Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Sylvain Cordurie - Sherlock Holmes & Londra Vampirleri’ni okudum.

Temelde Sherlock Holmes hikayelerinin Vampir hikayeleri ile birleştirildiği bir çizgi roman tasarlamışlar fakat ortaya vasat ve oldukça düz bir hikaye çıkmış. Öyle Victoria Dönemi Londra’sında işlenen gizemli cinayetlerden kalan ip uçlarının, katillerin peşindeki Sherlock’u vampir kültlerine götürmesi gibi bir durum falan yok. Ciddi anlamda Sherlock kapıyı açıyor, yerde ölü yatan kadının arkasında bir vampir duruyor “Aaaa vampir öldürmüş.” deyip vampirleri aramaya koyuluyor. Bu kadar sığ. Çizgi Roman’ın içindeki Sherlock Holmes ile bizim bildiğimiz Sherlock Holmes arasında hiçbir benzerlik bulunmadığını baştan söylemeliyim ki benim gibi hayal kırıklığı yaşamayın. Watson karakteri de yok, Holmes kendi hikayesini kendi anlatıyor.

Vladimir Krstic’in (Laci) çizimleri hikayenin aksine çok güzel. Özellikle mimari çizimlere ve detaylarına hayran kaldım. Okumayı bırakıp uzun uzun dalıp gittiğim iç-dış bina çizimleri var. Birkaç örneği aşağıya ekliyim.

Örnek Paneller




Çeviri galiba Fransızca aslından yapılmış fakat İngilizce baskısı ile kıyasladığımda Türkçesi ile fersah fersah anlam sapmaları var. İngilzicesi mi daha doğru Türkçesi mi bilmiyorum ama “Haydi gidelim bu gezgin mezarlıktan.” gibi saçma sapan, hiçbir dilde hiçbir anlam ifade etmeyen cümleler var. Ve malesef yine Alfa Yayınlarından bir editörlük kepazeliği ile karşılaşıyoruz. Bunun başka bir tarifi olmadığı için buna açıkça kepazelik denir, üzgünüm. Öyle -de -da ayrımı falan değil söz konusu olan, Chanes olan karakterin adı bazı yerlerde Shanes falan yazılıyor. Harf hatalarını falan da geçtim, hikayenin önemli bir ksımında kaşısındaki adam Sherlock Holmes’e “Bayan Holmes” diyor. Yuh artık ya. Kardeşim hiç mi yaptığınız işe saygınız yok. Hadi çeviriyi editörlüğü kimse iplemedi, o baloncuğu dolduran kişi “Ulan Bayan Holmes kim?” demedi mi ya? Bir kişide çıkıp şunu basıcaz bi okuyayım demedi mi? Roman değil bilim kitabı değil, en fazla 15-20 dakikada kontrol edilebilecek bir şey. Koskoca yayınevinde yaptığı işe bir kişinin dahi mi saygısı yok? Anlamak mümkün değil.

Devam kitaplarından da hiç umudum yok. Diğer kitaplara üstün körü baktığım yerlerde renk ve çizim kaymaları da vardı. Hepsini iade etmeyi bile düşünüyorum.

22 Beğeni

Çok teşekkür ederim, bence samimi üslubunuzun incelemeye katkısı oldukça büyük. Siz yazın, biz okuruz :blush::blush: Bu kadar çabuk beklemiyordum, sürpriz oldu doğrusu :partying_face: Kitaplarınız bol olsun efendim :smiling_face_with_three_hearts:

2 Beğeni

Teşekkür ederim tekrar inceliğiniz için :smiling_face_with_three_hearts: Ben de sizleri okumaya devam edeceğim :blush:

2 Beğeni

Almayı düşündüğüm bir seri idi, bu inceleme üzdü beni

1 Beğeni

resim

Okuduğum Tarih: 22-24 Yelin 2022
[Okuduğum 290.betik]
2022 (Pars) yılında okuduğum 17.betik
[Yelin ayının 5.betiği]

Scott Bechtel Smith’in yazdığı The Ruins adlı doğa korkusu romanından uyarlanan 2008 yapımlı filmini (ülkemizde Lanetli Topraklar) anımsatan ve halk öyküsünden esinlenerek yazılmış bilimkurgu romanın yorumuyla karşınızdayım. Romanın ilk betlerinde durağanlık ön planda olsa da sonraki betlerinde akıcılık, heyecan ve merak ön plandadır. Roman sayesinde Ukut’un bazı alanlarda Tevfik Uyar, Murat Kaya Beşiroğlu ve Serran Demiral’a güçlü bir rakip olacağına göz kırpan romanıdır.

Lanetli Topraklar’da bir Maya Tapınağı’nın çevresindeki etçil bitkilerin oluşturduğu doğa korkusunu görürken bu eserde ise bir halk hikayesinden yola çıkarak kurtları kullanıp oluşturulan yapay korku havası dikkatimizi çekiyor. İki eser arasında ortak yön ise bir grubun başına gelen olaylardır. Ayırt edici özelliği ise Tokalı Kaya’da insan beyinin yöneten bir bilimkurgu atmosferi vardır. Korku-gerilim ile bilimkurguyu birleştirmesiyle Serran Demiral’a bu alanda rakip doğuyor diyebiliriz ki Ukut’un kurtların öğrencilere saldırması ve onların bir kaç tanesi kaçırmasında korku-gerilim havasını tam anlamıyla verememiş. Bu eksiklik giderilseydi çok güzel bir eser olacaktı.

Murat Kaya Beşiroğlu ve Tevfik Uyar gibi bir bilimsel gelişmede toplumun verdiği tepki veya o bilimsel gelişmenin insanlık yararına değil kendi yararına kullanan bir kitlenin yarattığı algıyı da Ukut başarılı bir şekilde eserinde işlemiştir. Burada anlıyoruz ki ülkemizde gerçekleştirilecek bilimsel gelişmelerde genellikle insanımızın yararına değil bir çıkarcı kitlenin yararına olacağını ve bundan büyük bir pazarlanma sağlanacağını. Ukut’un genel anlamda psikolojik gerilim yazma yönünü de görebiliyoruz. Böyle bir gelişme olursa ülkemizdeki bölücü karakteristiğine sahip vatandaşlarımıza gündoğuyor gibi bir algı oluşuyor çünkü Türkler karşısında başarılı olmak için Çinvari cebren ve hileye başvuruluyor. Oysa öncelikle savaşçı ruha sahip olduktan sonra birliktelikle hareket etmeyi öğrenmelidirler.

Bilindik olmayan halk öykülerinden faydalanarak bilimkurgu yazılabileceğini de bizlere öğretti. Bu yöntemle devam ederse çok güzel eserleri de okuyacağımızı görüyoruz. Elbette bu konuda takdir yine Ukut’undur. Genelde halk öykülerinden korku gerilim öyküler yazıldığını görmüştük. Bilimkurgu eserler niye yazılmasın. Ayrıca yöreyi çok güzel tanıtması konusunda Ahmet Mithat Efendivari bir yöntem kullanılmıştır ama onu bu konuda farklı kılmasının nedeni açıklayıcı anlatımı dozunda bırakmasıdır. Ukut belki şu anda Türk Bilimkurgu Edebiyatı’nın Gönüllüler’inden biri olsa da gelecekte onu daha iyi yerlerde görebiliriz. Kendini geliştirerek ve bizlerin okumasıyla olabilir. Severek okuduğum eseri okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum.

3 Beğeni

Kıskançlık - Alain Robbe-Grillet (Çeviren: Fulya Özkan)

Boğucu sıcaklığın âdeta bedensellik kazandığı, akşamüstü rüzgârlarının fayda etmediği bir muz plantasyonundayız. Alabildiğine buyurgan ve keskin köşeli bir evde dolanıyoruz. Pencerelerde, yapraklara çarparak kendiliğinden prizmaya dönüşmüş tedirgin edici havadan geçerek oluşan, yeşil yansımalar. Ve bir kadın, bir adam, bir adam daha -sanıyoruz, bir kadın daha -uzakta, bir çocuk-o da öyle. Ve birçok yerli, muz ağaçları gibi, işe yarar dekoratiflikte sömürge nesneleri.

Kıskançlık’ın benim zihnimdeki negatifi bu: Bir fotoğraf olarak romanın parlak ışığında oluşan bir tortu ya da bir gölge. Alain Robbe-Grillet’nin antiromanını anlatmanın -belki de- tek yolu.

Yeni Roman’ın hem yaratanlarından biri hem de teorisyeni olan Robbe-Grillet’nin kaleminden “çekilmiş” Kıskançlık (La Jalouise), bu muhalif-roman türünün temel özelliklerine dair de bir temrin aslında. İsimsiz -ve varlıksız- bir anlatıcının, jaluzi perdeler (ki romanın oyunbaz adının da bir anlamdaşı) ve kuytu, güneş görmeyen köşelerde oynadığı tek taraflı bir köşe kapmaca oyunu bu. Geleneksel romanın eski moda odakları olay akışı ve karakter anlatımının yerine "nesne"yi koyan bir anlatı bu ya da Robbe-Grillet’in “şeylerin bireysel vizyonu ya da kurgu ve karakterizasyonunun yaratılan dünyaya hükmetmek yerine hizmet ettiği bir anlatı” olarak tanımladığı "Nouveau Roman"ın şaşaalı bir temsili.

50’lerin Fransa’sında doğan bu kendinden manifesto Yeni(anti)roman; Butor, Sarraute ve Duras gibi temsilcileriyle yükselen, ve yine Duras ve Robbe-Grillet’yle bir kanadı da Fransız Yeni Dalga sinemasına uzanan bir devrimsel bir görsel yeniden yaratıma işaret eder. Kıskançlık da bu cesur yeni akımın ortasında bir anıt olarak yükselir: Takıntılı bir şekilde tasvir edilen günlük rutinleri -defalarca kez içilen konyaklar, özenle taranan saçlar, öldürülen sayısız böcek-, her kelimeyle zihne kazınan dünyası -uzayan ve kısayan gölgeler, yan yana santimetre hesabı ile yerleştirilmiş eller ile yaratılan gerilim, konulan ve kaldırılan tabaklar- ile Kıskançlık bize A… Ve Franck arasında, etrafında ve üstünde yaşananları boyutsal bir döküm ile sunarken gözlem ve şüphe arasındaki sınırlar belirsizleşir.

Kıskançlık, romanın negatifi, alaşağı edilişi, sinematize karbon kopyasıdır. Postmodern sonsuzluğa uzanacak paradigma kaymasının sebebiyeti, şiddetli bir parçalanma. Alışkanlıklardan kurtulmaktan çekinmeyen çetin metin okurları için elzem bir uğrak.

10 Beğeni

1369903564_b

Stephan King okurken, özellikle bir sıralama takip etmiyorum. Bir çok kitabı, bir çok kitabına göndermeler falan yapıyor. Eğer seri ise; (Bay Mercedes, Medyum) vs gibi o zaman sıra ile okuyorum. Benim dikkat ettiğim yönetimi; yeni ve eski kitaplarını okumak şeklinde oluyor. Bazen son 10 yılda yazdığı kitaplardan okuma yaparken, sonrasında ilk dönemlerinde yazdığı kitapları okumaya çalışıyorum. Kujo da eski zamanlarda yazdığı kitaplarından (sanırım 1981). İlk dönemde yazdığı kitaplarında kesinlikle Stephen daha agresif, daha acımasız ve daha vurucu yazıyormuş. Bunu dediğim tarz okumalarda daha net gözlemleyebiliyorsunuz. Karakterlerine davranış biçimi bile eski yazımlarında daha sert ve daha acımasız. Sanırım ben eski tarz yazımlarını daha fazla beğenenlerdenim. Kujo okurken, gerildiğim ve beklentilerimi fazlası ile karşılayan bir King kitabı oldu.

11 Beğeni

Size önce romana konu olan heykeli bir fotoğrafını göstereyim.

MAĞLUPLARIN ZAFERİ
Önce Susan Glaspell den söz etmeliyim. Susan Glaspell, Türkiye’de az bilinen bir yazar. Tam adı Susan Keating Glaspell, Amerikalı bir yazar ve ayrıca şair, tiyatrocu (1882-1948) Ayrıca Pulitzer ödülü sahibidir kendisi. Susan Glaspell’in son zamanlarda bizde bir kitabının yayınlandığını hatırlamıyorum, doğal olarak eski baskı bir kitaptı okuduğum, sanırım 1954 yılında basılmış. Yayınlandığı tarihi göz önüne alınca dili biraz ağırca olduğu için okumakta da zorlandığımı söylemeliyim. Kitaba gelirsek. Temelinde bir aşk öyküsü var. Önemli bir doktor ve araştırmacı bilim adamı olan Karl Hubers ile ciddi anlamda yetenekli bir sanatçı hanımefendinin ‘Ernestine’ dramatik aşk öyküsü. Doktorumuzun kendi hatası ve ya dikkatsizliği yüzünden görme duyusunu kaybetmesi ve büyük bir boşluğa, karanlığa düşmesi. Eşinin onu hayata döndürebilmek için gösterdiği çabalar ve kaçınılmaz son.

Sonuç : 330 sayfalık bir roman ve ben uzun zamandır kitaplığımda durduğu için –artık zamanı geldi- diye- okudum. Aman ha sakın kaçırmayın, illa okuyunuz denilebilecek bir kitap değil ama okuduğum içinde pişman değilim. (Goodreads notum; :star: :star: :star:)

5 Beğeni

resim

Okuduğum Tarih: 24-28 Yelin 2022
[Okuduğum 291.betik]
2022 (Pars) yılında okuduğum 18.betik
[Yelin ayının 6.betiği]

Günümüzdeki diziler reyting uğruna saçmalama sahneler arayışına girerken bu polisiye-macera romanında her sahnesi insan soluğunu kesen ve genelde ters köşeye yatırır. Sahnelerin sonunda mutlu son beklerken ters köşeye çıktığımızı görüyoruz. En ince ayrıntıya kadar varmadan kırk beş dakikalık bölüm seviyesinde akıcı ve insan düş gecüne bırakıyor bu eser.

Bu eserde arkadaşlık seçimlerimizde gerekli önlemler almalıyız yada daha da dikkatli olmalıyız. Bir hatayı gördüğümüzde ona yol vermeliyiz ki yarın öbür gün başımıza büyük dertler gelmesin. Çocukluk arkadaşlarım, Toygun’u bana karşı koz olarak kullanacaklardı. Kendi ağızlarıyla bunu itiraf ettiler kendi aralarında konuşurken. Ben onların gönüllerine göre hareket edecekmişim de onlar da Toygun ile konuşup onunla barışacaktım. Eğer o gün ilk tavizi verseydim sonu gelmeyecekti. Ben de aklımı sevgimi önüne geçirdim. Tuttuğumu koparan biri olduğum için Toygun’la barışmayı kendim çabaladım sekiz yıl içinde. Bir gün yüzüm gülecek bu konuda. Toygun sayesinde onların gerçek yüzlerini gördüm ve onlara yol verdim.

Betikte İdil’in neden ve kimler tarafında kaçırıldığına detaylı olarak hiç değinmemiş. Keşke detaylı anlatılsaydı yada Tolga, eşine kavuşsaydı çünkü hiç kimse bu tür kaderi hak edilmiyordu. Smokinli Şövalye edasıyla “Amacımıza ulaşmak için güzel ve sağlıklı yollar varken neden yaralı kalpleri tekrar yaralayarak amacımıza ulaşıyoruz? Tanrı, yaralı kalbinin acısını bizden çıkaracağınızı asla unutmamalıyız.” demek isterim. Aşk kazanan taraf olsaydı belki de devamında bu konuya detaylı olarak değinir mi? Daha doğrusu devamı yazılır mi? Bilemeyiz ama okurken zevk aldım.

Bence bu eser internet dizi olarak uyarlanmalıdır çünkü bu güzel kurgu reyting kurbanı olmamak için katledilmemelidir. Sosyopat adı en doğru seçim olur. Tolga’yı Tayfun Eraslan, Yakup’u Barış Murat Yağcı, Esra’yı Hazal Türesan, Avukat’ı Tolga Canbeyli ve Ali Ömer’i ise Mümtaz Taylan’ın canlandırabilir. Her sahnesinde soluğumu kesen bu eseri okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Ayrıca öğüt veren bir eserdir. Betikle kalınınız…

2 Beğeni

John Steinbeck - Fareler ve İnsanlar bitti.

fareler-ve-insanlar

İki tarım işçisinin bir çiftliğe çalışmak için geldikten sonra başlarına gelen(ler)in anlatıldığı güzel bir hikaye. Hayalleri olan iki arkadaşın hüzünlü hikayesi. Çalışanların zorlu hayatları, ırkçılık, hayaller ve gerçekler…

19 Beğeni

John Le Carre - Cinayetin Parıltısı

Espiyonaj (casusluk ve istihbarat faaliyetlerinin tümü) türünün en büyük yazarlarından ve 20 yüzyılda yaşamış en iyi İngiliz yazarları arasında gösterilen John Le Carre yazarımızın 2. kitabı Cinayetin Parıltısı aslında polisiye bir kitap. Yazar ilk kitabı olan Ölüme Çağrı kitabında polisiye türünde yazmış, 2. kitabında da yine bu yoldan ilerlemiş.

Kitabın ilk başları durağan geçse de, kitabın ortasından itibaren işler bir noktaya doğru ilerliyor. Kitabın ana karakteri yine George Smiley. Kendisi müthiş ipuçları veya bilimsel çalışmalardan ziyade, akıl yürütme ve insanlarla olan diyaloglarındaki detaylardan yola çıkarak olayı çözüyor.
Yazar ilk kitaplarını MI6 teşkilatında çalışırken takma isimle ek gelir olarak yazıyor, bu kitap da o kitaplardan biri olduğu için, yazarın acemiliklerini taşıyor ancak git gide ortaya çıkacak bir potansiyele işaret ediyor.

Espiyonaj ve polisiye türüne meraklı arkadaşlara ısrarla tavsiye edebileceğim bir kitap olmasına rağmen, bu türlere uzaksanız, yazarın daha meşhur kitaplarını öneririm.

Kitap polisiye ancak arka planda İngiliz eğitim sisteminin ağır bir eleştirisi mevcut. Özellikle yatılı okulların nitelik ve faydaları üzerinde uzun uzun durulmuş. Ancak bunlar hikayeye çok güzel yedirildiği için saçma bir didaktik durum oluşturmuyor.
1962 yılında yazılan kitaba , 1989 ve 2010 yıllarında yazar tarafından sonsöz eklenmiş. Yazarın en büyük savı, özel okulların sayısı arttıkça eğitimde fırsat eşitliğinin ortadan kalktığı, politikacıların bu durumla alakalı bir dertlerinin olmadığı olmuş. Aynı mevcut iktidar döneminde ülkemizde eğitimin rezalet bir tarafa doğru evrilmesi gibi.

Kitaba puanım 7.5/10

Hunlar Hakanı Attila - Nic Fields
Tarihi kitap okumak istediğim anda imdadıma Hızır gibi yetişen bir kitap oldu. Tarihi kitapları okurken, olayların öncesini bilmeden okumak bazen olayı anlamamanıza, bazen de kafanızın çok karışmasına sebep olur. Bu kitapta ise yazar güvenilir olabilecek kaynakları belirtip, bu kaynaklar üzerinden yola çıkarak, özellikle olayların öncesi ve sonrasını özet geçerek konuyu anlamanızı sağlamış.
Hunlar ve onların en bilindik Hükümdarı Attila’yı, Attila’nın yaşadığı devirdeki önemli olayları, Roma devletinin yıkılma- ikiye bölünme hikayesini anlatıyor.

Hunların Türk olup olmadığı, bizim Hunları Türk saymamız, Batılıların Türk saymaması gibi itilaflı ve önyargılı konulara girmeden tarafsız bir gözle kitabı okudum. Yazar büyük dürüstlükle İlkçağ ve sonrasında gelen batılı tarihçilerin büyük bölümünün önyargı ve tarafgirlikle Attilla ve Hunları şeytanlaştırdığını, kötü bir mit yarattığını belirtiyor. Attila’yı yüze yüze gören tek tarihçinin Romalı Priscus olduğunu, onun yazdıklarının hepsinin günümüze ulaşmadığını, ulaşan kısımlarda ise Attila’dan büyük bir saygıyla bahsedildiğini özellikle belirtilmiş.

Kısa sürecek tarihsel bir yolculuğa çıkmak isterseniz, doğru yerdesiniz. Çizimleriyle, ara notlarıyla, açıklamalarıyla çok güzel bir kitap
Puanım 9/10

31 Beğeni

Peki siz John Le Carre için başlangıç olarak hangi polisiye eserini ya da eserlerini önerirsiniz?

3 Beğeni

Ben üniversite yıllarımda Köstebek ve Soğuktan Gelen Casus’u okuduğumu ve çok beğendiğimi hatırlıyorum. İnternette yine aynı kitaplar çok yüksek notlar almış, tavsiye edebilirim.
Kendim kronolojik sırayla başladım kitaplarına, vaktim oldukça okuyacağım.

4 Beğeni

Teşekkür ederim bakayım o halde. :slight_smile:

1 Beğeni

Alfa Kitap’ın bastığı Priscus’un eseri “Attila ve Bizans Tarihi” kitabını tavsiye ederim. Dediğiniz gibi Priscus, Attila’yı yüz yüze görmüş, hatta Attila’nın sofrasında bile yer almış birisi. Hal böyle olunca birinci el kaynak olarak Attila hakkında yazdıkları önemli bir yer teşkil ediyor. Fakat bu kitaptan hatırladığım kadarıyla Priscus da yer yer önyargılı ve taraflı bir şekilde Hunlar hakkında yorum yapıyordu.

1 Beğeni

Çok teşekkür ederim, kitabı sepete ekledim. Aslında benim okuduğum kitapta da Priscus Attila’dan bahsederken uygarlık timsali olarak bahsetmemiş. Diğer çağdaşı batılı tarihçilerle kıyaslayınca en adili Priscus oluyor. Diğer tarihçiler Attila’dan adeta Hitler gibi bahsediyorlar.

2 Beğeni


Klasik Korku Öyküleri

Sarı Duvar Kağıdı: En beğendiğim iki öyküden biriydi. İsimsiz anlatıcı olan kadının psikolojisi gerçekten güçlü işlenmişti, öyle ki yazılarından duygularını hissedebiliyorsunuz. Bu hikaye git gide çoğalan ruhi bunalımlar, delilikler barındırıyor ve insanı adeta içine çekiyor. Ayrıca bu hikayenin bir tepki sonucu yazıldığını öğrendim. Gilman depresyondayken doktoru ona yazma yasağı getiriyor, sonuç olarak yazar bu öyküyü kaleme alıyor. Hikayedeki karakterin benzer bir yasağa maruz kalması epey manidardı.
Puanım: 10/10

Luella Miller: Mecazi bir çeşit vampirizm öyküsüydü. Birbirinden farklı iki kadını anlatıyor ve bunu sadece tek bir kişinin bakış açısıyla yapıyordu. Aslında korku hikayesi değildi sadece kadın karakter üzerinden eleştiri sunuyordu. Puanım: 6/10

Mezzotint: İlginç bir hikayeyi anlatıyordu. Taşlar tam yerine oturamadan her şey çok çabuk bitti. Puanım: 6/10

Evdeki Asma: Ambrose Bierce’yi fazlasıyla merak ediyordum. Korkutucu bir öykü değildi. Yazıldığı dönem, o dönemin ötesinde olsa bile günümüze göre vasattı. Puanım :5/10

Thursley Manastırı: Günümüze göre vasat kalan bir başka öykü. Puanım:5/10

Çığlık Atan Kurukafa: Bu öykünün başını okurken eziyet çektim. Öykü güzeldi güzel olmasına ne var ki anlatım tarzı iticiydi. Anlatıcı durmadan konuşuyor, esas olayı anlatmak yerine araya yüz tane cümle sokuyordu. Sonu yine de iyiydi ama geneli hiç hoşuma gitmedi. Puanım: 5/10

Üst Kattaki Şey: Bu da ilginç bir başka öyküydü. Genel olarak hissettirdiği atmosfer iyiydi. Puanım: 6/10

Kuledeki Oda: En beğendiğim öykülerden bir diğeri buydu. Korku hikayesinin adını tam olarak veren bir öykü oldu. Okurken biraz gerildiğimi söyleyebilirim. Puanım: 9/10

Dagon: Lovecraft’la tanışma öyküm oldu. Atmosferini sevdiğimi söyleyebilirim. Meşhur Cthulhu mitosunun kökeni bu öyküden geliyormuş. Tabii sonunun daha uzun olmasını beklerdim. Çabucak bitmiş gibiydi. Puanım: 7/10

20 Beğeni

J. R. R. Tolkien’in İlham Kaynaklarından Biri: Tılsımlı Yüzük

Daha önce Tolkien’e ilham kaynağı olan bir kitap için inceleme kaleme almıştım. Bu kitap Unutulmuş Fantastik Klasikler dizisinden biri olan Fantastes adlı eserdi. Ve Tılsımlı Yüzük’ten sonra yazılmış olduğunu fark ettim. 1858 yılında yayımlanan Fantastes’ten öncesini düşünebiliyor musunuz?

Fantastik kurgunun köklerinin ne kadar derinlerde olduğuna tanık olmanın yanında heyecanlandım da. Çünkü tesadüfler silsilesi beni şaşkına sürükledi dersem abartmış olmam sanırım. Öğrendiğim bilgi sizi de şaşırtacaktır eminim.

1812 yılında yayımlanan Tılsımlı Yüzük , erken dönem Alman romantizminin önde gelen yazarlarından Friedrich de la Motte Fouque tarafından kaleme alınmış. Tolkien’e ilham kaynağı olan bu kitabı yazmadan bir sene önce adını da duyurmuş aslında: Undine’i 1811 yılında yayımlayarak okurların gözdesi haline gelen bu kitap ile ünlenmiş kendisi.

İşte o tesadüfe gelelim şimdi: Undine için Fantastes kitabının yazarı George MacDonald’ın içten yorumunu buraya bırakayım:

‘’Masal nedir diye sordular mı? Cevap vermeliyim, Undine’i okuyun: bir masal… Bildiğim tüm peri masalları arasında bence Undine en güzeli.’’

Fakat ben dillere destan bu peri masalını okumadım ve kendisinden de hiç haberim yoktu. Tılsımlı Yüzük’ü okurken araştırmam sonucu adını öğrendiğim ve maalesef satılan bir baskısını bulamadığım bir kitap. Malum yerlerde satılıyor bu arada, ama onları da ben tercih etmiyorum. Sonuç olarak Undine’i ne zaman okurum inanın bilmiyorum. Aranızda okumuş olanlar var ise çok şanslı olduğunuzu unutmayın…

Etkileşim döngüsüne bakar mısınız yalnız? Friedrich de la Motte Fouque’den etkilenen George MacDonald ve her ikisinden de etkilenen Tolkien. Adeta sonu olmayan bir döngü gibi… Ve hiç bitmeyecek bir üçleme sanki. Ünlü Üstat Tolkien yarattığı evren ile hala çok sevilen ve okunan bir yazar. İşte efsanevi bir hale gelen bu yapıtın yazılmadan önce ki esin kaynaklarını da okumak güzel bir deneyim oluyor.

Tılsımlı Yüzük’te sizleri neler bekliyor peki? Orta Çağ şövalyelerinin erdemleri ve yaşayışları hakkında yazılmış en perili kitaplardan biri olduğunu kanıtlar nitelikte öncelikle. Olağanüstü olaylar gerçekliklerle birleştirilmiş olup ortaya bu başyapıt çıkmış.

Gotik- romantik türde kitaplar okumayı seviyorsanız bu kitap size daha fazlasını verebilir ve keyifli bir yolculuğa da çıkarabilir. Zira benim için öyle oldu. Klasiklerle aranız iyi ise bir de, hiç beklemenize gerek yok okumak için. Okunma sayısının azlığı ve kitabın pek bilinmemesinin kafanızı karıştırmasına izin vermeden ve ön yargılarınızı bir kenara bırakarak elinize alırsanız pişman etmez bir eser Tılsımlı Yüzük. Dünyada en çok okunan eserlerden biri olan Yüzüklerin Efendisi’ne ilham kaynağı olduğu için bazı okurlar fazla beklentiye girerek okuma gibi bir hataya düşmüşler. Kesinlikle bu hareketi doğru bulmuyorum, önermem de. Sadece bu kitap için değil, çoğu kitap için de geçerli bir durum bu.

İskandinav mitleriyle beslenmiş ve Haçlı Seferleri’ni ucundan da olsa konu edinen vatanseverliğe, adalete, barışa, cesarete, savaşa, dostluğa ve düşmanlığa hatta aşka da değinen bir şövalye romanıdır Tılsımlı Yüzük. Batı mistisizminin de yoğun bir şekilde hissedildiği, karşılığında ise cinlerin, perilerin ve hayaletlerin de işlendiği bir zıtlık içinde ilerliyor kurgu. Kutsal dinlerine derin bir bağlılık yaşayan karakterlere rastlarken bir yandan da cadılara ve büyülerine şahit oluyoruz. Karakter ve mekan bolluğunun yanında ise kitap içinde kitap okuma gibi bir şey sunuluyor okurlara. Her tanıdığımız bir karakterin ağzından ve bakışından masallara, efsanelere ve ilginç hikayelere boğuluyoruz. Daha sonra bu masalların tuhaf bir tesadüfe sürüklendiğini anlıyoruz bir yerlerde.

Kitap içinde bahsi geçen yüzüğün ise garip olaylara neden olacağını şimdiden bilin istedim. Kitabı okurken tanıdık gelen duygularla ve düşüncelerle de yüzleşeceksiniz. Tolkien ilham aldı ise mutlaka bir yönden olmasa bile başka bir anlamda sizi etkileyen bir eser olacağına inanıyorum.

Rakipleri tarafından ‘’Romantizmin Don Kişot’u’’ diye adlandıran Friedrich de la Motte Fouque’nin Tılsımlı Yüzük kitabını sizler de merak ediyor musunuz? O zaman şimdiden iyi okumalarınız olsun! :slight_smile:

İncelememi yayımladığım yerler:
wannart
bubisanat
1000kitap

24 Beğeni

Undine’den bahsettiğinizi görünce yazmak istedim, şu an kitap enaktif sitesinde mevcut görünüyor. Ben bir iki sene önce Undine’i tesadüfen görünce alıp okudum ve gerçekten çok beğendim. :slight_smile:

3 Beğeni

Merhabalar. Teşekkür ederim. Buradan daha önce alışveriş yapmadım. Güvenli bir site midir? Kargo ücretiyle beraber 34₺ oluyor. 108 sayfa için çok fazla gibi. Bugün Can Yayınları ile iletişime geçtim: ‘‘Tarih veremiyoruz ama yazarın tüm kitaplarını basacağız.’’ dediler. Bekleyeceğim sanırım :slight_smile:

2 Beğeni