şekilde çok güzel dipnotlara ve bir önsöze sahip.
Siyaset felsefesi okumaları yapan kişilerin atlamaması gerektiğini düşündüğüm bir kitap. Zihin açıcı ve düşündürücü.
8/10
Sadece hangi kitabı okuduğunuz yerine, kitapla ilgili görüşlerinizi de yazarsanız diğer üyeler de yazdıklarınızdan faydalanabilir (başlık yanıltıcı olabiliyor farkındayım ama bu şekilde kullanıyoruz bu konuyu).
Forumda çok fazla okunduğuna rastlamadım. Hatta alındığına da rastlamadım. Bu yüzden özellikle bir şeyler yazmak istedim. Belki düşünenler ama karar veremeyenler vardır.
Hikaye garip bir şekilde ilerliyor. Geçmiş, gelecek, şimdiki zaman, çok geçmiş zaman, az gelmiş zaman gibisinden ilerleyerek hikayeyi takip etmek bazen zorlaşıyor çünkü bir sonraki paragrafta başka bir zamanda okumaya başlıyorsunuz. Olaylar anlatılırken gittikçe açıldığından bazen ana hikaye nerede kalmıştı kopabiliyor. Hani bazı hikayeler vardır; sonunu bilirsiniz, olayı da az çok bilirsiniz ama anlamak için en başından başlamak gerekir ve en başı da çok alakasızdır. Böyle bir durum var.
Kitabı üçe bölecek olursak ilk bölüm tamamen sıradan kıyamet sonrası sıcak bir iklimle kavrulan dünyayı anlatıyor. Diğer mevsimler yok. Bilinen dünya yerler bir olmuş ama teknoloji yine de var fakat dünya artık çürümüş bir halde. Hiçbir şey tam olarak doğru çalışmıyor.
İkinci bölüm bir anda Loki’nin hikayesine dönüşüyor. Tanrıların toplandığı bir yemeğin Kasırga Partisi’ne nasıl dönüştüğünü anlatıyor. Burada çok gereksiz uzunlukta yerler var.
Henüz hikaye nasıl sonlanacak bilemiyorum. Bitirince düzenlerim fakat sonu güzel bitmezse o kadar da çok iyi bir kitap diyemem. Yer yer çok sıkıldım. Fazla laf kalabalığı var. Dünya zaten durağan ve sıkıcı. Ana öykü bir daktilo tamircisinin hikayesini anlatıyor.
Mitoloji derseniz var, post-apokaliptik derseniz var, gizem derseniz var ama durağan. Bu tarz kitapları sevenler için atıştırmalık denilebilir ama çok bir şey sunmuyor.
Ekleme: Kitabı bitirdim. Ehimsi bir kitap olarak başladı ve öyle de bitti. Sevginin gücü, tazeleyici özelliği vurgulanıyordu.
Klasik Alfa redaksiyon faciaları bu kitapta da vardı. Dönüp dönüp yeniden okuduğum cümleler oldu.
Not: Kitabı çok beğenmeme sebebim mitlerle olan aramdaki soğukluk olabilir. Loki konusunda hassas olanlar beğenebilir. Objektif yaklaşmayı önemseyen birisi olarak “Bu kitabı okumasam ne olurdu?” diye kendime sorduğumda belli bir kayıp bulamıyorum. Keyif almadım, öyle büyüleyici bir şey olmadı, son etkileyici değildi… Sıradan bir kitaptı. 10/5
En son okuduğum kitap sonunu merak ettiğim nadir kitaplardan birisi…Bir kitapta bu kadar verildiğini hiç hatırlamıyorum. Esasında hızlı kitap okuyan birisi olarak çok rahat 3 4 saatte bitirebileceğim bir kitabı benim için şaka olacak bir düzeyde 3 günde bitirdim. Hatta son 30 sayfasını 3 güne bıraktım iyice merak ediyim diye gerçekten yazara görürsem tenhada sıkıştıracağım resmen kitabın içinde kendimi hissettiren, neredeyse olayları kendim yaşarcasına duygulara kapıldım. Bunca zaman nasıl gözümden kaçmış bu eser şaşırdım. Bence mutlaka bu türü sevenlerin okuması gereken ilk üç kitaptan birisi diyebilirim… 10/8
Gaiman’ın her alanda övülmesine sebebiyet veren çizgi romanının ilk cildini okumuş oldum. Ve başlangıç olarak beğendim.
Çizgi roman, okumak konusunda en sevmediğim türlerin başında gelir; anlatılan hikayeleri, bir babanın oğluna araba kullanmayı öğretme macerasına benzetirim hep; detaylar hızlıca anlatılır ve senden anında arabayı 40 yıllık şoförmüş gibi kullanman beklenir. Sandman’de de yine aynı anlatım tarzı mevcut fakat kısa ve öz şekilde anlatılmak istenen okuyucuya geçiyor.
Bazı göndermeler için birikimin olması gerekli gözüküyor. Bazı atıfta bulunulan şeyleri fark ettim ama birçoğunun da farkına varamadığıma eminim.
Klişe barındırmamasına ve ergence felsefik görüşlerin olmamasına sevindim. Bazı kötü adam felsefeleri o kadar klişeleşti ki, artık görmekten gına getiren karakter tiplemeleri var.
Çok da yorumda bulunmak istemiyorum çünkü başlangıç gibi bir başlangıçtı. Açıkçası Rüya’yı bile doğru düzgün tanıma fırsatı bulamadım. Ayrıca hacimli bir romanı okuyormuş hissiyatı verdi. Farklı fikirleri sunmak istediğini ilk ciltten açıkça belli etmiş.
İlk cildin en güçsüz kısmı, benim de en sevdiğim kısmı olan son bölümü çok sevdim. İçten ve samimiydi. Netti. Anlatılmak istenen bu sefer daha sade bir dille aktarılmıştı.
Felaket derecede uykum var, muhtemelen berbat bir inceleme oldu.
Uyandığımda beğenmeyeceğim bir inceleme olacağına eminim.
Eh, seriyi okumanızı önerirmiş miyim? Şans verin derim. Kesinlikle farklı ve doğal bir havası var.
Son olarak, Sandman bize ne vaat ediyor? Her şeyi. Bazı romanlar denizdir, büyük gözükür; ama okyanus kadar engin değildir. Sandman bir okyanus. Yahut ben öyle düşünüyorum.
Çizgi romanları genelde pek sevmememe rağmen Sandman serisi benim de kutsal kitaplarımdan. İlk kitaba yaptığınız “başlangıç gibi başlangıç” yorumuna da aynen katıldım. Eminim ki serinin kalanını da çok beğeneceksiniz.
Hazır çizgi roman eleştirildi ben de ufak fikrimi belirtiyim. Öncelikle çizgi roman ile olan ilişkim Sandman’ın ilk 9 kitabı, Watchmen’in 12 bölümü ve Swamp Thing’in bir bölümünü kapsıyor. Sıradan süper kahraman çizgi romanları iç ama hiç ilgimi çekmediği için bakma gereği bile duymadım.
Japon mangalarını -ve diğer asyalı türevlerini- okumayı çok sevmeme rağmen neden Amerikan çizgi romanlarını sevemediğimi şimdi anlıyorum. Çünkü mangayı eser olarak görürken çizgi romanı ürün olarak görüyorum. Manga’nın hem yazım he de çizim olarak tek bir elden çıkması, yazımı olduğu kadar çiziminin de bir değerlendirme kriteri olduğunu göz önünde bulundurursam “kalite” ölçütünde manga benim gözümde diğer türlere kıyasla birkaç seviye yukarıda bulunuyor.
Beğenmezsem kapınızı çalar ve tüm kabahati üzerinize bırakırım.
Bana göre de manga, çizgi romandan her türlü daha nitelikli fakat sektörün gidişatı yüzünden manga alanında ciddi bir gerileme olduğunu düşünüyorum. Maalesef yıllardır manga sektörü de aynı halde. Anime stüdyolarının manga uyarlamaları yüzünden özgün seri görmek artık gittikçe zorlaşıyor.
Birbirinin kopyası konular ve karakterler görüyoruz hep. Bu sebeple çoğu mangaka da sektöre uyup benzer seriler yazıyor ya da yeteneksiz olanların ekmeğine bal sürülüyor. Anime ve manga kitlesinin büyük yüzdesi genç yaşa hitap ettiği için her sene; Naruto, Bleach, Fairy Tail vb. türevleri çıkıp büyük övgülerle piyasada adını duyuruyor.
Ben bu tarz şeylerin yapılmasına karşı falan değilim lakin gerek karakter yapıları olsun gerek hikaye işlenişi olsun gerekse büyü türleri bakımından çok bariz şekilde taklit piyasası var.
Hatırlarsanız, 1-2 sene çok ciddi şekilde isekai furyası olmuştu. Kusacaktım. Isekai yapılmasın demiyorum, yorum getirilecekse mesela Re:Zero gibi yorum getirilebilir. İnsanlar Re:Zero’nun isekaiye getirdiği yorumun farkında değil bence. Psikolojik, trajedik ve öngörülemez bir anlatım tarzı var. Karakterini desen sünepenin teki. Türdaşlarıyla karşılaştırayım diyorum, hiçbirine benzemiyor. Youjo Senki de farklı bir yorumdu. Öteki isekailerin %99’u lay lay lom.
Nerede Monster, Kaiba ve Serial Experiments Lain gibi özgün seriler?
Son zamanlarda gördüğüm en özgün yapım Made in Abyss olabilir. Bence şaheser olacak bir yapıt. Bir şeyden esinlenilmiş mi bilmiyorum ama her şeyiyle özgün. Fantastik unsurların hepsi var, ama demek ki uğraşılınca özgün bir yapım ortaya çıkıyormuş.
Şimdiki serilerin hepsi tencere gibi aynı sesten çalıyor.
Bir çayımı içersiniz, “Allah allah nasıl olmuş o ya” deyip bi şans daha vermeniz yönünde ısrar ederim ben de
Esasında manga’nın da bu konuda geri kalır yanı yok pek, ama
bu saydıklarınızla öne çıkıyor. Bir de global olarak ağır bir şekilde pazarlanan "nerd kültürü"nün bir parçası değiller, ürünler buna göre şekillenmiyor. Şimdilik. Ne zaman manga fanlarıyla tutan bir Big Bang Theory çekilir, o gün mangalar da okunmaz olur diye düşünüyorum hocam net.
Bu konuda ben de her fırsatta yakınıyorum hocam. Favori animelerimin tamamı artık en az 10 yaşında.