Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Bende öyle düşünüyordum ama diğer bazı sitelerde de benzer tanıtım yazısı yazdıkları için toplu bir yanlışlık yoktur heralde diye düşündüm.

Açıkçası kitabı ikinci dünya savaşı hikayesi diye almıştım. Büyük süpriz oldu benim için ama güzel gidiyor.

1 Beğeni

Cahilliğime verin ama neden domuz değilde “Domuç”

1 Beğeni

Estağfurullah olur mu öyle şey :slight_smile: Jack adlı çocuk daha konuşmaya yeni başladığı zamanlar da oyuncak domuza sahip olduğunda henüz dili domuz diyemeyip domuç dediği için oyuncağın ismi domuç olarak kalıyor :slight_smile:

2 Beğeni

images (26)
Bu kitabı okumak içindeki tüm acılara, şiddete rağmen sıcak bir hikaye dinlemek gibiydi benim için. Kitapta nükleer savaş sonrası sert fırtınaların ve ağır kış koşullarının hakim olduğu dünyada geçen bir yolculuk hikayesi anlatılıyor. Kitabın başkahramanı Elka son zamanlarda okuduğum en orijinal kahramanlardan biriydi. Kitap boyunca onunla yolculuk ederken hemen her türlü duyguyu deneyimledim. Yazarın şiirsel dilini çok beğendim. Kitabın bence tek kusuru yer yer anlatımın hantallaşmasıydı. Özellikle bazı bölümler daha kısa tutulsaymış kitaba dört dörtlük bir macera, hayatta kalma romanı diyebilirdim. Bu haliyle dört dörtlük olmasa da beni tatmin etti.


Bizarro/Uçuk kurgu türünde okuduğum ilk kitap Karnağız oldu. Bu türle bizi tanıştırdığı için Ayrıksı Kitap’a teşekkür ediyorum. Kitabın konusunu karnında doymak bilmeyen bir ağız çıkan adamın tuhaf hikayesi diye özetleyebilirim. İçinde türlü tuhaflık, absürtlük ve şiddet olan değişik bir deneyimdi benim için. Çeviri ve editörlükte de bir sıkıntı görmedim. İki üç saatte keyifle okunabilecek sıradışı bir roman.

16 Beğeni

Tütüncü Çırağı- Robert Seethaler
Çeviren: Oktay Değirmenci
Jaguar Kitap

"Anezka, ben de ne olduğunu anlamıyorum. Herkes çıldırdı; insanlar kendilerini çatılardan atıyor,… Yahudiler kaldırımlarda oturuyor ve parkeleri temizliyorlar; sırada Macarlar var veya Burgenlandlılar veya Bohemyalılar ya da ne bileyim, artık kim gamalı haçı bir yerlerine dağlatmazsa işte sıra onda, kim kolunu selam vermek için havaya kaldırmazsa, vakit kaybetmeden Metropol Oteli’nde yerini ayırtabilir; geri dönüşsüz bir oda. Görmedin mi, insanlar dışarıda oturup bira içiyor ve bir sonraki…(kişileri)* ateşe atmayı bekliyorlar."*

Kitap temelde bir büyüme hikayesini işliyor. Ama sadece büyüme hikayesini değil.

17 yaşındaki delikanlı Franz küçücük bir kasabada Viyana’ya tütüncü çırağı olarak gider. Kasabadan ayrılır çünkü o güne kadar hiç güç veya dayanıklılık gerektirebilecek işlerde çalışmadığından elleri “kız eli gibi narindir” ve kasabada ona göre bir iş yoktur. Viyana’ya adeta o kasabalılığını temsil eden ayakkabısındaki çamurla gider. Orada büyümeye, birey olmaya aşık olmaya, dostluklar kurmaya, hayatı daha doğrusu yaşamak zorunda kaldığı hayatı sorgulamaya başlar. Ustasından mesleğin inceliklerini öğrenir. Freud ile aşk üzerine konuşur. Üzerlerine çöken faşizm ile baş etmeye çalışır nitekim bütün bu sorgulamalar ve aşık olmalar ne yazık ki 1937 veya 1938’li yıllara denk gelmiştir.

Franz’ın Viyana’ya ilk geldiğindeki o şaşkın halini İstanbul’a ilk geldiğim zamanki halime benzettim. Tütüncü çırağına ayrı kendime ayrı üzüldüm. Üzüldüğüme de üzüldüm.

Kitabın dili yalın, cümleleri sade. Yazar kendisini okutturuyor bence, hikayenin devamını bilmek istiyorsun. Yazarın elimde sanırım iki kitabı daha var. Onları şimdi daha çok merak ediyorum. Kitabı herkese öneririm.

15 Beğeni

Kayıp Tanrılar Ülkesi kitabını tamamladım, sonuna kadar gizemini koruyan iyi bir polisiye. Polisiye benim tarzım değil ama okumayı seviyorum, yani bu tarz hakkında ciddi okumalarım yok. Ahmet Ümit’i diğer kitaplarından da biliyorum. Bundan önce Bab-ı Esrar, Kavim, Sultanı Öldürmek gibi kitaplarını okumuştum. En son “Aşkımız Eski Bir Roman adlı üç uzun öyküsünün olduğu kitabını okumuştum. Onları da beğenmiştim ama bu bana daha sürükleyici geldi. Eğer bir gün polisiye edebiyatı tarihi yazılırsa, inanıyorum ki Ahmet ümit ana konu başlıklarından biri olacaktır.
Kitaba dönersek, yukarıda da dediğim gibi kendini okutturan sürükleyici bir kitap,zaman zaman tekrarlar olsa da okuduğumuz kitabın bir polisiye olduğunu düşünürsek bu da çok normaldir deyip geçtim. Cinayet, Mitoloji, Almanya, Naziler, göçmenler, Berlin, Bergama gibi birbirinden çok farklı gözüken konuları çok güzel bir şekilde bir potada eritmeyi başarmış. Sürpriz bir sonu var ve böyle bir son beklemiyordum. Tavsiye eder miyim? Kesinlikle tavsiye ederim. Goodreads’taki notum 5 yıldız. Üstelik bölüm başlıklarında hikayeleştirilmiş Yunan Mitolojiisi ile güzel bilgilendirmelerde var.

8 Beğeni

Vladimir Nabokov - Lolita hakkında ne düşünüyorsunuz? Okumadan önce ‘‘edebi değeri yüksek’’ yorumlarını okumuştum ama kitap benim için pedofiliden ileriye gitmedi. Bilmiyorum belki de ben kitabı anlamamışımdır

1 Beğeni

Sizin yorumunuz olmasaydı kitabı yarım bırakabilirdim, teşekkürler.
İlk 100 sayfadaki sıkıcı kale ve ortam tasvirlerine rağmen bu kadar beğenildiyse bir sebebi vardır dedim ve bitirdim.
Kitabın anlatmak istediği son derece net ve anlaşılır (bu aslında dezavantaj da bir yandan) bu açıdan beğendim ancak gerek anlatım dili gerek karakterler gerekse kurgudaki geçişlerin sertliği benim için okumayı zorlaştırıp vuruculuğunu azalttı.
Yine de bu kitabı Tolstoy, Kafka gibi yazarlar yazmış olsaydı ortaya çok daha iyi bir kitap çıkardı diye düşünüyorum.

3 Beğeni

George Orwell - Hayvan Çiftliği bitti.

Dönemin Sovyet(komünist) devrimini ve rejimini ve sonrasını eleştiren, bir masal/fabl tadında yazılmış güzel ve çarpıcı bir kitap. Genel olarak da iktidara sahip olmanın insanı neye çevirebileceğini göstermesi bakımından da güzel bir kitap.

7 Beğeni

Kuzgunun Gölgesi’ni okuyorum ve adam dipnot diye ikinci bir tarih kitabı yazıyor resmen. Yarım sayfa dipnot mu olur. .d

5 Beğeni

Kitabın tamamı öyle. Başta yadırgadım ama yazarın tarzı olduğunu anlayıp kanıksayınca da beğendim açıkçası.

1 Beğeni

Bende alıştım ve özellikle espirili yerler filan hoş oluyor ama yarım sayfa olunca ister istemez rahatsız oluyor insan. Adam yarım sayfa içkinin tarihçesini anlatıyor. Cosmere gibi bir yere bağlanacağını bilsem neyse de bir içkinin ortaya çıkışının hikayeye ne faydası olduğunu kestiremedim henüz. :smiley:

Çok teşekkür ederim. Size katılmakla beraber hayatın içinde çok önemli bir noktaya parmak bastığı için çok sevdim kitabı. Varsın çok edebi bir eser olmasın.

1 Beğeni

Beş Sevim Apartmanı- Rüya Tabirli Cinperi Yalanları
Mine Söğüt
Yapı Kredi Yayınları

“Aynaya baktığım zaman aynadaki görüntüm benim sıfatım”…“Herkes kendi aynasını kırsın”

“Rüyasında kendini aşık gören kimse aklını yitirecek demektir. rüyada aşk, şuur dünyasının kralıdır. içine girdiği ruhu isterse atlıkarıncalarla gezdirir, isterse dipsiz uçurumların kasvetine düşürür. nasıl isterse…”

Bu kitabı aslında 4 gün önce okumaya başladım ve aynı gün de bitirdim. Buraya yazmam caiz midir bilmiyorum. Değilse silebilirim.

Dediğim gibi, üstünden 4 gün geçti aslında ama kitabı beğendiğim için paylaşmak istedim. Kitap garip bir şekilde hem eğlenceli hem de üzücü. Şimdi korkutucu olmadığını da söyleyemem :upside_down_face: az biraz korkmuş da olabilirim. Hava karardıktan sonra okusaydım bu kadar eğlenceli bulur muydum emin değilim. :upside_down_face:

Kitapta apartman isminin hikayesi, Doktor Samimi’nin hikayesi ve bu apartmanda bulunan 5 kişinin hikayesi olmak üzere 7 hikaye var. Böyle söyledim diye öykü kitabı zannedilmesin. Olay örgüsü ile birlikte kişilerin bir gerçek hikayesi bir de daha gerçek hikayesi anlatılıyor. Artık hangisine inanmak isteseniz :upside_down_face:. Hikayelerin hepsi çok güzeldi, ama benim favorim sanırım apartman isminin hikayesi. Kitabın yarısında, sonunu tahmin etmeme rağmen kitap aktı gitti. Anlatılan hikayelerin o masalsı veya daha doğru bir ifadeyle iyi saatte olsunlar hikayeleri tarzı sizi bir şekilde eğlendiriyor ama kitap alttan alta da insan olarak hepimizin zaman zaman hissettiği o yalnızlık duygusunu, sevilmeye duyduğumuz ihtiyacı, kabul edilmeme korkusunu da hissettiriyor. İşte benim üzücü bulduğum kısım da burası. Ne dersem süpriz bozan olacağı için fazlaca bir şey söyleyemiyorum. Sonuç olarak; kitabı herkese öneririm :slight_smile: .

Unutmuşum hemen ekleyeyim: Kitapta kimi paragraflardan önce rüyada cüce görmek , ayakkabı görmek, ölü görmek veya kendini aşık görmek gibi (bunu yukarıya alıntıladım) minik kısımlar var. Bu kısımların kendisinden sonra gelen paragraf hakkında bir nevi süpriz bozanlık yaptığını düşünüyorum. Keşke paragrafın içine bir şekilde işlenseydi.

Bu arada söylemeliyim ki; kitabın kapağı çok iyi.

12 Beğeni

Korku romanı diye okumaya başladım fakat korku ögeleri olmakla birlikte daha çok şehir fantastiği türüne girebilecek bir eser. Yazarın dili akıcı. Hikaye merak duygusunu sonuna kadar korumayı başarıyor. Kahramanların hepsi birbirinden ilginç ve sorunlu insanlar. Kafa dağıtmak için, merakla okunabilecek kısa bir kitap.

Wells okumayı seviyorum. Wells bilimkurgu olsun korku olsun hatta fantastik olsun tür kurgusunda ne yazdıysa hepsini bir şekilde ilgi çekici kılmayı başaran ve hala eskimeyen bir yazar. Lakin bazen anlatımı çok kuru ve teknik olabiliyor. Bu kitap özelinde özellikle ilk 120 sayfayı zorlanarak okudum. Sonrasında ise kitap açıldı ve macera başladı. Sonunda ise güzel bir nostaljik bilimkurgu okumanın verdiği hazla kapattım kitabın kapağını. Aydaki yerliler ve yeraltındaki dünyaları oldukça ilgi çekiciydi. Wells okuyun, okutun.

NOT:Kitapta aşırı olmamakla birlikte epey yazım hatası vardı.

17 Beğeni

Eğer Biz, Biz Olmasaydık Olabileceğimiz Diğer Her Şey - Albert Espinoza

Biliyorum kitap yorumu yapmayalı uzun zaman oldu. Bir süre kitap okuyamama daha doğrusu odaklanmamı engelleyen şeylerle başetmek zorunda kaldım. Detayına girmenin kimseye pek bir faydası olmaz sanırım.

Bu kitap da sayfama çok uygun değil, her ne kadar bilimkurgu öğeleri de içeriyor olsa da daha çok bir romantizm kitabı bu.

Öncelikle kitabı hakkında hiçbir şey bilmeden başladım, öyle ki bir sahafta görüp adını okuyunca merak edip almıştım. Çantamda iş yerine götürüp dur ya şu neymiş diye bakarken yarıladım kitabı. Bu dönemde gerçekten okumaya tekrar ısınmamı sağladı.

Kitabı bir gün alıp okuyacak olursanız ne arkasını ne de sitelerdeki açıklamalarını okumadan alın ve öyle okuyun. Çünkü hep sürprizbozan var bu yerlerde.

Hikaye Marcos isimli karakterimizin gecenin üçünde uyanmasıyla başlıyor. Öyküde her şeyden bir tutam var, güzel bir fikri var ama hikayeye işlenişi o kadar da başarılı değil. Çok daha farklı noktalara nüfuz edebilecekken işi dramatize etmeye o kadar yoğunlaşmış ki bazen konuya dönebilir miyiz dediğim yerler de oldu. Konuda rahatsız olduğum yerler de var aslında ama yine sürprizbozan vermeden konuşamam ne yazık ki… Tabiki önce olumsuzları söylüyorum ki takıldığım şeyleri aradan çıkartayım. Olumlu yönlerinden en önemlisi size bir şeyler öğretmeye çalışmadan kırıntılar şeklinde fikirler verebilmesi. Çok güzel alıntılar not aldım mesela öyküden.

“Kimse kendi yansımasını bir nesnede görmeyi sevmez”
“Ağlamak en az iki ya da üç damla gözyaşıyla olur, tek damla sadece kederdir”

Bir oturuşta okunabilecek biraz da çerezlik tatlı bir hikaye özetle. Çevirisinde bir gariplikle karşılaşmadım, sadece asla kanıksayamadığım “Duyumsadı” fiilinin kullanımı görünce irrite olmam dışında :slight_smile:

9 Beğeni

51YN6tjUuML

Dan Simmons - Ilium’u okuyorum. İlk olarak belirtmeliyim ki İlyada’yı okumamış kişiler de bu kitabı okuyup pekala beğenebilir fakat İlyada’yı okumamış, okuyup beğenmemiş yada Yunan Mitolojisine ilgi duymayan insanların bu kitaptan pek bir tat alacağını sanmıyorum. Öte yandan aşağıda açıklayacağım sebeplerden ötürü buraya yazacağım tek bir kelime bile kitabın 500. 600. sayfasından spoiler teşkil edebilir. O yüzden ne kadar çok istesem de hemen hiç bir detaya giremeyeceğim.

Ilium tür olarak Bilimkurgu ve Yunan Mitolojisi anlatılarının karşımı olan bir roman. Genel bir Yunan Mitolojisinden ziyade özellikle İlyada’ya odaklanıyor. Hikaye ilk başta alakasız gibi gözüken fakat aslında biribiri ile paralellik gösteren üç ayrı koldan sıralı şekilde ilerliyor.

Bunlardan ilki, çok uzak bir gelecekte Mars üzerinde yapılan Troya savaşının anlatıldığı ve savaşın Homeros’un İlyada’sı ile parelel şekilde ilerlediği, dolayısı ile aynı zamanda İlyada’nın bir Retelling’i olma özelliğini taşıyan, kitabın omurgasını oluşturan ana bölüm. Bu bölüm görevi Marsta yapılan Troya savaşını gözlemleyerek, olayların Homeros’un İlyada’sı ile ne ölçüde paralellik gösterdiğini kayıt altına alıp tanrılara iletmek olan, aslında günümüzde yaşamış fakat bu iş için özel olarak diriltilmiş bir Mitoloji Profesörü olan Thomas Hockenberry’nin gözünden anlatılıyor.

İkincisi Mars’ta olan bu olayları araştırmak için Jüpiterin uydularından yola çıkan androidlerin hikayesinin anlatıldığı bölüm. Bu bölümün ana karakteri Mahnmut isimli bir Moravec, yani sibernetik ve organik bileşenleri olan Shakespeare hayranı zeki bir robot. Yanında ona eşlik eden Proust hayranı Orphu isimli bir dostu var.

Diğeri ise dünya üzerinde yaşayan çok az sayıdaki insandan birkaçının, kendilerinden saklanmış gerçeklere ve insanlığın geçmişine ulaşmak için çıktığı yolculuğun hikayesi anlatılıyor. Bu bölümde başı çeken kişi Daeman isimli kendini beğenmiş, seks düşkünü, züppe bir insan. Onun yanında da Ada, Harman gibi hikayede önemli yeri olan insan karakterler bulunuyor.

Arthur C. Clarke’ın “Yeteri kadar gelişmiş bir teknoloji sihirden ayırt edilemez” sözü, hikayede Bilimkurgu ve Mitoloji arasında kurulan köprüyü oluşturuyor diyebilirim. Dan Simmons, İlyada’da Yunan Tanrılarının sahip olduğu olağanüstü güçleri ve gerçekleştirdikleri ilahi müdehaleleri çok orijinal bir şekilde yüksek bir teknoloji ve bilimkurgu altyapısına dayandırıyor. Çoğu yerde benim yüzünde bir tebessüm oluşturdu. Özellikle Moraveclerin bölümlerinde Hard Sci-Fi okuyucularının da ucundan gönlünü okşayacak gerçek bilim tarafı daha ağır basan anlatımlar da mevcut.

Kitaba başladıktan bir süre sonra okuyucunun aklına bundan bilmem kaç bin yıl sonra Marsta Troya savaşı, Achilles, Hector, Zeus, Apollo falan ne alaka? Nasıl oluyorda binlerce yıl önce yaşanmış savaşın birebir aynısı yaşanıyor? Tanrılar kim? Savaşanlar kim? Dünyadaki insanlara ne olmuş? Niye Jüpiterde androidler var? gibi onlarca soru geliyor. İşte bu ve bunun gibi birçok soru yüzlerce sayfa boyunca tam olarak açıklığa kavuşmadan sizi takip ediyor çünkü yazarın anlatımı oldukça kriptik ve dolambaçlı. Kitaptaki hemen her öğenin tam olarak neye benzediği, aslında kim olduğu, ne yapmakta oldukları, başlarına ne geldiği, geçmişte ne yaşadığı vs. gibi detayları, yazarın bize kitap boyunca damla damla verdiği bilgi kırıntılarını bir araya getirerek anlayabiliyor, büyük resmi oluşturabiliyoruz. Malesef bazı durumlarda ise hiç oluşturamıyoruz.

Anlatımın kriptik ve dolambaçlı olmasının üstüne, yazarının dilinin oldukça ağdalı olması da ekleniyor. Çoğu cümle 5-6 satırlık paragraflardan oluşuyor. İçinde bolca yazarın kendi ürettiği terimler de var. Bu yüzden hem diliyle hem anlatımı ile kolay okunan bir roman değil.

Baktığım kadarıyla ikinci kitabı olan Olympos’da hikaye kaldığı yerden devam ediyor. Bu yüzden tam anlamıyla tek başına okunabilen ve bir sonuca bağlanan bir kitap değil.

30 Beğeni

Dan Simmons gibi çok kaliteli işler yazan bir yazarın, ülkemizde sadece 3 tane kitabının olması tam bir hayal kırıklığı.

14 Beğeni

Drizzt 31, Archmage’i @isos81’le beraber okudum.

İkimiz de 15 yıllık bir aradan sonra çok sevdiğimiz bu seriye geri dönmüş olduk. Ben 14. kitapta kalmıştım, doğrudan 31’e atlamış olduğum için kaçırdığım birçok karakteri ve olayı internetten ve @Pyrewrath’in tüyolarıyla anlamlandırmaya çalıştım. Buna rağmen kitaptan büyük zevk aldım. Salvatore ilginç bir şekilde sürükleyiciliğini yitirmeyen bir yazar. Seri şu an 35’lerde galiba, millet hâlâ bayılarak okuyor.

Şimdi geri dönüp 15’i okuyacağım ve kaçırdığım yerlerin tadını çıkaracağım.

Kozmik korku / bilim kurgu türünde harika bir kısa roman. Oldukça yaratıcı ve tüyler ürpetici, Dünya dışı, tanımlanmaları ve amaçları belirsiz kötü karakterler içeriyor. Ve tabiatları gereği yenilmeleri hemen hemen imkânsiz. Kitabın öyküsü Lovecraft’in tarzındaki yöresel kozmik korkudan çok ötede, Dünya’nın tamamını etkileyen, tüm insanlığı çaresizlik ve umutsuzluğa düşüren türde. Son zamanlarda okuduğum en yaratıcı novella.

qtnm, tüm eserlerini internette ücretsiz sunuyor. Satın almak istemeyenler novellayı buradan okuyabilirler.

13 Beğeni

Bitirdiğimde kendimde nelerin değişeceğini çok merak ediyorum

download

4 Beğeni