Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Gece Yarısı Kütüphanesi - Matt Haig

Yaş ilerledikçe yapmak isteyip de yapamadıkları için iyice hayıflanmaya başlıyor insan. Vaktinde zaman çoktu ama para yoktu, şimdi ise vakit yok. O yüzden aklımın köşesinde sürekli olarak “Acaba farklı bir hayat sürsem nasıl olurdu” sorusu yer alıyor. Bu kitapta da buna yanıt arandığını görünce bir ihtimal moralimi biraz yükseltir diye düşünerek başladım. Spoiler: Aradığımı maalesef bulamadım.

Öncelikle seslendirmeden bahsetmek istiyorum. Beğenildiğini görsem de ben maalesef seslendirmeyi de beğenemedim. Özellikle diyaoglardaki tekdüzeliği beğenmeyişimin en büyük sebebiydi. Sezin Akbaşoğulları’nın sesi hikaye/masal anlatmaya çok uygun, onu kabul ediyorum ancak diyaloglarda bayağı kötü maalesef.

Kitabı yukarıda beğenmediğimden bahsetmiştim. Bunun temelde iki sebebi var:

  1. Kurgusal olarak yeteri kadar emek harcanmadığını ve yazın olarak da yetersiz olduğunu düşünmem: Biraz daha basit yazsa çocuk kitabı, masal kitabı gibi olacak neredeyse (biraz abartıyor olabilirim).
  2. Aynı şeyleri sürekli tekrar etmesi: Örneğin dinlerken ilk birkaç saat sonrasında son bir saate zıpladım ve kaybettiğim, arada ne oldu diye merak ettiğim hiçbir şey olmadı çünkü her şey birbirinin tekrarından ibaretti.

Orijinal bir fikir değil, çokça benzeri kitap ve film var. Yine de belki farklı bir bakış açısı sunar, ya da en azından cümleleri veya anlattığı olaylar ile beni etkileyebilir umuduyla başlamıştım ama aradıklarımı bulamadım. Kitabı okurken aklıma daha önce izlediğim bir sürü aynı formatta film geldi. Buna zaman ayırmak yerine en azından daha keyifli zaman geçirmek için mesela Brandon Fraser’ın Bedazzled filmini izlemenizi tavsiye ederim. Ya da Kitabı ilk 50 sayfa ve son 50 sayfa şeklinde de okuyabilirsiniz. :slight_smile:

27 Beğeni

medium-cover (1)

medium-cover

Hocam iki film çıktı aynı isimli, hangisi acaba? Günaha girmeyelim sonra!? :upside_down_face::joy::smiling_imp::smiling_imp:

Oyuncuyu biliyorum ama biraz muzurluk yapalım.

2 Beğeni

Bu yazarın tüm kitapları benzer sanırım. Çok basit dille, çok da orijinal fikirler içermeyen, aynısını daha önce görmüşüz hissi veren kitaplar yazıyor gibi geliyor bana da. Zamanı Durdurmanın Yolları popüler olunca yazarı merak edip İnsanlar kitabını okumuştum. Benzer hisler uyandırdı. Konu orijinal değilse en azından anlatımın cezbedici, dolu dolu olmasını tercih ederim.

3 Beğeni

Giulio Cavalli - Dalga

8 Beğeni

Başka kitaplarını okumadım ama işin kolayına kaçtığı kesin. Üstün yazın yetenekleri de olmayınca temelde bana hitap etmiyor yazar.

Ama kapakta yazdığı üzere goodreads’in en iyisi seçildiğine göre insanların beklentilerini fark eden yazarın, o beklentiyi paraya çevirmiş olması da çok mümkün.

2 Beğeni


Gustave Flaubert-Yerleşik Düşünceler Sözlüğü

Adı gibi sözlük formatında yazılmış bu kitabı okurken çok eğlendim. Basmakalıp fikirleri alaya alan sivri bir üslup kullanılmış. Dikkatimi çeken bir maddeden özellikle bahsetmek istiyorum.

‘’KAYISILAR (abricots) : Bu yıl da kayısı ağaçları hiç meyve vermeyecek.’’

Ben Malatyalıyım. Bizim yok ama kayısıcılıkla uğraşan eş dost var tabii. Her yıl bu sefer kayısı olmadı diyorlar. Her sene istisnasız😂 Bir kere de bu sene güzel ürün aldık dediklerine şahit olmadım. Sadece bizim çevre şikayet ediyor olabilir genelleme yapmayayım. Aramızda espri haline geldi artık ‘bu yıl kayısı olmamış’ diye. O yüzden bu madddeyi okuyunca çok güldüm. 19. yüzyılda Fransa halkı kayısı hakkında ne düşünüyordu bilemiyorum. Başkalarına saçma gelebilir ama benim kitapta en sevdiğim yer oldu.

69 sayfa olduğu için hızlıca okudum. Alabileceğim keyfin azaldığını düşünüyorum. Arada karıştırıp bir iki madde okusam daha iyi olurdu sanki.

Kitabı çok sevdiğim için aynı formatta yazılmış Şeytan’ın Sözlüğü’nü (Ambrose Bierce) de listeme aldım. Başka önerisi olan varsa paylaşırsa memnun olurum.:innocent:

14 Beğeni

Her yerde böyle :joy: . İşin garibi çiftçiler kendi aralarında da böyle konuşurlar. Yahu siz aynı köyden/bölgedensiniz herkes birbirinin malını mülkünü biliyor, hangi tarlada ne kadar mal çıkar ne kadar kaliteli çıkar biliyor vs. Ama birbirlerine de şöyle kötü mal çıktı, böyle ağaçlar mal yapmadı diye anlatırlar :joy:. Hadi biz işin içinde değiliz biz inandık diyelim, birbirinize böyle anlatmayın bari :joy:

İşin şakasını bir yana bırakırsak çiftçinin yüzyıllardır nesilden nesile aktardığı bir refleks olarak görüyorum ben bu durumu. Çünkü mahsul çok iyi, iyi para etti, bu sefer çok kazandık diyene de borç istemeye geleni çok oluyor :smile:. Tam sosyolojik inceleme konusu bence :smile:

6 Beğeni

And Weir - Kurtuluş projesi okuyorum, son 100 sayfa kaldı fakat konu ve gidişat ilgimi çekmesine rağmen kitabı çok sürükleyici bulmadım.
Gereksiz teknik detaylar üzerine şimdiki zaman ve geçmiş zaman arası gidip gelmeler sıktı açıkcası, beğenmeme rağmen şu ana kadar hayal kırıklığı oldu kitap.

4 Beğeni

Ben de Malatyalıyım ve her sene kayısı olmadı cümlesini ben de duyuyorum ama her sene hasattan sonra yeni bir ev ya da araba alıyorlar demek ki kayısı olsa ülke şahlanacak. :sweat_smile:

3 Beğeni

Abi yorumuna kesinlikle katılıyorum. Güzel bir pazarlama stratejisiyle oldukça fazla sattı kitap ama resmen kolaya kaçılmış kurgusuyla bir çeşit kişisel gelişim kitabından öteye gidemiyor. Biraz sert çıkmış olabilirim kitaba ama ben okuduğum zaman ciddi manada geçirdiğim zamana üzülmüştüm.

2 Beğeni

Ben sert olduğunu düşünmüyorum eleştirilerin.

Yalnız ben zaman kaybını minimize etmek için kitabın yüzde 60’ını atladım. :slight_smile:

Aslında bu kitap, pazarlamanın önemini göstermek için çok iyi bir örnek. Böyle temelde içi boş olup çokça kişiye ulaştırılan bir sürü kitap var. Aslında ben bu kitabı normalde dinlemezdim ama @Tobizume ve @periyodiknesriyat seslendirmeyi övünce kitabı fark ettim ve konusunu okuduktan sonra bende hafiften başlayan 40 yaş sendromuna ilaç olabilir mi acaba diye merak ederek başladım. Sonuç hüsran oldu. :slight_smile:

2 Beğeni

2x hızında seslendirme güzel oluyor. :joy: Ben daha çok ergenler için ve okumaya yeni başlayanlar için iyi bir kitap olabilir görüşündeyim. Benim için çerezlik bir eser.

1 Beğeni

Öncelikle öyle somut ve macera dolu bir bilimkurgu beklememenizi öneriyorum. Ben bu hataya düşsem de PKD romanlarında daha çok boğuştuğu konuları odak noktası haline getirmiş diyebilirim.

100’den fazla öyküsünü ve 10’dan fazla romanını okuduğum PKD hakkında görüşüm netleşti diyebilirim. O gerçeklikle savaşan bir ilizyon kadar gerçektir. Alfa Ayının Kabileleri’nde de da bu sorununa çok az değinse de kendisinin toplum tarafından nasıl göründüğünü anlatmış aslında. Kendisi ve tabii ki kendisi gibi gördüğü tüm insanları. Ya da toplum tarafından görünen kendilerini mi demeliyiz?

Günümüzde de birçok akıl hastasının toplum tarafından dışlanarak dört duvar arasına gönderildiğini herkes biliyor. Dick de bu kitabıyla aslında tüm insanlığın kapalı bir kutu olduğunu vurgulamak istemiş. Bunu da romanın finalinde Mary ve Chuck’ın uyguladıkları testlerle öğreniyoruz.

Bir toplum vardır ki birisini akıllı ilan eder ama o ve ona destek veren topluluk öyle değildir. Diğer yanda da bir grup vardır ki kendisinin ne olduğunu bilir. İşte o zaman ortada bir sorun kalmaz. Yani asıl mesele insanın kendisinin nenolduğunu idrak etmesinde.

Gezegenler ve zihinler arası savaşın olduğu yerde mantık çokca tökezleyecektir. Ama bir gerçek var ki Philip K. Dick tüm bunları diğer olası evrenlerde de çarpıştırmaya devam edecek kadar DELİdir!

Puanım 7/10

21 Beğeni

Malina/Ingeborg Bachmann

Malina modern zamanların feminist ve post-modernizm etkili, savaşın gerçekliği ile yoğrulmuş en önemli yıkım eserlerinden biri. Yazış stili, içeriği ve farklı dil üslupları ile yazılan ,benzeri olmayan bir serüvendi benim için.

Henüz 12 yaşlarında iken gerçekler kapısını çalıyor Bachmann’ın. Şehrine, Klangenfurt’a Nazi birliklerinin girişi, Bachmann’ın da tanımı ile çocukluğunun yıkıldığı an. İçine yerleşen savaş ve asla olmayan barış nefreti. Savaşa, sürgünlüğe, çaresizliğe; faşizme, toplumun ikiyüzlülüğüne ufak bir mesafe bile olmaksızın maruz kalıyor.

İkinci Dünya Savaşı’nın daha sonraki dönemleri olan “savaş sonrası” dönemi ona göre savaşlardan daha çetin ve acımasız. Kafasında tanımladığı savaş artık ne cephelerden ne de bölgesel sömürgelerden ibaret. Her şey insanların kişisel benliği ile birbirini yok etmesinden oluşuyor. Bachmann’a göre gerçek cinayetler, toplumun ikiyüzlülük, bencillik ve sevgisizlik gibi nedenlerle birbirini öldürüşüdür.

**

Yazar yoğun aşkı ve aşırılığı ,savaş sonrası yıkım eleştirisi ile harmanlarken, bir yandan da sürekli olarak asıl mutluluğun ölümle, yerin altında veya gökyüzüne yükselme ile mümkün olabileceğini düşünüyor, savaşın olduğu her dünya parçası onun için umutsuzluk ve çöküşten ibaret.

Peki nedendir bu eleştiri?

Bachmann’ın belki de ilk karşıtlığı babası. Sıkı bir Nazi destekçisi olan babası ile görüşleri devamlı bir şekilde zıt. Romanın II. Bölümü bu karşıtlık ile daha çok şekilleniyor ve anlaşılıyor. Yer alan baba figürü ;nefreti, savaşı, Nazi birliklerini yoğun bir şekilde temsil ediyor. Bu ve birçok sayılabilecek nedenlerle beraber Malina , otobiyografik izler taşıyor.
Savaş sonrası yıkımın Viyana toplumu ilişkilerine etkisini ve ataerkil düzeni -kadını, hiçe sayılmış, maddi özgürlük çabasında olmayan , erkeğe/erkeklere bağımlı bir karakter olarak yaratarak- eleştiriyor.

İsimsiz anlatıcı ile roman akışı şekilleniyor, okurken çoğunlukla Bachmann’la karşılıklı sohbet ettiğimizi ve bana iç dünyasından geçenleri anlattığını hissettim. Bu düşünce pek de yanlış sayılmaz.
Anlatıcımız, kendine güveni olmayan, ancak bir erkeğin gölgesi altında yaşayabildiğine ve mutlu olabileceğine inanan, itaatkar bir kadın kimliğinde. Fakat kitabı okurken fark ettiğim en önemli psikolojik kısımlardan biri; erkek alter egoya sahip olması. Daha geniş bir şekilde açıklayacak olursam, benimsediğimiz kişiliğimizden farklı olarak öteki benliğimiz, alter ego olarak tanımlanır. Sürpriz bozan olmamasına karşın eğer kendiniz keşfetmek istiyorsanız bu kısmı atlayabilirsiniz :blush:
Malina fonetiği ve anlamı sebebiyle ile kadınlarda daha sık kullanılan bir özel isimken, romanımızda Malina anlatıcımız ile beraber yaşayan, ondan tamamı ile farklı bir erkek karakter. Fakat Bachmann Malina’yı da romana dahil ederek birinci anlatıcının alternatif erkek kişiliğini sembolize etmesini istiyor.

Metni biraz zorlaştıran yarım paragraflar, anılar, bilinç-akışı ile oluşturulan zamansal sıçramalar, zıtlıklar; anlatıcı zihninin, acı ve travmalar sebebi ile oldukça karışık olduğunu fakat birilerine devamlı olarak bir şeyleri anlatmak istemesini ,okuyucuya hissettiren dil kullanımlarından.

Daha birçok psikolojik alt metin içeren, uçsuz bucaksız bir derinliğe sahip Malina ;son sayfasına kadar hayranlıkla okuduğum, son zamanlar aklımdan çıkmayan ve bir süre de sıkça aklıma gelecek baş yapıtlardan biri.
Benim için tekrar tekrar okunmaya değer nadir romanlardan.
Bilgilendirici önsözü ve çevirisi ile Ahmet Cemal’i de tebrik eder, saygılarımı sunarım.

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Psikoloji ile okurken hissettiğim duyguları harmanlayıp, inceleme yazmak istedim. Keyifli okumalar herkese :blush:

23 Beğeni

Okuduğum Tarih: 11-17 Yelin 2022
[Okuduğum 289.betik]
2022 (Pars) yılında okuduğum 16.betik
[Yelin ayının 4.betiği]

Edebiyatımızın “yazı makinesi”, yazdıklarının hesabını kendisi bile bilmeyen çalışkan yazarı, bir yenileşme dönemi aydını olan Ahmet Mithat Efendi ile devam ediyoruz. Trajik bir Tanzimat dönemi manzarası olarak Batılılaşma eşiğindeki toplumun meselelerini ortaya koyduğu eseriyle karşınızdayım. Betik, okumakta zorlanmayacağınız bir anlatıma sahip. Sohbet havasında ve samimi, mizahi. Realizmi mizahla harmanlayıp anlatmış. Okurken dönemin İstanbul’u gözünüzde canlanıyor, o atmosfer hissediliyor. Hatta bir ara yanımdan fesli amcalar, çarşaflı genç kızlar geçiyor gibi olmuştu.

Betikte bulunan Felatun Bey tembellik, israf, savurganlık terimlerini temsil ederken Rakım Efendi çalışkanlık, tutumluluk, güzel ahlak gibi terimleri temsil ediyor. İki karakter de birbirlerinin tam zıttı. Rakım Efendi bir yazar. Kalemini her alanda oynatıyor. Şiir de yazıyor, roman da. Alaturka bir kişilik ve bulunduğu ortamlarda Alafranga olmaya çalışıyor. Felatun Bey de tamamen Alafranga bir karakter. Rakım Efendi ve Felatun Bey’in çakıştıkları konular sayesinde Alafrangayı, batıyı, yanlış batılılaşmayı enfes bir şekilde eleştiriyor.

Ahmet Mithat’ın alafrank zihniyetinin Pirî Felatun Bey’e Eflatun ismini tam anlamıyla layık görmemesinin nedeni; eflatunluk iddiasında bulunup felatunluk yapması olsa gerektir. Zira bu zihniyet, marjinal olanı hakikat zannetmek marifetine matuftur. Oysa kadim zihniyet, marjinal olanı dönüştürerek özümseyecek kadar kimlik ve karakter sahibi idi. Hal sebepten Felatun Bey eserde geçmişini unutmuş, geleceğiyle barışmayı arzu eden bir karaktere can verir. Fakat barış sağlayacak taraflardan biri eksik olduğundan bunu bir türlü başaramaz.

Rakım Efendinin Rakım ismi, rakamla aynı asıldan üreyerek rakamlarla ifade edilen yükseklik anlamında husule gelmiş olsa gerektir. Zira aşk’ı ve olgunluğu böylesine yüksek bir perdeden okuyan bir alaturka beyfendisine ancak böyle bir isim yakıştırılabilirdi. Hayatı gibi karakterini de hayattan kazıyarak kazanmış, tekamülü ile cümle medeni mahlukatın kendisine nazar etmesine neden olmuş, alaturka bir hayvan-ı natıktır. Dönemdaş alaturka zihinlerden farkı ise komplekslerinin sırtını yere çalabilmiş olmasıdır. Öyle ya kendisi hikmet diyarında yağlı bir pehlivan olduğunu ispat etmiştir.

Okuduğum baskının yayınevi sayesinde sanki TRT dizilerini izlemişim gibi bir hise kapıldım. Ot gibi ilişkilerin olduğu diziler bana sıkıcı geliyor çünkü sevişme ve yakınlaşmada hayatın bir parçasıdır. Keşke İşbankası Kültür Yayınları baskısını okusaydım. Betiğin kapağı çok güzel olsa da içerik olarak berbattır. Ermeni karakterlerinin adlarını hiç yazmıyor. Eseri, dönemi gözönünde bulundurarak ve hiçbir şey dokundurmayarak günümüz Türkiye Türkçesi’ne aktarılır.

Gelelim Dizi Uyarlaması köşesine… Bu eser de diziye uyarlansa günümüze zengin iş adamı oğlu Felatun ve öğretmen Rakım olarak uyarlanır. Felatun Bey’i Serhat Özcan, Rakım Efendi’yi Tolga Sarıtaş, Polini’yi Wilma Elles, Canan’ı Hande Erçel, Joan’ı Ferah Zeynep Abdullah ve Yozefino’yu da Veda Yurtsever canlandırabilir. İncelemeyi yazarken onların incelemelerinden alıntılama yaptığım için Muhammed İkbal, bookslawer ve Oğuzhan Güneş’e sonsuz teşekkürlerimi gönderiyorum çünkü aklın yolu birdir. Okuması gereken bir romandır. Okuyunuz ve okuttunuz…

4 Beğeni

Elinize ve emeğinize sağlık! :blush: İncelemenizi oldukça açıklayıcı ve iyi buldum. Sonra okurken dedim kendime, “Niye bekliyorum?” En yakın zamanda okunacaklar arasına girmeye hak kazandı Malina. Teşekkür ederim :blush:

1 Beğeni

Rica ederim, beğenmenize çok sevindim. İnceleme yazma gibi bir düşüncem yoktu. Okurken daha çok özel notlar alıyorum fakat daha çok kişiye ulaşması ve sizinle de düşüncelerimi paylaşmak için kitabı bitirir bitirmez inceleme yazmaya başladım. Çok teşekkür ederim kıymetli geri dönüşünüz için. Şimdiden keyifli okumalar :smiling_face_with_three_hearts:

2 Beğeni

Gecede - Leylâ Erbil

“Kim bilir şimdi, şimdi kim bilir hangi asıl kocalarımızı ve karılarımızı aldatmış durumdayız? Dur anlatacağım hepsini, bir yudum daha…”

Leylâ Erbil, Gecede’de kendi edebiyatının bir vesikasını çıkarır önümüze. Geleneğin karşısında bir isyan bayrağı olarak göndere çektiği edebiyatının başat nesnesi yine kadın kimliğidir.

Başta muazzam bir monolog fırtınası olan Ayna öyküsünde olmak üzere anlatının merkezinde anneler yer alır. Kutsal olanın ve düzenin bekçiliğini üstlenen, silik babaların edilgen varoluşları yanında patriyarkanın çarklarını bizzat çeviren fail kadınlar olarak anneler, öykülerin iğnelerinin temel hedefini oluşturur.

Öykülerin başat öznesi ise “ben anlatıcı” olarak kızlardır. Erbil’in metafizik ve eylemsel başkaldırılarını hep bu kızlar üstlenir.

Ve nihayet eşler ve sevgililer de Erbil’in kadın kimliği dörtlemesinin destek ayaklarını oluşturur: Onlar “baş fail” erkek bakışını sömüren bireylerdir. Erbil, patriyarkanın pençelerini tek tek koparır kelimeleri ile.

Hesaplaşma, Gecede öyküsünde olduğu gibi annenin merkezinde attığı kara bir kalp olan aileyledir. Tuhaf Bir Kadın’ın tohumları da burada yaratılır.

Hesaplaşma, Ölü öyküsünde olduğu gibi evlilik kurumunun yorganın altından uzanan iğrenç tırnaklarıyladır.

Hesaplaşma, cinsellikledir. Ayna’da Freudyen bir kazı yapar Erbil, Gecede ise kadın bakışını zirveye çıkarır.

Hesaplaşma, yalnız içerik ile değil üslup ile devam eder. Erbil, gelenekseli her anlamda yıkar. Anaforlaşan monologlar, kesintisiz bilinç akışları, bitmek bilmez cümleler, ansızın beliren küçük harfler, olur olmadık noktalamalar ve hep eksiltiler.

Erbil, Gecede’sinde yer alan yedi muazzam iğneyi, kabul edilmiş çaresizliklerin nabzına saplamaktadır. Bundan sonrası ateştir. Yakmak der Erbil, sadece yakmak.

5 Beğeni

Mary Shelley - Frankenstein Ya Da Modern Prometheus bitti.

İlk bilim kurgu eseri (ya da ilklerden) sayılan, (ortalama) konusunu ise filmler dolayısıyla ezbere bildiğimiz bir klasiği okumuş olduk. Kitap bilim kurgu eseri sayılsa da daha çok ana karakterlerin ruhsal durumlarını anlatıyor. Gerilim unsuru ise (aşırı olmasa da) neredeyse sonuna kadar devam ediyor. Bazen bir karaktere hak verirken bazen diğerine hak veriyorsunuz. Ama ben en sonunda Frankenstein suçlu diyorum. :slight_smile:

13 Beğeni

Zamir - Hakan Günday

Günday’ın son romanı. Bana göre en sert kitabı.

Zamir: yüzü olmayan, yüzü olmadığı içinde bir vakfın yüzü olan bi’ çocuk. Vakfın amacı Zamir gibi yardıma muhtaç çocuklara yardım etmek. Yüzü olduğu vakıf -All For All- o kadar yardımsever ki Afrika’da yardıma muhtaç insanların olduğu yerde boş kamyon gezdirip fotoğraf aldıktan sonra arkasına bakmadan gider. Yardım kuruluşlarının amacını, “hayır kurumunun ilk amacı, parayı dağıtmak değil, toplamaktır.” sözüyle güzel açıklıyor Günday.

Büyümüş Zamir’in misyonu ise; dünyada barışı sağlamak. Ama bu işi barışı getirerek değil, savaşı erteleyerek yapıyor. Kimlerin hangi zorlukları çekeceğini de umursamıyor. Tek amacı barış.

Her bölüm farklı bi’ hikaye gibi. Bi’bölümde barış elçilerinin, penisine düşkün, insanlara dildo hediye eden böylelikle her evde olacağı için mutlu olan bi’ diktatörün, göktaşı ile korkutularak barış ortamını sağlanmasını, başka bi’ bölümde sahte uzaylılar ile barış ortamının sağlanmasını anlatıyor. Barış için her türlü olayı kılıfına uygun giydiriyor Barış Elçileri.

Günday kitapta açmış ağzını yummuş gözünü. İnsanlığın bütün pisliğini en sert haliyle suratımıza vuruyor. Bi’ bölümde porno sektörüne yeni bi’ bakış açısı kazandırıyor:Hate Porn! Müşteriler şirkete senaryosunu kendi yazdıkları filmleri çektiriyorlar. Bana göre en vurucu iki bölümde biri olan Türk Başbakan’da ilgi çekici ve düşündürücüydü. “Allah var mı?” plebisiti ise ilk okuduğumda şaşırttı, sonundaysa cevabını harika verdi.

Kitabı bitirince, Orhan Pamuk bu kitabı yazsa yaşanılacak olayları çok merak ettim. Günday sert yorumlarını süzgeçten geçirmeden yazmış. Özellikle soykırım yazısını Pamuk yazsa…

En sevdiğim kitabı oldu Günday’ın. Başlangıç içinde çok uygun.

Kitap yorumlamak iyi yapabildiğim bi’şey değil. Yukarıdaki arkadaşlara imreniyorum. Elimden geldiğince bi’şeyler karaladım. Biraz karışık oldu ama anlaşılırdır umarım. Noktalama işaretleri, yazım kuralları Allah’a emanet zaten.

Benden bu kadar. İnşallah bi’ sonraki siparişinize Zamir’i de eklersiniz. :slightly_smiling_face:

23 Beğeni