Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Evet, ama kitabın ilk ismi “Ten Little Niggers” :slight_smile: Bariz ırkçı bir argo. 60’lardan sonra ABD’de nigger başlıklı kitap satmak yürek isterdi.

Ek: Bu arada Ten Little Niggers 1939’da yayımlanmış, ismi 1940’da And There Were None olarak değiştirilmiş. Yeni bir durum değil yani; Türkesindeki isim değişikligi, “zenci” kelimesinin demek ki artık yavaştan ırkçı olarak görülmesi yüzünden.

4 Beğeni

Bir ara Ten Little Indians olarak da basılmış. Christie nasıl bir ad seçmişse, olay olmuş. :slight_smile:

2 Beğeni


Eduardo Galeano - Tepetaklak

Bu sene okuduğum en iyi kitap olabilir. Galeano’ya bayıldım. Her ne kadar politik olarak uyuşmasak da ifşaatını yaptığı dünya ortak düşmanımız. Kitap bir okulu tanıtıyormuş ve dersler veriyormuş gibi yazılmış. 6 ana başlık (ders) var, hepsinin de alt konuları var. Bu konular diktatöryal rejimlerin içyüzünden tutun da büyük şirketlerin doğayı mahvetmesi gibi son iki yüzyılın aşikar meseleleri. Fakat yazar bu konuları öyle güzel ele alıyor ki, konular ağır olsa da oldukça rahat anlaşılabilir bir halde bulunuyor. İçindeki resimler ise Jose Guadalupe Posada’nın gravürlerinden seçilmiş. Oldukça uyumlular. Aynı şekilde en çok alıntı yaptığım kitap da bu olsa gerek.

Her bölümden tuttuğum genel notlar:

• İlk konu okul hakkında bilgiler. Tersine dünyanın ne olduğundan bahsediyor. Tersine dünya okulu her şeyin tam zıttının eğitiminin verildiği bir okuldur. Yani normal okullar gibi her şeyin iyi yönlerini anlatmaz, aksine günümüzün saçmalıkları yüzümüze vurur. İkinci alt konu çocuklardır. Bu dünyanın çocuklarımız üzerinde yaptıkları, zengin çocukları korunaklı dünyaya, fakir çocukları tehlikeli dünyaya ve orta sınıf çocukların ise televizyon, eğitim ve internet aracılığıyla beyinlerinin uyuşturulmasına değinir. Üçüncü alt konu adalet ve eşitlik üzerinedir ve dünyadaki sözde eşitlikten ve güç sahibibin tekelinde olan adaletten bahsedilir. Dördüncü konu ise ırkçılık ve cinsiyetçiliktir. Siyahlara, kadınlara ve melezlere yapılan ırkçılık önümüze bu bölümlerde açıkça sunuluyor. Suç oranları ve ölüm oranları ile azınlık sınıfların hali ortaya konmakta.

• İkinci bölüm korku üzerine yazılmış. Üç alt başlıktan oluşuyor. İlk konu korku eğitimi, hepimiz özellikle son yüzyılda polisler ve askerler aracılığıyla korkuyu içimizde hissetmeye başladık. 20-30 yılda bir darbe, büyükşehirlerimizin sokaklarında suç, devlet görevlilerinin sicilinde uyuşturucu olayları görüyoruz. Korkuyla eğitildik, kameralarla izleniyoruz. İkinci konu ise korku endüstrisi. Özel cezaevleri ve özel polisler ile suç oranları düşse bile mahkum sayısı artıyor, insanlar suçlu olmaya ya da suçludan korkmaya itiliyor. Son teknoloji aletler ile mahkumların rehabilite olma olasılığı sıfırlanıyor, çünkü her mahkum para demektir. Üçüncü konu büyük güçlerin ısmarlama düşmanlar yaratması, uyuşturucu ile mücadele ettiklerini söyleyip ülkelerini uyuşturucunun merkezi haline getirmeleri işleniyor. Yaratılan bu kurmaca düşmanlar bizzat devletlere yarıyor, ülkemizde her toplumsal harekette ortaya çıkan bazı gruplar da bu ısmarlama düşmanların bir çeşidi olsa gerek.

• Üçüncü bölüm etik üzerine. İki alt konu var. İlk konu güç çeşitleri. Emperyal Güç, yani Kraliçe Victoria’nın gücü; Sırrın Gücü, yani diktatöryal rejimlerin ve uyuşturucu-silah ticaretinin bankaları üzerinden yapılmasına izin veren İsviçre’nin gücü; İlahi Güç, yani Katolik dinini sömürerek zenginleşen ve sonra iflas eden Banco Ambrosiano; Politik Güç, özellikle Güney Amerika’da politikacıların devleti soyup soğana çevirdikleri halde cezasız kalmaları; Rehinecilerin Gücü, dünya ülkelerini borçlandıran ve bu borçları yeni borçlar ile ödeyen Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu; Küresel Güç, sosyal adaletsizliği arttıran Thatcher ve Reagan gibi yöneticiler ve verdiği borcu ticari satış ile alan üst şirketler; Kumarhanenin Gücü ise Wall Street adı verilen “mantıklı” kumarhanenin binlerce insanın parasına suistimal etmesi. İkinci konu ise iş ve işsizlik. Hepimiz önce iş bulma, sonra onu kaybetmeme korkusu içindeyiz. İstediğin kadar iyi çalış, iş seni bulamıyorsa kolay gelsin.

• Dördüncü bölüm dokunulmazlık sahibi sınıflar üzerine. Buranın ilk konusu ise vaka incelemeleri. Değinilen vakalar arasında, Shell ve Chevron gibi büyük petrol şirketlerinin Nijer Nehir Deltasını yok ettiklerini ifşa ettiği için infaz edilen Saro-Wiwa isimli yazar, yine Shell’in Curaçao adasına kurduğu rafineri yüzünden ada sakinlerinin zarar görmesi üzerine rafinerinin kapanması emri gelmesi ama Shell’in 400 milyon dolarlık tazminatı ödemek yerine bir dolara rafineriyi devlete satması, Chevron’un mavi kelebekleri koruma kampanyası adı altında dünyayı kendi çevreci algısı içinde kirletmeye devam etmesi, Brezilya’da köylülerin cesio 137 adı verilen radyoaktif mavi taşı bulup bu taşı üstlerine sürünce ışık saçtığı fark ettiklerinden tüm köy mahvolması, Meksika’da 92 depreminde binlerce insanın malzemeden çalınmış binalar yüzünden ölmesi (yakında bir benzerini Türkiye’de yaşamamamız için bir sebep yok), gezegeni kirletmekte başı çeken General Electric, DuPont ve Westinghouse gibi firmaların kendi yarattıkları çöpü temizlemenin de endüstrinin sahibi olması, mayınları döşeyen CMS ve British Aerospace gibi şirketlerin yine mayınları temizleme ihalesi almaları, Pinochet’in suçunu karşılık ödül, Arjantin diktatörü Scilingo’nun otuz kişiyi köpekbalıklarına yem etmekten değil karşılıksız bir çek yazmaktan ceza alması, ve Latin Amerika’da işlenen politik cinayetlerin gizlenmesi gibi olaylar işlenmiş. İkinci konu, insan avcılarının yani diktatöryal güçlerin askerlerinin dokunulmazlığı. Binlerce insanı öldüren bu rejimler bedelini asla ödememiştir. Üçüncü konu, gezegeni yok edenlerin, yani atıklarını güneye gönderen ve yine fabrikalarını güneye kuran şirketlerin ve devletlerin cezasız kalmaları ve 25 milyon insanın bu yüzden evsiz kalmasıyla ve dahasının da kalacak olmasıyla alakalı. Dördüncü ve son konu kutsal otomobilin dokunulmazlığı, yani motorlu taşıtların mutlak hakimiyeti ile dünyamızın günden güne kirlenmesi, güzel havalar anlamına gelen Buenos Aires kentinin dünyanın havası en hızlı kirlenen kentlerden biri olması gibi sorunlara değiniyor.

• Beşinci bölüm yalnızlık üzerine. İlk konu da tüketim toplumu ve içinden çıkılmaz amansız yoksulluk. McDonald’s’ın, Mercedes’in ve Rolex’in dünyası. İnsanların sadece alışveriş arabalarını doldurup tüm şehirlerini sarmış o alışveriş merkezlerinden bir sakız dahi almadan çıkmaları. 1998’de Buenos Aires’de bir adam karşıdan karşıya geçerken telefonuyla konuştuğu için öldü, öldükten sonra fark edildi ki, adam telefonla konuşmuyordu; telefon oyuncaktı. İkinci konu ise iletişimsizlik. Hem de iletişim en kolay olduğu iddia edilen internet çağında. Fakat internetin iletişimi kurmaca, ve o insanlara şiddetten fazlasını sunmuyor. Televizyonlar tamamen politik güçlerin elinde, artık bize radyo yeniden cazip gelmeye başlıyor, çünkü sadece radyo dinlerken gözümüzün önüne güzel şeyler geliyor.

• Altıncı ve son bölüm ise karşıokul. 20. yüzyılı, yani binyılın sonunu genişlemesine el alıyor yazar. Binyıl sonunun vadi ve ihaneti, yani barış ve gelişme çağı olması beklenen bu binyılın hızlıca adaletsizlik sürecine dönüşmesi, henüz ilk yarısında yıkıcı savaşlara sahne olması konu alınmış. Fakat yazar biz insanlara dünya için henüz umutların kaybolmadığını, kayıpların geri kazanılabileceğini söylüyor. Fakat 98’de yazılmış bu kitaba 2021’de yorum yapan biri olarak şunları rahatça söyleyebilirim ki, hiçbir şey daha iyi değil. Son sayfalarda ise yazar bize iyi bir dünya hayali kuruyor, tüm şu yazdıklarımın olmadığı bir dünya.

Okuduğum en iyi kitaplardan biri ve Galeano okumaya devam edeceğimi düşünüyorum. Sipariş listeme bir Galeano kitabı ekledim bile. Herkesin kesinlikle okuması gerektiğini düşünüyorum.
10/10

22 Beğeni

image

Dünyanın Muhtemel Sonları - Berkan M. Şimşek

Storytel Original olan ve Murat Eken tarafından seslendirilen Dünyanın Muhtemel Sonları, Berkan M. Şimşek’ten dinlediğim ikinci kitap oldu (ilk Şaklaban’dı). İlkine göre daha zayıf kalmış bir kitap olarak nitelemek mümkün.

Konusu şöyle:

Emrah işine saygı duyan bir dikizcidir. Belirlediği bir dizi kuralı var ve onlardan asla şaşmıyor: İnsanları dikizlemek için özel bir çaba sarf etmiyor ama aralık bir perde gördüğü zaman da kaçırmıyor. Dikizlediği insanları asla yargılamıyor. Hiçbir şeye müdahale etmiyor. Gördüklerini kimseye anlatmıyor ve arkasında asla bir kanıt bırakmıyor. Belki tam da bu yüzden, birilerinin de aynı titizlikle kendisini izlediğine inanıyor — delirmiş gibi görünse de gayet geçerli sebepleri var.

Ne idüğü belirsiz yaşam koçluğu merkezleri, tuhaf uyuşturucular, kendi kendini çeken elektrik süpürgelerine tapınan tekinsiz kültler, dünyayı TRT’nin yönettiğine inanan insanlar… “Dünyanın Muhtemel Sonları”, hak edilmiş paranoyalara bir güzelleme.

Güzel başlayıp önce garipleşen, sonra iğrence dönüşen (içerdiği ögeler bakımından), sonra tekrar garipleşerek biten bir kitap. Paranoyası olan karakterler de işin içine girince olaylar iyice sarpa sardı, bir ara “ne oluyor ya” diye duraksadığım da oldu açıkçası. Ama eğlenceliydi genel olarak, çok bir China Mieville üstadı sayılmam ama aklıma onun “garip” kitapları geldi.

Yine de tavsiye edebileceğim bir kitap değil. Okuyanların sanırım “bu ne saçma bir kitap be” ve “vay be, çok eğlenceliymiş” şeklinde ikiye bölünmesi muhtemel görünüyor. Ben genel olarak keyif aldım ama dediğim gibi, Şaklaban hem konusu hem de anlatışı ile daha başarılıydı. Kitaba puanım 6.5’tan 7/10.

11 Beğeni

Okumayı en çok istediğim kurgu dışı kitaptı, bakalım…

3 Beğeni

Gantz Cilt 4 bitti.

Gantz küresi ekibi yine garip bir uzaylıyı öldürmeleri için geri gönderiyor. Bu seferki uzaylı Tanaka Gezegeni’ nden geliyor ve biraz daha güçlü. Daha şimdiden üç eleman sizlere ömür.

Çizimleri hoşuma gitmese de hikayesi hoşuma gittiği ve merak ettiğim için yeminimi bozup 4. cildi aldım ve okudum. Şunun çizimleri One Punch Man gibi olsaydı müthiş olurdu.

7 Beğeni

image

Hasbüyü - Terry Pratchett

Evreni onunla tanımaya başladığımızdan mıdır bilemiyorum ama Rincewind’i okumak her zaman keyif verecek sanırım. Hasbüyücülük ve sihirbazların hayatlarına detaylıca girerken evrenimiz de bir tık derinleşti. Ancak bu kitapta maalesef yeni yan karakterleri biraz yetersiz ve verimsiz buldum. Conina, Nijel ve Creosote serinin ilk 4 kitabında tanıdığımız yeni karakterlere kıyasla sönük kaldılar. Kitabın temposunu da bir tık düşük bulunca serinin puan kırdığım ilk kitabı oldu.

16 Beğeni

Brandon Sanderson’dan okuduğum en kötü giriş olabilir. Birinci kısım yaklaşık 600 sayfa ve elle tutulur hiçbir şey sunmuyor. Kaladin’in dramalarını tekrar ve tekrar okuyoruz ve bu beni çok sıktı. Sürekli başı belada, türlü türlü zorluklar çekiyor ve okuyucuyu boğuyor. En azından bende böyle oldu. Genel olarak çevreme baktığımda Shallan karakterinin beğenilmediğini. Hatta aksine bir an evvel o kısımların bitip de Kaladin’e odaklanmasını dilediklerini söylediler. Bende de bunun tam tersi oldu. Kitap bir türlü açılmıyor. Karakter üstüne karakter tanıtıyor ama yarım yamalak. Önemli bir olay oluyor ve siz o konu hakkında bilgi ararken size evrenin genişliğini veriyor. Yetmiyor politik çekişmelere yöneliyor. En sonunda sıra tekrar Kaladin beyzadeye gelince de bir bakıyorsunuz geçmişe gitmişsiniz ancak yine hiçbir şey elde edemiyorsunuz. Konu ve bütünlüğü Shallan’ın çabaları ve Jasnah’ın konuşmaları ilerlettiği için bilgiye susamış gibi Shallan’ın olduğu bölümleri içiyorsunuz ama tükettiğiniz bilgi sizin susuzluğunuzu gidermiyor. Bir takım şeyler de olmasa tamamen pas geçeceğim nadir kitaplardan olacaktı.

  1. cilt o kadar kötüydü ki araya neredeyse 10 tane kitap sıkıştırdım. Şimdi 2. bir şans verip 2. cilde başladım ve yaklaşık 300 sayfa kadar okudum. İlk kısma göre çok çok daha iyi olduğunu gözlemledim. Şimdiye kadar okuduğum en geç açılan kitaplardan birisi olmuş. Gerçi henüz tam olarak açıldığını da söylemem. Kaladin halen 900 sayfadır aynı durumda ve şükür ki geçmiş bölümlerini tamamladık diye düşünüyorum. Kaladin, Shallan ve Szeth’in nasıl fırtına ışığını kullanıyor olmasıyla alakalı hiçbir şey yok. İlk yarısı için 3 puan veriyorum. İkinci kısım içinde şimdilik 3.5 diyorum. Seriye devam eder miyim. Hiç bilmiyorum. İkinci kitabın yani Parlayan Sözlerin ilk kitaptan çok daha iyi olması ve tatmin edici cevaplarla dolu olması lazım ki ben devam edeyim. İlk kitabın goodreads puanı 4.61 ikinci kitabın puanı ise 4.74. Özellikle ikinci kitabın puanı okurlar tarafından bence çok yüksek tutulmuş bu benim için bir umut teşkil ediyor. Ancak ilk kitabın puanı nasıl bu kadar yüksek ben anlayamadım. Belki de son sayfalarda çok iyi şeyler olacaktır bilemiyorum.


Düzenleme.

Kitabın son sayfaları çok heyecanlı geçti. Uzun uzun uzatıldığından şikayet ediyordum fakat bu seferde hızlıca geçilmesinden dolayı rahatsız oldum. Çok fazla olay oldu ve bu olaylar demlenmeden hızlıca bağlandı. Bazı şeyler halen sır olarak kalmaya devam ediyor. Ve yine bazı şeyler hiç beklediğim gibi çıkmadı bu beni ziyadesiyle memnun etti. Shallan’ın Jasnah’ın önünde Shadesmar boyutuna geçmek için o varlıklarla konuşması ve onlarında bize en büyük sırrını ver böylelikle bağımız daha güçlü olur demelerinin akabinde Shallan’ın babamı öldürdüm ben bir katilim demesi beni şok etti. Burada üç farklı şey öğrenmiş oldum. Shadesmar boyutu ne ve Shallan oraya nasıl gidiyor. Konuşan varlıklar neden ona sen nesin diye soruyorlar gibi merak içinde beklediğim sorular birikti. Ben o varlıkları ruhdökümcü ile bağdaştırmıştım fakat Jasnah onları göremiyor ancak alet olmadan da ruhdökebiliyorlar. Sanırım ilerleyen kitapların cevapları bunlar.

Yazılacak daha çok şey var mesela Dalinar’ın görüleri, Hoid’in anlatıları ve Kaladin’in kendini keşfetmesi gibi. İlk başta çok rahatsız olmuştum ama şimdi kitabı sevdiğimi görebiliyorum. Farklı bir bakış açısıyla okumakta fayda var. Karakter özünde değil de evren bazında baktığınızda kitap daha okunabilir oluyor. Son sayfaların güzelliği ve hikayenin nereye gideceğini ve nelerin yaşanacağını merak ettiğim için gönül rahatlığı ile 9/10 veriyorum.

8 Beğeni

Hayret, benim de seri içerisinde en beğendiğim kitabı ilk kitap. :smile:

3 Beğeni

Kaladin’i görmekten nefret eder hale geldim. Sakız gibi uzatmış Kaladin bölümlerini adete küçük Emrah. Konu bir yere gitmiyor. bir şeyler oluyor ama buna söylenmiyor. Planlar yapılıyor ama uygulanması ve açıklanması ki dediğim gibi daha henüz bir açıklama alabilmiş değilim. Çok yavaş anlatıyor olayları. Arkadaşlarım biraz daha sabırlı ol Arap atı gibi açılıyor dediler. Dört gözle açılmasını bekliyorum. Kitabı okurken notlar almasaydım sanırım 2. cilti okumazdım.

3 Beğeni
  1. cilt diye söyleyince siz ben de 2. kitap olarak değerlendirmişim yanlışlıkla. Evet, ilk kitabın ikinci yarısı daha net ve hareketli; ancak bir şeylerin açıklanması adına çok fazla bir şey vermeyeceğini de belirteyim. Evrenin çoğu sırrı 3. ve 4. kitapta açığa çıkıyor. İyi okumalar, umarım 2. ciltte aradığınızı bulursunuz.
2 Beğeni

Sanderson’un yazarlık yeteneği (nitelik olarak) pek fazla değil. Dolayısıyla karakterleri hikayeye yedirerek tanıtmak yerine başta tamamen tanıtıp sonra azar azar değiştirmeyi tercih ediyor. Sizin bahsettiğiniz kısımlar da karakter tanıtma kısımları; asıl olaylar başladığında karakterler de hikayenin içinde yerlerini buluyorlar.

Fırtınaışığı, karakter odaklı bir seri gibi gözükse bile aslında evren odaklı bir seri (yazarın diğer serileri gibi). Ana karakterler derinlikli gibi gözükse de aslında pek bir özgünlükleri olmayan sıradan karakterler. Buna karşın serinin anlamlılığı yan karakterlerin küçük küçük ama birleşince anlam kazanan kısımlarından geliyor.
X eskiden şurda askerdi, şuna hizmet ederdi, Y şu ırktandı onlar şuna inanırdı, Jasnah’ın şöyle araştırmaları vardı şunu buldu, Dalinar’a Karadiken derlerdi gibi; yazar serideki anlamlılığı karaktere atfetmek yerine bölüştürüp tüm evrene dağıtıyor.

Tavsiyem: Fırtınaışığı’nı ana karakterlere değil, evrene odaklanarak okursanız daha fazla mutlu olursunuz. Eğer Asoiaf gibi Kralkatili gibi okumaya çalışırsanız Kaladin’in efkarıyla, Shallan’ın köylü kurnazlıklarıyla uğraşmak zorunda kalırsınız.

5 Beğeni

Sanderson ile ilgili okuduğum en iyi tavsiye bu. Bu dayının karakterlerinde hep tam adını koyamadığım bir "çiğ"lik oluyor. Okudukça benim kafamda bullet point’ler canlanıyor karaktere dair. Sanderson’un formulaic yazımına her fırsatta giydiririm, ama bu konuda en berbat olma payesini karakterler alıyor bence.

ek: Bu “çiğ karakter” mevzusu Zaman Çarkı’nda bile benim gözüme batan bir sorun. Yani hakkını yemeyelim, harika bir last battle yazmış reis. Ama son 3 kitapta eklenen yeni karakterler bariz Sanderson imzası taşıyor (Androl mesela). Eskilerin bir kısmı da bu çiğlikten, olmamışlıktan nasibini alıyor (Mat mesela). Bu arada Mistborn, Steelheart gibi kitaplarda durum bence çok daha vahim yahu, Stormlight Archive’da bu kitaplara kıyasla daha insan karakterler var.

7 Beğeni

Düzenlemeni de okudum. Kitabın bitmesine çok az kaldı geri kalanını senin önerdiğin şekilde değerlendirerek okuyacağım. Belki benim için bir fark yaratır. Denemekten zarar gelmez. :krs:

@nefarrias_bredd Ben Zaman Çarkı okurken hiç bunalmadım. Herhangi bir çiğ karakter mevzusuna da denk gelmedim. Şu an kaldığım yere kadar da neredeyse hiç şikayet etmedim. Sadece serinin 1. kitabında ufaktan sorunlar yaşadım o kadar. Sanderson kitaplarına gelirsek Türkçeye çevrilmiş tüm kitaplarını okudum. Steelheart serisini de pek beğenmedim ama Mistborn serisine bayılıyorum. Bence harika bir YA seri. Hatta şöyle bir şey okumuştum. Sanderson abimiz asıl yazma işi olarak stormlight archive’ın üstüne duruyor canı sıkılmasın diye de mistborn karalıyor yazılmıştı. Bana göre Son İmparatorluk kitabı Kralların Yolundan daha iyi. Evet çok fazla tesadüfi şeyler var lakin bence daha iyi yazılmış.

3 Beğeni

Nerde kaldınız bilmiyorum ama Sanderson 12-13-14’ün yazarı sadece hocam.

Ben de çoğu kitabını okudum onun, hatrı sayılır ölçüde de eğlendim. En nihayetinde zaten bu işler biraz da zevk meselesi hocam, ama çoğu yazardan çok daha “formulaic” ve sistematik çalıştığı objektif bir durum. Bu durumdan ben şahsen rahatsız oluyorum, ama herkesin aynı ölçüde rahatsız olmayacağı gibi bu tarzdan zevk alanlar dahi gördüm.

Sanderson’ın yazma hızı çok saçma yahu. Sürpriz olarak bir kitap çıkaracağını açıklarken bir keresinde “şaka şaka iki kitap yazdım köftehorlar hadi yine iyisiniz” demişti.

4 Beğeni

Öncelikle neden sevmediniz şeklinde bir şey yazmadım. Cevap verirken sanırım biraz öyle gözüktü.

En son 10. kitabı bitirdim ve biraz araya farklı kitaplar soktum. Sanderson’un yazdığı kitaplara az kalmış. Önümüzdeki bayram tatilinde seriyi bitiririm diye düşünüyorum.

Tabii zevk meselesi. Herkes aynı şeyi sevemez. Benim çoğu arkadaşım Kralların Yolunu ayıla bayıla okumuşlar, ben ise neredeyse nefret ettim. Sanderson bence çok yaratıcı bir insan. Çok takdir ettiğim yönleri var ama bu kitapta ben istediğimi alamadım ne yazık ki. Tek umudum son sayfaların çok farklı geçecek olduğunun söyleniyor olması.

Yeri geliyor sırf bu özelliğinden dolayı KKG serisini tamamlarsa Sanderson tamamlar diyoruz. Ancak son zamanlarda deneyimlediğim kadarıyla asla Patrick kadar iyi bir şekilde yazamıyor. Şahsen ben şayet seri yarım kalırsa Sanderson’un yazmasını istemem. Sanki Stephen King abimiz gibi olmaya başladı(belki de hep böyleydi de ben yeni fark ediyorumdur.). Her gün bir kaç sayfa yazmam lazım şeklinde bakıyor olaylara. Tutku değil de zamanında teslim edilmesi gereken işler olarak görüyor kendi eserlerini. Lakin şu ana kadar ben hiç şikayetçi değildim. :slightly_smiling_face: İstediğimi alamayınca hemen gözümden düştü… Herkes parlayan Sözlerin daha iyi olduğunu söylüyor hatta bir arkadaşım neredeyse her şeyi 2. kitaba bırakmış yazmış dedi. Belki de ben karar verme konusunda aceleci davranıyorumdur.

3 Beğeni

Ben buna katılamadım hocam pek, Sanderson’u tek kelimeyle tanımlayacak olsam kullanacağım kelime daha çok “detaycı” olurdu. El yapımı kilimler gibi düşünüyorum biraz; kilim ticari olarak feasible bir hızda ve kalitede ilmek ilmek işlenmiş, kilimliğini yapıyor. Ama motifler bin yıllık, desen formulaic, vs.

Hocam birinci kitabın ağırlıkla girizgâh olduğu konusunda katılıyorum, ama şahsen ben bir ile iki arasında muazzam bir fark hatırlamıyorum. Kaladin’in brood’laması hiç bitmiyor ama ilk kitabın sonlarına doğru biraz daha açılıyor orası doğru. Bana sorarsanız ilk kitabın sonuna kadar gelmek, orda devam edip etmeme kararı almak bence mantıklı. (Yemingetirten -3. kitap- spoiler’ı) Şahsen ben 3. kitabı çıktığı gibi bitirmiştim ama hikaye jrpg senaryosuna döndü, 4. kitabı aylardır okumak için motivasyon bulamıyorum.

2 Beğeni

Bu cilt yoğun mitoloji içeriyor; İbrahimi dinlerden; İskandinav’dan; İncil’den; Mısır’dan; Asya’dan.

Son günlerde oldukça keyifsizim. Bu kadar kaliteli bir cildi daha tutkulu okuma fırsatı kaçırmış olmama üzüldüm. Bu cilt, ikinci ciltle beraber tepede yer alıyor benim için. Mitlere ve ‘dinlere’ sağlam eleştiriler vardı.

Serideki en hoş durum, Düş Dokuyan’ın, Morpheusumun bir Rockstar olarak resmedilmesi olabilir. O, çizgi roman evreninin Rockstar’ı. Watchmen dışında başka bir çizgi roman okumadım. Söylemim iddialı. Ama iddiamın sonuna kadar arkasındayım. Umarım yanılırım o ayrı. Yanılırım ve Sandman gibi kaliteli çizgi roman okumuş olurum. Fakat ümitli değilim. Fazlasıyla zor bir ihtimal.

Üzerinde düşünülecek bir seri. Tekrar tekrar okuyabileceğim bir seri. Ve özellikle doğal bir seri. Ufak tefek mizahi kısımları bile doğal.

Seriyi okuyan arkadaşların bilgi birikimi olması gerekli mi? Gerekli. Bazı göndermeler için kesinlikle gerekli. Aldığınız hazzı iki katına çıkarır. Fakat bu ciltte, Gaiman mitolojiyi boğmadan tanıtıyor okuyucusuna. ‘‘Ben size ucundan tanıttım, içinizdeki dürtü uyandıysa eğer, gidin kapsamlı öğrenin,’’ demiş diyebilirim.

Özellikle, ‘‘Aha bu sefer silah patlayacak’’ tarzı bölümlerde olayın felsefik bir şekilde bağlanması hoş bir durum. Ulan silah bi patlamadı, oluyorsun. Bu doğru. Sonra fark ediyoruz ki silahın patlamasına hiç gerek yok. İyi ki patlamamış o silah. Zaten Rockstar’ın mekanında kimse elini kendi enstrümanına götüremez.

Bu ciltte sevmediğim tek bir kısım oldu. O kısmı hafızamdan silsem 10/10 yapıştırırım. Böylesine incelikli düşünülmüş bir eserde kastettiğim kısım fazla basit bağlanıyor. Veya ben öyle algıladım. Seriye re-read yapacağım zaten. Düşüncelerim bir dahaki okumamda değişebilir.

Ana menünün sonuna geldik. Sırada tatlılar var.

Seriyi önerir miyim? Önermem. Önermiyorum; çünkü seri fazlasıyla iyi ve cüzdanınızı yakacağı aşikar.

Seri hakkında ne söylersin? Akışına bırak. Nehrinde sürükleyecektir seni.

Gaiman fanlığı seziyorum sende, umarım yanılıyorumdur? Yanılıyorsun. Gaiman’a romanlarıyla başladım. Kendisini abartılmış buldum. Ve sebebini Sandman’e bağladım. Haklıymışım. Sandman, Gaiman’a karşı negatif bir bakış açısını pozitif yapacak denli kaliteli. İnsanların muhakemesini yanıltıyor olabilir.

Seriyi okumayıp dizisini bekleyen arkadaşlar; sakın yapmayın. Cıkh. E-eeh. Yapma. Bu edebi lezzetten mahrum kalma.

Pek detaya inemediğimi hissediyorum. Hakkını vererek anlatamadığımı düşünüyorum. Eğer öyleyse, bu ciltlik affınıza sığınıyorum. Bitap halde olmama rağmen, düşüncelerim aklımdan uçup gitmesin diye yazmak istedim. Yoğun bir hafta, yoğun bir gün.

Eh, top artık aynı zamanda seriyi okuyan forumdaşlarımda. Eksik gördüğünüz kısım varsa sakınmadan ekleyebilirsiniz.

12 Beğeni

image

Bu kitaba başlayalı uzun zaman oldu ama ne yazık ki daha 150. sayfasındayım. Evren mi beni çekmedi, Severian’ın ihtiyatsızlığı mı beni sıktı ya da bu yaz sıcağı mı beni sıktı bilmiyorum. Kitap gitmiyor, okuyasım gelmiyor resmen. Baş karakterimiz bir noktaya ulaşabilmek için o kadar saçma sapan badeliler atlattı ki bu bana çok aşırıcılık gibi geldi. Seriyi beğenemedim, ana karakteri sevemedim, yazarın evreni tanıyabilmek için verdiği küçük küçük parçalara sinir oldum. Toplumun büyük bir bölümü bu seriyi sevebilir ama ben sevemedim.

14 Beğeni

Warren Ellis - Planetary Cilt 1: Dünya’ nın Dört Bir Yanında ve Diğer Öyküler bitti.

Uzun aylar önce merak ederek ve hevesle aldığım fakat okumadığım çizgi romanı bugün okudum. Bir çizgi roman serisi kendisi. Kaç cilt olduğunu bilmiyorum ama 25 cilt olduğu konusunda veriler var. Dünyamızda gerçekleşen paranormal olaylar ve arkasındaki sırları araştıran 3 kişilik bir süper insan ekibinin maceralarını anlatıyor çizgi roman. Ekipte 100 yaşında havanın ısısını düşürebilen bir adam, çok kuvvetli bir kadın ve makinelerle iletişim kurabilen bir adam daha var.

Çizgi romanda ekibin araştırdığı gizemli 6 hikaye var. Her hikaye - çok harika olmasa da- güzel konulara sahip. Diyaloglar akıcı. Çizimler hoşuma gitti. Konusu şimdilik gizemli ve merak uyandırıcı. Arka sayfada dediği gibi ‘’…Warren Ellis PLANETARY’de modern süper kahraman geleneğini baştan aşağı değiştirerek tüm zamanların en sıra dışı çizgi roman hikâyelerinden birini anlatıyor.’’ bir durum ilk sayı itibariyle yok ama İkinci cilt de rafta duruyor ve bana göz kırpıyor. On üzerinden yedi ve buçuk. :smiley:

8 Beğeni