Kitabı almamda önemli bir etken oldu. Hiç arka yazısını bile okumadan direkt aldım
İhsan Oktay Anar - Amat
Yazardan okuduğum 4. kitap oldu. Anar’ın tarzı olan Osmanlıca kelimelerin yanına denizcilik terimleri de fazlasıyla kullanıldığı için bu kitabını okurken diğerlerine kıyasla okumakta zorlandım, kitabın giriş kısmını atlattıktan sonra bu zorluk büyük oranda geçti ve keyifli bir okumaya dönüştü. Kitabın sonu biraz daha etkileyici olsa daha iyi olurmuş ama bu haliyle de çok beğendim. Anar’a başlamak için bu kitabı önermem ama yazarın mutlaka okunması gereken kitaplarındandır, okumada 3. veya 4. sıraya konulması isabetli bir karar olur.
Paulo Coelho - Simyacı bitti.
Hemen her listede adı geçen, popüler, okunması önerilen kitaplardan diye ve çokça meraktan en sonunda alıp okudum. Kitap , dünyaca ünlü Brezilyalı yazar Paulo Coelho’nun üçüncü romanı. Roman Celaleddin- i Rumi’ nin Mesnevi’ sindeki bir hikayeden yola çıkılarak yazılmış. Romanda İspanya’ da çobanlık yapan Santiago isimli kardeşimizin gördüğü rüyalar sonucunda tası tarağı satıp Mısır’ a piramitlerin eteğindeki hazinesini bulmaya gitmesi anlatılıyor. Bir yol ve kendini bulma hikayesi de diyebiliriz. Bu yol hikayesinde bir macera beklemeyin. Kitap size mistik öğretileri anlatıyor. Bu öğretiler üzerinden bir hikaye kurguluyor.
‘‘Her şey bir tek ve aynı şeydir.’’, ‘‘Bir şeyi gerçekten istediğin zaman, arzunu gerçekleştirmeni sağlamak için bütün evren işbirliği yapar.’’, Yeryüzünde bulunan her şeyin bir ruhu vardır.‘’ ve saire ve saire…
Kitabın üslubu sade. Betimlemelere pek girilmemiş. Sıkılmazsanız bir çırpıda okuyabilirsiniz.
Son düşünceler: Sade üslubuna rağmen göze çarpıcı bir özelliği yok anlatımın. Gereğinden fazla abartılmış bir kitap. Popüler bir kişisel gelişim kitabı gibi. Tasavvuf öğretisinden bazı fikirlerle de harmanlanmış bir öğreti aktarım kitabı gibi. Neredeyse zaman kaybı diyeceğim ama meraklıları için biçilmiş kaftan denebilir. Kitabı okurken aklıma hep Cem Yılmaz’ ın stand up gösterisindeki KDV’si İçinde bölümü geldi. Neyse biz yine de evrene mesaj gönderelim de dolar düşsün, kitaplar ucuzlasın.
DISCIPLINE AND PUNISH: THE BIRTH OF THE PRISON
Kitap, 17. yy ve sonrasında ceza sisteminin aşama aşama nasıl değiştiğini ve bu değişimin ardındaki sebepleri anlatıyor. Yazarın bol bol kullandığı örnekler ve anekdotlar Fransa’dan olsa da, anlattıkları tüm Avrupa’yı ve dolayısıyla modern ceza sistemini de ilgilendiriyor. Dört bölüme ayrılmış konu başlıklarını sıralamak gerekirse:
1-İŞKENCE(Orta Çağ’ın ceza sistemi): Bedensel ceza, kanıt ve itiraf, insan vücudunun hukuk sürecindeki işlevi, politik güç olarak ceza, ve infazda halkın rolü.
2-CEZA(Aydınlanma Çağı’nda bedensel cezaya itirazlar): Reform fikirleri, ceza hukukunun doğuşu, ve suçun değişimi.
3-DİSİPLİN(Sanayi Devrimi’nde disiplin kurumlarının doğuşu): Kurumsal disiplinin aletleri ve işleyişi, sadece cezada değil aynı zamanda askeriye, tıp ve eğitimde artan organizasyon becerisi, ve Bentham’ın Panoptikon’u.
4-HAPİSHANE(Hapishane modelinin evrensel kabulü):Hapishane sistemine geçiş, hapishane çalışması, polisin rolü, ve hapishane sisteminin başarısız olup olmadığı.
Uzun zamandır bu kadar sürükeyici, karakterleri ve evreni kaliteli bir fantastik kitap okumamıştım. Muazzam! Kitabın arka kapağını ve yorumlarını okuduğum zaman bayılacağımdan emindim ama bu kadar iyi olmasını beklemiyordum. Her neyse hala okumamış fantastik sever varsa kesinlikle okumalı. Araya 1-2 kitap atıp seriye devam edeceğim.
Cradle 10 - Reaper - Will Wight
Seri hiç bozmadan devam ediyor. 12 kitap olacak Cradle serisini bir yayınevi bassa da daha geniş kitlelere hitap edebilse keşke. Bu kadar rahat okunan ve temposunu hiç düşürmeden devam eden çok az seri var.
Tekrar hatırlatmakta fayda var, yazarın dili sade, okuması kolay ve @isos81’dan alıntılayarak “Naruto sevenler kaçırmasın!”.
Evet, ‘Senin İçin’ bitti.
Türk edebiyatının en güçlü kalemlerinden birinin, koca şairin Tevfik Fikret’in hikâyelerini merak ettiğim için almıştım. İçerisinde tam 10 hikaye var, önce günümüz Türkçesiyle yazılmış ardından o zamanın Türkçesiyle yazılmış örnekleri var kitapta. Ama Ustanın hikâyeleri şiirleri kadar güzel diyemiyorum. Yani Tevfik Fikret Ustanın şairliği daha iyi, kanaatimdir bu. Tabii o dönemi, insanlarını, şartlarını öğrenmek isterseniz okumalısınız diyorum. Benim öğrendiklerime gelince, Nine kelimesinin o zamanlar anne kelimesi yerine kullanıldığını öğrendim. Ve daha önemlisi verem denilen illetin o zamanlar bizim insanlarımıza, halkımıza çok çektirdiğini öğrendim.
Ben de şimdi bitirdim. Wintersteel 1, bu 2 diyorum.
Neredeyse hepsinden o kadar çok keyif aldım ki sıralamak zor, ama en iyilerindendi bence de.
Heveslendiriyorsunuz.
Kuantum fiziğinin 6 yorumunu inceleyen kısa bir bilim kitabı.
Atomaltı parçacıklara hükmeden doğa yasalarını anlama çabası 20. yüzyılın başında hız kazanıyor ve 1920’lerde Niels Bohr, Erwin Schrödinger, Werner Heisenberg ve Max Born tarafından günümüzün en isabetli fizik yasası olan kuantum mekaniğine dönüştürülüyor.
Bu, fizikçilerin kuantum mekaniğini ve onun tuhaflıklarını gerçekten de anladıkları anlamına gelmiyor. Atomaltı parçacıkların hızları, momentumları ve konumları günümüzde inanılmaz bir kesinlikle tespit edilebilse de, dalga-parçacık ikiliğinin gerçek doğası bilinmiyor. Aynı şekilde, çift yarık deneyinin şaşırtıcı sonuçları fizikçilerin kafasını karıştırmaya devam ediyor.
1801: Thomas Young, ünlü çift yarık deneyini yapıyor, ışığın sanılanın aksine parçacık değil, dalga olduğunu kanıtlıyor.
1905: Albert Einstein, 100 yıldır dalga olduğu düşünülen ışığın, parçacık olduğunu kanıtlıyor. 1921’de foto-elektrik etkisini keşfiyle Nobel Fizik ödülünü kazanıyor.
1920: Oğul George Thompson, elektron kırınımı deneyleri sonucunda 20 yıldır parçacık olduğu düşünülen fotonların aslında dalga olduklarını kanıtlıyor. Bu keşfiyle Nobel Fizik Ödülü’nü kazanıyor. İlginçtir, 1906’da da Baba J. J. Thomson, elektronların parçacık olduklarını ispatlayarak Nobel Fizik Ödülü’nü kazanmış.
John Gribbin, kuantum dünyasının gizemini anlamaya çalışan 6 öncü yorumu yalın bir dille anlatmış.
- Kopenhag Yorumu
Sen bakmadıkça dünya yok. - Pilot Dalga Yorumu
Parçacıklar görünmez bir dalga tarafından itilir, ancak parçacıkların dalga üzerinde hiçbir etkisi yoktur. - Çoklu Dünyalar Yorumu
Olabilecek her şey, bir dizi paralel gerçeklikte gerçekleşir. - Tutarsız Eşevresizlik Yorumu (Incoherent Decoherence)
Olabilecek her şey zaten oldu ve biz sadece bir kısmını fark ettik. - Topluluk Yorumu (Ensemble)
Uzay yokmuş gibi her şey anında diğer her şeyi etkiler. - Zamandan Münezzeh Transaksiyonal Yorum (Timeless Transactional)
Gelecek geçmişi etkiler.
Konuya ilgi duyanlara tavsiye.
Hazan Bülbülü - Hüseyin Rahmi Gürpınar
Kitabı okurken günümüz Türkçesi ile kendini ifade etme olanaklarının nasıl azaldığını fark ettim. Kendimizi açıklarken tekrara düşmemiz, geride kalmış ifade biçimleriyle bir nebze de olsa azalabilirmiş.
İsminden malum olduğu üzere bir aşk hikayesi. Bir sevda denklemi denmiş ama beni seveni ben sevmem, benim sevdiğim beni sevmez durumundan başka bir şey değil. Elde edilemeyene karşı kendinden ödün verip, sonra dönüştüğü insandan tiksinip, mantıksal izahı olmayan hareketleriyle ortaya bu hikayeyi çıkaran karakterin ağzından okunan bir roman.
Kitapta bilerek veya bilmeyerek tahsil görmüş kadın şeytanlaştırılmış. Varlıklı ailenin hovarda oğlu, bu tabiatını terk etsin diye evlendiriliyor. İlk iki evliliğinde muradina eremeyen oğulları için, bizim çocuk eğitim görmüş, az buçuk okur yazar onun dengi bir kız bulalım görücü usulü de olsa. Oğlanı hem aklen hem bedenen eve bağlasın denerek bir üçüncü evlilik organize ediyorlar.
Üçüncü gelinimiz, başka birine sevdalı olarak kendini hovarda beyin elinde buluyor. Yine de diş diretiyor, eski sevdasını da sürdürüyor. Kitap okuyan, matematik bilen, tiyatrodan, klasik müzikten anlayan bu gelinimizi kocasını aldattığını ifşa ettiği mektuplarında tiyatro aktrisi gibi onu kandırdım, güçlü hitabıma ne ailesi ne kendisi karşı çıkabildi diye işlemişler.
İlk iki gelin, hovarda beyin elinde ziyan olmuş masum canlar, üçüncü gelinse bu sevda denklemini denkleyen, dinsizin hakkından gelen imansız gibi olmuş. Kimse yaşattığını yaşamadan ölmez mesajıyla hovarda beyimize ve hovarda okurlara ibret mesajıyla biten bir hikâye.
Kitap ilk sayfalardan itibaren gerçekçi ve güçlü anlatımıyla rahatsızlık verdi. Yer yer iyilikle kötülüğün özüne dair bolca düşündürdü. Sarsıcı bir hikayeydi, sarsıcı anti kahraman hikayesi. Bolca argo sözcük vardı. Ama kitabın karakterine de anlattığı o korkunç dünyaya da uymuştu.
Kitapla ilgili iki olumsuz düşüncem oldu. İlki sonunu pek beğenmedim daha iyi bir son beklerdim. Zaten bittiğine şaşırdım bir an. İkincisi bir yerden sonra ana karakterin delirdiğini düşündüm, neler oluyor anlam veremedim.
Kitaba puanımsa: 10 üzerinden 9
SEKSEN GÜNDE DÜNYA GEZİSİ - JULES VERNE
Kitabı bitirdim. Bu kitapta yine Jules Verne tarzıydı, akıcıydı ama kitaptaki karakterlerin hiçbirisini sevemedim, konu olarak da yaşadıkları maceralarda buldukları kimi çözümler bana çok zorlama geldi. Bay Fogg şanslı değil adeta kendisi şans olmuş. Bu kadar şans bir yerden sonra ‘YOK ARTIK!’’ dedirtiyor. Ben neden şanssızım falan dediğiniz zamanlar aklınıza bu Bay Fogg gelsin bütün şansları kendinde toplamış adam bize bir şey bırakmamış
Konu olarak; Bay Fogg dakik bir adam, hayatı monoton. Her gün yaptığı işler aynı. Bir gün kulüpten arkadaşlarıyla 80 günde dünya turu yapılabilir mi yapılamaz mı üzerine bahse tutuşuyor ve bu bahis sonucunda yanına yeni işe aldığı uşağını da( eski uşağı çok hayati bir hata yapıp suyu 2 derece soğuk koyduğu için ‘‘beyefendi!’’ kovuyor) alarak maceralı yolculuğuna başlıyor. Yeni uşak Passepartout için uşaklık bir iş değil adeta ruhunun bir parçası olmuş.
Sözün özü efenim kitaptaki karakterleri sevememem ve şans olarak da fazla zorlama bulduğum için;
Kitaba Puanım: 6/10
Herkese keyifli pazarlar ve okumalar dilerim
Koci Suzuki - Halka bitti.
Tee önceleri sinemada filmini izlemiştim. Ve en çok sevdiğim korku filmleri listesinde ilk üçe girmişti. Son zamanlarda da İthaki filmin ilham aldığı kitabı basınca alıp okudum.
Kitap, bir dergi muhabiri olan Asakava abimizin yeğeninin ve üç arkadaşının gizemli bir şekilde aynı gün ve saatte ölmesi üzerine bir araştırmaya girişir ve bu araştırmalar kendisini bir video kasede götürür ve o video kasedi izler. Bundan sonrası ise bir sır çözme ve lanet bozma çabasıdır.
Yalın bir anlatım, güzel bir kurgu, ilginç ve merak uyandıran bir konuyla kitap kendini okutturmayı başarıyor. Siz de mutlaka ‘’ Sonuna kadar okuyun! ‘’
Ve küçük bir sürpriz bozayım: Kitap kapağının sadece filmle alakası var.
Devam kitaplarını okumaya ihtiyaç var mı ya hikaye soru bırakmadan bitiyor mu? Sonraki kitapların basılmayacağı söylenmişti galiba. Sizin yorumunuzdan sonra merakım bayağı arttı.
Anladığım kadarıyla olayın özü bir çözüme ulaşıyor yani çözüm bulunuyor, karakter bir karara varıyor ve uygulamaya giderken bitiyor… Ben basarlarsa diğer kitapları da okurum galiba. Fakat diğer kitaplar çok tutan bir filmin ikinci ve üçüncüsü olacakmış gibi geliyor korkuyorum.
Okurum o zaman, belli bir sonu varmış ama devam kitapları basılsa daha güzel olurdu tabi.
Benim de çok beğendiğim bir kitap olmuştu. Serinin diğer kitaplarını da alıp okudum. Sonunda olaylar çok farklı noktalara gidiyor. Umarım İthaki bu seriyi tamamlar.
Valla arkadaş cevap vermiş gerçi ama bence tatmin edici bir son ile bitmiyor. Beni tatmin etmediği için, serinin diğer kitaplarını da alıp, tamamlamıştım seriyi.