Japon Klasikleri 4: Ardından, Natsume Soseki
Natsume Soseki’nin Ardından’ını okurken Japon Klasikleri dizisinden yeni bir kitap haberi geldi. Dizinin beşinci kitabı Hagakure: Saklı Yapraklar- Tsunetomo Yamamoto olarak duyuruldu.
Japon edebiyatıyla ilgili bu diziden daha önce üç kitap ve başka yayınlardan da birkaç eser okumama rağmen her kitapta farklı bir dünyaya açılıyor gibiyim. Bu nedenle o yabancılığımın farkında olarak beklentimi en aza indirgeyerek okumaya başlıyorum. Ve böyle yaptığımdan mıdır nedir bilmem ama beğenmediğim bir kitap da olmadı diziden. ‘Bayıldım, aşık oldum’ gibi görüşleri açık açık belirtmesem de bu diziyle aramda bir bağ oluştuğunu görebiliyorum şu an. Sevdiğimi de kabullenebiliriz.
Ardından yazardan okuduğum ilk kitap, zaten dilimize de yeni kazandırılmış olduğundan iyi denk geldi. Yazarın çok bilinen kitaplarının aksine böyle bir kitabıyla başlamam da kötü bir başlangıç olmadı. Henüz okunma sayısı az ve okuyanların bir kısmı beğenmediklerini sert bir dille ifade etmiş olsalar da üç günlük Ardından yolculuğumdan oldukça memnunum.
Daisuke otuzuna yeni girmiş, varlıklı ailesine bağımlı, evliliği ve işi olmayan, sadece kitaplarıyla haşır neşir olan biri. ‘‘Oblomovvari’’ denilmesinin sebebi ise kendi düşünceleri içinde yaşaması ve bu süreçte bir şey yapmak için nedeni olmadığına inanan bir tavırda olması. Gonçarov’un Oblomov’unu okuyanlar için daha anlaşılır ve tanıdık biri Daisuke. Tamamen Oblomov’un aynısı demek yanlış bir ifade olur ama esintilerini hissedebilirsiniz belki. Daisuke’nin Oblomov’dan farkı beni sinir etmesi. Kitabın başlarında aşırı duygusuz göründü bana ve sonrasında bu görünüşünü unutturan şeyler yaptı tabii. Daisuke-Oblomov olayına çok takılmayalım çünkü kitabın kendisinden uzaklaşmak istemeyiz. Ha bir de unutmadan Melville’nin Katip Bartleby adlı eserini bilenler bilir; ‘‘Yapmamayı tercih ederim.’’ Daisuke’nin ailesiyle ve çevresiyle ters düştüğü anlarda bu kalıbı anımsatan tarzda cevaplar vermesi bana Bartleby’i hatırlattı. Japon ailelerin bizden daha geleneksel olduğunu gösteren bir portre çizmiş Soseki; Daisuke’nin cevaplarına karşın ailesi de çok sabırlı. Babası eski samuray geleneklerinin kafasında olduğu halde gayet iyi idare ediyor; bu durum gözümden kaçmadı.
Meici döneminin sonundaki değişimler ve Japonya’nın Batı modernliğini örnek almaya çalışması, ayrıca ülkenin bu çabalar içinde kıvranırken çeşitli borçlara girmesi gibi durumlar, kitabı gözümde çok daha değişik kıldı. İçinde sadece yasak bir aşkın olacağını düşünürken yozlaşmış bir toplumun ve ekonomik krizin pençesine düşen Japonya’nın genel sorunlarıyla baş başa kaldım. Bu eleştirel sürece de Daisuke’nin hiçbir şey yapmayarak ve çalışmaya inanmayarak aslında yaptığı eylemsizliklere bir anlatıcı yani yazar bakışıyla tanık oluyoruz. Odak noktası Daisuke ve arkadaşı Hiraoka’nın eşi Miçiyo olduğu halde bir toplum analiziyle iç içe oluyoruz gibi bir şey bu.
Batılı yazarları ve ressamları takip eden Daisuke kendi ülkesine dair her şeyi çekilmez bulur; evlenmez ve çalışmaz nedeni ise borçlu bir ülkede çalışmanın sadece aç kalmamak için olduğuna inanarak bunun onurlu bir eylem olmadığına karar vermesidir. Ailesinin evlilik baskılarını önemsemez; kitaplarıyla, bahçesine bakarak ve arada bir yürüyüşe çıkarak sürdürür kendince doğal ve dertsiz yaşamını. Eski bir arkadaşı olan Hiraoka da bir nedenle eşiyle beraber Tokyo’ya dönünce dananın kuyruğunun koptuğu yere geliriz.
Kitabın ortalarında olaylar durgunlaşır çünkü yasak aşkın şiddetini ve ailenin baskılarının yoğunluğunu görmeyiz. Ben Japon edebiyatının sakinliği içinde boğulurken bu sırada Daisuke, bir ailesi bir de Hiraoka-Miçiyo çifti arasında mekik dokur. Büyük gelişmeler beklemeden kendinizi bu sakin akıntıya bırakın ve sonlara yaklaşmak için sabredin derim.
Olaylar ilginç bir hal almaya başlıyor çünkü. Kendinden ve prensiplerinden hiç ödün vermeyen Daisuke’nin planlarında unuttuğu bir şey var halbuki: AŞK. Bu duygu yüzünden neler olacak Daisuke’ye acaba? Kitabın sonu herkesi tatmin etmeyebilir ama benim için ‘‘son’’ hiçbir zaman önemli olmadığı için okumaktan pişman olmadım bu kitabı. Bu son olayına takılmamayı Hayao Miyazaki animeleri sayesinde öğrendim. Yazarın çok bilinen Ben Bir Kediyim, Madenci ve Gönül gibi kitaplarını da listeme aldım. İçlerinden okuduklarınız varsa da önerilere açığım ayrıca.
İthaki Yayınları’na bu dizi ve muhteşem kapak tasarımları için de TEŞEKKÜRLER.