Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Ahraz-Deniz Gezgin
Can Yayınları

Meşhur Ahraz ile nihayet tanıştım. Kitaptan önce ahrazın ne anlama geldiğini bilmiyordum. Doğuştan sağır ve dilsiz kimseye denirmiş. Hikayenin göbeğinde bir ahraz oğlan var; İsrafil. Kendisinden kadersiz anası Adile ile kağıt toplayarak hayatta kalmaya çalışıyorlar. Annesinin kapıları hayata sıkı sıkı kapalıyken oğlan örtmüyor kapılarını, kendi kuyusunun eşiğinden hayata bakıyor. Günün birinde de Marangoz Yusuf ile göz göze geliyor ve çıkıyor kuyusundan. Kasabaya iki yabancının gelmesiyle de olaylar gelişiyor :slight_smile:

Hadi bizim oğlan ahraz ama Marangoz Yusuf da çok konuşkan biri değil. Benziyorlar bence birbirlerine. Sadece onlar değil birbirine benzeyen. Kitapta yer alan karakterlerin sanırım hepsi doğuştan yaralı. Bir bıraksalar herkes birbirinin yarasını saracak, ama işte bırakmıyorlar ki yaşasınlar.

Çeşitli mecralarda kitabı o kadar çok gördüm hakkında o kadar çok beğeni yazısı okudum ki merakım kocamandı. Kitap baştan sona kadar toplumun kendisinden farklı olana acımasızlığı ve linç kültürü üzerine. Daha önce bu konularda çok daha iyi romanlar okuduğumdan belki de, bana çok geçmedi, pek etkilenmedim. Bence bunun nedeni kitabın, yazarın ilk romanı olması. Sanki yazar roman tekniğinde biraz acemi gibiydi :see_no_evil:. Mesela, kitabın son 20 sayfasında olaylara dahil olan bir Zehra var . Zehra 'nın hikayesini neden okuduk anlamadım. Bence gerekli değildi. Fakat bu kitapta alkışı hak eden önemli bir şey var; yazarın üslubu. Karakterlerin yaşadığı korkunç travmatik olaylar yazarın masalsı üslubu ile o kadar inceliyordu ki adeta saydamlaşıyordu. Anlatılan olaylar korkunçtu, ama şiirsel üslup ile görülmez oluyordu. Gerçekten düşündüğüm şey mi anlatılıyor diye birkaç defa geriye dönüp tekrar okudum.

Son olarak; kitabı süslü, incelikli üslup sevenlere, masal ve mitolojiden hoşlananlara tavsiye ederim. Yazarın 2020 yılında çıkan bir romanı daha varmış. Benzer konsept ve üslupta olduğunu düşündüğümden onu da alıp okurum. :raising_hand_woman:

12 Beğeni

Ahraz kelimesinin gerizekalı şeklinde bir anlamı var sanıyordum. Çok yanlış kullanıyormuşum ben.
Sağır ve dilsiz olduğu için zeka geriliği vardır bu kişilerde ama bundan sonra kolay kolay kullanmam ben bunu.

2 Beğeni

Ben daha önce duymamıştım. Kaba saba kişi anlamında da kullanılıyormuş sanırım. Kelimenin yan anlamı mıdır bilmiyorum :thinking:

2 Beğeni

Halk arasında sağır ya da hem sağır hem dilsiz kişiler için kullanılıyormuş. Başka bir anlamı varsa bile yazmıyor.

2 Beğeni

Adsız3

BENİM ADIM FERİDUN - MAHİR ÜNSAL ERİŞ

Az önce başlayıp bitirdim. Kitap 40 sayfa ama 20 sayfa çizimse 20 sayfa kadar da yazı var. Yani tam çerezlik bir kitap. Yazarın anlatım şekli çok güzel, samimi, sıcak bir anlatım şekli var. Hikayeyi ve çizimleri de beğendim. Yazarın diğer kitaplarını da alacağım gibi gözüküyor. Konu olarak aşk acısı çeken, üzgün, kendisini yalnız hisseden bir adamın bu acıyı unutup, kafa dağıtmak için hiç tanımadığı insanların düğününe davetsiz girmesiyle başlıyor ve… burada kesiyorum. Çünkü hikaye çok kısa olduğu için gerisi spoiler’a girebilir. Herkesin iyiliği için burada nokta koymak daha iyi gibi gözüküyor :smiley:

Şunu da ekleyeyim: Bu kitabın filmi de varmış hatta Çağan Irmak yönetmiş ve film beğenilmemiş. Bunun nedeni çizimleri çıktıktan sonra 20 sayfa kadar bir yazı kalıyor yani hikaye 20 sayfa. Bu sayfadan 2 saatlik film çıkartacağım diye uğraşırsan, hikayeyi; ‘‘ama filmini çekeceğiz’’ deyip saçma sapan bir şekilde uzatırsan olacağı bu. Yok damadın kuzenine aşık olmuş da bilmem ne. Kitapla alakası olmayan bir senaryo.

Neyse;

Herkese iyi akşamlar ve iyi okumalar dilerim :coffee:

14 Beğeni

Leon Bloy - Sevimsiz Öyküler

Borges’in Babil kitaplığında 2. kitabı okudum. Leon Bloy gerçekten de son derece “sevimsiz öykülere” imza atmış. Özellikle sonlarıyla öykülerin neredeyse hepsi insanı gerçekten üzüyor. 2-3 sayfalık kısacık bir öyküyü bile hızla dramatik bir finale bağlayabiliyor Leon Bloy.

Yazarı ilk defa okuyorum ve öykülerini okurken sanki yeraltı edebiyatının ilk örneklerinden birini okuyor gibi hissettim. İnsanların konuşmaktan, bahsetmekten hoşlanmayacağı olayları ve insanları konu edinmiş. Pek iyimser biri olduğunu söyleyemeyiz. Negatif bir enerjisi var. Bu durum edebiyatına ise pozitif yansımış. Kara mizah ile yeraltı edebiyatı arasında bir yerlerde kendine güzel bir yer buldu benim hafızamda.

Tavsiye edebileceğim bir eser.

goodreads

13 Beğeni

A LITTLE HATRED (AGE OF MADNESS #1)

Yazarı tanımayanlar için: A Little Hatred, Türkçe’ye çevrilmiş Kadim Kanunlar üçlemesinin 28 yıl sonrasında geçen yeni bir üçlemenin ilk kitabı. Tekil kitapları da saydığımızda Kadim Kanunlar dünyasının 8. kitabı.

Teknik olarak seriye bu üçleme ile başlanabilir ama bence büyük bir hata olur. Birçok yan karakter ve dünya daha önceden bilindiği varsayılarak yeterince tanıtılmamış. En azından Kadim Kanunlar’ı okumuş olmak lazım. İki üçleme arasındaki tekil kitaplar Türkçe’ye çevrilmedi ama onları da okumanızı öneririm. Özellikle The Heroes kitabında yaşananları bilmemek kafanızı karıştıracaktır. Diğer iki tekil kitaba da göndermeler var ama onlar daha ihmal edilebilir düzeyde.

Bıçağın Kendisi çok sakin ve yavaş bir başlangıç kitabıydı. A Little Hatred ise, biraz dünyayı önceden tanımanın katkısı biraz da yazarın gelişimiyle çok daha sürükleyici bir ilk kitap olmuş. Seriye bir sene sonra dönerken endişelerim yoktu demek yalan olur, ama umduğumu fazlasıyla buldum. Karakterler, üslup, hikaye hepsi özlediğim kalitede. Araya başka kitap atmadan hemen devam kitabına geçeceğim.

19 Beğeni

Ateş Yakmak - Jack London

Kitapta 3 ayrı öykü var. İlk ikisi, Ateş Yakmak’ın farklı versiyonları. Ben, ķöpeğin ana karaktere eşlik ettiği versiyonu daha çok sevdim.
Son hikaye de Lenin’in eşinin, Lenin’e ölüm döşeğinde okuduğu söylenen Yaşama Hırsı’ydı. Bu hikayenin de sonu etkileyiciydi.
Doğa ile mücadeleyi konu alan kitapları sevdiğimden, Jack London okumak benim için çok keyifli.

23 Beğeni

Abercrombie agam fren koymayı unutmuş.

20 Beğeni

Trenle Seyahatin Avantajları- Antonio Orejudo
Çeviren: İdil Dündar
Çınar Yayınları

Şimdi size kapağıyla derin korkularımı harekete geçiren kitabı anlatmaya çalışacağım.

Kitap kocasını akıl hastanesine yatırmak zorunda kalan Helga’nın trenle eve dönerken hastanede psikiyatrist olan doktor ile karşılaşması ve bir şekilde onun hastaları hakkında hazırladığı dosyayı okumasıyla başlıyor. Fakat bu başlama klasik roman örgüsünde devam etmiyor. Katman katman açılıyor diyebilirim. Bir kurguyu takip ediyorsunuz ama zaman ve mekan bütünlüklü kalmıyor. Yazar birkaç yerde dördüncü duvarı yıkarak okuyucu ile direk temas ediyor. Eğitimim edebiyat üzerine olmadığı ve edebiyat üzerine teknik bilgimi de yeterli görmediğim için kitaba direkt post modern demekten imtina etsem de kitabı post modern metinlerden hoşlanan veya farklı bir okuma tecrübesi edinme isteyen kişilere tavsiye ederim. Fakat söylemeliyim ki kitabın kimi bölümleri gerçekten sert.

Şunu da eklemeliyim ki; kitapta üstte parçalı olsa da bir kurgu ilerlerken satır aralarında şizofreni, paranoya veya anti-psikiyatri gibi kavramlar ile reklam ve edebiyat ilişkisi de tartışmaya açılıyor. Bu bakımdan psikoloji veya psikiyatri alanında okumalar yapmayı seven kişilere kesinlikle öneririm. Ben psikolojik rahatsızlıklar üzerine kıt bilgimle bile bu kadar zevk almışken, bu alanda okuma yapan kişiler kim bilir benim yakalayamadığım ne detaylar yakalayacaktır.

Kitaba ilk kez Ayfer Tunç ve Murat Gülsoy’un Boğaziçi Üniversitesi Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi’nde yaptıkları “Diyaloglar” başlıklı söyleşilerinde denk geldim. “Diyaloglar” söyleşi serisini gerçekten severek takip ediyorum. İnceledikleri her kitabı da okumaya çalışıyorum. Bu kitabın incelendiği söyleyişinin linkini ekliyorum. Benim tavsiyem kitabı okuduktan sonra bu söyleşiye de bir göz atmanız. :upside_down_face:

Kitabın ayrıca fiilmi de varmış ama henüz izlemedim :blush:.

23 Beğeni

Bugün ne öğrendim sorusuna cevap oldu, teşekkürler

2 Beğeni

Adsız3

KURT KANUNU- KEMAL TAHİR

KURT KANUNU: Bu kanun ne olabilir diye merak edip araştırınca bunun kurtlar arasında bir dans olduğunu öğrendim. Bu dansta kurtlar yemek bulamadıkları zaman çember oluşturup dönmeye başlıyorlarmış ve düşeni yani en güçsüz, en zayıf olan kurdu yiyorlarmış.

Abdülkerim Bey: Ankara Valiliği de yapmış gerçek bir kişi.

Kara Kemal: İttihat ve Terakki’nin ileri gelenlerinden ve karakol Cemiyeti kurucularından gerçek bir kişi.

Kitabı bitirdim. Yazarın anlatımı çok güzel, sıkılmıyorsunuz. İttihatçılar ile Cumhuriyet’in kapışması olarak da özetlenebilir. Kitabı İttihatçılar gözünden anlatmış yazar ve ilk bölümde Abdülkerim Bey ön planda tutulmuş. Bu bölüm Abdülkerim Bey çapkın olduğu için ve argoda fazla olduğu için biraz bunaltıyor. İkinci Kısımda Kara Kemal (Küçük Efendi)'nin ön planda olduğu kısım, son bölümde Emin Bey isminde başka bir kişinin ön planda anlatıldığı bir kısım. İlk 2 kişi gerçek ama Emin Bey gerçek bir kişi mi bilmiyorum. Konu olarak; Gazi Paşa’ya İttihatçı komitalar İzmir’de suikast gerçekleştirmek için plan yapıyorlar ve Abdülkerim Bey ittihatçıların içerisinde Talat Paşa(Büyük Efendi)'dan sonraki en saygın kişinin ismini Kara Kemal’in haberi olmadığı halde bu toplantıdan onunda haberi varmış, liderimiz o diyerek durduk yere Kara Kemal’in de başını derde sokuyor. Sonra bu suikast işi ayyuka çıkınca Abdülkerim Kara Kemal abisini uyarıyor ve birlikte kaçak hayatı yaşamaya başlıyorlar. Bu sıralarda yazar yer yer ittihatçıları, yer yer hükümeti ve politikalarını eleştiriyor. Olayları ve kişileri şöyle yüzeysel olarak araştırınca kitap yarı kurgu yarı gerçek gibi bir şey olmuş. Yer yer katıldığınız kısımlar oluyor, katılmadığınız kısımlar oluyor ama beğendim. Okumanızı tavsiye ederim. Yazarın okuduğum ilk kitabı oldu ve diğer kitaplarını da alıp okuyacağım. Kara Kemal gerçekten bu işte var mı yok mu bilemiyoruz. Ama İstiklal Mahkemesinden kaçtığı için ve yakalanacağını anlayıp intihar ettiği için ben de varmış gibi bir izlenim oluşturdu.

Herkese keyifli günler ve keyifli okumalar dilerim :coffee:

15 Beğeni

Sıradaki kitaplardan birisi bu olsun o zaman.

image

13 Beğeni

Hem de Uğur Mumcu yazmış. Hemen attım listeye :slight_smile:

3 Beğeni

image
Hasan-Âli Yücel ve Türk Aydınlanması kitabı hayal kırıklığı yaratarak bitti. Çok daha somut bir kitap beklerken Hasan-Âli’nin yaptığı icraatlar dışında her şeyden bahsedilmiş. Bir yerde özellike ayar kaçıp Humboldt’un tarih yazıcılığa bile girdi kitap. Ayrıca Atatürk’ün konuşmalarından vs. alıntılar var ancak okuması gerçekten zordu o kısımları. Elde sözlüğün bulunması gerek o kısımlar için.

Her neyse, Osmanlı Tarihi kitabı uzun soluklu olacak gibi gözüküyor çünkü gerçekten uzun bir kitap.

9 Beğeni

Okumak istediğim eserlerden birisi esasında. Hatta devamlı olarak gittiğim bir sahafçıda 20 TL gibi çok cüzi bir rakkama satılıyordu buna rağmen eseri almamıştım. Bu bahsettiğim geçen sene idi. Tarihi okumalar yaparken hem yerelde hemde uluslararası nıda dikkate alarak okumak en sağlıklı ve makbulü. Denk gelirse bir dahakine almak istiyorum. Az da olsa bu eser için yorumda bulunmanız diğer okuyucular için değerli.

1 Beğeni

Gazi Paşaya Suikast kitabını mı? İzmir suikastı ile ilgili belgesel mi yapacaklar acaba?

Kurt Kanunu kitabı için TRT 'nin çok güzel bir uyarlama dizisi var. Kitaba çok sadık bir uyarlama ve oyuncu seçimleriyle de kitabın uyarlanması çok başarılı.

2 Beğeni

images (1) (1)

Alaycı Kuş

Çıktığı zamandan beri ilgimi çekti, ben de çok bekletmeden okumak istedim. Kitabı beklediğimden biraz daha uzun sürede okudum. Sanırım distopya okumakta eskisi kadar iyi değilim, hayatın gittikçe distopikleşmesi ve de distopyaların bu sebeple ilginçliğini kaybetmesi buna neden olabilir. Ya da ben yorulmuş da olabilirim. Tabii yoğun bir dönemden geçiyorum, onun da etkisi var. O nedenle akıcılık konusunda çok net bir şeyler söyleyemem. Ama yazarın anlatımını beğendiğimi söyleyerek başlayayım.

images (1) (2)

Kitabımız bilim kurgusal ögeler içeren bir karanlık gelecek tasviri. Fazlasıyla melankolik bir hikayeye sahip. 2400’lü yıllarda geçiyor, insanlar kendilerine yardımcı olması için yapay zekalı robotlar üretmişler ve de artık son nesil olan 9. Nesillerle kusursuza yaklaşmışlar. 9. Nesilimiz insan beyninden kopyalanarak yaratılmış. Bu işlem sırasında, örnek beyindeki pek çok anı siliniyor ama arada silinemeyen bazı hisler ve de düşünceler olabiliyor. İşte ana karakterlerimizden birisi Spoffort da böyle bir 9. Nesil. Geçmişin peşinde koşan, beyninin kopyalandığı kisinin hayatını hatırlamaya çalışan bir robot. Konu bu şekilde başlıyor ve 1980’de yazıldığı düşünülürse inanılmaz parlak ve ilgi çekici bir fikir açıkçası. Ama tabii sadece bu boyutta gitmiyor, diğer ana karakterlerle farklı farklı boyutlara gidiyor. Örneğin, insanlar uyuşturucu haplar ve sigaralarla neredeyse aptallaşmış bir şekilde yaşıyorlar (klasik bir distopya olayı tabii bu), robotlar eskimiş, dünya otomatikleşmiş, yani distopyalarda beklediğimiz o karanlık ve umutsuz atmosfer de baya yansıtılıyor ve de karakterlerin gözünden bunun içine iyice giriyorsunuz, çevreyi, ortamı tanıyorsunuz, sorunları yaşıyorsunuz. Sonrasında da kurgu derinleşiyor ve de daha kişisel noktalara ilerliyor. Duygusal boyutlar da eklendikçe bambaşka yönlerde ilerliyor kitabımız. Yani düşündükçe o kadar fazla nokta akla geliyor ki anlatamam. Fazla da tüyo vermeyeyim konusu hakkında ki okuyacakların okuma hevesini baltalamayayım.

Kitabımız distopya demiştim, bence gayet başarılı da bir distopya ama inandırıcılık konusunda belki eleştirilebilir. Yani hafif bir ‘iyimserlik’ ya da ‘düşük inandırıcılık’ havası var, tam isimlendiremedim ama bir şeyler eksik kalıyor bu konuda. Bu bakıma 1984’ten ziyade Cesur Yeni Dünya’yı hatırlatıyor diyebilirim ama okuduğum distopyalar içerisinde en fazla Paul Auster’ın Son Şeyler Ülkesinde kitabına benziyor (yapay zekalı robotlar vs gibi bilim kurgu öğelerini saymazsak). O kitap da oldukça melankolik bir distopyaydı, bu kitap da öyle. Bu kitabı da çok beğendiğimi söyleyebilirim. Bu türden hoşlanan okurlara kesinlikle tavsiye ediyorum. Herkese keyifli okumalar dilerim.

30 Beğeni

Bu kitaptaki tost makinesi fabrikası sahnesini hiç unutmuyorum.

2 Beğeni

THE WISDOM OF CROWDS (AGE OF MADNESS #3)

Bir yandan bir haftada 2000 sayfa okutacak kadar sürükleyici olması, bir yandan da mutlu sona kavuşmasını umduğum tek karakterin rezil kepaze edilmesi ile bana karışık duygular yaşatan bir seri oldu.

Tahmin edilebilir bulduğum, fazla kolay veya fazla hızlı oldu dediğim yerler vardı. Bunlara rağmen hikayesiyle, karakterleriyle ve sürprizleriyle şahane bir üçlemeydi. Kadim Kanunlar’ı okuyanlar ne bekleyeceğini biliyor, okumayanlar da önce onu okusun.

19 Beğeni